42. Bölüm

27. Bölüm

Eda A.
mektupb_1rsanattir

 

Can kırıkları - Şebnem Ferah

 

Tatlım tatlım - Ersay Üner

 

 

 

“Çok istemek, kaybetmeyi doğurur. Çok beklemek, zamanın tükenmesine sebep olur. Doğal akışa bırak, her şey kendi zamanında gelir.”

 

 

Lao Tzu

 

 

 





Hayat bazen insanın kontrol edemeyeceği şekilde yön verdirdi insana. Bazen öyle yerlere savrulurdu ki kendini toparlayamazdın. Toparlamak söyle dursun ne olduğunu bile anlayamazdın. Ancak hayat savurduğu kadar öyle güzel şeylerle seni ayağa kaldırırdı ki eskisindende sıkı tutunurdun.

 

Hayatta büyük düşüşlerin güçlü kalkışları olurdu. Ancak tamamen kalkana kadar engelle karşılaşırdı. Ferzan'ın ise önünde şu an hayal kırıklığı gibi büyük bir engel vardı.

 

Öfkeli adımları yolunu iyi çizerken görmek istediği sıfatı bir türlü bulamıyordu. 'Amca' dediği adam hangi hakla karısına vurabilirdi ki? Kimin haddineydi ona vurmak! Vurmak bir yana saçının telini bile çekemezlerdi.

 

Ancak onu daha da üzen şey bu durumu karısının ona söylememiş olmasıydı. Bu durumu niye söylememişti ki? Ağır konuşuyor gibi gelse de ona böyle mi güvenecekti? Canımdan çok sevdiği karısı ona dayak yediğini de söylemezken ona böyle mi güvenecekti?

 

Zerya'ya karşı hem öfke hem de hayal kırıklığı taşıyordu. Ancak en önemlisi içi paramparça olmuştu. Karısına dokunmaya bile kıyamazken o piç herif yanağına tokat atmıştı. Öpmeye doyamazdı o karısını. Sevmeye doyamazdı, koklamaya, okşamaya, sarılmaya... karısına doyamazdı. O ise gelip karısına vurmuştu.

 

Adımları bahçeye çıkarken bahçede annesini gördü. Binnaz da bir seninle oturmuş keyifsiz bir sohbet ettikleri her hallerinden belli şekilde konuşuyorlardı. Hepsine suratı sirke satıyordu.

 

Ferdan hızlı adımlarla yanlarına giderken ben hangi adımlarla kafasını kaldırdı. Sert ayakkabı sesleri ve öfke ile bakan oğlunu görünce olanları öğrendiğini anladı.

 

Birsen, "Abi?" Diye istemeden ağzından kaçırdı. Ancak ona bile dönmeyen öfkeli bakışları Birsen'i bile korkutmuştu.

 

Ferzan onu umursamadan, "Nerede o piç?" Dedi sinirle. Benan yutkunurken konuştu.

 

"Hastanede." Anlamıştı kimi kaydettiğini anlayacak kadar zekiydi. Ve şaşkındı. Oğlu onun yanındayken ilk defa küfür ediyordu.

 

"Hastanesine siksinler!" Derken sinirle ne yapacağını bilemeden etrafa baktı.

 

Benan oğlunu İlk defa bu kadar sinirli görüyordu. Normalde ağzından argo bile çıkmayacak insan şimdi 'amca'sına küfür ediyordu. Bunun sokunj bir süre atlatmayacaktı

 

Ferzan, "Dedemler nerede?" Dedi hiddetle. Etrafta kimse yoktu. Neredeydi bunlar?

 

Benan ise evi işaret etti çenesinin ucuyla. "En üst katta dedenin odasında herkes. Bugün olanları konuşuyorlar." Dedi kısaca.

 

Ferzan az çok olanları anlamıştı. O piçin iyi bir baba olmadığını zaten anlamıştı. Eve girmeyen adam babalık mı yapacaktı? Onun babalığıda adamlığı da ferzani ikgilendirmiyordu ancak konu Zerya'ydı ve bu onu fazlasıyla ilgilendirdi.

