42. Bölüm

26. Bölüm

Eda A.
mektupb_1rsanattir

 

Küçüklüğümüz hayatımızın en önemli evresidir. Hayatımız nasıl başladıysa öyle devam eder. İnsanlar değişir, evler değişir, kişiler değişir belki de siz bile değişirsiniz ancak değişmeyen tek şey geçmişiniz. Onu asla değiştiremezseniz, o hep orada öylece bekler. Kimisi için yaralarla, kimisi için eğlenceyle, kimisi için de başarıyla...

Sokakta türlü türlü oyunlar oynayan çocuklar bir köşede onları izleyen küçük bir kıza fazla kayıtsızdı. Uzun saçları karmakarışık olan Zeynep bir köşede mahalle çocuklarını izlerken içindeki ukdeyi bir türlü yutamıyordu

Mahalle çocukları onu arasına almıyordu. Nedeni ise belliydi. Babası yüzünden. Babası herkesin dilindeki pezevenkti. Mardin'de ne kadar seçilirse sevilsin nasıl biri olduğu unutulmazdı.

Topu oynamaya devam ederlerken aralarından en gıcık olan çocuk konuştu. "Girsene evine pis bitli!" Diyerek bağırdı çocuk.

Zeynep şaşkınca ona bakarken saçlarına dokundu ister istemez. Bitli değildi ki onun saçları. Abisi tarardı onun saçlarını hep.

Kalbi binlerce parçayken boynu büküktü. Bugünde ağustosun sıcak günlerindn biriydi. Mardin'i samyeli rüzgarı etkisi altına alırken gür bir erkek sesi sokağı doldurdu. "Anandır bitli, piç" Dedi arkasından gelen bir ses. Zeynep şaşkınca kafasını kaldırırken gelen kişiyi görünce istemsizce güldü. Küçük bir çocuğu bu kadar heyecanlandırmayı kim başarabilirdi ki? Hakan abi...

"Anama laf etme abi!" Dedi aynı çocuk.

"Ulan çocuk, defol git! Anana da sana da başlatma!" Dedi Hakan abi kızgınca.

Yanındaki Nedim onun yanından kardeşinin yanına gelirken sinirliydi. Elin piçleri kız kardeşine neler diyordu. Kız kardeşini kaldırırken ergenliğinin verdiği hassasiyetle konuştu. "Adam gibi konuşmazsan anana da laf ederler, sana da!" Dedi kızgınca.

Çocuk topunu alıp uzaklaşırken Nedim onu umursamıyordu bile. Hakan da kuzeninin yanına eğilirken Nedim kız kardeşine konuştu. "İçeri girsene, Zeynep." Dedi.

Hakan da gülerek Nedim'in omzuna vurdu. "'Zeyno'm' nerde lan!" Dedi gülerek.

Nedim şu an dayısının oğlu yanında olduğundan ve 16 yaşınının verdiği ergenliğin erkek gururundan kız kardeşine çok bir şey demiyordu.

Nedim, onu duymazdan gelirken Zeynep utangaç halde güldü. Hakan da kuzeninin güldüğünü görünce yanağından bir makas aldı ve konuştu. "Cimcime!" Dedi gülmeye devam ederken.

Nedim ikiliyi izlerken ister istemez güldü. Zeynep'in kaşları çatıldı. "Sensin cimcime!" Dedi ve abisinin boynuna sarıldı. Abisinin yanağına yanağını yapıştırırken henüz yeni yeni yeşeren sakalları battı yanağına. Yine de umursamadan dil çıkardı.

Hakan, öyle mi, der gibi baktı ve konuştu. "O zaman ben Ağrı'ya gidiyorum." Dedi şakadan.

Zeynep içten içe telaşlandı, bakışları başka yerlere kayarken umrunda değilmiş gibi omuz silkti.

"Zaten iki hafta kalıyorsun! Git!" Dedi Zeynep bilmeden isyan ederken.

Nedim ve Hakan birbirine bakarak gülerken Zeynep utandı. Neden şimdi gülüyorlardı ki?

Hakan ona sarılıp yanağını öptü. Zeynep istemsizce gülerken utanmıştı da. "Ya bırak!" Diyordu ancak Hakan abisinin öpüşü hoşuna gitmiyor değildi.

"Kız cimcime! Ez ji te buhùm ha!" (Seni yerim ya!) Dedi Hakan da daha çok öperken.

Nedim ikiliye bakarken güldü. Ardından aklına gelen şeyle ciddileşti. "Hadi gidelim da!" Dedi ikisini bölerken.

Hakan ise Zeynep'i sıkıca tutmuştu. "Zeyno beni öpmezse bir yere gitmem valle!" Dedi Hakan da şakacı bir tavırla.

Zeynep ise hemen başını salladı. "Olmaz!" Dedi.

Hakan ise, "Sen bilirsin, bende Damla'ya alırım artık." Dedi ve Zeynep'i bıraktı. Ancak Zeynep gitmedi.

Çocuk merakı açılmıştı artık. Neyi kaybetmişti ki? Merakla birde abisine dönünce Nedim omuz silkti. Tekrar Hakan abisine dönünce Hakan abisi konuştu. "Kize çekil, ben gidiyorum. İşe mì heye!"(İşim var) Dedi ki Zeynep hemen onu tuttu.

"Ne alacaksın Damla'ya!" Dedi direkt Zeynep.

Hakan tekrar düşünür gibi yaptı. "Aslında sana da alacaktım ama sen şansını kaybettin!" Dedi şakayı sürdürerek Hakan.

Zeynep kararsız kalsa da ona bakan Hakan abisinin yanağıyla bakışmak merakını arttırıyordu. En sonunda merakına dayanamadan yanağını öptü.

Hakan abisine dönünce bir cevap beklercesine baktı. Ancak Hakan Zeynep'i bırakıp ayaklandı. "Hadi gidelim!" Dedi.

"Hakan abi!" Dedi şakayı anlayan Zeynep ve koşmaya başladı. Hakan da koşarken Zeynep arkadan hızlıca konuşuyordu. Uzun koşuş bir aşağı bir yukarı derken aşağı doğru inerken Zeynep'in ayağının taşa çarpmasıyla bitmişti. Zeynep'in çığlığı sokakta yankılanırken son anda kurtulmuştu. Neyseki Nedim'in yanında düşmüştü ki Nedim düşmeden tutup havaya kaldırmıştı.

Zeynep hemen abisine sarılırken Hakan da telaşla onların yanına gitti. "İyi misin, Zeyno?" Dedi aceleyle Hakan.

Korkuyla ve sinirle ona baktı. Başını iki yana sallarken abisinin boynuna daha çok sarıldı. Nedim onu kucağında tutarken başını abisinin sırtına çevirdi ve onlara sırtını döndü. Nedim, kız kardeşini Hakan'a işaret ederken 'bozdun, şimdi düzelt' dercesine baktı. Hakan elini ensesine atarken kısa bir an düşündü. Aklına gelen fikirle gülümsedi.

