
(Not; Kitap hakkında ki bilgileri ve duyurları paylaşmak için yeni bir hesap açtım İnstagramdan takip edin duyurlar çoğu zaman ordan atacağım❤️)
İnsta; Selinelizzz
Not;Bölümler sık sık yazar anlatımı veya da karakter anlatımı arasında değişiyor bunun sebebi yaşanan olayları size daha net göstere bilmek içindir.)
********
Yazar.
2016.
Konakta cenaze havası vardı. Cafer ve Yavuz kulaklarını tahta kapıya dayamış dinliyor ama hiçbir şey duyamıyordular.
"Ne oliyi dersun?" Cafer merakla sorduğunda Yavuz indirip kaldırdı omuzlarını.
"Bilmeyurim ki." Çatık kaşlarıyla biraz daha yasladı kulağını kapıya ama hiçbir şey duyamadı. O zamanlar daha İstanbul görmemiş Yavuz hâlâ şivesiyle konuşuyordu.
"Çocikler!" Yeliz ablanın sesiyle ikiside korkuyla irkildiler yerlerinde.
"Abla napayusin ya!" Cafer baş parmağını ağzına götürüp hafifçe dişine doğru itti. "Ödimizi kopardun!"
"Ayup değil mu kapu dinleyisiniz? Gelin ha buraya! Yemek yaptum inun mutfağa da yiyun bir daha da görmeyeyum sizu böyle kapu önlerunde." Cafer ve Yavuz aynı anda devirdiler gözlerini. Evin işlerine yardım eden Yeliz abladan yine azarı kapmıştılar.
"Tamam da!" Yavuz dikleştirdi omuzlarını ve kolunu attı Cafer'in omuzlarına. "Hadi bakalum bayur guli gidip doyuralum şu guruldayan karnuni zaten midenun sesunden evde ne bok doneyi onida anlamaduk."
"Ula baa bir daha bayur guli derse-" Cafer'in tehdidiyle güldü Yavuz. "Bayur guli." Diye inatla sırıtırken didişe didişe indiler mutfağa.
O sırada Mahir odasında büyük oğlu Devran ile hararetli bir tartışma içindeydi. Oğlunun yasak aşkını öğrenmişti tabii ki bu da içine büyük bir öfke düşürmüştü. Oğlu nasıl giderde kanlıların kızına aşık olurdu? Öz oğlu böyle bir oyuna nasıl gelirdi?
"Devran delu etma ha benu!" Mahir bağırdığında Devran öfkeli gözlerle izliyordu babasını. Annesi koltukta oturmuştu endişeli gözleri oğlu ile kocası arasında gidip geliyordu.
"Baban hakludur, Narin'den olmaz." Sesi oğlunu ikna etmeye çalışır gibi yumuşacıktı. "Düşmanla olmaz oğlim." Devran sert bakışlarını çevirdi annesine.
"Düşmansa size düşman." Sesinde öfke vardı. "Ben seviyirim bu kızi, karım yapacağum! Kim ne der ise desun, umrumda bile değul baba aşkımın ellerinuzde çürüyüp gitmesuni izlemeyeceğum!" Öflelendiği zamanlar, Devran kayan şivesine bir türlü hakim olamıyordu. Mahir sıktığı çenesiyle bir adım atıp yaklaştı oğluna.
"Devran, hata edeyisun. Başuna iş alayisin!" Bakışlarında hem öfke hem endişe vardı. "Toprağa koyacak oğlim yoktur benum!" Devran hızla salladı başını iki yana. Öfkesini kontrol etmeye çalışarak konuştu.
"Asıl Narin'den vazgeçersem o zaman girerim o toprağın altına, baba yapma. Ne dersen de, ne yaparsan yap yolumdan dönmem ben. Seviyorum, o da beni seviyor bırakın mutlu olalım işte ne istiyorsunuz bizden!" Yalvarır bir sesle konuşurken babasının sert bakışlarını izliyordu.
"Ula sen o kizla mutli olamazsun! Sizi mutli etmazlar Devran! Vazgeçecesun! O kızi alır isen Kemal durmaz!" Devran çattı kaşlarını dikleştirdi başını ve baktı babasına.
"Ölum bile gelse durmam baba." Cesaret dolu bakışları izledi babasını. Bir elini kaldırıp gösterdi kendisini. "Ben Devran Payidar, Andım olsun Narin'den vazgeçmem."
*****
2024
Yavuz Payidar.
Kaybediyor olmak bir kez daha içimdeki korkuyu körükledi. Adına aşk dediğim kadın bir kez daha kayıp gidiyordu ellerimden. Kalbim sıkıştığında göz pınarlarıma dolan yaşlar yerindeydi. Yanağıma akan bir damla yaş ordan akıp kağıtı bulduğunda ellerim defteri daha sıkı tuttu.
Sevdam bir kez daha bana cehennemi yaşattı. Hafsa'nın bana sarılması beni bırakacağı içindi, oysa ben o da bana bağlanmaya başlıyor sanmıştım. Aşk hissederdi değil mi? Ama ben Hafsa'ya olan aşkımın birkaç saniyeliğinede olsa tek taraflı olmadığına inanmak istemiştim. Ve hayat bir kez daha beni o güzel rüyadan uyandırmıştı. Yedi sene sonra gözlerimi açtığımda ilk kez Hafsa'yı görmüştüm yanımda.
Ama hayat, onu benden almak için her bir zerresini zorluyordu.