 

Ferzan, hızlı adımlarla çıkarken Mardin'e geldikten sonra ne kadar değiştiğini fark etti. Artık insanlara dokunmak midesini o kadar bulandırmıyordu. Belli bir yere kadar temas onu rahatsız etmemeye başlamıştı. Özellikle de Zerya'ya karşı. Onun temasına bağımlı bir haldeydi. Yanında olmadığını her an, şu an gibi, onu özlüyordu. Ancak şu an özlemi sinirinden ağır basmıyordu. Çünkü Zerya ona yalan söylemişti!

 

Hızlıca merdivenlerden 3. Kata çıkarken bu kadar hızlanmayı o bile beklemiyordu. Hızlıca gördüğü ilk odaya girerken gördükleri istediği görüntüydü.

 

Dedesi masanın tam başında, babası sağında, kayın babası solunda ve birkaç akraba ile beraber ciddi bir konu konuşuyorlardı.

 

Ortama Ferzan'ın girmesiyle hepsi ona bakarken dedesi, "Ferzan?" Dedi şaşkınca. Torununun buraya gelmesini beklemiyordu. "Geç otur." Derken tam da karşısına işaret etti.

 

12 kişilik masanın diğer ucuna da Ferzan otururken dedesine baktı. Herkes ikiliye bakarken Ferzan'ın bir şeyler diyeceğini tahmin edebiliyorlardı.

 

Herkes Ferzan'ın ne diyeceğini bakarken Ferzan konuştu. "Ferzan Ağa, ben burayı kim ne yapacak konuşmaya gelmedim." Dedi tüm ciddiyetiyle.

 

Çatılmış kaşları, öfkeli gözleri ve dev heybeti ona ayrı bir hava katıyordu. 'Ferzan Ağa' diyerek vurgulaması bile onun buraya ne için geldiği konusunda merak uyandırıyordu.

 

Bu adamın gözünün dönmesini sağlayacak kadar kim ne yapmıştı?

 

Ferzan Ağa bozuntuya vermeden başıyla onayladı. İçten ise bu tavrı hoşuna gidiyordu. Tamamen bağımsız olmasa da bazı konularda, şu an olduğu gibi, kimseyi tanımıyordu. Ve bu Ferzan Ağa'nın feci hoşuna gitmişti.

 

Gençliğini görüyordu torununda. Ferzan Ağa gençken kimseyi tanımazdı ancak. O öyle deli ve fevriydi ki herkes ondan çekinirdi.

 

"Zerya, karım," Derken 'karım' kelimesini öyle vurgulamıştı ki onu sahiplenişi Sinan'ın hoşuna gitmişti. Ancak onun bu konuyla ne alakası vardı bunu anlayamamıştı. Aynı zamanda bazı akrabaları da onu ayıplıyordu. "Samet Ağa," Derken dilini ucundaki 'piç' kelimesini zor tuttu Ferzan. "Ve Zeynep tartışmalar. Karım da ayırmaya çalışmış. Samet Ağa da ona tokat atmış." Dedi öfkeyle parlayan gözlerle.

 

Sinan hemen babasına bakarken Ferzan Ağa, gözünü torunundan ayırmıyordu. Devam edecekti sözleri.

 

Ferzan, "Ferzan Ağa, bu mudur şeref? Bu mudur namus?" Derken masada dedesi dahil herkes şoka uğramıştı. Kendi amcasına resmen şerefsiz diyordu ve bu ailede asla beklenmeyecek biri bunu yapıyordu. "Bu böyle olmaz Ferzan Ağa! Bunun bir cezası olmayacak mı?"

 

Sesi tüm masadakileri gererken Ferzan Ağa başıyla onayladı. Ne diyebilirdi ki? Torunu sonuna kadar haklıydı. Ferzan Ağa olsa şimdiye öldürmüştü onu.

 

"Haklısın, olacak." Deyip telefonuna uzandı, Ferzan Ağa. "Ancak bundan önce her şeyin netleşmesi lazım."

 

Telefonu Amed Ağa'yı ararken içinden tekrar bir tartışma çıkmaması için dua ediyordu. Bunca şeye rağmen barışmış iki ailenin yine arasının bozulmasını istediği söylenemezdi.

 

 

 

⚜️

 

 

Evinin içine giren Alpay gününü nasıl anlatacağını bilemiyordu. Ailesine olanları anlatmak zordu. Ancak olanları anlayışla karşılamaları daha da zordu.

 

Kapıyı kapattıktan sonra evde yankılanan sesleri duydu. "Nasıl yaparsın! Sen bunu oğluna nasıl layık görürsün?" Bu ses Nurşen'in sesiydi.

