41. Bölüm

25. Bölüm

Eda A.
mektupb_1rsanattir

Bölüm şarkısı:

*First date

*You know how we do it

 

 

 

 

Ses tonuna aşık olunur mu, demeyin. Okunuyor...

 

 

 

 

 

Hayatımızın en masum ve en güzel anlarıdır çocukluk. Hele 23 Nisan, her çocuğun bayramıdır. Her çocuk aylar öncesinden yapacağı gösterisine hazırlanır ve bunun için gün sayardı.

Bugün de 23. Nisandı. Her çocuğun beklediği şeyi Zeynep de beklemiş ve sonunda o özel gün gelmişti.

Aynanın karşısında saçlarını yola getirmeye çalışıyor, güzel bir şeyler yapmak istiyordu. Ancak upuzun gür saçları onun küçük elleriyle yola gelcek gibi durmuyordu.

Sonunda bir şeyler yapmıştı ancak bir şeye benzemiyordu. Yaptığı at kuyruğu yamuk ve taktığı tokalar düzensizdi. Saçlarının üstü de oldukça karışıktı. Sanki hiç taranmamış gibi kötü görünüyordu.

Normalde onun saçlarını hep Melek yengesi yapardı. Bu bir haftadır Melek yengesi yoktu evde. Zerya'yı da alıp annesinin evine gitmişti. Yarın döneceklerdi. Yani saçını yapacak kimsesi yoktu.

Annesine sormuştu ancak annesi onu anında reddetmişti. Hiç düşünmeden işi olduğunu söyleyip odasına çekilmişti. O da gözleri dolu dolu banyoya girip kendi yapmak istemişti. Altındaki sandalye aynayla boyunu ancak hizalayabiliyordu.

Aynadan gördüğü yansımayla dolu gözlerinden yaşlar akarken bastığı sandalyeye oturdu. Bacaklarını kendine çekip ağlamaya başladı. Tekrar aynaya bakınca durumun daha fena olduğunu gördü. Saçı ağladığı için yüzüne yapışmış çirkin bir şey olmuştu.

Sanki öksüz bir çocuk gibiydi. Annesi yokmuş da saçını toplayamıyormuş gibi.

Bir kız çocuğu en iyi saçlarından anlaşılırdı. Annesi olan bir kız çocuğunun saçları hep temiz, düzenli ve güzel görünürdü. Ancak annesi olmayan bir kız çocuğunun saçları düzenli ve güzel olmazdı ki. Annesi yoktu ki onun saçlarını yapsın. Küçücük bir çocuk kendi saçlarını yapmayı bilmezdi.

Berfu Zeynep'in annesi değildi. Annesi olmayı haketmiyordu. Zeynep oysa o kadar güzel bir çocuktu ki ona asla isyan etmiyordu, üzülür diye yanında ağlamıyordu. Çünkü annesi ne zaman onun yanında ağlasa o çok üzülüyordu.

Aynadaki görüntüsüne daha fazla dayanamadı. Bir köşeden fırlayan saçını alıp sinirle çekti. Canı çok acımıştı ama sinir olmuştu işte! Saçını resmen yolarken daha çok ağladı. Madem annesi saçlarını eklemek istemiyordu Zeynep'in saçlarında bir sıkıntı vardı demek ki!

Sonunda tamamen saçlarını mahvedince ilk aynaya baktı. Saçları karmaşık olmuştu. Resmen mahvolmuştu. Canavara benziyordu. Sonra ellerine indi bakışları, saç doluydu elleri. Daha çok ağladı. Aslında Zeynep en çok saçlarını severdi. Uzun güzel saçları vardı ve kesmeye kıyamazdı.

Gözleri dolu dolu bir yere kaydı. Bir makasa... Makası eline aldı. Kesecekti! Madem annesi dokunmak istemiyordu bu saçlara, o zaman saçları kısacık olmalıydı.

Makası tam kesecekti ki kapı açıldı. Eli aşağı inerken kimin geldiğine baktı. Gelen abisi Nedim'di. İçeri giren Nedim ise elinde makasla kardeşini görünce şaşkınca ona baktı. Resmen saçları karmakarışık olan Zeynep'i ve elindeki makası görünce kaşları çatıldı.

Zeynep abisine bakarken bu halinden utanmıştı. Onu böyle kimsenin görmesini istemezdi. Bakışları yere inerken Nedim hızlıca makası elinden alırken konuştu.

"Ne işin var senin bu makasla?" Dedi kaşları çatık. 13 yaşındaki Nedim kız kardeşinin elindeki bu makası çöpe fırlattı.

Zeynep korkmamıştı çünkü abisi ona bir şey yapmazdı ama ürkmüştü. Zeynep hiçbir cevap veremedi. Nedim kardeşinin akan burnunu, kızarmış yüzünü ve gözlerini görünce kıyamadı. O daha küçük bir çocuktu.

Nedim, "Yarım saate 23. Niisn başlayacak, sen niye daha gitmedin?" Dedi.

Zeynep ise gözleri dolu dolu ona baktı. "Saçımı yapamadım." Dedi Zeynep kısık bir sesle.

"Melek yenge yok mu?" Dedi Nedim.

"Hayır anneannesinin evine gitti Zerya." Dedi Zeynep de.

Nedim kız kardeşine baktı. Belliki pek bir saç yapmayı beceremiyordu. Nedim de beceremezdi ki? Sadece örmeyi biliyordu o kadar.

Eli tarağa gitti. Zeynep'i bastığı sandalyeye oturturken araçlarındaki tokaları acıtmayacak şekilde çıkardı. Sonra yavaşça saçını taramaya başladı.

"Bir kızın en güzel yeri saçlarıdır, Zeyno." Dedi Nedim. Tarağı öyle güzel hareket ettiriyordu ki o karmakarışık saçlar asla Zeynep'in canını yakmıyordu. "Ve benim gördüğüm en güzel saçlar seninki."

Zeynep abisine gülerken, "Gerçekten mi?" Dedi mutlulukla gülümseyerek.

Nedim de, "Gerçekten." Dedi. Doğruyu söylüyordu. Zeynep'in saçları kadar güzel hiçbir saç görmemişti.

Bazı abiler kız kardeşlerini dövüp seviyordu ancak Nedim bunu asla yapmazdı. Zeynep'in saçını bile çekmemişti. O Zeyno'suna nasıl kıyardı? Onun bir tanecik kız kardeşiydi Zeyno? Ona kıyamazdı ki?

Nedim saçları yola getirirken konuştu. "Saçlarını kesersen sana küserler bak!" Dedi ciddiyetle Nedim.

"Nasıl yani?" Dedi Zeynep anlamayarak.
Nedim Zeynep'in saçlarını örerken konuştu. "Saçların canlıdır. Sen onları seversen onlarda uzar. Ancak sen onları kesersen sana küserler ve bir daha uzamazlar." Dedi ciddiyetle. "Saçlarının bir daha hiç uzamamasını istiyorsan kes ama unutma, sana bir kere küserlerse bir daha barışmazlar."

Bunu yarı yarıya uydurmuştu. Böyle bir şey tabii ki yoktu. Ancak Zeynep'in saçlarını kesmemesi için küçük pembe bir yalandan bir şey olmazdı.

Zeynep gerçekten inanırken kafasına yazmıştı bunu. Saçlarını asla kesmeyecekti!

Nedim Zeynep'in uzun saçlarından uzun bir örük yaparken eline kurdeleli tokaları aldı ve saçına taktı. Zeynep'e, "Şimdi gözlerini kapat." Dedi Nedim.

Zeynep gözlerini kapatırken Nedim onu yavaşça ayağa kaldırdı. "3, 2, 1!" Dedi ve Zeynep gözlerini açtı.
Zeynep saçlarına bakınca çok güzel olduğunu gördü. Saçlarının örüğü biraz yamuk olsa da çok güzeldi. Tokaları da mükemmel olmuştu.

Abisine dönüp kucağına atlarken Nedim onu tuttu ve döndürdü. Zeynep kocaman bir kahkaha atarken abisinin yanağına kocaman öpücükler kondurdu. O gün beraber okula gidip çocuk olmalarını kutlarlarken her şeyi unutmuşlardı. Ve Zeynep bir kez daha Allah'a teşekkür etti.

İyiki abisi vardı.

 

 

 

 

 

⚜️

 

 

Her şey rayında ilerlerken olacak herhangi bir şey her şeyi bozabilir miydi? Her şey güzelken bir anda bozabilir miydi?

Hayat uzun bir tren yolculuğuydu aslında. İnsanın kaderi öyle bir raydaydı ki bazen sarsıntılı bazense huzurlu geçiyordu. Bazen incecik bir köprünün üstünden sakince geçiyordu. Tehlikenin üzerinde ama fakat hissetmeden geçtiğini...