"Oyuncak bebek ister misin?" Dedi kararsızca Hakan. Aklına gelen en makul koz buydu.

Zeynep başını iki yana sallarken Hakan çaresizce yine düşündü. Ne alabilirdi ki bu cimcimeye. Küstürmüştü bir kere.

"Çikolata ve bebek?" Deyince Zeynep ona döndü.

Gözlerinden akan göz yaşları ve burnundan akmasıyla başını salladı. Bu evet, demekti. Hakan tekrar gülümserken uzanıp yanağını öptü.

"Abisi kurban. Sen şimdi git Damla'nın yanına, biz bir saate geliyoruz." Dedi Hakan da rahatlayarak. Zeynep başını sallarken abisi onu yere indirdi ve o da koşa koşa konağa girdi.

Hakan abisi Zeynep için her zaman haylaz ve gıcık abi olarak kalacaktı. Asla gölgesini eksik etmezdi üzerlerinden. Yıllar boyunca evlenmiş barklanmıştı ancak yinede hâlâ ayda yılda bir olsada ziyarete giderdi.

Onun için Nedim ve Zeynep ikinci aileydi...

  

 

⚜️

 

 

İnsanın hayatındaki dönüm noktaları bazen en büyük darbesi olabilirdi. Bazı darbeler olur, felaketten kurtarır; bazısı felakete iter. Ancak ikisinin tek ortak yanı ittiği yerde kalan yara izidir. İnsan o yara izine baktıkça canı acır ama bir o kadar güç de alır. Zamanını ve geçmişini hatırlatır.

Ağız dolusu bir çığlıkta öyle bir dönüm noktasıydı ki Zeynep için. Acısı o yüksek çığlığından bile anlaşılıyordu. O korkusu çığlığının tonundan anlaşılıyordu.

Ardından bir tetikten çekilen kurşun ise bir tek onu değil, arabadan hızla inen Alpay'ı da korkutuyordu. Hızlı adımları konağa girerken karşısında onu dutdurmaya çalışan adam umrunda değildi. Aklında sadece o çığlık vardı.

Onu engellemek için atılan güvenliği iterek yere sererken itip içeri girdi. İçerisi ise daha korkunçtu.

Gördüğü şeyleri içini soğutmuyor aksine daha çok sinirlendiriyordu.

Yerde yıkılmış vaziyette ellerini başının üzerine koymuş kendini korumaya çalışan kadın, onu aynı derece de yıkmıştı. Oysa bundan birkaç ay önce olsa böyle hissetmezdi. Onda sadece Nedim'in kız kardeşi olarak kalırdı belkide. Veya nefret ettiği bir ailenin soyu.

Şimdi ise içi gidiyordu. Onun bu hali onu bitiriyordu. Daha beş dakika önce ona gülümseyen kız, şimdi kendini yerin dibine sokmak istercesine yere oturmuş başını saklıyordu.

Gözlerini bir an bile ondan ayıramazken Zeynep'in ağlayışını duyabiliyordu. Ancak ona doğru söylenen sözler başını kaldırmasına sebep oldu.

"Geldi, ırz düşmanı!" Diyen kişi Samet'ten başkası değildi. Elindeki silaha güvenerek Alpay'a hakaret ederken oldukça kendinden emindi. Tabii Alpay'ın ona bakmasıyla bu güven kısa sürmüştü. Samet'e öyle bir bakıyordu ki tüm herkes olacaklardan korkmaya başlamıştı bile. Alpay'ın bakışları bir silah olsa Samet'in yaşama şansı yoktu. Öylesine öfke ve kinci bakıyordu ki onu şu an öldürebilirmiş gibiydi.

Elleri şimdiden sinirden yumruk haline gelirken konuştu. "Ne diyorsun lan sen!" Derken üzerine atlamamak için kendini zor tutuyordu ki bir şey oldu. Onun tekrar içinin gitmesine sebep olacak bir şey hemde.

Zeynep başını kaldırıp ona baktı. Ürkekçe ve korkarak... Ancak korkuyla tekrar başını eğecekti ki Samet ayağıyla kafasından onu geriye doğru itti. Zeynep daha çok ağlarken yere düştü ki Alpay artık dayanamadan koşarak Samet'in üzerine atladı ve yumruğunu suratına geçirdi.

"Orospu çocuğu!" Deyip bir yumruk daha atarken Samet onu geriye doğru itti ve yumruk atmaya çalıştı ancak atamadı. Alpay kol içine yumruğunu geçirince eli geri savruldu.

"Senin babalığını siksinler lan!" Deyip onu yere itti.

Yere düşen Samet ise öfkeyle onu yumruklayan Alpay'a baktı. Ağzına gelen metalik tatla midesi bulanırken tükürdü. Daha doğrusu kanı tükürdü.

"Piç, onun bu halde olmasının sebebi sensin!" Dedi Samet de.

Alpay anlamadan ona bakarken Samet ayağa bile kalkamayacak kadar yaralanmıştı. Alpay onu boş verip Zeynep'e döndü ve görmeyi beklediği gül yüzünü aradı. Ancak Zeynep tekrar oturur pozisyona geçmiş ve saçlarını önüne getirerek ağlıyordu. Ona doğru ilerlerken Zeynep başını kaldırmadan ayaklarını izliyordu.

Alpay yanına varınca eğilirken Zeynep ile sonunda göz göze geldiler. Zeynep'in ürkek ve utanmış bakışları ona doğru düzgün bakamazken içi gitti bu görüntüye. Dudağının köşesi, kaşı, yanağı ve gözü dayaktan mahvolmuştu. Bu adamın ecdadını sikecekti. Ancak şu an Zeynep'i ayağa kaldırmak daha önemliydi.

Elini ona doğru uzatırken Zeynep bakışlarını ona çıkardı ancak bu saliselik bir şeydi. Hemen başını tekrar eğerken elini uzatmaya bile korktu. Arkadaki adamın sesi onu daha çok korkuttu tabii.

Ağzına yediği yumruklarla rağmen hâlâ konuşabiliyodu. "Aşıklar kavuştu, öyle mi?" Dedi alayla Samet. Oturur pozisyondan ayağa kalkmaya bile gücü yoktu ama çenesi hâlâ çalışıyordu. "Zeynep'in namusunu kirlettin sen! Onun tek sonu ölüm! Ölecek, namusumuz temizlenecek!"

Alpay şaşkınca Zeynep'e bakarken konuştu. "Ne diyor bu Zeynep?" Dedi şaşkınca.

Zeynep olduğu yere daha da sinerken hiçbir şey söyleyemiyordu. O kadar utanmıştı ki...

Alpay Zeynep'den cevap gelmeyince onu hızlıca ayağa kaldırdı. Zeynep şaşkınca ona bakarken Alpay ise etrafa bakındı. O sırada fark ettiği şeyse ailenin bütün kadınları şu an buradaydı. Erkeklerden bir tanesi bile yoktu ancak hepsi buradaydı. Annesi Berfu da buradaydı, Zerya da. Zerya olduğu köşeden ağlayarak çaresizce onlara bakarken ağlıyordu. Amcasına ne derse desin Zeynep'i bırakmadan ortaya koyup dövmüştü. Ona engel olmaya çalışırken o da bir tokat yemişti. Onun için önemli olan yediği tokat değil, Zeynep'i koruyamamasıydı. Amcası en son silah çıkarıp havaya ateşleyince de Alpay gelmişti zaten.

