5. Bölüm

4. BÖLÜM

emine
mvsemine

 

 

​​​​​​

KEYİFLİ OKUMALAR 🌻

 

 

​​ BÖLÜM 4

 

TABANA KUVVET

 

​​​​​​

 

 

Her yer karanlıktı. Işığa ulaşmamın tek yolu gözlerimi aralamamdı ama göz kapaklarımın üstünde bir krallık kurulmuştu.

 

Bedenim sendelendi. Yetmedi kolum cimciklendi.

 

İşte göz kapaklarımın üstünde kurulan krallığın yıkılmasında en büyük rolü cimciklenmem oynamıştı.

 

Gözlerimi aralayıp ışığa kavuştum.

 

Tepemde bana yılmış gözlerle bakan bir adet Hediye vardı.

 

"Bir daha uyandırırken bu kadar kibar olmam."

 

Ha bu kibar haliydi yani?

 

 

Olduğum yerde doğruldum.

 

Tip bir bakış attım sadece.

 

"Evin , barkın, odan yok mu Dilber? Neden burada uyumuşsun?"

 

Etrafıma bakındım.

 

Sorgu odasındaydım.Sadece beş dakika başımı masaya koyup gözümü dinlendirmek istemişim.Ama derin bir uykuya kapılmıştım.

 

Gözlerimi ovuşturdum.

 

"Ne kadar uyudum?"

 

"Çok değil" diye mırıldandı Hediye.

 

Oda oldukça yorgun duruyordu.

 

Allah'a şükürler olsun ki yarın izin günümüzdü.

 

Bakışlarım Hediye ' nin elindeki kupaya kaydı.Elinde beş dakikada bir kahve bardağı görebilirdiniz.

 

İçtikleri nereye gidiyordu? Hiç bilmiyordum.

 

"Kaçıncı bu?"

 

Omuz silkerek "saymadım" diye cevap verdi.

 

Sorgu sandalyesinden ayaklandığımda birşeyi hatırlamış gibi yüzünde aydınlanma oluştu.

 

Ardından benimle beraber ayaklanarak konuştu.

 

" Burda uyuya kalmışsan senin mahkum bulamadı seni."

 

Kaşlarım çatıldı.

 

"Benim mahkum?"

 

Başını salladı dediğimi onaylayarak.

 

Yüzümdeki sorgular ifadeyle sorumu yeniledim.

 

"Benim mahkum kim?"

 

Elini havada saçma sapan salladı.

 

"Boş yere nezarethaneye tıktığın..."

 

"Haaa!" diye aydınlanmış bir tepki verdim.

 

Ardından "boş yere değil" diyerek bilgilendirme yaptım.

 

Umursamazca kafa salladı.

 

Bir kaç saniye bekledikten sonra sonunda sordum.

 

"Ee beni mi arıyormuş?"

 

"Odana doğru gitti en son " dedi.

 

Hiç birşey söylemeden sorgu odasından çıkıp kendi odama doğru ilerledim.

 

Derdi neydi acaba?

 

Nezarete tıktım diye teşekkür edecek hali yoktu.

 

Seri adımlarla odama doğru ilerlemeye devam ettim.

 

Hesap sorucaktı muhtemelen.

 

Ayaklarım neden bu kadar hızlı ilerliyordu?

 

Bilmiyordum.

 

Ama onu görmek için can attığımdan değildi. Bundan emindim.

 

Onu sinirlendirmek hoşuma gitmişti.

 

Aynı zevki yaşamak istiyordum.

 

Tam odamın önünde geldiğimde durdum.Çok aceleci davranıyordum.

 

Onu görmek için sabırsızlandığımı düşünebilirdi.

 

Ne alakaydı demi?

 

Basın açıklaması yapacakmışım gibi boğazımı temizledim.Kıvırcık saçlarımın bir kaç telini kulağımın arkasına aldım. Ardından odaya daldım.

 

Oda bıraktığım gibiydi.Hediye'nin tabiriyle benim mahkum burda değildi.Omuzlarım düştü.

 

Oysa ben onu sinir ederek bu gece ki dozumu almayı düşünüyordum.

 

Başka bir evrende artık.

 

Çalışma masama doğru ilerledim.Kendimi sandalyeme bıraktığımda masamdaki çalar saati elime aldım.

 

​​​​​Saatim benim yadigarımdı.

 

Yeşil renkli ve üstünde pembe papatyaları vardı.Eğitim yıllarımı bu saat sayesinde tamamlamıştım.Malum uykum ağırdı. Kafamda davul çalsa uyanmazdım lakin bu saatin sesi davullara denkti.