Bense daha dün gece kocamla güzel bir gece geçirirken şimdi kuzenimin komada olduğunun haberini alıp alelacele Mardin'e geri gelmiştim. Karşımda Ferzan arada bana bakıyor arada babasıyla konuşuyordu. Neredeyse tüm aile buradaydı. Sanırım tek gelmeyen Ceylin yengeydi. Çünkü doğumuna haftalar kalmıştı ve böyle bir şeyden etkilenmesini istememiştik.

Annem, Berfu yenge ve Benan anne beraber oturmuşlardı. Berfu yenge beni şaşırtarak bir kere ağlamıştı.

Berfu yenge oldu olası hep çocuklarına soğuktu. Özellikle de Zeynep'e karşı... Nedeni bilinmez Zeynep'in saçını bile taramayı istemezdi. Biz hep anneme saçlarımızı yaptırırdık. Sonra da gelip yanıma ağlardı. O benim kız kardeşimdi. İster alakamız olsun ister olmasın, o benim kardeşimdi.

Şimdiyse kız kardeşim yanımda ağlıyordu. Elimi kaldırdım ve sırtını sıvazladım. Öyle ağlamıştı ki geldiğimden beri kendini helak etmişti. Dünden beri burada öylece abisine refakatçi olmuştu ve asla koridordan ayrılmamıştı.

"Zeynep?" Dedim.

O ise sadece ağlıyordu. Resmen kendini helak etmişti. Bu kadar ağlaması beni üzerken saçlarının tepesinden öptüm.

"Nedim abi çıkacak sapasağlam. Bu kadar yıpratma ... kendini." Dedim destek olmaya çalışarak.

Bende çok korkuyordum onun için ancak güçlü durmalıydık. Her şeye rağmen...

"Zerya..." Dedi son harfi uzatarak. Ona gözlerim dolu dolu bakarken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. "Çok acıyor. Abimsiz... her şey anlamsız geliyor." Dedi ve bana sarıldı. Bende hemen ona sarılırken içimden Nedim abi için dualar ediyordum...

 

İlahi Bakış açısı

 

İnsanı en yoran ve üzen duygu nedir? Veya öfkeden deliye döndüren ama aynı zamanda ağlatabilen o duygunun ismi nedir?

Stres...

Bazen ders kaygısı bazen hayat kaygısı bazen iş kaygısı ve bir çok kaygının sonucu hep bu duyguda bitiyordu. Ancak stres öyle lanetli bir duyguydu ki hafife almak ancak aptallık olurdu.

Şu an annesini ve babasını geçmiş olsuna götürenler Alpay'ın stresi ise tavandaydı. Arabayı sürerken olabilecekler kafasında dönüp duruyordu. Ya bir kavga olursa? Ya Samet de ortaysa ve suçu yine Alpay'a atarsa?

Umrunda olan tek şey Zeynep'in düşünceleriydi. Yoksa Samet ona çamur atmış atmamış pek umrunda değildi. Özellikle de babası ona bunları söylerse Zeynep'in onun hakkında neler düşüneceğini bilemezdi...

"Alpay dün polisler size ne sordu oğlum?" Diye sordu Nurşen arka koltuktan.

Nurşen artık 17 haftalık hamile olduğu için karnı artık belli oluyordu. Ağrıları, hakaretleri ve yorgunlukları çoktan başlamıştı bile. Özellikle de yazın hamile olmak bir kadına verilebilecek en büyük cezaydı. Ancak Nurşen için tutulan özel yardımcılar ve doktorlar vardı. Bundan dolayı pek hareket ettiği zaman söylenemezdi.

"Olayın nerede olduğunu, nasıl öğrendiğimizi falan sordu." Dedi Alpay da 6. Defa cevaplayarak. Annesi hamile olduğu için onu strese veya üzüntüye sokacak herhangi bir şey yapmamalıydılar bundan dolayı Alpay söylemiyordu.

Aslında gittikleri yerde herkes üzgündü ve bu Nurşen'i etkilerdi ancak evde ağlamaya başlayınca el mecbur yıla çıkmışlardı.

Alpay henüz dün sorguya çekilmişti. Sorguda sorular sorulmuştu ancak polisler o kadar ilgisizdi ki rüşvet aldıkları belliydi. Alpay ve Cesur'a sorulan sorulardan sonra elini kolunu sallaya sallaya dışarı çıkmıştı. Belliki bunu yapan kişi onları günah keçisi seçmemişti. Onun derdi belliki Nedim ALAKAN ileydi.

Alpay sonunda hastaneye varırken arabayı park etti ve inip annesine yardımcı olarak hastaneye yürüdü. Sağında oğlu solunda kocası yürüyen Nurşen içinde hem üzüntü hemde mutlulukla hastaneye giriyordu. Uzun zaman sonra ailesini görecekti. Ancak bu şekilde görmek...

Beraber asansörün önüne gelirlerken düğmeye bastı ve asansörün gelmesini beklemeye başladı. Alpay daha önce buraya geldiğinden katı elbetteki biliyordu. Danışma da ancak hasta kaygı yaptığından kolayca girebilmişti.

Asansör 10. Kattan inerken arkadan bir ses geldi.

"Cihan!" Sesin sahibi Hayriydi. Hayri ve Cihan liseden arkadaştı. Üçü bir arkasına dönüp ona bakarken Cihan gülümsedi ve arkadaşının yanına gidip sarıldı.

"Hayri!" Sesindeki Neşe yılların dostluğunu kapsıyordu.

"Hayır olsun inşallah burada ne işiniz var?" Dedi Hayri gülümseyerek.

"Kuré Samet heye, Nedim. Ew gulebaran kirin." (Samet'in oğlu varya, Nedim. Vurmuşlar.) Dedi Cihan da.

"Hah!" Dedi soru sorarcasına Hayri. "Biraziyê min lingê xwe şikand û ji ber vê yekê em hatin vir." (benim yiğeninde bacağı kırılmış ondan geldik.)

"Geçmiş olsun." Dedi Cihan da.

"Allah razı olsun." Dedi Hayri de.

Alpay ikisi konuşurken Mutlu'ya bakıyordu. Her duyduğuyla yüz ifadesi sanki neşeleniyordu?

Bu piç Nedim'in vurulmasına mı seviniyordu?

Alpay'ın bakışlarını fark eden Mutlu iseona döndü. Alpay'ın bakışları ürkütücüydü. Kapkara gözleri boğucu öldürücüydü. Derin bir kuyuyu andıran obkara gözler içine ağlasa öldürecek gibiydi. Sanki elinden gelse onu bir kaşık suda boğucaktı.

Mutlu bakışlarımı kaçırdı. Alpay ise aynı sert ifadeyle bakmaya devam etti. İkisinin farkı burdan bile belliydi. Biri bakmaya bile korkarken diğeri elinden gelse öldürürdü.

Aslan ve köpeğin farkı bariz belliydi.

Asansör tam o anda açılınca Alpay, Mutlu'ya bakmayı bırakıp annesine yardımcı olarak asansöre bindi. İki ailede asansöre binerken Cihan ve Hayri haricinde sessizlik hakimdi. Zira Ferhunde ve Nurşen'in pek konuşmuşluğu yoktu. Mamafih tek çocukları olan Alpay ve Mutlu da çok zıt kutuplar olduğundan babalar hariç herkes sessizdi.

Hayri ve Cihan ise öyle bir konuşuyorlardı ki asla susmuyorlardı. Yıllardır olan biten her şeyi elden geçiriyorlardı. Ancak konuşma çok sürmedi çünkü asansör sonunda durmuştu. İki aile de aynı anda asansörden çıkınca birbirleriyle vedalaşıp farklı taraflara ilerlediler.

Alpay ne kadar sinirli olsada annesini sıkıca tutarak koridorda ilerledi. Mutlu sinirini bozmuştu. O piç herifin düğünde Zeynep'e olan bakışlarını unutamıyordu ve bir gün o gözleri yumruklayacaktı.

İçinden geçirdiklerini bir kenara koyarken annesinin yanında ilerlerken birini gördü. Yerde oturup hüngür hüngür ağlayan sevdiğini. Bacaklarını kendine çekmiş ve kollarını üstünde birleştirerek ağlıyordu. Upuzun saçları tüm vücudunu örterken melek gibiydi.

Yine içi gitti onu omuzları sarsılarak ağladığını görünce. Nurşen oğlunun bir here üzülerek baktığını görünce o da oraya baktı. Bakışları ağlayan Zeynep'i görünce istemsizce şaşırdı. Zeynep'e mi öyle bakıyordu. Sanki bakışları hem üzgün hemde kıyamaz gibiydi.

Bu ikisinin arasında bir şeyler vardı ama...

Nurşen oğluyla beraber yürürken onları ilk fark eden İsmet ve Zerya oldu. Zerya kuzeninin sırtını sıvazlarken onlara baktı ve neden geldiklerini sorguladı. Halasını ve ailesini uzun zamandır görmüyordu. Alpay'ın bakışlarını fark etmişti. Gözleri kısılırken Zeynep'i dürttü gizlice.