Alpay, Zeynep'i dikkatlice Zerya'nın yanına götürürken Zerya'nın yanağında ki kızarıklığı görünce daha da kızmaya başladı. Bu şerefsiz Zerya'yı da mı dövmüştü?

Zerya gelen Zeynep'e hemen sarılırken hüngür hüngür ağlıyordu. Kız kardeşi şimdi mahvolmuş bir halde onun yanındaydı ve o hiçbir şey yapamamıştı. Kendini binlerce defa lanet okurken daha sıkı sarıldı Zeynep'e.

Alpay iki genç kıza burukça bakarken tekrar Samet'e döndü. "Namusunu ne yapmışız da kirletmişiz?" Dedi hiddetle Alpay.

Samet ise tekrar ayağa kalkmaya çalışırken konuştu. "Sevgilisiniz! Bu kız orospuluk yaptı! Ailesini hiçe sayarak seninle sevgili oldu?"

Alpay söylenenlerin hiçbirini anlamazken konuştu. "Ne diyorsun lan sen!"

Samet ise hâlâ kalkmaya çabalarken konuştu. "Namusu kirletti cezası ölüm!" Dedi ve silahına uzanmaya çalıştı. Alpay onu yere itince silahı da bir köşeye savrulmuştu.

Alpay ona doğru hızla ilerleyip kafasına tekmeyi savururken silahı da ayağıyla başka bir köşeye itti. Samet'in kafası yere çarparken acıyla inledi.

Dışarıda bekliyen birkaç adam bile çıkıp hiçbir şey söyleyememişti korkudan. Alpay o kadar öfkeliydi ki Mardin'i bile yıkabilirdi. Ailenin kadınlarıysa hiçbir şey diyemiyordu. Bu onların üzerine düşmezdi.

Alpay hiçbir şey anlamazken Zeynep'le nasıl sevgili olduğunu bile çözememişti. Asıl sorunsa Zeynep'i ölümle tehdit etmesiydi. Ancak bu çıkmazdan çıkmanın bir yolu daha vardı.

Alpay önce Zeynep'e döndü. Ürkek bakışlarla onu izleyen sevdiği, korkuyla ne diyeceğine bakıyordu. Alpay'ın içi sızladı. Şimdi söyleyecekleri yüksek bir ihtimalle hoşuna gitmeyecekti ancak sevdiğinin ölmesine de izin veremezdi. Tekrar Samet'e dönerken burnundan kanlar akan adama, "Töreyse töre, namussa namus!" Dedi gür sesiyle. "Madem bu kızın namusu benimle kirlendi, namusu namusumdur!"

Herkes şokla ona bakarken Samet bile şaşırmıştı. Hatta başından beri şaşkındı. Onun sorumsuz bir piç olduğunu düşündüğü için böyle bir şey demesi ve yapması şaşırtıyordu.

Herkes Alpay'ıan demeye çalıştığını anlarken herkes içten içe acaba Samet doğru mu söylüyor diye düşünmemiş değildi. "Eğer karımı öldürürsen yeminim olsun iki aşiret arasında tekrar düşmanlık çıkar ancak bu kez kan davası olarak boğazına dayanır!"

Herkes şaşkın ve merakla ikiliyi izlerken Samet sinirle ona baktı. Diyebilecek bir şeyi yoktu. Ne dese işin içinden çıkamayınca susmayı tercih etti.

Alpay bu kez Zerya'ya dönerken, "Eğer bir şey olursa tek telefonuna bakar." Dedi ve Zeynep'e döndü. Zeynep zaten ona baktığından 3 saniyelik bir bakışma yaşandı. Bu üç saniyelik bakışma da Alpay Zeynep'e küçük ancak anlamı büyük bir mesaj verdi. Ona dönünce yumuşayan gözleri endişeyle iletti mesajını.

Dikkat et.

Zeynep'e bakmayı bırakıp hızlı adımlarla dışarı giderken derin bir nefes aldı. Sonunda dışarı çıkarken arabasına bindi. Arabasına bindiği gibi cebinden bir sigara çıkardı ve arabayı çalıştırdı. Yolda sigarayı yakarkenrken direkt Cesur'u aradı. Şu an akıl almaya acayip ihtiyacı vardı ve bunda Cesur'dan iyi kimse yoktu.

Cesur ne kadar kendi işlerinde salak olsada kafası başkalarına zehir gibiydi. Özellikle önemli kararlar alırken ona danışmadan iş yapmazdı. Geri kalan her şeyi kendi yapardı.

O sırada kendi dükkanlarında oturan Cesur telefonuna gelen çağrıyla telefonu açtı. "Alo, aşkım?" Dedi alayla Cesur.

Alpay ise direkt, "Cesur acil attığım konuma gel." Dedi ve yüzüne kapattı.

Cesur ne olduğunu anlamasa da pek sorgulamadan dükkandaki bir arabayı aldı ve galeriden çıktı. Ailesinin büyük bir araç alım, satım ve kiralama şirketi vardı. Ülke genelinde birkaç tane vardı. O da şu an Mardin'de olandan çıkıp Alpay'ın attığı konuma gidiyordu.

Sonunda Alpay'ın attığı konuma gelirken dağın başına geleceğini elbette bilmiyordu. Cesur dağın 100 metre yüksekliğindeki yola girdi ve Alpay'ın arabasını gördü. Arabasını onun yanına park ederken arabadan indi ve uçurumu izleyen arkadaşının yanına gitti.

"Apo, ne oldu lan? Bu dağ başında ne işimiz var oğlum bizim?" Dedi alayla Cesur.

Alpay ise ona döndü. Ne diyeceğini bilemiyordu. Hâlâ kendine bile açıklayamıyordu ne olduğunu. Bu olanlar o kadar kısa sürede olmuştu ki hâlâ şoktaydı. Sevinse mi üzülse mi bilmiyordu ancak Zeynep'in o halini gördükçe onu evden alıp saklamak istiyordu.

"Cesur." Dedi ciddi bir şekilde. Bakışları donuk, yüzü şaşkındı.

Cesur ona bakarken, "Söyle." Dedi kısaca. Durumun ciddiyetini yavaş yavaş anlamaya başlamıştı.

"Ben evleniyorum." Dedi Alpay sadece. Bunu bile söylemek ona zor gelmişti. İlk defa bunu kendine itiraf ediyordu ancak buydu. Evlenecekti Zeynep'le. Bir aya kalmadan sözlenip evlenecekti. Hemde bunun için Zeynep'in rızasını almaya fırsatı bile olmamıştı. İçinde bir yandan da bunun vicdan azabını çekiyordu. Zeynep ondan nefret ediyor olmalıydı. Kim sevmediği biriyle evlenmek isterdi ki? O bugün gördüğü kızla evlenmek istemiyordu mesela. Adını bile hatırlamıyordu.