 

Yadigarımla yolumuz daha uzundu.Daha yaşayacak çok hikayemiz vardı.Şahit olacağı anları sabırsızlıkla beklediğini hissedebiliyordum.

 

*

 

Sonunda mesaim bitmişti.Yatağın soğuk tarafı beni çağırıyordu. Birbirine karışmış olan dosyaları aceleci hareketlerle toparlamaya çalıştım.Bir kaçını masamın altındaki çekmeceye tıktıktan sonra kalanları dolaba yerleştirmek için ayaklandım.

 

Çok aceleci davranıyordum . Gözlerim uykusuzluktan kanar hale gelmişti. Dosyaları koyacağım dolaba doğru bir adım atmıştım ki durdum.

 

Yani durmak zorunda kaldım.Kendime söverek acıyla gözlerimi yumdum.

 

Ayağımı masaya çarpmıştım.

 

Polistim ben daha şiddetli beden ağrıları çekmiştim ama şuan buna hiç gerek yoktu.

 

Bir kaç saniye acının geçmesini bekledim.Sonra masaya göz devirerek dolaba dosyaları yerleştirdim.

 

Evet masaya göz devirmiştim.

 

Biz herkese hak ettiği muameleyi yapardık!

 

"Siz kimsiniz?" diyen iç sesimi ise yanıtsız bıraktım.

 

Dolabın kapağını kapattığımda gözüme turuncu bir şey çarptı.

 

Turuncu bir not kağıdı.

 

Okumak için elime aldım.

 

 

​​​​​​"Adalet sadece somut şeyleri desteklemez.Duygularında adalete ihtiyacı vardır.Yarın 9’da sahil yürüyüşü?"

 

 

Notu kimin yazdığına dair bilgi yoktu ama ben kimin yazdığını çok iyi biliyordum.

 

Adalet aslında tamamen duygulardan ibaretti. İnsan denilen varlık aklıyla değil hisleriyle var olurdu. Asıl haksızlık duygulara yapılandı.

 

Yarın tam dokuzda sahilde olacaktım. Hisler bunu hak ediyordu...

 

 

​​​​​​***

 

 

YAZARIN ANLATIMIYLA

 

 

Gömleğinin düğmelerini bir bir açtı Hediye. Bir çırpıda soyup çantasına tıktı sonra. Bordo rengindeki sütyeniyle odada öylece dururken başını tavana kaldırıp gözlerini yumdu.Bugün onun için ciddi anlamda yorucu bir gün olmuştu.

 

Beden yorgunluğu şöyle dursun, ruhen canının yandığı bir tarihin son saatleriydi.

 

Krem rengindeki t-shirtini giymek için ileri uzandığında odasının kapısı destursuz bir şekilde açıldı.

 

Reflekslerine yenik düşmeden öylece durup gelene baktı.

 

Asla telaşa kapanıp bordo rengindeki sütyenini saklamaya çalışmamıştı.

 

Telaş ondan uzak bir kavramdı.

 

Elmas'ın yanında her ne kadar cıvıl cıvıl bir kız çocuğuna dönüşsede, normalde sakinliğinden ödün vermeyen bir polis memuruydu.

 

Uyuz bir tip olarak sıfatlandıranlar olsada çoğu insana da asil bir kadın olarak gözükürdü.

 

Destursuzca odaya dalan Yusuf,Hediye'nin aksine panik yapmıştı. Hediye 'yi bu halde görmeyi beklemiyor olacak ki şaşkınlıkla Hediye'yi süzerek telaşla arkasını dönmüştü.

 

"Hazırsın sanıyordum "dediğinde sesindeki utanmışlık kilometrelerce uzaklıktan anlaşılırdı.

 

Hediye, Yusuf'un bu haline gülmemek için direndi. Başarılıda oldu.

 

​​​​​"Hazırım."

 

Siyah taytının üstüne krem rengi bol t- shirtini giydiğinde gerçektende hazırdı.

 

Yusuf bakışları yerde bir vaziyette yüzünü Hediye 'ye çevirdi.

 

​​​​​​"Sen arabada bekle.Geliyorum ben."

Hediye'yi başıyla onaylayarak kaçarcasına odayı terk etti Yusuf.

En çok Yusuf'un utangaç hali hoşuna giderdi Hediye'nin. Koca bedeninin aksine utanarak elinin ayağına dolanması hatta esmer teninin kızarması ona oldukça komik gelirdi.

İkisininde farkında olduğu birşey vardı ki kelimelerin dilden dökülmesinin zor olduğu dönemlerde birbirlerini sessizliklerinden anlamalarıydı.