Zeynep başını kaldırırken ona üzgünce bakan Alpay'ı görmeyi bekliyor muydu? Kesinlikle hayırdı! Ancak onu düşünmeyecek kadar üzgündü.

Başını tekrar gömerken Zerya ona ithafen fısıldadı. "Hadi bir tuvalete gidelim de biraz kendine gel." Dedi gülümseyerek.

Zeynep, Zerya'nın teklifinin makul buldu. Çünkü artık başı dönüyordu ve bayılmadan biraz toparlansa iyi ederdi.

Başını sallarken Zerya'yla birlikte ayaklandılar. Zerya kuzeninin koluna girerken beraber tuvalete doğru adımladılar.

Alpay onu gizlice adım adım izlerken annesine döndü. Melek ile eskiden çok yakın arkadaş olduklarından onun yanına oturmuştu Nurşen. Onunla birlikte ne olup bittiğini konuşuyordu sanki hiç duymamış gibi. Bizzat kendi oğlu getirmişti vurulmuş Nedim'i ama yetmiyordu işte.

Melek her şeye rağmen onu yinede sevdiği için her şeyi yine tek tek anlattı. Bazen bakışları Nurşen'in şişmiş karnına gidiyordu. Zerya onu tek evladıydı. Ancak hiç hamilelik dönemini hissetmiş olmamak onun için üzücüydü. Mesela hiç Sinan'ı uyandırıp aşerdiği bir şeyi istememişti. Veya bir çocuğun içinde büyüdüğünü...

Ancak yine de Allah'a hep şükrediyordu. Eğer Zerya'sı olmasaydı o zaman ne yapardı? Allah ona bir imkansızı sunmuştu. Henüz küçücük bir çocuğa annelik yapma fırsatı vermişti. Evlat nasip etmişti Rabbi ona. Bir imkansızı nasip etmişti.

Nurşen, Melek'i dinlerken aniden canı bol limonlu çay istedi. Resmen ekşi çayın tadı dilinin üzerinde gezindi. Etrafa bakındı. Kocası Sinan ile konuşuyordu. Ondan isteyemezdi. Sonra bakışları koridora bakan oğluna kaydı.

"Alpay!" Dedi Nurşen.

O sırada Zeynep'in halini düşünen Alpay ise annesinde döndü. "Efendim anne?" Dedi buyurgan bir sesle.

"Hadi git de benle Melek yengene bir çay getir." Dedi Nurşen ki Melek konuştu.

"Yok, yok. Zahmet etmesin boşuna!"

"Ne zahmeti Melek yenge, başka bir isteğin varsa söyle getireyim." Dedi Alpay da efendi bir sesle.

Alpay'ın bu haline şaşırdı Melek. Evdekiler Alpay'dan... pek hoş şekilde bahsetmezdi. Ancak Alpay fazlasıyla efendi bir çocuktu. Gerçi onun annesi ve babası da çok efendi ve gençliklerinde dört dörtlüktü. Herkes ikiliyi elle gösterirdi. Onların çocukları da ancak bu şekilde olurdu zaten.

"Yok, teşekkür ederim." Dedi Melek de gülümseyerek.

Kayınları ve ailesi belki onları sevmiyor olabilirdi ancak o Alpay'ı gerçekten seviyordu. Zamanında kızımı amcasından kurtarmıştı, onu nasıl sevmesindi?

Alpay gülümseyerek koridordan geçerken asansörün önüne gitti.

Zeynep aynaya baktı, kıpkırmızı gözleri ve dağılmış saçları ortaya pek hoş bir görüntü sergilemiyordu. Yüzüne çarptığı suyu kağıt havluyla silerken nefes almak adına tuvaletten çıktı. Zerya hâlâ tuvaletteydi ancak yine ağlama dürtüsü basıyordu ve nefes alamıyordu.

Adımı dışarı çıkarken bakışları koridordan geçen kişiye kaydı. Mutlu'ya... Mutlu ise aile üyelerinin isteği üzerine kantine giderken Zeynep'i gördü. Zeynep anında gerilirken ona bakmayı keserek başka tarafa döndü.

Mutlu ise ona bakmayı bırakmadı ve yavaşça durdu. Aklında dönen plan gözünü karartmış olacak ki Zeynep'e doğru yürüdü. Zeynep'in en zayıf anı şu andı. Şu an ikna ederse ederdi. Yoksa bir daha asla onu ne yalnız ne de zayıf yakalayabilirdi.

Zeynep'in önüne gelirken konuştu. "Zeynep?"

Zeynep başını kaldırıp kıpkırmızı gözlerle ona bakarken, "Efendim?" Dedi sadece. Ona katlanacak halde bile değildi. Hemen defolmalıydı!

"Abime olanları duydum." Dedi üzgün rolü oynayan Mutlu. Üzgün falan değildi. Nedim'in şu an komada olması işime bile gelmişti. "Geçmiş olsun."

Zeynep bir demezken gözümden akmak isteyen yaşları zar zor durdurdu. Zira Mutlu'nun yanında zayıf yönünü göstermek istemiyordu.

Mutlu ise oluşan sessizliği, "Bir şey demeyecek misin?" Diyerek böldü.

Mutlu'nun sesi asansör bekleyen Alpay'a gidecek kadar gürdü. Alpay'ın kaşları çatıldı. Kiminle konuşuyordu bu piç?

Tuvalette o tarafta değil miydi?

Zeynep?

Hızlı ve sessiz adımlarla koridorda birkaç adım atıp durdu. Bakmadı sadece dinledi. Ve Zeynep'i sesini duydu.

"Ne demem gerekiyor?"

Gözleri belerirken dinlemeye devam etti Alpay. Konuşmanın nasıl ilerleyeceğini ve Zeynep'in Mutlu'ya karşı tutumunu merak ettiğinden sessizce onları dinliyordu.

"Nedim abiye gerçekten çok üzüldüm ve seni anlıyorum. Ama sen beni anlamadın galiba. Her zaman olduğu gibi..." Dedi Mutlu piçi.

Neyi ima ediyordu bu orospu çocuğu?

Zeynep ise bir süre sessiz kaldı. Alpay Zeynep'in Mutlu'ya karşı bir şeyler hissettiğini düşündü. Mahvolurdu. Daha yeni sevmeyi hissederken sevilmekte istiyordu. Hemde Zeynep tarafından... Asıl can acıtansa buna bir laf söz söyleme haakkı olmamasıydı. Hiçbie söz hakkı yoktu.

"Seni anlayamıyorum, doğru. Bir bana çıkma teklifi edip bir başka kızlarla gezmeni anlayamıyorum?" Dedi Zeynep Alpay'ın kalbine bıçaklar saplarken. En trajikomik olansa Zeynep'in bunu bilmemesiydi.

"Senin beni kabul etmeme sebebin o kızlar mıydı? Onların hepsi seni kıskandırmak içindi!" Dedi Mutlu da hemen. Zeynep'den ses gelmedi. Mutlu tekrar konuştu. "Zeynep yeniden başlayabiliriz, seninle birlikte. Her şey daha güzel olur. Evleniriz."

Alpay, Zeynep'in sessizliğine korkttu. Ya kabul ederse? Ya hiç bilmediği Alpay'ı görmeyip o piçle evlenirse?

"Neden bana öyle bakıyorsun?" Dedi Mutlu şaşkın ve kızgın bir sesle. Alpay duyduklarıyla tekrar onları dinlerken Zeynep konuştu.

"Gerçekten bu kadar alçak bir adam mısın? Gerçi adamlığın da şüpheli! Hiç utanmadan bir de evleniriz diyorsun!" Diyen Zeynep öyle güzel konuşuyordu ki Alpay resmen zevkten dört köşe oluyordu. "Sen kimsin ki ben seninle evleneceğim! Daha doğrusu niçin evleneceğim! Hiçbir sebebi yok!"

Alpay sanırım Zeynep'e bir kez daha aşık olmuştu. Çünkü şu an öyle güzel konuşuyordu ki Mutlu'ya söylemek istediklerini söylüyordu.

"Abin ölürse ne yapacaksın?" Diyen Mutlu tekrar bir sessizlik oluşturdu. Üçü de sessizken bir anda bir ses geldi. Sanki bir ittirme sesiydi?

"Ulan sen- kimsin lan! Sen abi-mi ağzına bile alamazsın!" Diyen Zeynep'in sesi arada çatallıyordu. Sanki o ittiriyormuş gibi!

Mutlu, "Orospu!" Dedi ki Alpay artık kendini tutamadan duvarın arkasından çıkıp onlara baktı. Mutlu hışımla Zeynep'i ittirmişti?

Alpay bu görüntüyü görünce dayanamayarak koşarak Mutlu'nun suratına yumruğunu geçirdi. Mutlu şaşkınca Alpay'a dönerken konuştu.

"Bu senin meselen değil! Sen karışma!"