O ise Zeynep'e zamanında neler söylemişti. Kızın adını kirletmekle bile tehtid etmişti. Gerçekten rezil biriydi. Söylediği hiçbir şeyi yapmayacaktı ancak bunu dillendirmek bile iğrençti. Ve o bu iğrençliği yapmıştı.

Cesur başta alık alık ona baktı. Ciddiyeti ve sözleri korkutucuydu. Kiminle, nasıl ve ne zaman evlenme kararı almıştı.

"Ne?" Diyebildi sadece.

"Zeynep'le bir aya evleniyorum." Dedi ancak sesi sanki pişman gibiydi

Onu bir ölümden kurtarmıştı doğru ancak onun şimdi giyeceği gelinlik ona kefen olmayacak mıydı? Beraber uyuyacakları yatak mezar olmayacak mıydı? Yaşadığı hayat ölümden beter olmayacak mıydı?

Ama bencildi işte! Onun ölmesindense ne olursa olsun yaşamasını isteyecek kadar bencildi. Sevdiğinin ölmesindense ondan nefret etmesini tercih ederdi.

Hem ona elini bile sürmezdi. İstemediği zaman bakmazdı bile. Onu kurtardığını hissetmiyordu. Ancak ölmesine de izin veremezdi. Onun hayatının bitmesi demek Alpay'ın hayatının bitmesi demekti.

"Oğlum nasıl başardın lan?" Dedi şaşkınca Cesur. Tabii tüm bu olanları tahmin edemediği için daha farklı hayal ediyordu.

"Başarmadım, bir anda oldu." Dedi sadece Alpay da.

"Allah! Kardeşim evleniyor lan!" Dedi heyecanla Cesur da. "Ulan yansın dünya! Alpay ve Zeynep bile evlenebiliyorsa benimde önüm açık demektir!"

Alpay ise istemsizce güldü arkadaşına. Sinirleri bozulmuştu. Saf mutluluğu kendisinin de yaşamasını isterdi. O kadar bencil olmayı isterdi. Zeynep'le ne olursa olsun evleneceği için onu ve olanları boşverip mutlu olmayı... Ancak asla olmuyordu. Aksine şimdiden omzuna on kilo yük binmişti.

"Senin önün hep açık, Cesur. Ama ben düşündüğün gibi evlenmeyeceğim. Töreyle evleneceğiz." Dedi burukça gülümserken Alpay.

Cesur bir şey anlamazken, "Ne oldu lan ben yokken." Dedi.

"Neler olmadı ki." Derken hâlâ inanamıyordu olanlara.

Ancak bilmediği şey bu olanlar hiçbir şey değildi. Zeynep ile beraber yürüyecekleri yol uzun engebeli ancak çiçeklerle doluydu.

Ancak değişmeyen tek şey birbirine sıkıca dolanan kader ipleriydi.

 

 

⚜️

 

 

Zerya

"Zeynep, ne olur aç kapıyı. Ben özür dilerim, yapamadım. Koruyamadım seni ama affet beni." Dedim üzgün çıkan sesimle. Zeynep'in kapısına dayanmış açmasını istiyordum. Alpay gittikten sonra onu odasına çıkarmıştım ancak ben ona şu getirmeye gidince kapısını kilitlenmişti. Ne kadar yalvarsam da açmıyordu kapıyı.

"Pekâlâ." Dedim ve alan göz yaşlarımı sildim elimin tersiyle. "Ama unutma. Seni çok seviyorum. Ne olursa olsun."

Yine ses gelmedi ve benim gözlerimden yaşlar yine damla damla aktı. Kapıya vicdanımı bırakarak arkamı dönerken sağ yanağımdan akan göz yaşını sildim ki ince bir sızı oluştu. Elim ateşe değmiş gibi yanarken aklıma yediğim tokat geldi.

Umursamadan yukarıya odama giderken gözlerindeki yaşlar durmak bilmiyordu. Bir adam tüm hepimizi yıkmıştı. Bana vururken annem hariç kimse bir şey diyememişti. Annem yaklaşınca silahından çıkan tek kurşun hepimizi durdurmuştu. Söylediği sözler ise hepimizi duraklatmıştı.

"O orospuyu bana savunmayın! O benim kızım değil! Gidip bir pezevengle sevgili olacak kadar kendini bilmez! Onun cezası ölüm! Şimdi çekilmezseniz şuracıkta ölür!"

Hayatımda ilk defa kaybetme korkusunu yaşamamıştım. Defalarca hissetmiştim bunu. Ancak ilk defa bu kadar yoğun yaşamıştım. O benim kız kardeşimdi. Belki aynı kandan değildik ancak o benim canımdı. Ona vurduğu her an onu durdurmaya çalıştım ancak olamadım.

Belki de o pezeveng dedikleri adam olmasa şimdi Zeynep bir yalan uğruna ölecekti. Babaannemin işi olduğuna o kadar eminim ki kalıbımı bile basardım. Muhtemelen hastanede yaşanan o kavgadan böyle bir şeyi çıkartmıştı. Bu kadından gerçekten nefret ediyordum.

Zeynep ve Alpay'ın sevgili olduğunu düşünmüyordum. Başta Nedim abi vardı arada. O varken Zeynep aşkından ölse bile, ki aşık olmadığına da eminim, Alpay ile sevgili olmazdı. Alpay'ın duyduğu zamanki şaşkınlığı hâlâ gözümün önündeydi. İki saat önce olmuş olaylar hemen unutulacak şeyler asla değildi.

Sonunda odama varırken kapıyı açtım ki yatağımın üzerinde uzanan kişiyi gördüm. Tüm heybeti yatağı kaplarken tavandaki bakışları bana döndü. Hemen başımı yere eğerken yanağımda ki izi görmesinden deli gibi korktum. Saçlarım yanağımı örterken sesini duydum.

"Eve geldiğim gibi kendimi odamıza attım." Dedi müptelası olduğum sesi. Yatakta uzanırken, "Gelsene yanıma." Dedi neşeli bir sesle.

Ben ise telaşla ne yapacağımı bilemezken hemen bir şey salladım. "Banyoya gitmem lazım." Dedim sadece ve hızlı adımlarla banyoya adeta koştum.

 

Evlendiğimiz için artık annemlerin katında kalıyorduk. Alt katta sadece iki banyo vardı. Üst katta, yani bizim katımızda, her odada bir banyo tuvalet vardı.

Hemen banyonun kapısını kilitlerken Ferzan'ın şüpheleneceğine emindim ancak yapacak bir şey yoktu. Bugün kafam bir olayı daha kaldırmazdı.

Hemen elime gelen ilk fondöteni alıp güzelce izi kapattım.

Yüzüm eskiye göre kat ve kat daha normal dururken aynada kendimi inceledim. Saçlarım çalı gibi, gözlerim kıpkırmızı olmuştu. Bir şey olduğunu illahi öğrenecekti ancak şu an tek istediğim onunla uyuyup her şeyi unutmaktı.