 

Sesi öylesine gür ve kızgındı ki Alpay korkmadan hareket edemedi. Belliki bu olay Mardin'de çabuk yayılmıştı. Ailesine bu haberi ilk o vermek isterdi ancak yapacak bir şey yoktu. Günü çok zor geçmişti ve yorgundu. Annesini seviyordu ancak bir açıklama yapmaya bile eriniyordu.

 

"Nurşen, bak sakin ol! Bak kızımıza bir şey olacak. Sonra konuşuruz." Dedi ılımlı bir sesle Cihan da. Hamile karısı salonun ortasında esip gürlerken ne yapacağını bilmiyordu.

 

Alpay nihayet salona girince tüm gözler ona döndü. Nurşen iyivie sinirlenirken hormonların verdiği duygu değişimiyle bağırdı. "Gelmiş benim salak oğlumda!" Dedi kızgınca bağırarak. "Oğlum sen eşek misin! Ne diye bu yaşta evlenmeyi kabul ediyorsun?"

 

Cevap veremedi, Alpay. 20 yaşındaydı. O da biliyordu çok küçük olduğunu ancak yapacak bir şey yoktu, iş bir kere olmuştu.

 

Nurşen, Alpay sustukça daha da sinirlenirken o konuşmadan Cihan konuştu. "Ya Nurşen ben dedim ona sevdiğin biri var mı diye! Yok dedi. Yoksa nişanlansınlar işte. 2-3 yıl beraber gezer birbirlerini tanırlar sonrada evlenirler."

 

Nurşen daha da kızarken konuştu. "Ya Cihan! Allah aşkına sen ona bu evliliği isteyip istemediğini sorunca ne diyecek? Yok istemiyorum mı diyecek onların karşısında!" Dedi kızgınca.

 

Nurşen'in bir anda gözleri doldu. Duygulanmıştı. "Cihan biz seninle kaçarak evlendik!" Derken sesi titremişti. "Sen bile beni kaçırdıysan oğluna böyle bir evliliği nasıl uygun gördün?

 

Cihan karısının laflarıyla pek vazgeçmemişti bu durumdan. Bu eşek sıpası o kızdan iyisini mi bulacaktı? Cihan oldukça anlayışsızdı.

 

Nurşen tepkisiz kalan kocasının omzuna vurdu. "Biz kaçarak evlendik!" Dedi kızınca. "Sen bile kendin için herkesi karşına aldın hemde yetmedi-"

 

Devamını getiremedi. Yıllar önce yaptığına pişman olduğu tek şey Zerya'ydı. Zerya onun en büyük pişmanlığıydı. Zerya onun için vicdan azabıydı. Bunu belli etmiyordu, umursamıyormuş gibi yapıyordu ancak ailesinin evinde kaldığı iki haftada bunu yaşamıştı.

 

2 hafta boyunca oğlunu görmemişti. Alpay onun ilk oğlu ilk göz ağrısıydı. Onsuz bir hayat düşünemiyordu. Ve o bir anneyi çocuğundan ayırmıştı. Hemde daha annesi ona doyamamışken.

 

Gerçi hangi anne evladına doyabilirdi ki? O oğluna 100 yıl geçse de doyamazdı. Ancak hiç görmemektense 20 yıl görmeyi tercih ederdi elbette.

 

"Küçücük bir kız çocuğunu-" Diyemeden lafını Medine konuştu

 

"Yeter!" Derken bu konuyu geliniyle konuşmak istemiyordu. Heleki buna sebep olan oyken. "Alpay sen Selim'in kızıyla evlenecek misin, evlenmeyecek misin?"

 

Herkes Alpay'a bakarken Alpay şaşkınca hepsine baktı. Bunlar Zeynep'ten bahsetmiyor muydu? Bunlar bugün gelen adamdan mı bahsediyordu? Şu babasını askerlik arkadaşının gotik kızı?

 

İstemsizce içi rahatladı ancak bir o kadar da canı sıkıldı. Annesinin tepkisini kestiremiyordu. Başını salladı. "Evleneceğim." Dedi Alpay. Bunu demesiyle Nurşen öfkeyle oğluna bakarken Cihan sevinçle konuştu.

 

"Gördün mü!" Derken zaferine öyle seviniyordu ki nasıl çakışacağındam habersizdi.