Pişkin sözleri Alpay'ı daha çok sinirlendirdi. Bu hatsiz hem Zeynep'i ittirmişti hemde ondan hesap soruyordu. O kişi Zeynep olmasa bile yine de gelip Mutlu'yu döverdi.

"Ulan orospunun dölü! Sen kimsin de onu ittiriyorsun lan!" Dedi Alpay ve bir yumruk daha yapıştırdı.

Mutlu yere düşerken Zerya tuvaletten çıktı. Zerya ise Alpay ve Mutlu'nun kavga edeceğini tahmin dahi edemiyordu! Şaşkınca ikiliye bakarken Alpay'ın daha başkaları n olduğunu gördü. Mutlu da bir kaç yumruk vurmuştu ama yediği yumruklarla bir miydi? Asla!

Zerya koşarak Ferzan'ın yanına gitti. Herkes onun telaşlı halini görürken Zerya aceleyle konuştu. "Mutlu ve Alpay kavga ediyor!"

Ağzından çıkan birkaç kelime hepsinin koridordan tuvalete doğru koşmasına sebep olmuştu. Özellikle Ferzan, Sinan ve Cihan hızla koşup onlara giderken gördükleri manzara pek hoş değildi. Bir kosede ağlayan Zeynep ve gümrük yumruğa kavga eden ikili. Henüz hiçbir güvenlik görevlisi gelmemişti. Cihan hemen oğlunu tutarken Alpay babasını görmeden onu da itmeye çalıştı.

Cihan ise debelenen oğluna, "Dur ulan!" Diye kızdı.

Alpay babasının sesini duyunca biraz daha dursada hâlâ Mutlu'ya saldırmaya çalışıyordu. "Bırak baba! Onu söylediği laflarla sikeceğim!" Dedi ki Cihan oğlunu tutup tekrar çekti.

"Alpay dur dedim artık! Birinin gelip sana kelepçe takması daha mı hoşuna gider?" Dedi Cihan da.

Alpay babasının sözlerini duyunca yavaşça durdu. Nezarethaneye kaldığı ilk gece berbattı. Özellikle de en sevdiği (!) kuzenleriyle kalmak...

Öfkesi soğumamıştı ancak Mutlu'nun ağzı burnu kanamış halı onu durdurmuştu.

Tam o sırada hepsine sinsi gözlerle bakan Gülşen zihninde her şeyi halletmişti. Demek Zeynep'in iki tane sevgilisi vardı. Demek Zeynep namuslarına leke sürmüştü. Bunu Samet'e söyleyecekti.

İkili ayrılırken Alpay yerde ağlayan Zeynep'i görünce içten içe kendini Zeynep'e karşı sorumlu bilmişti. Ya Zeynep ondan korktuysa veya ondan nefret ediyorsa? Olan azıcık belkide ufacık samimiyetleri de yiterse?

İçindeki yeisi durduramazken babası onu ve annesini zorla eve getirmişti. Mutlu ise doğrudan revire götürülmüştü. Zeynep ise hâlâ ameliyathanenin önündeydi. Hâlâ ağlıyordu. Özellikle son yaşadıkları ve abisi resmen onu psikolojikmen bitirmişti. Güçlü durmak istiyordu ancak hayat onu adeta itip kakıyordu.

Gözlerinden yaşlar akarken zaman hızla ilerliyordu. Birçok kişi eve gitmişti bile. Sadece Zerya ve Ferzan kalmıştı.

Zerya, Ferzan'a bakarken Ferzan'ın oldukça yorgun olduğunu gördü. O da en az kocası kadar yorgundu ancak kuzenleri onun için yorgunluktan daha önemliydi.

Ferzan, Zerya'yı kendine çekerken Zerya kocasının yanağına bir öpücük kondurdu. Öpücüğü Ferzan'ın tüm yorgunluğunu alırken gülümsedi ve karısının anlına öpücük kondurdu.

İkili birbirlerine gülümserken Zeynep ise onları gizlice izliyordu. İki kuzeni neredeyse bataklıktan kurtulmuştu. Nasıl başlamışlardı, nasıl devam ediyordu... Onlar gerçekten birbirleri için yaratılmıştı. Tüm zorluklar, acılar bile onları ayıramamıştı.

Zeynep içten içe ikiliye imrendi. Bu yaşına kadar hiç sevgilisi olmamıştı. Tabiiki ergenken hoşlandığı kişiler olmuştu ancak hiçbiriyle sevgili olmayı bir kez bile düşünmemişti. Ancak artık 23 yaşında olduğundan ister istemez etrafındaki aileleri gördükçe içten içe o da istiyordu.

Babası gibi olmayan onu sevecek bir kocası olsa mesela. Ona saygı duyacak, çok sevecek, zor zamanlarında ona destek olacak bir eşi olsa. Dış görünüş onun için önemli olan son şey bile değildi. O insansın kalbinin güzelliğine bakardı. Babası gençken çok yakışıklı olmuştu da ne olmuştu. Hem çirkin erkeğin ortamı olmazdı.

Eşi ile mutlu bir ailesi olsa sonrada belki bir kız çocukları olurdu. Tam böyle 26 yaşındayken bir çocuğu daha olsa o da erkek olsa. Kocasıyla birlikte hep mutlu, güzel ve huzurlu bir ailesi olsa çok güzel olmaz mıydı?

Kendi içinden düşündüklerinin ona ne kadar yakın olduğunu bilmiyordu. Aslında elini uzatsa tam istediği gibi bir eşi olacaktı. Ona saygı duyacak, onu sevecek biri zaten hep vardı. O hariç neredeyse herkes biliyordu bunu ancak zaten bunu öğrenmesi pek uzun sürmeyecekti.

"Zerya." Dedi sakince Zeynep.

Zerya, Zeynep'e dönerken konuştu. "Söyle canım." Dedi buyurgan bir sesle. Ne dese yapacak haldeydi.

"Sizde eve gidin artık. Geç oldu." Dedi Zeynep. Kuzenleri buna katlanmak zorunda değildi. Balayıları yarım kalmış şekilde gelmişlerdi buraya. Abisi onun canıydı ama Zerya da onun biricik kız kardeşiydi. Onun burada ona destek olmadı güzeldi ama yalnız da değildi. Kocası da yanındaydı.

Zerya, Ferzan'a bakarken Ferzan'ın oldukça yorgun olduğunu gördü. O da en az kocası kadar yorgundu ancak kuzenleri onun için yorgunluktan daha önemliydi.

Ferzan, Zerya'yı kendine çekerken Zerya kocasının yanağına bir öpücük kondurdu. Öpücüğü Ferzan'ın tüm yorgunluğunu alırken gülümsedi ve karısının anlına öpücük kondurdu.

İkili birbirlerine gülümserken Zeynep ise onları gizlice izliyordu. İki kuzeni neredeyse bataklıktan kurtulmuştu. Nasıl başlamışlardı, nasıl devam ediyordu... Onlar gerçekten birbirleri için yaratılmıştı. Tüm zorluklar, acılar bile onları ayıramamıştı.

Zeynep içten içe ikiliye imrendi. Bu yaşına kadar hiç sevgilisi olmamıştı. Tabiiki ergenken hoşlandığı kişiler olmuştu ancak hiçbiriyle sevgili olmayı bir kez bile düşünmemişti. Ancak artık 23 yaşında olduğundan ister istemez etrafındaki aileleri gördükçe içten içe o da istiyordu.

Babası gibi olmayan onu sevecek bir kocası olsa mesela. Ona saygı duyacak, çok sevecek, zor zamanlarında ona destek olacak bir eşi olsa. Dış görünüş onun için önemli olan son şey bile değildi. O insansın kalbinin güzelliğine bakardı. Babası gençken çok yakışıklı olmuştu da ne olmuştu. Hem çirkin erkeğin ortamı olmazdı.

Eşi ile mutlu bir ailesi olsa sonrada belki bir kız çocukları olurdu. Tam böyle 26 yaşındayken bir çocuğu daha olsa o da erkek olsa. Kocasıyla birlikte hep mutlu, güzel ve huzurlu bir ailesi olsa çok güzel olmaz mıydı?

Kendi içinden düşündüklerinin ona ne kadar yakın olduğunu bilmiyordu. Aslında elini uzatsa tam istediği gibi bir eşi olacaktı. Ona saygı duyacak, onu sevecek biri zaten hep vardı. O hariç neredeyse herkes biliyordu bunu ancak zaten bunu öğrenmesi pek uzun sürmeyecekti.

"Zerya." Dedi sakince Zeynep.

Zerya, Zeynep'e dönerken konuştu. "Söyle canım." Dedi buyurgan bir sesle. Ne dese yapacak haldeydi.

"Sizde eve gidin artık. Geç oldu." Dedi Zeynep. Kuzenleri buna katlanmak zorunda değildi. Balayıları yarım kalmış şekilde gelmişlerdi buraya. Abisi onun canıydı ama Zerya da onun biricik kız kardeşiydi. Onun burada ona destek olmadı güzeldi ama yalnız da değildi. Kocası da yanındaydı. Ferzan her ne kadar amcasının oğlu olsa da yıllar sonra görmenin verdiği yabancılık başkaydı.