Kapının tıklanma sesi gelince ürksemde bir şey demedim. Sonra onun sesi geldi. "Duş mu alıyorsun?"

Bir süre cevap veremedim. Biraz toparlanırken konuştum. "Hayır, küçük bir işim vardı."

Sesini duyar duymaz cevap verdi. "Bilmediğim bir şey mi var?"

Ona cevap vermeden derin bir nefes aldım ve kapının kilidini açtım. Kapıyı da açtım ve ona baktım. Meraklı bakan gözleri yüzümü incelerken yanağımı tekrar saçlarımla örtmek adına başımı eğdim.

"Bir şey yok." Dedim sadece.

İkna olmadı. Eli çeneme giderken hafifçe okşadı. Sonra gölgesi büyüdü. Bana iyice yaklaşırken başımı kaldırdım. Heyecanlanmam bu durumda normal miydi bilmiyorum ancak bu kadar keyifsiz olmama rağmen heyecanlanmam saçma geliyordu.

Gözleri bu düşüncemi çöpe atarken heyecanla atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. "Başını niye eğiyorsun o zaman?" Dedi bu kez de.

Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Bende yanıtsız kalmayı tercih ettim. Konunun kapanması için adeta dikkatimi alamadığım dudaklarına yöneldim.

Hızlı bir hareketle kucağına atlarken bunu beklemese de beni tutmuştu. Direkt dudaklarını öperken ellerim ensesindeydi. Bunu onun dikkati dağılsın diye yapıyordum ancak daha çok benim dikkatim dağıtıyordu. Özellikle henüz şimdiden hissettiğim sertliğini bacaklarımın arasında hissederken.

İstediğim sadece küçük ancak bu konuyu unutturacak bir öpücüktü ancak elleri tüm vücudumda gezerken bu düşünceme sadık kalmak epeyce bir zordu.

Ellerim ensesini sıkıca kavramışken sırtımın yatakla buluşması beni daha da coşturmuştu. Bu adamı sadece öpebileceğimi nasıl düşünürdüm ki? Böyle güzel bir kokusu varken, böyle güzel severken ve böyle yakışıklıyken bunu nasıl düşünürdüm? O dursa ben duramazdım şu an.

Elbetteki aklımın bir köşesinde her zaman Zeynep ve olanlar vardı ancak şu an aklımı başımdan alan bir adamla aynı yataktaydım.

Dakikalar bizi bir bütün yaparken doyuma ulaştığımız an yan yana yatmayı başardık. İkimizde duşumuzu almış, yatakta uzanırken saatin akşam vakti olduğu belliydi.

Üzerimde bulunan t-shirt ve iç çamaşırı beni yeterince örtmese de Ağustos sıcağından pek umrunda değildi. Göğsümde uzanan biricik kocamın saçlarını okşarken burnuma o güzel kokusu da geliyordu.

Tabii ellerinin pek rahat durduğu söylenemezdi. Sütyen takmadığım için belirgin olan tomurcukları okşarken aklından ne geçiyor bilmiyordum.

"Ferzan!" Dedim 'a'yı uzatarak. "Yapma!"

Bana gülerken nasıl katıldığımı bilmiyordu tabii.

"Karıma şu bir haftada hasret kaldım ya! Bırak da tadını çıkaralım." Dedi ve sol yanağımı öptü. Sağ yanağımı hâlâ ondan saklıyordum ve zaten şu an Samet Ağa da evde değildi. Şu an bunu söylemem sadece huzurumuzu kaçırırdı. Ve bu anı bozmayı asla istemiyordum.

"Ee, balayı gibi olmaz tabii." Dedim bende. Güzel bir tatil yapmıştık iki ayda. Tabii Nedim abinin komada olduğunun haberini almasaydık daha mutlu olabilirdik.

"Seneye yine gidelim." Dedi Ferzan da.

Elleri hâlâ rahat durmadığından saçını azıcık çekip konuştum. "Yapma!"

Gülerek doğrulurken yanağımı hemen saçlarımla örttüm. Yaklaşık yarım saattir beraber uzanıyorduk ve şansıma hâlâ fark etmemişti.

Elini yüzüme uzatırken ne olduğunu anlayamadan yanağımdan makas aldı. Ancak keşke sol yanağımdan alsaydı. Sağ yanağım makasla kesilmiş gibi acırken acı dolu bir ses çıktı ağzımdan. Elimi yanağıma bastırırken acının geçmesini umdum.

Ferzan hemen, "Zerya!" Derken elimi yanağımdan çekti. Yatağımızın baş ucunda bulunan gece lambalarının ışığı yüzüne vururken korktuğum şey başıma geldi. Bakışları yanağımda sabitlenirken artık yapacak bir şey olmadığından saklayamadan bakışlarımı kaçırdım. Dönük bakışları hâlâ bendeyken eliyle neredeyse kuş kadar hafif şekilde yaramı elledi.

Bakışlarım tekrar ona çıkarken bakışları benim bile içimi burktu. Üzüldüğü belliydi. Gözleri bana çıkarken sordu. "Ne oldu sana?"

Bir şey diyemedim. Ağzımdan tek bir laf bile çıkmadı. Bakışlarımı bile üstünde tutamadım. Ancak sinirlendiğini hissediyordum. Eliyle çenemi tutup kaldırırken sertçe konuştu.

"Cevap ver, Zerya!" Dedi kızgınca.

İlk defa bu kadar kızdığını görüyordum. Kızma sebebini tam anlayamasam da cevap verdim.

"Bugün Zeynep eve geldiğinde amca elinde silahla onu dövmeye başladı." Çekingen sesim benden izinsiz kısık çıkarken ona bakmaya cesaret ettim.

Bakışları öfke doluydu. Sanki isim versem gidip onu öldürecek gibiydi. Bu bakışı bugün Alpay'da da görmüştüm ve amcam ölesiye dayak yemişti. Birazdan tüm erkekler yüksek bir ihtimalle aşağıda toplanıp konuşacaktı. Dedemin bu durumdan haberi var mıydı bilmiyorum.

Bakışlarında öfkenin yanında bir duygu daha vardı. Üzülmüştü. Yanağımı gördüğü ilk anki gibi üzülmüştü.

"Amcamı durdurmaya çalışırken," Dedim ancak devamını getirmedim. Söylemeye dilim varmadı. Sanki söylesem kıyamet kopacaktı.Ancak Ferzan anlaması gerekeni anlamıştı zaten.

"O da sana vurdu." Dedi ve bir kahkaha attı. Ancak bu kahkaha eğlenir gibi değil de sinirleri bozulmuş da güler gibiydi. "Ulan, ulan!" Sinirle aklından bir şeyler geçirirken hemen kollarını tuttum.

"Alpay gelip dövdü zaten. Şu an hastanede olması lazım." Dedim onu belki durdurur diye. Ancak bu durdurmaktam çok sinirlendirmişti.

"Görmesem söylemeyi ne zaman düşünüyordun, Zerya?" Dedi kızgınca.