 

"Ama," diyerek durdurdu hepsini tekrar susturdu. Herkes tekrar Alpay'a bakarken Alpay tekrar konuştu. "Cansu'yla değil, Zeynep Alakan'la."

 

Hepsinden, "Ne?" Diye bir ses yükseldi. Hepsi şaşkınca Alpay'a bakarken Alpay sadece baktı onlara. Ne bir güven ne bir pişmanlıkla. Sadece kendinden emindi ve bu yolda kararlı olduğunu gösterecek şekildeydi.

 

Nurşen tepkisizdi. Mutlu olmamıştı ancak üzülmemişti de. Oğlu ve Zeynep arasında bir şeyler olduğunu görüyordu ancak isim koyamıyordu. Oğlunun onu sevdiğini biliyordu ancak Zeynep onu pek seviyor gibi değildi, en azından aşk anlamında.

 

"O Samet piçinin kızı mı!" Diyen Cihan'ı ise tek rahatsız eden babasıydı. Zeynep ailesine rağmen terbiyeli bir kızdı. Ancak o piç babasından bir kuru ekmek bile istemek istemiyordu! Sind gidip kız mı isteyecekti?

 

"Ferzan'ın torunu mu?" Dedi şaşkınca Amed Ağa da.

 

"Evet, o." Dedi Alpay da sadece.

 

"Kızı kaçırdın mı?" Dedi Bilge.

 

"Ne! Yoksa arabada mı bekliyor?" Dedi Sidar da.

 

"Allah'ım bu yaşta bunları da mı görecektim!" Dedi kızgınca Belinay. "Ne diye evlendim ben seninle!" Derken Baran'ın omzuna vurdu. Baran ise karısına pek aldırış etmeden Alpay'a bakıp açıklama yapmasını bekledi.

 

"Ne kaçırması! Ne diyorsunuz lan!" Dedi Cihan da kızgınca.

 

Ortam curcuna yeriyken Samet elinde çalan telefonla geldi.

 

"Dede!" Dedi ve dedesinin dizine dokundu.

 

Amed Ağa torunundan telefonunu alırken bile pek umursamıyordu. Kim aramış? Niye aramış, pek umrunda değildi.

 

Telefonun ekranına bakınca gördüğü yazıyla içindeki korku büyüdü. Tıpkı 21 yıl önceki gibi. Tıpkı o lanet gün gibi.

 

Ferzan Alakan arıyor...

 

Gerisi o kadar hızlıydı ki gözü açıp kapayana kadar Alakanların konağına gelmiş beraber üçüncü kata çıkmış ve masasaki gergin ortamı soluyorlardı.

 

En başta Ferzan ve Amed Ağa oturuyordu. İkisi de ortama göre sakindiler. İkiside yeni barıştıkları için her şeyi bir tık daha alttan almaya çalışıyordu. Ferzan Ağa'nın da Amed Ağa'nın da yanında iki oğlu vardı. Cihan'ın yanında iki büyük amcası vardı. Tevfik ve Şefik...

 

Ağa olmamışlardı ancak en az Amed Ağa kadar saygınlıkları vardı. Zaten abileri olduğu için Amed Ağa, Ağa olmuştu.

 

İsmet'in yanında ise oğlu vardı. Alpay ve Ferzan karşılıklı otururken Ferzan deli boğalar kızgındı. Yüzündeki damarlar belirginken kolları masanın üstünde kızgınca dedesine bakıyordu. Alpay düşündü. Belliki piç Samet'in Zerya'ya vurduğunu öğrenmişti.

 

Onun karısıydı tabii karışabilirdi.

 

Peki Alpay neden karışmıştı?

 

Zeynep onun karısı mıydı?

 

Ne haddineydi onlara karışmak?

 

Bunları düşünürken masadan ilk ses Ferzan Ağa'dan geldi. "Hoş gelmişsen, Amed Ağa." Dedi ılımlı bir sesle.

 

Amed Ağa ise, "Hoş bulmuşum, Ferzan Ağa." Dedi ve konuşmaya devam. "Bu saatte burda toplanmamızın sebebi nedir?"

 

Ferzan Ağa Alpay'a baktı. Sonra torununa. Alpay kendinden oldukça emindi. Evlenmse de evlenmese de onun için sorun olmazdı tabii Zeynep'e bir şey olmayacaksa. Ancak Ferzan hiç rahat değildi. Aksine yeri göğü yıkacak gibiydi. Öfkesi deniz olup taşacak gibiydi.