"Kalalım, ne olacak Zeynep?" Dedi Ferzan da.

Kısacık zamanda bile Nedim abiye alışmıştı. Zaten küçüklüğünden bu yana hep onu tanırdı. Ferzan o evden gittiğinde Nedim 7 yaşındaydı. Ferzan ise 4'üne girmek üzereydi. Buğulu küçüklüğünü çok hatırlatmasada Nedim abi hep bir yerlerde vardı.

"Yok, Ferzan. Ben zaten abimin yanındayım. Bir kişinin kalması yeter. Siz eve gidin." Dedi Zeynep de.

Zerya, Zeynep'in bakışlarında ki kararlılığı görünce istemsizce pes etti. "Tamam ama yarın eve geleceğine söz ver!" Dedi Zerya.

"Veremem, Zerya. Abim içerdeyken eve gelemem ki?" Dedi Zeynep yalan söylemeyerek.

"En azından biraz dinlen sonra geri gelirsin." Dedi Zerya da. Kuzeni bitmişti adeta. Bu halini gördükçe içten içe o da bitiyordu.

Zeynep düşündü. Hiç istemiyordu ama yinede kabul etti. "Tamam, yarın iki saatliğine geleceğim." Dedi.

Zerya ikna olurken ona sıkıca sarılıp birkaç tavsiye verdikten sonra gitti. Zeynep ise her zamanki gibi abisiyle kaldı. Oturduğu yerden göz yaşlarını sildi. Artık hıçkıramıyordu bile. Öylece gözlerinden yaşlar akıyordu.

Ay kadar yalnız gece kadar sessizdi...

 

 

 

 

⚜️

 

Elindeki çiçeğe baktı. Güzeldi ama vereceği kişi kadar değildi. Aynaya baktı. Üzerinde beyaz bir t-shirt ve takım elbise vardı. Yaşına uygun ve güzeldi. Bunu çiçeği Zeynep'e verip Zeynep'in gönlünü aldıktan sonra şirkete gidecekti. Malum babasının işleri onu beklerdi.

Asansör 6. Kata varırken Alpay derin bir nefes aldı ve elindeki sarı krizantem ve kırmızı lale karışımı bukete baktı. Sırf bu çiçeği Zeynep'e almak için dünden beri internette çiçeklerin anlamını araştırıyordu. Ona vereceği ilk çiçek olacağından anlamlı olsun istiyordu.

Uzun koridordan geçerken içi içini yiyordu. Zeynep'e çiçek verecekti bundan dolayı heyecanlıydı. Ancak Zeynep'in vereceği tepkiden de korkuyordu. Ya günler önceki gibi onu ittirip suçlarsa? Ya Mutlu'yu savunursa? Heyecanla geçtiği koridordan ameliyathanenin önüne doğru bakınca Zeynep'in hâlâ aynı yerde oturmuş ve başını sağa atmış olduğunu gördü. Gözleri kapalıydı galiba. Uyuyor olmalıydı, günlerdir abisini beklediğinden yorgun düşmüş.

Alpay daha da yaklaşınca içi kıyıldı. Yüzü gözü kırmızı, bütün kasları gevşemiş ve huzurla uyuyan bir Zeynep'i görmek onun için garip hissettirmişti. Hem içi gitmişti Zeynep'e hemde üzülmüştü. Ancak hissettiği kesin duygu kalbinin hızlanmasıydı. Üzerine yavaşça eğilmiş onu izlerken gülümsemeden edemiyordu Alpay.

Sevmek böyle bir şey miydi? Baktıkça bakası gelip aynı zamanda bakmaya bile kıyamamak. Sevmek çok çekişkiliydi. Mesela hem masumca uyuduğu için çok hoşuna gidiyordu ama yerde uyuduğu için üzülüyordu. Aşk, sevda, sevgi belkide nicesi Alpay her şeyi hissediyordu.

Çiçekleri bir kenara koydu. Yavaşça Zeynep'e doğru eğildi. Dikkatlice elini Zeynep'in iki bacağının altına koydu. Derin bir nefes alırken bir şey farketti. Zeynep çok güzel kokuyordu. Kendi has kokusuydu çünkü bu kokuyu hiçbir zaman duymamıştı. Bir süre öylece durup nefes aldı. Kendini alıkoyamıyordu. Belki günahtı belki yanlıştı ama Zeynep'in kokusu onu bagimli etmiş gibiydi. Öyle güzeldi ki kokusu bu kokuyu sonsuza kadar soluyabilirdi. Yemek yerken, sıradayken, duştayken, uzanırken hatta uyurken bile koklayabilirdi bu kokuyu.

İçinde beliren büyük bir kuvvet onu durdururken gözlerini açtı. Son kez derin bir nefes alırken diğer eliyle Zeynep'in sırtını sardı ve yavaşça ayaklandı. Zeynep'i uyandırmamaya özen gösterirken Zeynep öyle derin uyuyordu ki ağzı bile kıpırdamıyordu. Ancak boşlukta kalan kafasını Alpay'ın göğsüne koydu. Sadece uyuyordu ve bunu bile bilinçli yapmamıştı. Ancak Alpay burnunun dibine dayanan Zeynep'in saçlarıyla küfür etti. Şimdi bunu koklamamak asıl haram olan olurdu. Yürümeye başlarken etrafta bir hemşire arıyordu.

Zeynep ise halinden memnun şekilde elini de Alpay'a yaslayarak uyumaya devam ediyordu. Uykusunda hissettiği derin, erkeksi koku hoşuna gitmiş olacaktı ki burnunu da iyice Alpay'ın boynuna doğru yöneltti.

Zeynep'in burnunu bir anlığına boynunda hisseden Alpay ise bir anlığına durdu. Zeynep burnunu Alpay'ın boynunda hareket ettirirken bu güzel kokunun ona ait olduğunu nereden bilebilirdi ki? Alpay ise hem hızlanıyor hem hoşuma gidiyor hem hissetmemesi gereken duygular hissediyordu. Fena uyarılmıştı. Bunu itiraf etmek onun için çok utanç verici gelse de gerçek buydu. Adımları onu uyandırmayacak kadar hızlanırken karşısına çıkan hemşireye baktı. Hemşire de şaşkınca ikiliye bakarken Zeynep'i Alpay'ın kucağında görünce şaşırmıştı. Hemşirenin adı Hülya'ydı Hülya ve Zeynep aynı üniversitede eğitim görmüştü ve elbetteki Alpay'ı tanıyordu. İkili birbirinden bağımsızdı ancak şu an adeta sevgili gibi duruyorlardı.

Hülya istemsizce, "Zeynep?" Derken Alpay bir oh çekti.

Alpay, "Bir misafir odası, dinlenme odası ne bileyim boşta kullanılmayan bir oda var mı?" Dedi fısıltıyla.

Hülya şaşkınlıktan Alpay'ın başta ne dediğini anlamadı. Sonra ise hemen başını kendine gelmek adına iki yana salladı ve "Var, var ama-" Diyemeden Alpay lafını kesti.

"Parası sıkıntı değil. Ne kadar tutarsa tutsun ödeyeceğim." Dedi Alpay fısıldayarak.

Hülya şaşkınca ona bakakalırken arkasını döndü ve yürümeye başladı. Alpay onu takip ederken beraber bir koridordan geçip daha sonra sola dönüp sağdaki ilk odanın kapısını açtı. Alpay içeri adımlarken odaya baktı. Bir adet hasta yatağı, iki komodin, tezgah ve bir çok şey daha vardı.

Alpay kucağındaki Zeynep'i yavaş ve temkinli şekilde yatağa yatırırken Hülya ikiliye şaşkınca bakıyordu.

Zeynep ise her şeyden habersiz adeta ölü gibi uyuyordu. Günlerdir uyku bilmeden ağladığı için resmen bayılmıştı. Ve normalde de uykusu hafif olan biri asla değildi. Bomba patlasa uyanmazdı.

Alpay ise kısaca Zeynep'e baktı. Huzurla uyuyordu. Onu rahatsız etmeden hafif bir örtüyü üstüne örterken Hülya hâlâ şaşkındı. Her hafta başka kızla takılan Alpay şimdi Zeynep'le mi ilgileniyordu? Aralarında ne vardı ki? Üniversitenin son günlerinde de takıldığı kızlar vardı aslında, hangi ara sevgili olmuşlardı?

Alpay, Hülya'nın varlığından fazla Zeynep'le oyalanmadan Hülya'ya döndü. Belliki bu hemşire Zeynep'i tanıyordu. Zeynep'in onun yuzunden yanlış anlaşılmasın istemezdi. "Ödemeyi nereden yapacağım?" Dedi Alpay sadece.

"Aşağıdaki danışmana 674. odada kalmak istediğinizi ve ne kadar kalacağınız söyleyin. O size fiyatı söyler." Dedi Hülya da.