Kolay olan anlattığında anlaşılmaktı.Sessizliğin konuştuğunda cümelerinin virgülüne kadar anlayacak insanların hayatınızda var olması... Asıl mühim olan buydu.

Hediye ve Yusuf bu mühim durumun ve aralarındadaki farklı enerjinin bir süredir farkındaydılar.Lakin ağır ağır ilerlemek Hediye'nin kendi içinde verdiği savaş için gerekliydi.Yusuf'a her ne kadar zor gelsede Hediye'nin buzlarını eritmeden bir hamle yapması yanlış sonuçlar doğurabilirdi.Biliyordu.Hediye'ye sabrıda, sevgiside konuya üçüncü kişiler girmediği sürece sonsuzdu.

 

 

*

 

Bankta geriye yaslanıp dalgaların hırçınca kayalıklara vuruşunu seyretmeye başladım.İskenderun denizi bugün asiydi. Kayalıklara her çarpışı tüm insanlıktan hesap sorarcasına acı bir tokatı anımsatıyordu.

Burda bulunma amacım sadece sahil kenarında bir bankta oturup size denizi edebi sözlerle anlatmak değildi. Yiğit'in istediği gibi sahil yürüşü yapıcaktık. Ona haksızlık yaptığımı düşünüyordu.Yiğit'in düşüncesi için değil -yanlış anlaşılmalara vesile olmayalım -önyargılı davranıp davranmadığımı anlamak için buradaydım.

Haftasonu olmasına rağmen sahil kalabalık değildi. Etrafımda koşu yapan bir kaç yaşlı çift vardı.Açıkçası kalabalığı sevmezdim.Mesleğimden ötürü mü anlayamasamda her an tetikte olmam gerektiğini hissediyordum. İnsanların az olması benim için iyiydi.

Önümden hızlıca koşup giden orta yaşlarda bir adama takıldı bakışlarım.Acaba nereye yetişmeye çalışıyordu?

Ya da kimden kaçıyordu?

Belkide kaçışı kendinden, hislerindendi. Her adımında düşüncelerinden uzaklaşmayı umuyordu.

Bilemezdik...

Bizim gördüğümüz şey insanların yansımalarından ibaretti.İnsanlar izin verdikleri kadarını aynalara yansıtır, bizlerse aynada sunulan yansımalarını seyrederdik.

​​​​​​Peki bizim gördüğümüz yansımalardan ibaretse, neden insanların içini görür gibi yargılar ve hüküm verirdik?

​​​​​​Daha fazla düşünmemek için başımı yere eğip deniz yerine beyaz spor ayakkabılarıma bakmaya başladım.

Çok düşünen biri için yalnız kalmak iyi değildi. Zira düşünceler içinde boğulması an meselesi olurdu.

Yani yalnızlık bana iyi gelmez,dibe çekerdi.Benim ilacım sevdiklerimle beynimi bir köşede bırakıp eğlenmekti.

Yanıma oturan bedenle düşüncelerimden sıyrıldım.Kim olduğuna bakmama gerek yoktu.

Bir kaç gündür bana bu kadar cüretkar yaklaşan tek bir kişi vardı.

Yiğit.

"Günaydın."

Sesiyle birlikte ona baktım.Gri eşofman ve beyaz bir t-shirt vardı üzerinde.Dağınık saçlarıyla beden eğitimi dersine giren bir lise öğrencisini anımsatmıştı.

İlk buluşmaya gri eşofman giyen erkekten olmazdı kızlar ama ilk buluşma bir sahil koşusu olduğu için sorun yoktu.

"Günaydın"diye mırıldandım bende.

Bakışları kısa bir süre üzerimde gezindi. Dün ki kadar cüretkar değildi.

Sanırım artık verebileceğim tepkilerden çekiniyor,bu yüzden daha temkinli yaklaşıyor ve cümlelerini özenle seçiyordu.

Uyumlu giyindiğimizi düşündüm.

Benimde üzerimde gri tayt ve salaş duran bir beyaz t-shirt vardı.

Saçlarımı özgür bırakmayı seçmiştim yine. Toplayınca kıvırcık tellerimin bir yerlerden fırlaması an meselesi oluyordu.

 

"Geleceğinden çok umutlu değildim."

Hafifçe tebessüm ederek "Duyguların adaleti için burdayım "dedim.

Kısık sesle güldüğünde gamzesi yine ortaya çıkmıştı.Ve yine olduğundan daha masum durmasını sağlamıştı.