Cevap veremedim. Söyleyemezdim. Çünkü ortalığın yeniden karışmasını istemiyordum. Bu konunun konuşulacağını biliyordum ancak şu an olmasını asla istemiyordum.

Bakışları daha da öfkelenirken ayaklandı, bende hemen ayaklandım. Üzerinde sadece boxerı olduğundan hızlıca kot bir pantolon geçirdi üzerine.

"Ferzan, dur. Boşver onu! Allah'ından bulsun belasını!" Dedim ki Ferzan bana tersçe baktı.

Dolaptan t-shirt çıkarıp üzerine geçirirken, "Sana böyle mi güveneceğim ben Zerya? Karımı dövüyorlar, karım söylemeye tenezzül etmiyor!" Dedi kızgınca.

Gözlerimi istemsizce kaçırırken haklılığı konusunda diyecek bir şeyim yoktu. Gözlerim yine dolarken bana doğru döndü. "Git, karnını doyur." Dedi kısaca.

Bakışlarım ona çıkarken sadece kısa bir an bakıştık. Gözleri ateşe değmiş gibi bana bakmazken gözlerim daha çok doldu.

Bu kez bir şey demezken arkasına dönüp odadan çıktı. Ben ise öylece yere yığıldım. Dizlerim sert zemine çarparken başım yere doğru eğildi. Gözlerimden yaşlar akarken haklılığı beni bitiriyordu. Ancak onunla bu konuyu konuşacak kadar hazır hissetmiyordum kendimi.

Kafama defalarca vururken hıçkırıklarım asla durmadı. Nefes alamayacak kadar ağlarken vicdan azabı beni boğuyordu. Sözleri beni yerin dibine doğru sürüklerken yerde nefes bile alamadım.

Nefes almak için doğrulurken saçlarımı geriye attım. Ellerim tam gerdanımın üstünde dururken nefes almak için çabaladım. Göğsümün üzerine birkaç defa vurduktan nefes alışlarım daha da hızlandı. En sonunda gözlerimden akan yaşlar bu çileyi bitirdi. Rahat nefes almayı başarırken ağlayışım da dinginleşti. Bu durum defalarca olurken en sonunda yerde yığılıp kaldım. Yatağa çıkacak kadar bile halim yoktu. Öylece halının üzerine uzanırken istemsizce cenin pozisyonunda gözlerimi yumdum. Bu kadar panik atak krizi beni tüketmişti. Gözlerim vicdan azabıyla kapanırken öylece bıraktım kendimi.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ancak odamın kapısının açıldığını duydum. Birkaç cümle duymuştum ancak hiçbirini ayırt edememiştim. Ancak tek ayırt edebildiğim şey o güzel kokusuydu.

Havalanırken kollarım serbestçe yere doğru düştü ve halının aksine daha rahat bir zeminle buluştu sırtım. Ancak kokusu da gitti. Burnum onun kokusunu ararken asla aradığını bulamadı.

Bense huzursuzca uyudum.

Aralıksız, huzursuz ve onsuz...

 

 

⚜️

 

 

Zeynep

 

Öylece karanlıkta oturmak ne kadar boş geliyordu insana değil mi? Dolu bir zihin insanı uyutmuyordu. Hele ki ölümden döndüyse.

Bugün yaşadıklarımı atlattığım söylenemezdi. Annemin umursamadan olanları izleyişi de babamın beni öldüresiye dövmesini de unutamıyordum. Babamın söylediği sözlerden önce Alpay acaba bu saçma kahve olayını yaydı mı, diye düşünmüştüm. Ancak bu ihtimal bana olanaksız geldi. Çünkü Alpay'ı azıcık tanıdıysam böyle bir şeyi yapmayacağı anlaşılıyordu. Daha çok blöf yaptığı belliydi. Tabii bu iftirayı ilk duyduğu zaman gözlerinde gördüğüm şaşkınlıkta bunu kanıtlıyordu.

Alpay'a kızsam mı minnettar mı olsam bilemiyordum. Beni ölümden kurtarmıştı ancak benimle evleneceğini de söylemişti. Aslında bu onun içinde kötü bir şey olmalıydı. Henüz 21 yaşındaydı. Bu yaşta evlenilmezdi. Ancak o abime rağmen benimle evlenmeyi kabul etmişti. Benim için, ben ölmeyeyim diye.

Ya ben? Ben hazır mıydım böyle bir evliliğe? Bir yuvaya eş olmaya, bu evden gelin olarak çıkmaya. Hazır değildim. Nasıl hazır olabilirdim ki? Daha birkaç saat önce bu kararı Alpay vermişti. Ancak gitmeden önce gözleriyle bende özür dilemişti.

Ben biriyle evlenmek konusunda hazır değildim. Bu sadece Alpay için geçerli değildi, ben başta böyle evlenmek istemiyordum. Evleneceğim kişiyi tanımadan, bilmeden. Evet, Alpay'ı az da olsa tanıyordum ancak mesela doğum gününü bile bilmiyordum. Veya hangi takımı tutuyor, neleri sever hiçbirini bilmiyordum.

Oysa gerçekten beni güzelce sevecek biriyle evlenmeye hazırdım. Ancak Alpay beni o anlamda sevmiyordu bile. Alpay beni kuzeni olarak görüyordu ve bence evlenmeyi bile istemiyordu. Sırf ben ölmeyeyim diye evleniyordu benimle. Belki bir sevdiği vardı veya bir sevgilisi. Yakışıklıydı, gençti, çapkındı benden daha iyileri hayatında olmalıydı. O ise ikimizi de bu evliliğe mecbur bırakmıştı.

Bundan birkaç ay önce Zerya'ya üzülsem de onu tam anlayamıyordum. Ancak şimdi daha iyi anlıyorum. Bu ihtimaller, üzüntü, garip hisler çok garipti. Ve Zerya olgunlukla karşılamış, Ferzan'ı sevmeye çalışmıştı. Şimdiyse gayette mutlu şekilde beraber yukarıda uyuyor olmalıydılar. Gerçekten zor bir olgunluktu. Ben bu kadar olgun davranamazdım.

Annemin bana çoğu konuda kayıtsız kaldığını görmüştüm ancak babam beni döverken hiçbir şey demeyişi... üzüyordu. Keşke sadece umursamasaydı. Gözlerindeki umursamaz bakışlar öyle canımı yakmıştı ki babamın attığı tokatlar bile öyle hissettirmemişti.

Annemden küçüklüğümden bu yana sadece sevgi beklemiştim. Sadece gülümsemesini beklemiştim. Oysa her daim bana karşı soğuktu. Bense büyüdükçe anneme sarılmaya çekinir olmuştum. İnsan annesine 'seni seviyorum' demeye çekinir miydi? Veya sarılmaya çekinir miydi?

Asıl beni üzen abime bu şekilde davranmamasıydı. Abim komaya girince bile ağlamıştı ancak babam kafama tekme atıp beni yığarken gözünde tek bir acıma duygusu bile geçmemişti.