Hastane özel ve Mardin'in neredeyse en büyük hastanesi olduğundan aynı zamanda bazı odaları misafirler için yapmıştı. Çünkü bazıları gerçekten zengin olduklarından kimi zaman hasta için kimi zamanda hasta yakını için hazırlanıyordu. Şu an ise Hülya boşta olan bir hasta yakını odasını açmıştı onun için. Alpay'ın zengin olduğunu biliyordu çünkü babasının şirketi vardı. Ve üzerindeki takıma bakılırsa ya oraya gidiyordu ya da oradan geliyordu.

Alpay başıyla onaylarken odadan çıktı ve tekrar ameliyathanenin önüne gidip çiçeği aldı ve geri döndü.

Çiçeği Zeynep'in baş ucuna koyarken takım ceketinin iç cebindeki tükenmez kalemi aldı. Kalemin üstünde Alpay İroz yazıyordu. Metal kalemi aldı ve diğer cebinden de boş bir kağıt çıkardı. Okulda bile taşımadığı kağıt kalemi şimdi işi için taşıyordu.

Bir not yazarken ayaklandı. Zeynep'i uyandırmak istemiyordu ve işi vardı. Aslında Zeynep'i yine beklerdi ancak Zeynep bir 4 saat uyanacak gibi gözükmüyordu. Uyurken onu kucağına almış yürümüştü hatta Zeynep onu uyku haliyle koklamıştı bile. Uyurkoklardı Zeynep. İçinden güldü Alpay düşüncesine.

Ayaklanırken Hülya odadan çoktan çıkmıştı. Alpay da son bir kez Zeynep'e bakıp çıkarken direkt asansöre asansörden de danışmanda parayı ödemeye gitti. Paranın miktarı yüksekti. Bazı otel odalarından da pahalıydı ama aldırmadı Alpay. Zeynep yeter ki böyle huzurlu uyusundu onun için otel bile satın alırdı.

Arabasına binip şirkete giderken mutluydu. Zeynep'i uyurken görmek tuhaf bir şekilde hoşuna gitmişti. Kocaman binaya 16. Kata bastı. Asansörde yaklaşık 8-9 dakika bekledikten sonra nihayet kata varmıştı. Saat henüz 9'du. Normalde iş başını 7.30'da yapmış olurdu ancak başka işleri olduğundan biraz gecikmişti ancak önemsizdi. Yani bazı kişiler için önemsizdi ancak Cihan için değil.

Babasının odasına tıktıklamadan giren Alpaybabasının odasındaki misafirlerle kısa bir bakışma yaşadı.

Babası koltuğunda ona kızgın bakışlar atarken üzerindeki takım bile ona sığmıyor gibiydi. Koltuğunu geriye doğru hareket ettirirken gözlerini Alpay'dan ayırmıyordu.

Alpay'ın bakışları misafirlere kayarken ona gülümseyerek bakan babası yaşlarında bir adam ve onun yaşlarında bir genç kızı gördü. Adam sanki onu bekliyormuş gibi gülümserken içeri girmesi için adeta davet ediyordu gözleriyle.

Yanındaki kızı ise ona bakar bakmaz göz devirmişti. Alpay nedenini anlayamasa da kaşlarını çattı.

Bu kız neden durduk yere ona göz devirmişti ki?

"Alpay, hoş geldin oğlum!" Dedi adam neşeyle.

Adamın sesiyle ona dönerken çatılan kaşlarını düzeltti ve gülümsedi. "Hoş buldum da kusura bakmayın, ben babam yalnızdır diye düşünerek öyle destursuz girdim." Dedi Alpay efendi bir şekilde.

"Lafı mı olur oğlum! Geç otur!" Dedi ve tam karşısındaki koltuğu işaret etti.

Alpay dediğini yaparak karşısındaki koltuğa otururken Cihan öfkesini misafirine göstermeyerek gülümsedi. Alpay'ın efendi tavrı adamın hoşuna giderken gülümsemesi genişledi.

"Alpay bu benim askerlik arkadaşım, Selim. Ta İstanbul'dan bizi ziyarete gelmiş kızıyla. Kızının ismi Cansu." Dedi Cihan da.

Alpay 'hee' anlamında gülümseyip onlara dönerken konuştu. "Hoş geldiniz, Selim amca." Dedi aynı gülümsemeyle. Kızı ise hâlâ aynı gıcık tavırda ona bakıyordu. Hatta bakmıyordi da. Arada bir bakıyor, göz devirip önüne dönüyordu

"Hoş bulduk, hoş bulduk!" Dedi Selim de. "Çok büyümüşsün maşallah! Üniversiteyi bitirdin mi?"

"Bitmek üzere. İki senem kaldı." Dedi Alpay da.

"İyi, iyi. Maşallah!" Dedi Selim. "Var mı gönlünde biri?"

Sorusu alaylıydı ancak ses tonunda bir duygu daha vardı. Merak. Ne diyeceğini merak ediyordu.

Alpay ise bu konuda dürüst olmadı. "Daha 1 senedir işlere atıldık be Selim amca. Biraz kariyer yaptıktan sonra bakacağım." Dedi henüz yarım saat önce yanında olduğu Zeynep'i söylemeyerek.

"Maşallah, en mantıklı olan o zaten oğlum. Birkaç sene bekleyebilir." Dedi Selim de. Hoşuna gitmişti bu cevap. Kolumdaki saate baktı sonra. Saat 9 buçuga geliyordu. "Cihan biz artık kalkalım, benim merkezde halletmek gereken birkaç iş var." Sonra ayaklandı ve elini uzattı. "Hadi kalın sağlıcakla!"

Cihan da gülümseyerek onun elini tutup sıkarken, "Sizde." Dedi.

Selim bu kezde elini Alpay'a uzatırken, "Görüşürüz delikanlı!" Dedi.

"Görüşürüz, amca!" Dedi Alpay da onun elini sıkarken.

"Görüşürüz Cansu kızım!" Dedi Cihan.

"Görüşürüz, Cihan amca." Dedi Cansu isteksiz bir sesle. Hiçbiriyle konuşmak istemiyordu.

Baba-kız odadan çıkarken Alpay babasına bakmadan konuştu. "Bu kızın derdi ne? Niye sürekli bana göz devirip duruyor?" Dedi Alpay.

Cihan ise güldü. "Gelecekteki karın olmak istemiyor da ondan." Dedi sakin bir sesle.

Alpay anında babasına dönerken Cihan'ın yüzündeki gülüşten alay ettiğini anladı. "Baba şaka da bir yere kadar!" Dedi Alpay.

Resmen Zeynep'i varken böyle bir durumun olacağını düşünmüştü! Olamazdı, olsa bile o buna izin vermezdi.

"Şaka değil ki! Devremle sözleştik. Çocuklarımız olursa dünür olacaktık." Dedi Cihan da.

Alpay babasının ciddi ifadesini sorguladı. Ciddi miydi? Babası gibi bir adam bunu mu söylüyordu? Sırf sevdiği kadınla evlenmek için tüm ailesini karşına alan adam şu an ona böyle bir şey mi söylüyordu?

"Sen ciddi misin?" Dedi Alpay inanamaz bakışlarla.

"Oğlum, sana kaç defa şaka yaptım lan ben!" Dedi sakin şekilde başlayıp sinirle şekilde bitiren Cihan.

Doğru söylüyordu. Cihan Alpay'a pek şaka yapmazdı. Alpay'ı canından da çok severdi orası ayrıydı ama ona göre baba ve oğul arasında hep ince bir çizgi olmalıydı. Baba oğluyla birlikte eğlenebilirdi orası ayrıydı ama belli başlı konularda konuşmamalıydı. Bu onun için terbiyeydi. Oğlan çocuğu babasıyla terbiyesini takınarak konuşmalıydı. Örneğin Alpay, babasıyla konuştuğu kızlar hakkında konuşmamalıydı.

"Baba az daha abart! Bu işin tadı kaçıyor haberin olsun!" Dedi Alpay sinirlerine hakim olmaya çalışarak. Babası şu an saçmalıyordu.

"Ne tadının kaçması! Sürekli pezevenk gibi kızlarla mı gezeceksin? Yarın bugün evlenmeyecek misin?" Dedi Cihan da.

Alpay pezevenk falan değildi. Sadece en basit örnek Mutlu'ya göre tertemiz bir adam sayılırdı. Onun bu şekilde görünmesinim tek sebebi hiç kimseden çekinmeden bunu yapmasıydı. Yani gizlememesiydi. Bu da onu Mardin'in serserisi, pezevenki (!) yapmıştı. Yani kısaca aslında 20 yaşında bir erkeğin yaptığı kadar sevgilisi olmuştu. Hatta onu tanıyanların yanlış bildiği şeylerden biri olan bakire olmasıydı. Henüz kimseyle sevişmemişti bile. Hemde 21'ine girmek üzere olmasına rağmen.