Bir kaç saniye sessiz kaldıktan sonra kendinden bashetmeye başladı.Aşçılığın çocukluk hayali olduğunu yurtta büyüdüğünü ve yurt chefine mutfakta yardım etmekten çok hoşlandığını anlattı.

İlgiliyle dinliyordum.Öyle ki birinin biyografisini dinlemekten hoşlanacağım aklıma gelmezdi.

Birden esnmeye başlayınca dayanamayıp sordum.

"Dün yorucu bir gün olmuş olmalı?"

Yüzüme inanamıyormuş gibi baktı.Sonra şapşal bir ifadeyle"çok değil bir mapusa uğradım çıktım "dedi.

Kendimi tutamayarak minik bir kahkaha attım.

"Allah kurtarmış.”

"Aynen"diyerek beni onayladı.

Ardından ayaklanarak olduğu yerde esneme hareketleri yapmaya başladı.

Kollarımı birleştirerek onu izlemeye başladım.

Herşey çok hızlı ve çok tuhaf ilerliyordu.Bu hız her ne kadar kötü hissetmeme neden olsa da bir yanım "anı yaşa Elmas"diye haykırıyordu.

Sanırım bu sefer içimdeki herşeye olumlu bakan sesi dinleyecektim.

​​​​​​

Yiğit birden yüksek tempoyla koşmaya başladığında bende ayaklandım.Arkasından şaşkınca bakakaldığımda yönünü bana çevirip arka arka ilerleyerek koşmaya devam etti.

"Acaba suçluları ne kadar hızlı yaklayabiliyorsunuz başkomiserim?" diye seslendiğinde,bende olduğum yerde durmayı keserek Yiğit'e doğru koşmaya başladım.

Aramızdaki mesafeyi azaltmıştım ama mesafe azaldıkça daha da hızlanıyordu.

İçimdeki tuhaf hisse engel olamıyordum.

Şuan yaptığım şey delilikti.

Dün tanıştığım adamla deli gibi sahilde koşuyordum.

"Normal olanda sana yakışmaz Elmas"diyen iç sesim çok haklıydı.Normal olanda bana yakışmazdı.

Aramızdaki mesafeyi sıfırladığımda tempoyu azalttı.Bende ona ayak uydurdum ve yavaşladım.Artık yan yana koşuyorduk.

"Sizin elinizden ne uçan ne de kaçan kurtulamıyormuş başkomiserim.Tecrübeyle sabit."

Nefes nefese kalmıştı bu cümleleri kurarken ama yinede durmadan koşmaya devam ettik.

Bende nefesimi düzene sokmaya çalışarak sordum.

"Allah kurtarsın dememi ister misin?"

Başını hızlıca iki yana salladı.

"Tövbe istemem."

Karnıma kelebekler hücum ediyordu.Ama bu kadar basit olmamalıydı.Birden koşmayı kesip durduğumda Yiğit'te benimle beraber durdu.

İkimizde nefesimizi düzene sokmak için bir kaç saniye bekledik.

Sessizliği bozan Yiğit oldu.

"Bir sorun mu var?"

"Sadece herşey çok hızlı ve çok tuhaf geliyor.Dün tanıdığım adamla ki daha tam tanımıyorum.Kırk yıllık arkadaş gibi sahilde koşu yapıyorum.Anlamdıramadığım şeyler var."

Beni dikkatlice dinledikten sonra elini uzattı.Bakışlarım bana uzattığı eli ve açık kahve gözleri arasında gidip gelirken konuştu.

"Herşeyin çok hızlı ilerlediğinin farkındayım ama en güzeli de beklenmedik anda başımıza gelen iyi şeyler değil mi?"

İkna edici bir ses tonunda konuşuyordu.Başımla onayladığımda devam etti.

"Kırk yıllık arkadaş olmaya biliriz ama öyle sayılmak istemez misin?"

"Nasıl yani?" diye merakla sordum.

Havada kalan elini tekrar göstererek sordu.

"Kırık yıl hatrı kalsın diye kahve içmeye var mısın?"

Yüzündeki samimi gülümseme benim yüzüme de karışmıştı.

Yüzümde oluşan samimi gülümseme eşliğinde havada kalan elini kavrayıp "varım" dedim.

 

Belkide haklıydı.Beklenmeden gelen güzel şeyleri kabullenmeliydim.

En azından deneyecektim.

Yiğit bu kadarını hak ediyordu.

 

*

BÖLÜM SONU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​​​​​

 

​​​​​

 

 

 

 

 

 

​​​​​​

 

 

 

 

 

Bölüm : 19.10.2024 20:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...