Abimi kıskanacak değildim ancak üzüyordu. Sorun bende mi düşündürüyordu? Acaba sorun bende olduğu için mi bana böyle davranıyor? Ancak hayır. Ona asla kötü bir davranışta bulunmuyorum. İstemezse konuşmuyorum.

Ama bu gecenin karanlığında yemin ederim ki eğer bir gün anne olursam çocuklarımı çok seveceğim, hepsine eşit davranacağım. Kocam onları dövmeye kalkarsa asla izin vermeyeceğim.

Kocam demişken görünüşe göre kocam Alpay İroz olacaktı. Abim burada olsa asla izin vermezdi böyle bir şeye. Asla izin vermezdi babamın beni dövmesine ve inanmazdı böyle bir şeye. Beni kurtarırdı bu yalnızlıktan.

Onun yanına gitmek istiyordum, onun kapısının önünde uyumak istiyordum. O duvar bu dört duvardan daha iyi hissettiriyordu. En azından abimin varlığını hissediyordum.

Gözlerim ardına kadar açık perdenin gösterdiği pencereye kaydı. Havada bulunan tek tük yıldızlar ve ilk dördün. İlk dördün ayın bir evresiydi ve ayın yarısıydı. Ayın sağ tarafı ışıl ışılken sol tarafı kapkaranlıktı. Zihnim gibi. Her şey çok zıttı. Her şey fazlasıyla garipti.

Ayın sol tarafı kadar yalnız ve bilinmezdim. Kimsenin görmediği gerçekler vardı. Kimsenin istemediği ben vardım. Kimsenin görmek istemediği benim yalnızlığı da vardı.

Ayın sağ tarafı kadar gündemdeydim. Muhtemelen herkes benim hakkımda konuşuyor, bilip bilmeden atıp tutuyor olmalıydı. Herkesin gördüğü ışıl ışıl sağ tarafımın nasıl sol tarafı olabileceğini düşünüyor olmalıydılar.

Oturduğum yerden telefonum titredi. Yatağımın üzerindeki telefona kayıtsız kaldım. Umrumda değildi, bir sürü kişi mesaj atmıştı. Olay Mardin'de yayılmıştı. Herkes yalan yanlış dedikodular çıkarırken hiçbirine bakmadım. Şayet bunun için kendinde güç bulamıyordum. Şu an bile dudağımda kabuk tutmuş kan sızlıyordu. Bir gözüm şişmişti. Yarım yamalak görüyordum.

Telefonum yine titredi. Yine kayıtsız kaldım. Ardından biri aramaya başladı. Bu da ilk değildi bir çok kişi aramıştı ancak telefondan gelen 'İroz' ismini duyunca istemsizce telefona doğru döndüm. Telefonum ışığı odayı aydınlatmaya yetmezken ay ışığı daha çok iş görüyordu. Telefonumu elime alırken yatağın üzerine oturdum. Gözlerim ekranda gidip gelirken açıp açmamak konusunda kararsız kaldım.

Şimdi beni neden arıyordu ki?

Bakışlarım istemsizce saate kayarken saatin 03.23 olduğunu gördüm. Gece üçte ne için aramıştı ki?

Telefonun çağrısı yanıtsız olarak düşerken ofladı ve telefonuna gelen milyon tane mesaj içerisinden onunkini aradım. Neredeyse tanıdığım herkes bana bugün yaşananlar konusunda yazmıştı. Neyseki sonunda onun attığı mesajı bulmayı başardım. Dagaydemin atılan bütün mesajlar onunkiymiş.

Alpay: Uyanık mısın? (03.19)

Alpay: Umarım uyaniksindir (03.21)

Sonra ise zaten aramıştı. Cevap verip vermemek arasında kalırken ellerim harflerde gezindi.

Zeynep: uyandığım (03.26)

Mesajı gönderdiğim gibi okunurken istemsizce heyecanlandım. Aslında heyecanlanmam bile çok yarım yamalaktı. İçimde hâlâ bir boşluk vardı. Sanki bir tarafım heyecanlıyken bir tarafımda bomboş ve hissiz gibiydi. Şimdilik bu hissi boş verirken Alpay'dan gelen mesajı okudum.

Alpay: o zaman camı aç(03.26)

Ne anlattığını başta anlamadım. Ancak bundan aylar önce ağacıma işediği zaman geldi aklıma. İstemsizce güldüm. Arkasına dönük ağacıma işerken aklından ne geçiyordu acaba?

Sanırım odama gelecekti. Ancak şöyle bir sorun vardı ki üzerimde kısacık bir şort ve sütyen vardı. Odamın kapısı kilitli olduğundan rahatça çıkarmıştım üstündekileri. İçim yanıyordu. Öyle bir yanıyordu ki üstümdekiler bile ağır gelmişti.

Hemen ayağa kalkarken dolaptan bulduğum ilk pijamayı giydim. Pijamanın desenini ayın ışığı bile gösteremiyordu. Ancak pek umrumda değildi. Alpay'ı sütyenle karşılayacak değildim.

Sonunda pijamayı gitmeyi başarırken saçımı düzelttim ve şortumu bir kenara fırlattım. Bakışlarım istemsizce pencereye kayarken hemen gidip pencereyi açtım. Meraktan olsa gerek başımla aşağıya doğruda baktım. Ancak gelen geçen kimse yoktu. Uzun saçlarım aşağıya doğru uzanırken hafif esintiyle salınıyordu. Saçlarımı geriye doğru iterken fark ettiğim şeyle şaşkınca bakışlarım bir yere sabitlendi.

Simsiyah giyinmiş ve sırtında siyah bir çanta bulunan bir adama. Yakalanmamak için sağa sola bakıyor etrafı gözetliyordu. Dikkatli şekilde duvara yapışık ilerleyen adam Alpay'dan başkası değildi. Burada olması beni heyecanlandırsa da aynı zamanda telaşlandırıyordu da. Biri görürse neler olurdu kestiremiyordum bile.

Sonunda upuzun yolu geçip kafasını kaldırınca beni gördü. Gözlerimiz birbirine değerken sadece iki saniye bakabildim koyu gözlerine. Gözleri koyu renkliydi ancak hangi rengin koyusu asla anlayamıyordum. Bakışlarımı hemen çektim. Garip bir histi bir erkekle bakışmak.

Odamın içine girerken yatağımın üstüne oturdum. Heyecan ve telaşla onu beklerken ayağımı istemsiz titretiyordum. Birinin görmesi ihtimali öyle şeylere sebep olabilirdi ki...

Penceremden gelen hafif tıkırtılarla başımı hızla kaldırdım. Birinci katta olduğumdan pek bir şey çıkmamıştı ancak az çıktığı da söylenemezdi.

Başımı kaldırınca simsiyah giyinen adamın saçlarını gördüm önce. Neredeyse simsiyah saçları dağınık ancak bir o kadar da özenliydi. Ancak çok güzeldi. Neden şimdi buna takıldım bilmem ama gerçekten güzeldi.