Onun yerinde hangi erkek olsa adı zaten kötüye çıktığından umursamadan kızlarla yatabilirdi ki Alpay'a bu teklifi yapan kız sayısı azda değildi. Hatta bir flörtü bunun için Alpay'a para teklif eden kızlar bile olmuştu. Evet, bu kesinlikle utanç vericiydi ama olmuştu işte.

Mutlu ise ona göre defalarca seks yapmıştı. Hemde garip garip fantazilerle ve neredeyse çıktığı tüm kızlarla. Hatta Zeynep'i de en çok bu yüzden istiyordu. Onunla yatmak için...

Yani Nedim babasını Alpay'a benzetse de Mutlu'ya daha çok benziyordu babası.

"Evlenirim, evlenirim baba ama daha askerliğe bile gitmedim farkındaysan!" Dedi Alpay.

"Sanki gibi 6 ay yapacaksın! Bedelli yapacaksın!" Dedi Cihan.

"Orası belli olmaz! Belki de o parayla kendine şirket açarım?" Dedi Alpay da bahane olarak. Gerekirse bu süreyi uzatmak için bedelli askerliğini bile iptal eder 6 ay yapardı askerliği.

"Ne belli olmaz lan! Sevdiğin mi var da ben bilmiyorum?" Dedi Cihan.

Alpay çekingen bir ifadeyle başını çevirdi. Evet demek istese de babasından oldukça çekiniyordu. Cihan Alpay'dan gelmeyen cevaba anlam veremedi. Ancak bu eşek oğlunun birini sevdiğini zannetmiyordu. O öyle bir katırdı ki sevse bile ona katalanacak kız bulamazdı.

"Biri mi var yoksa?" Dedi Cihan tekrardan. Alpay yine cevap vermedi. Vermeye korktu. Bu zamana kadar babasına herhangi bir kızdan bahsetmemişti. Şimdi ona Zeynep'ten bahsetse büyük sıkıntı olurdu. Babası ve Samet Ağa anlaşamıyordu bile. Kendini bildi bileli aralarında düşmanlık vardı.

Cihan bu sessizliği olumsuza yordu. Sevdiği biri yoksa sıkıntı da yoktu. Evlenebilirdi. Hemde birbirlerine hiç tanımamalarına rağmen! Aynı zamanda kızın oğluna attığı bakışları bilmesine rağmen.

"Kalk git o zaman." Dedi Cihan da. İşi aksamaya başlamıştı. Alpay babasının onu anlamamasına kızarken ayaklandı ve hızlı afimlarla dışarı çıktı ki Cihan tekrar konuştu. "Ha bu arada eve erken gel! Akşama kayinpederin evimize gelecek!"

Kendince şakalaşmıştı. Veya dalga geçiyordu. Alpay babasına bakamdan çıkarken Cihan babasının yaptığı hataya düşmek üzere olduğunu bilemedi.

Güzel ancak tamamen uykusunu alamadığı bir uykudan uyanan Zeynep ise uyandığı gibi gerindi. Ölü gibi uyumanın en kötü yanı onun için uyandığı gibi hayvan gibi gerinmekti. Yüz üstü uyandığı yatakta sırtını ve kollarını geriye doğru havaya kaldırdı ve gerindi. Birkaç dakika kendini gerdikten sonra sağa sola kıpırdandı ve sırt üstü olacak şekilde döndü. Karşılaştığı beyaz tavan ona en son hastane de abisinin başında olduğunu hatırladı ve içine tekrar ağırlık çöktü. Yataktan doğrularken yeni fark ettiği şeyse yatakta olduğuydu. En son yerde oturuyordu. Burada ne işi vardı?

Belinde hissettiği sızıya karışık garip bir his tekrar yan dönerek gerindi ki çıt diye ses gelince gözleri belerse de diğer tarafa döndüğü zaman gelen çıtlamaya karşın hiçbir şeydi. Yinede çok tınlamadan yataktan kalktı ki komidinde ki kırmızı laleler ve adını bilmediği sarı çiçek buketini görünce hem şaşırdı hemde mutlu oldu. Bu onun için miydi?

Çiçek buketini eline alırken üstündeki notu gördü eline alıp okudu.

Kırmızı laleler ve sarı krizantem sana. Uykunu aldıktan sonra beni ara.

 

 

 

En sevdiğin kuzenin Alpay.

Zeynep boyu okuduktan sonra istemsizce gülerken çiçeği burnuna götürüp kokladı. Çiçeğin kokusu onu mest ederken bir anlığına her şeyi unuttu. İlk defa bir erkekten çiçek almıyordu. Üniversite ve lisede defalarca çiçek almıştı. Ancak hiçbiri şu an Zeynep'i mutlu ettiği kadar onu mutlu etmemişti. Kucağındaki buket gösterişten uzak, sade ve güzeldi. Zeynep, Alpay'a küs veya kırgın değildi. Aksine teşekkür bile edebilir. Biliyordu o an Mutlu'yla olan kavgalarında bir alakası yoktu ama yinede onu korumuştu. Hemde bildiği kadarıyla Cihan eniştesi ve Hayri dayı iyih anlaşıyordu. Alpay babasına rağmen Mutlu'yu dövmüştü.

Mutlu'nun dedikleri ise ne affedilebilirdi ne de yutulabilirdi. Mutlu'yu dövmesi onun sonradan içinin rahatlamasına bile sebep olmuş ollabilirdi. Mutlu'ya azdı bile.

Ailesinden vuracak kadar alçaktı!

Mutlu'yu boşvererek telefonunu cebinden çıkarıp Alpay'ı aradı. Acaba neden gelmişti hastaneye, hemde çiçekle?

Alpay kendi ofis odasında evrakları incelerken telefonuna düşen çağrıyla gözündeki gözlüğünü çıkardı ve telefona baktı. Arayan kişinin 'NKK' olduğunu görünce istemsizce güldü. Eskiden kalan bu takma at onun için ne olursa olsun özeldi.

Zeynep'in çağrısını hemen cevaplarken, "Alo?" Diyerek konuştu.

Zeynep, Alpay'a "Alo, En Sevdiğim Kuzenim!" Dedi gülerek.

Alpay istemsizce gülerken Zeynep'in ona soğuk olmaması onu öyle bir rahatlatmıştı ki.

"Değil miyim yoksa (!)" Dedi Alpay da alayla.

Zeynep bu soruyu cevaplamazken, "Beni ara yazmışsın." Dedi.

Alpay cevap vermediğini fark etse de bir şey demeden cevapladı onu. "Seninle konuşmam gereken bir konu var da."

Zeynep, "Anladım. O zaman ameliyathanenin önünde olacağım. Seni bekliyorum." Dedi.

Alpay, "Tamam. O zaman görüşürüz." Dedi ki Zeynep de konuştu.

"Görüşürüz!" Dedi ve telefonu kapattı Zeynep de. İkiside ayaklanırken ikisi de farklı odalardan çıktı. Biri çıkışa giderken diğeri elinde çiçekle abisinin ameliyathanenin önüne geldi. Abisinin durumu onu hâlâ üzerken elindeki çiçekler ona şifa gibiydi. Hâlâ üzgün olsa artık ağlayamıyordu. Gözlerinin yaşı kurumuştu.

Cebindeki telefon titremeye başlayınca Alpay'ın aradığını düşünerek gülümseyerek cebinden çıkardı. Ancak ekranda yazan isim pek hoşuna gitmiş sayılmazdı. Ekranda yazan kişi onu en son ne zaman aradı bilmiyordu bile.

'Babam' yazısı adeta onu ateşin içine atarken korkmamak elinde değildi. Babası Samet onu aramazdı, sormazdı hatta merak bile etmezdi. Ancak şu an telefon çalıyordu.

Zeynep iyi düşünmeye çalıştı. Belki de abisi için arıyordu onu? Belkide durumunu öğrenmek istiyordu? Bu ihtimal oldukça düşüktü çünkü babası pek... abisini sevmezdi. Gerçi onu da sevmiyordu ki?

Derin bir nefes alıp babasını daha fazla bekletmeden telefonu açtı. "Alo!" Diyen sınırlı dedi duyar duymaz ürken Zeynep derin bir nefes aldı tekrar ve konuştu.

"Efendim baba?"

"Nerdesin, acil eve gel!" Dedi Samet kızgınca.

Zeynep ne olduğunu anlamazken, "Ama abi-" Diyemeden lafını kesti Samet.

"Başlatma lan abine! 5 dakika içinde evde ol!" Dedi ve telefonu suratına kapattı.

Zeynep öylece kalırken ofladı. Çiçeğine baktı. Bununla eve gidemezdi. Kimden geldiğini sorarlarsa ne derdi evdekilere?