 

İkisinin arasında dağlar kadar fark olsa da ikisinin de sebebi aynıydı. Sevdiği kadın...

 

"Bugün, bazı olaylar olmuş." Diyerek konuya girdi Ferzan Ağa. "Eşek oğlum, kendi öz kızını döverken torunun, Alpay, gitmiş araya."

 

Buraya gelmeden önce kısaca açıklamıştı olayları Alpay. Daha doğrusu tek dediği şey Zeynep'le ne olursa olsun evlenecek olmasıydı.

 

"Benim kulağıma gelene göreyse Alpay ve Zeynep bayağı yavukluymuş?" Dedi Ferzan.

 

Masadaki tüm gözler Alpay'a giderken Alpay sadece Ferzan Ağa'ya baktı. Tabiiki bunu reddedecekti.

 

"Yalan yanlış bilgiler yüzünden mi oldu şimdi bunlar? Sırf onun bunun kulağına saçma saçma şeyler geldiği için mi bugün dayak attı kendi kızına ve yeğenine?" Dedi kızgınca Alpay. Gerçekten kızıyordu. Böyle saçma saçma şeylerden dolayı sevdiklerinin canının yanmasına gerçekten kızıyordu.

 

"Yalan yanlış değil ki bugün gelip evleneceğim demişsin!" Dedi İsmet de laf sokarak.

 

Alpay, dayısına(!) bakarken güldü. "Ölseydi daha mı mutlu olurdun?" Dedi alayla. "Veya gelinin daha çok dayak yeseydi?

 

Bu sözleri masadaki herkesin damarına basmıştı. Ferzan öfkeyle Alpay'a bakarken konuştu.

 

"O dilini yerinden koparırım!" Derken bunu yapacağına dair herhangi bir şüphe vermiyordu Ferzan. "Karımın adını ağzına alırsan seni gebertirim lan!" Derken öfkeyle elini masaya vurdu.

 

"Öldür, öldürebiliyorsan! Siz daha kendi kızınıza karşı bana laf etmeye utanmazken bana şeref anlatmayın!" Dedi o da gür sesiyle Alpay.

 

Henüz 20 yaşındaydı değil mi? Ancak gösterdiği olgunluk, tavırları ve duruşu ile 35 yaşındaki adamlardan daha iyi duruyordu. Hatta olgunluğu ve 70-80 yaşındaki insanlarla aynı masada olabilmesi bile onun olgunluğunu kanıtlıyordu.

 

Hepsi onun söyledikleriyle kalakalırken Ferzan ayağa kalkıp bağırdı. "Senin ecdadını sikerim lan!" Tam vurmak için elini kaldırmıştı ki Baran onu tutup itti.

 

Ferzan iyice sinirlenirken Baran'a ilerleyip yumruğunu geçirecekti ki Ferzan Ağa bağırdı.

 

"Yeter!" Sesi masayı doldururken ayakta torununa bakıyordu. "Otur Ferzan!" Dedi ve oturduğu yeri gösterdi.

 

Ferzan öfkeyle dedesine bakarken Ferzan Ağa'nın kapkara öfkeli bakışları tüm herkesi korkutmaya yetmişti. Şimdi ihtiyardı ancak gençken Mardin'in en delisiydi. Küçücük bir çocuğu annesinden ayırmış, karısını kendi evinden kovmuş ve daha nicesini yapan bir pislikti. Ve bunu bu masadaki herkes biliyordu.

 

Herkes birbirine nefretle bakarak otururken Ferzan Ağa hiçbirine bakmadan direkt Amed Ağa'ya baktı ve konuştu. Konu fazla uzanmıştı. Ne olacağı zaten belliydi. Olan olmuş tüm olay Mardin'e yayılmıştı bile. Daha ne olacaktı?

 

"Haftaya gelip isteyin kızı. Bitsin bu iş." Dedi net bir sesle.

 

Amed Ağa baktı Ferzan Ağa'ya. Ne diyeceğini bilemedi. Yılların getirdiği olgunlukla artık fevri davranmayan adama bakıp ağır ağır başını salladı. Ne diyecekti ki? Kız tarafı çoktan kabullenmişti. Birde 'torunumu vermiyorum!' diye naz mı edecekti.