İri vücudunu camımdan geçirmeyi zorda olsa başarırken bir şeyler söyledi ancak anladığım söylenemezdi.

Kafasını kaldırıp beni aradı ve anında buldu. Çünkü tamda karşısındaydım. Beni fark edince bir süre bana baktı. Kısa bir an açık esmer çehresinde gezindi gözlerim. Yanağı kızarmıştı. Muhtemelen babam yüzündendi. Tekrar vicdan azabı çektim. Onunla hiçbir alakası yoktu oysa. Tek suçu bana yardım etmek istemesiydi ve daha çocuk yaşında benimle evlenecekti. Gerçi iri vücudundan pek çocuğa benzediği söylenemezdi. Hatta benden bile büyük duruyordu.

Bana çekingen şekilde bakarken sırtındaki çantayı çıkardı. Bense dakikalardır sormak istediğim soruyu sonunda sordum. "Gece gece ne işin var burada?'

Bakışları çantasından bana çıkarken bakışları yaralı yüzümde gezindi. İçinin acıdığını burdan bile görebiliyordum. Gözlerindeki bu ifadeyi sevmedim.

"Hep sen benim yaralarımı sardın, sıra bende." Dedi gülümseyerek.

Gözlerindeki ışıltı yerini alırken bir süre ne dediğini idrak edemedim. Cidden böyle bir şey söylemiş miydi?

Beni umursamadan tekrar çantasına yönelirken sessizce fermuarı açtı ve içinden beni şaşırtacak bir şey çıkardı. Pansuman malzemeleri...

Mecaz anlamda söylememiş.

Şaşkınca ona bakarken eline eldiveni geçirdi. Bir gazlı bezi alıp batikonla batırırken bana doğru ilerledi. Her adımında biraz daha heyecanlanırken daha da yaklaştı ve tamda önümde durdu.

"Pansuman yapmayı biliyor musun?" Dedim şaşkınca.

Gülümsedi. "Bir hemşire bana o kadar çok yaptı ki öğrendim." Deyince bende tüm o boşluk hissine rağmen güldüm. Gülünce dudağımda ki kabuk sızlayınca gülüşüm acı dolu bir inleyişe döndü.

Çenemde hissettiğim parmaklarla irkildim ve geriye doğru gittik istemsizce. Başımı kaldırdığımda bana kopkoyu gözlerle bakan adamı gördüm. Gözleri kopkoyuydu ancak siyah değildi.

"İzin verirsen pansuman yapacağım." Dedi sakin bir sesle.

Kısa bir sessizlik oldu. Başımı hafifçe sallarken başımı kaldırdım. O da çekingen şekilde ne yapacağını şaşırırken eli çenem ve saçım arasında gitti ama dokunmaya cesaret edemedi. Daha demin dokunmuştu aslında ancak şimdi tereddüt ediyordu.

En sonunda elini tuttum ve çeneme koydum. Bana şaşkınca bakarken, "Sorun değil." Dedim. Ağzımdan çıkan onay sözleri onu rahatlatırken çenemden nazikçe tuttu. Batikonla bezi dudağıma değirirken sesli bir nefes aldım. Acımıştı. Elleri duraksarken konuştu.

"Acıdı mı?" Diyen sesi endişeli gibiydi.

"Az." Dedim sadece.

Bugün yaşananlar ve gördüğü şeylerden dolayı utanıyordum. Kim bir erkeğin önünde o şekilde küçük düşmek isterdi ki? Özellikle de babasından dayak yerken...

Eli tekrar batikonlu gazlı bezi dudağıma değirirken dudaklarım hafiften aralanmıştı. Bakışları dudaklarımda gezerken yutkundu ve gözlerini kısaca kapattı. Sanki kendine gelmeye çalışıyor gibiydi.

Derin bir nefeste alırken konuştu. "Bak Zeynep," derken yemiş bir bez aldı ve batikonun üzerine koydu. "Bugün olanlar için üzgünüm. Belki karışmamam gerekir, bilmiyorum ancak o an," Sözleri duraksarken sert bir soluk aldı. Bakislatkm onun gözlerine kayarken kaşlarının çatıldığını gördüm. En sonunda bantı yapıştırırken, "Başka bir çıkış yolu yoktu. Seni o halde bırakıp gidemezdim. Belki bu seni kızdırdı, belki karıştığım için seni rahatsız etti ancak-" Diyecekkem ben konuştum.

"Etmedi." Dedim sadece. Gerçekten etmemişti. Ve kendini yakmasına rağmen böyle düşünmesi de beni üzmüştü.

Alpay duraksasa da konuşmaya devam etti. "İş işten geçti. İyisiyle kötüsüyle evleneceğiz." Derken kaşlarının da batikonunu halledip bantladı.

Gergince nefes aldı. "Sana dokunmam, elimi bile sürmem. Sen istemezsen bakmam bile." Derken benim içimi nasıl rahatlattığını bilmiyordu.

Bu konunun konuşulması rahatsız ediciydi ancak yinede bunu bilmek iyiydi. Ne olursa olsun evlenecektik ve ailenin bizden torun gibi beklentileri olacaktı.

"Bu evlilik sen ne istersen ona göre şekillenecek. Çalışmak istersen çalış. İstemezsen evde otur. Oturmak istemezsen gez. Sen ne istersen. Bu evlilik özel hayatını asla etkilemeyecek." Dedi sakince. Elleri sakince yüzümü iyileştirirken sözleriydi.

"Ancak," Derken sözleri bu kez daha da ciddileşti. "Biz ne olursa olsun karı koca olacağız ve çevrede bunu böyle bileceği için sadakat konusunda anlaşalım."

Karın ağrısı belliydi. Onunla evliyken başka biriyle sevgili olmamdan korkuyordu. Bu kadarını istemeye hakkı vardı. Ve haklıydı. Ne olursa olsun evli olacaktık. Bende kocamın başka kadınlarla oynaşmasını istemezdim.

Başımla onayladığımda memnun şekilde baktı. Yüzümdeki her şey pansumanlanırken derin bir nefes aldı ve konuştu.

"Ve Zeynep, ne olursa olsun birbirimize saygımızı asla ama asla kaybetmeyelim." Derken bu gece söylediği son sözlerdi.

Gecenin gerisi ise onun gidişi ve benim tıkılı kalışımla son buldu.

Hayatımda en ön yargıyla yaklaştığım insan Alpay'dı ve ben onunla evkenecektim. Ben Zeynep Alakan İroz olacaktım. En önemlisiyse gelin olup gidecektim bu evden.

 

 

 

 

 

Selamlar MGY okurları!!

Uzun zaman oldu değil mi?

Hepinizden ilk olarak özür diliyorum. Ekimde söz vermeme rağmen bölüm atmadım. Hepsinin sebebi yoğun oluşum ne olur kusura bakmayın.

Bu arada eğer bu bölüme yarın 5e kadar 50 oy gelirse eri döneceğim.

Bölüm hakkında yorum yapmayı unutmayın, görüşürüz 😘👋🏻👋🏻

Bölüm : 18.11.2025 00:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...