Çiçeği sandalyeye koyarken ayaklandı ve ameliyathaneye son kez baktı. Korka korka uzun koridorda yürürken ne olduğunu da çözmeye çalışıyordu. Babası aniden aramış ve sınırlı şekilde onu eve çağırmıştı? Ortada oysa hiçbir şey yoktu! Sadece dün Mutlu ve Alpay kavga etmişti, onunda sebebini ikiside söylememişti.

Asansöre binip aşağı inerken arabayla hastanenin önüne gelen Alpay Park edilebilecek yer arıyordu. Asansör nihayet en alt katta dururken Zeynep çıktı ve telefondan Alpay'ı aradı. Alpay Park yeri aramaya devam ederken telefonunun arama sesini duyunca yan koltuktaki telefonunu aldı ve kimin aradığına baktı. Arayan kişi 'NKK'ydı. İstemsizce tekrar gülerken telefonu açtı.

"Ali Zeynep?" Dedi sakince Alpay.

"Alo Alpay. Şey ben sana şey diyecektim." Dedi Zeynep.

Alpay gülerken Zeynep'in lafı karıştırmadi hoşuna gitmişti. "Ne'y diyecektin?"

"Benim eve gitmem gerek boşuna gelme diyecektim." Dedi Zeynep.

Alpay tekrardan gülerken hastaneden çıkan Zeynep'i görünce ona doğru sürdü. "Soluna bakarsan ne kadar geç kaldığını anlarsın." Dedi alayla.

Zeynep kulağında telefonu sola dönerken ona doğru gelen arabada sırıtan sürücü Alpay'ı görünce başta telaşlansa da Alpay durunca 'ya sen var ya!' dercesine bakıp güldü ve telefonu kapattı. Yan koltuğa doğru giderken gülüşüne engel olamıyordu. Açık cama kollarını yaslarken konuştu.

"Seni de boşu boşuna yordum!" Dedi mahçupça.

"Madem bu kadar yordun bin arabaya da seni evine bırakayım. Boşu boşuna gelmiş olmayayım." Dedi Alpay da laf cambazlığı yaparak.

Zeynep ona gülerken arabaya bindi. Hiç bedava yolculuğa hayır diyemeyecekti. Otobüsten iyiydi bu araba. Yan koltuğa oturan Zeynep'e gülümseyerek bakan Alpay onun kemerini bağlayışını izledi. Kemerini bağlandıktan sonra Alpay'a baktı Zeynep. Alpay ise, "Yolculuğa hazır mıyız, Zeynep hanım?" Dedi gülümseyerek.

Alpay'a bakarken, "Hazırız, hazırız." Dedi küçük bir gülümsemeyle.

Ne kadar da mutlu olsa da abisi ve babası aklından gitmiyordu. Babasının o tavrı ve abisinin durumu.

Alpay ayağını frenden çekerken yavaş yavaş yola çıkmışlardı. Alpay konuya girmek amacıyla, "Dün olanlar." Diyerek başladı. Zeynep ona bakarken o yalnızca yola bakıyordu. Bir süre sessizliğin ardından tekrar konuştu Alpay. "Karışmamam gerekirdi."

Zeynep onun dediklerini kesmeden dinleiyordu. Alpay, "Özür dilerim." Dedi.

Zeynep ise, "Asıl ben teşekkür ederim, Alpay. Karışmaman gerekirdi ama o pislik resmen beni taciz etti." Dedi sakince. Alpay'ın aklına yine olanlar gelirken başını 'ya sabır' anlamında dışarı doğru hareket ettirdi. Direksiyonu tutuşu bile sıkılaşırken, "Teşekkür edilecek bir şey yok. O piç kurusu hakettiği dayağı yedi. Benim hiçbir pişmanlığım yok. Tek sıkıntı senin ne düşündüğün." Dedi Alpay da açıkça. Onun ne düşündüğü onun için tek önemli olandı. Yoksa şimdi bile Mutlu karşısında olsa yine döverdi.

Zeynep bakışlarını ondan alırken dışarıya baktı. Düşündü. O ne düşünüyordu. Elbetteki Alpay'a kızmıştı. Belliki onları dinlemişti, bu hoş değildi ama sadece bundan dolayı da onu silecek değildi.

Alpay ne olursa olsun onu korumuştu, belki bunu kötü bir yoldan yapmıştı am Mutlu bunu hak etmişti.

"Sana tek bir soru soracağım." Dedi Zeynep. "Bizi dinledin mi, dinlemedin mi?'

Alpay çaresizce yıla bakarken ne cevap verse içini rahat ettirmeyecek gibiydi. Derin bir nefes alırken tercih ettiği yol belliydi. "Dinledim." Dedi sadece.

Zeynep, "O zaman sana kızdım. Ne olursa olsun beni ve onu dinlemen hoş değil ama," Dedi ve Alpay'a döndü. Alpay'da ona dönerken bakışları kesişti"Yine de seninle bir alakası olmamasına rağmen beni korusun o pislikten. Yani ne teşekkür edebiliyorum ne de kızabiliyorum."

Alpay yıla geri dönerken vardıklarını görünce şansına sövdü. Upuzun yıl onun şansına 5 dakika da bitip gitmişti.

Zeynep de bunu fark ederken konuştu. "Normalden çabuk gelmişiz." Dedi sesini stabil tutmaya çalışarak. Aklına yine babası gelince derin bir nefes aldı. Kötü hissediyordu. İçinden bir ses evde pek iyi şeyler olmayacağını söylerken arabadan inesi hiç yoktu.

İkisi de aynı şeyi istediğinin farkında değildi. ikisi de eline bakarken Zeynep aşağıya Alpay'da direksiyona bakar vaziyetteydi.

"Evet." Diyebildi sadece Alpay da.

Zeynep derin bir nefes alırken, "Bıraktığın için sağol. Her şey içinde sağol." Dedi ve kemerini açtı Zeynep. Yavaştan kapıyı da açarken Alpay konuştu.

"Sende sağol, kızmadığın için." Dedi Alpay.

Zeynep ona sadece gülümserken arabadan indi ve el salladı. Alpay da elini havaya kaldırırken Zeynep iki sokağı bu sıcakta nasıl yürüyeceğini düşünüyordu. Alpay ise onu izliyordu. Yolda yürürken onun gidişini izliyordu.

Alpay ne zaman Zeynep'i eve buraksa hep iki sokak öteden bırakırdı. Birisi görürse laf söz olmasın diye. Alpay uzaktan da olsa Zeynep'in evine girdiğini görmeden gitmezdi.

Zeynep adeta adımları geriye doğru gide gide eve yürüdü ve sonunda vardı. Kapıdan içeri girerken Alpay da yavaştan ayağını frenden çekti ve arabayı hareket ettirdi.

Araba hareket ederken tam konağın önünden geçiyordu ki aniden frene bastı. O an kanı çekilir gibi oldu. Bu ses... Zeynep?

Zeynep'in çığlığı ve ardından silah sesi. Allah'iın kabı çekilirken öylece kalacakmıştı. Şoka gitmişti adeta.

Ne olmuştu evde Zeynep'e?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Herkese selamlar MGY okurları.

Nasılsınız? Umarım hepiniz iyisinizdir. Bende idare ederim işte.

Bölümü bir hafta kadar🤏🏻 geç attım ama ne yapayım bölüm bir türlü bitmedi. Bayağı da uzun bir bölüm oldu.

Evet arkadaşlar sezon finali veriyorum. Biraz yoruldum. Yazmayı ne kadar sevsemde her işe bazen ara vermek gerekir. Bende ekime kadar ara veriyorum.

Yarın tekrardan İzmir'e doktora gideceğim. Yani bana şans dileyin. Gerçi bu yayınlandığında ben çoktan gitmiş olurum😁

Neyse canlarım biraz da bölüm hakkında konuşalım. Bu arada bölümü daha fazla geciktirmemek için direkt attım ondan birazcık 🤏🏻 yazın hataları olabilir onları da mazur görün.🙏🏻

Sizce Zeynep'e ne oldu?

Ben baştan söyleyeyim, kimse tahmin edemez. Hiç kimse! Öyle bir ters köşe gelecek ki. Ben çok heyecanlıyım ama yine de çok ters köşe olacak.

Peki ya Berfu'nun anneliği!😡 Bu arada Nedim'e bayılıyorum ya! Aşk adam. Normal de abiler hiç öyle olmuyor ama onlardaki çok daha başka. Onlar başta birbirlerine anne baba olduklarından birbirlerine kıyamıyorlar!

Canım Nedim'im, inşallah iyileşecek.

Peki Mutlu 😡😡 Nefret ya! Pislik resmen gıcığın teki! Birde Zeynep'e dedikleri yok mu! Pis sapık!

Bu arada küçücük 🤏🏻 bir spoiler vermek isterim. Melek ile Zeynep'in kaderi aynı olacak. Nasıl olur bilinmez🤷🏻‍♀️ O kadarını söyleyemem ama bir ön bilum sinra görürsünüz.

Neyse canlarım kendinize iyi bakın, hoşça kalın!😘🫂👋🏻

Bölüm : 29.07.2025 01:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...