 

Herkes anlaşmış, kararlaştırılmıştı. Birkaç güne isteme, nişan ve söz halledilecek. İki haftayada düğün olacaktı.

 

Amed Ağa ve çocukları arabaya binip yolda giderken Cihan oğlunu azarlıyordu. Öylesine sinirliydi ki... Oğlu hem masada kavga etmiş hem ondan habersiz evlilik düzenlemiş hemde kayınbabasının yanında onu küçük düşürmüştü.

 

"Ha benim salak oğlum! Madem sevgiliydiniz niye bana demedin!" Derken sesi arabayı inletiyordu. Ön koltukta oturmuş arabayı süren kardeşinin yanında esip gürlüyordu.

 

Alpay ise dedesiyle birlikte arkada otururken konuştu. "Baba bu evlilik bir anda oldu! Ben buraksaydım kızı öldürüyorlardı!"

 

"Yav sana ne oğlum! Adamın kızı değil mi? Sen ne karışıyorsun!" Dedi Cihan da. Cihan'ın söylediklerine arabadaki kimse katılmıyordu. Aptalca konuşuyordu ve bunun farkında değildi.

 

"Ne demek bana ne baba! Seviyorum ben o kızı!" Dedi daha da kızarken Alpay. İyice çileden çıkıyordu. Kendisi bile annesiyle kaçarak evlenmişti! Şimdi ona mı ahkam kesiyordu?

 

O sırada arabada kısa bir sessizlik oldu. Alpay hariç üçü birden deja vu yaşamıştı. Tam 21 yıl önce tam da bu sahne Cihan ve Amed'in arasında geçmişti. Ve şimdi Cihan kendi oğluyla benzer bir olayı yaşıyordu.

 

"Bu sahne sana da tanıdık geldi mi abi?" Dedi gülerek Baran.

 

Cihan ise elini kaldırdığı gibi Baran'ın ensesine geçirdi. "Sus len! Seni bilmiyoruz sanki!" Dedi kızgınca.

 

"En azından kimseyi kaçırmadım!" Dedi gülerken Baran.

 

Baran ve Belinay'ın evlilikleri çok çılgıncaydı. Hepsinden garip şekilde aşk evliliği yapmışlardı ancak biraz farklı şekilde...

 

Daha doğrusu geleneklere göre farklı şekilde...

 

 

 

12 yıl önce...

 

 

"Lan oğlum, sen evlenmeyi düşünmüyor musun?" Diyen arkadaşını pek umursamıyordu. Aynı yaşta olmalarına arkadaşının 3 çocuğu olmasına rağmen Cihan'ın adam akıllı görüştüğü biri bile yoktu. Tabii ki kızlarla görüşüyordu ancak ciddi değildi. Ancak çevresi bu sene 30'una girdiği için onu bir tık baskılamaya başlamıştı bile.

 

Resul'ün iki oğlu vardı. Büyüğü Furkan küçüğü Cesur Toprak. Resul sadece Cesur koyacaktı ancak şansına karısının babası doğum haftasinda ölmüştü. Karısı da babasının adı koymayio toprak koymuştu. Mezarının toprağını, babasını hep hatırlamak için. Genelde bunu eşine hatırlatmamak için pek Toprak denmezdi. Birde küçük kızı vardı Figen. O da henüz 6 aylıktı.

 

Elleriyle cebini yoklayan Baran ise onu duymazdan gelerek sigarasını arıyordu. Doğru ya bitmişti! İstemsizce oflarken Resul'e döndü.

 

"Sigaran var mı?" Dedi sakince.

 

"Hayır benimki de bitti. Git de Fevzi amcanın dükkanından iki sigara al gel." Dedi Resul de.

 

Baran oflarken arabadan indi ve Resul'ün dediği bakkaks girdi. Bakkala girdiği gibi, "İki tane Dark Blue." Dedi hiç Adana bakmadan.

 

Hiçbir hareket olmayınca kafasını indirip sandalyede oturan kişiye baktı. Elinde aynayla rimel süren bir kadın. Upuzun, pasparlak saçları salık şekilde omuzlarından dökülüyordu. Baran pek umursamadı.

 

"Sana diyorum?" Dedi hafif kızgın bir sesle.

 

Aynaya bakan kadınsa hiç kendini bozmadan konuştu. "Düzgünce söyle o zaman." Dedi oldukça sakin bir tonda

 

Baran şaşırmıştı. Bu kız kimdi? Mardin'de ki bütün kadınları tanırdı. Ancak bu kızı ilk defa görüyordu. Baran daha fazla dayanamadı ve kadının elindeki aynayı aldı ancak aldığı gibi pişman oldu çünkü aynanın altında ki yüz... çok güzeldi. Kadını upuzun simsiyah saçları vardı, incecik ancak simsiyah kaşları ve güpgür, simsiyah kirpikleri vardı. Tabi rimel sürdüğü için apayrı bir boyuta yükselmişti. Esmer teni ve güzel dudaklarıysa apayrı bir şeydi. Bu kız kimdi be!

 

Alaycı bir gülümseme attı kadın. Elini bakkalın sattığı diğer aynalardan birine uzattı ve alıp açtı ve tekrar aynaya baktı. Baran etkilenmişti. Başta güzelliğinden sonra da asi yapısından.

 

Mardin de sayısız kızla flört etmiş, sevgili olmuş belkide birlikte olmuştu. Elbette bu kadına benzeyen çok kız görmüştü ancak hiçbir kız ona karşı çıkmamıştı. Esmer teni, yüzü gözü Mardinde ki her kızda vardı. Onu etkileyen bakışları ve hareketleriydi.

 

Çok havalı davranıyordu bu kadın!

 

Baran bu kez, "İki dark blue verir misin?" Dedi güzelce. İstese gayette güzel konuşabiliyordu ancak onun anladığı dil kötü yoldu.

 

Kadın sırıttı ve aynayı bırakıp arkasındaki sigara dolabından iki sigara çıkarıp sigara uzattı. Baran kadına gülümseyerek konuştu. "Buralarda yeni misin? Seni ilk defa gördüm." Dedi gülümseyerek. Her zamanki çapkın gülüşü yüzünde kadına bakıyordu.

 

"Bakıyorum da bir merakın arttı?" Dedi alayla ve inatla kadın.

 

Onu duymamazlıktan gelerek devam etti Baran. "Adın ne bu arada? Ben Baran."

 

Kadın tekrar alayla gülerken umursamadan konuştu. Ne kadar kötü başlasalarda bu esmer adam fena yakışıklıydı. Ufak yaz aşklarından zarar gelmezdi.

 

"Belinay." Dedi gülümseyerek. "Almanya'dan geldim."

 

"Almanya'dan seni Mardin'e ne getirdi çok merak ettim açıkçası." Dedi Baran gülümseyerek.

 

"Ben aslen buralıyım zaten sadece Almancı'yız. Teyzenlere geldik." Dedi Belinay da.

 

O gün telefon numaralarını almış hatta sonrada birkaç kez görüşmüş, bulunmuşlardı. Belinay dışa belli etmese de muhafazakar bir ailede büyümüştü. Hatta ev işinden yemeğe kadar her şeyi çok iyi biliyordu ancak bu onun dışa dönük olmadığı anlamına gelmezdi.

 

Yaz bitince konuşmayı kesmediler, daha doğrusu kesemediler. Tüm kış boyunca mesajlaşıp durmuşlardı. Tabii en sonunda da Almanya'dan kızı Mardin'e gelin olarak getirmişlerdi. Çoğu Mardinli bunu onaylamamıştı. Ancak Baran kendi gönlünde çoktan onaylamıştı.

 

Çok olaylı, Bonnie ve Clyde'ı aratmayan bir evlilik sürüyorlardı. Tabi iki güzel çocuk da bunu taçlandırmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

Herkese selamlar canlarım, MGY okurlarım👋🏻

 

Şu ara her zamankinden daha yoğunum. Çünkü biraz fazla çalışıyorum. 🤯Gerçi daha azalttım😅 ancak yine de çok yoğunum.

 

Bu bölüm biraz kısa gibi ancak çok uzun uğraşlara yazdım🥱. Bu arada Alpay ve Ferzan'ın kavgaları çok iyi değil mi😍! Ben onları yazarken o kadar eğleniyorum ki umarım sizde okurken eğleniyorsunuzdur.

 

Her neyse canlarım sizi çok tutmadan bir dahaki bölüme kadar görüşürüz. Allah'a emanet 😘

 

 

 

 

Bölüm : 10.12.2025 00:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...