Kapıdan içeri giren Cafer'i farkettiğimde başımı ona çevirdim. "Beni bilerek çıkardın." Göğüs kafesim hızla inip kalkarken Cafer yutkundu sertçe.
Bakışlarını yere eğdiğinde avuç içini kapı pervazına yasladı. "Gitmesi daha iyi Yavuz." Sesindeki pişmanlığı bastırmaya çalıştı. "O kızidan olmaz Yavuz, yolin sonunda ölüm var."
"Yolun sonunda ne halt olursa olsun!" Sesim evin içinde yankılanırken İdris abi endişeli gözlerle izliyordu bizi. "Nasıl yaparsın bunu!" Defteri avuç içimde sıkarken Cafer'in üstüne yürüdüm.
"Her şeyi bilmene rağmen! Bunu nasıl yaparsın!" Cafer yerden ayırdığı bakışlarıyla sesli bir nefes verdi. "Yavuz, o kiz saa ait değil. O kiz buraya, bize ait değil. Yeri abisinun yani-"
"Cafer!" Diye bağırdığımda kapı pervazına yasladığı eli yumruk oldu. "Bunu yapmayacaktın Cafer." Elimdeki not defterini ceketimin iç cibine sıkıştırırken öfkeyle izliyordum onu.
"Bunu yapmayacaktın!" Omzuna çarpıp evden çıktığımda yerinde sendeledi. "Uşağum nereya!" İdris abinin arkamdan seslenmesini görmezden gelip sert adımlarımı ileri götürdüm.
Benden sevda mı alıyordular, ama ben bir kez daha sevdama geç kalmayacaktım. Hafsa'nın tekrardan karşıma çıkması, o düğünde olanlar bir tesadüf olamazdı. Saçma sapan bir şey yüzünden Hafsa'yı kaybetmeyecektim.
Aklım durmuş kalbim çalışıyordu. Elimi cebime atarken arkamdan seslenen Cafer'i görmezden geliyordum. Telefonumu çıkarıp öfkeden dolan gözlerimi bir kenara itmeye çalışırken Zahir'in numarasını aradım.
"Alo!" Telefonu kulağıma tutarken boştaki elim bir şeylere vurmak ister gibi yumruk olmuştu.
"Buyir Yavuz'im?" Zahir'in meraklı sesini duyduğumda Cafer'in arabasına yürüdüm.
"Adamları topla." Arabaya varır varmaz oturdum koltuğa. "Tüm Karadeniz'i didik didik arayacaksınız, bana Hafsa'yı bulacaksınız." Arabanın kapısını çekip kapattım. Düğmeye basıp kapıları kitlediğimde Cafer çoktan varmıştı.
"Yavuz!" Ellerini cama vurup bağırdı. "Aç kapuyi konuşalum!" Onu dinlemeden vitesi çektim geriye.
"Neyu bulacağuz?" Zahir anlamayan bir sesle sordu. "Ne deyisun Yavuz, yenge zaten seninla değul midur?" Öfkeli bir nefes verdim ve Cafer'in tüm haykırışlarını umursamdan bastım gaza.
"Yavuz!" Diye bağırdığını duydum ama durmadım.
"Değil Zahir Değil!" Dediğimde sesimdeki öfke onu endişelendiriyordu.
"Yavuz neler oliyi?" Gaza son hız köklenirken direksiyonu sağa kırarak ana yola çıktım. "Nolmuş Zahir?" Süleymanın sesi geldi. Muhtemelen o da Zahir'in yanındaydı.
"Adamları toplayın." Sert bir sesle söyledim. "Hafsa'nın resmini atacağım sana. Her yeri arayın, bende geliyorum birazdan." Telefonu yüzüne kapattığımda resmi hızla gönderip telefonu yanımdaki koltuğa attım. İşaret parmağımı üstümdeki kazağın boğazına geçirip onu gevşettim.
Bazen soruyordum kendime, acaba takıntı mıydı diye sonra dönüp kalbime bakıyordum bir tek Hafsa'nın adını bağırıyordu. Takıntı akılda olurdu, benim ki kalpteydi. Aklımda değildi sorun, her şeyin aksine, Hafsa'yı düşünmek aklımı durduruyor kalbimi harakete geçiriyor.
Ona olan bir takıntı olsaydı, kalbim böylesine bir kafesin içindeymiş gibi sıkışmazdı.
Yol boyu içimde kaynayan öfkem ve endişem beni yiyip bitirmişti. Hadi beni veda bile etmeden terketmesini düşünüyor değildim, ama ya ona bir şey olsaydı? Babasının adamları her yerde onu arıyordu. Üstüne üstlük benim de babam onun peşindeyken nasıl böylesine pervasızca bir işe kalkışırdı? Bu endişe beni öldürecekti.
Evin önüne varır varmaz durdurdum arabayı. Kapıyı açıp kapatma zahmetine bile girmeden bastım ayağımı yere. "Abi?" Kapının önündeki Süleyman hızla geldi yanıma. "Noldu?" Sesinde merak ve endişe vardı. "Aradın bir şeyler söyledin, kötü bir şey yoktur İnşAllah."
"Kötü Süleyman." Dedim yanından geçerken konağın kapısına yürüyüp. "Cehennem." Fısıltı gibi bir sesle konuşup tahta kapıyı iterek girdim içeri.
"Topladınız mı adamları?" Konağın bahçesine girer girmez kara kara düşünenen annem kalktı ayağa.
"Topladık." Dedi Süleyman hâlâ aynı sorgulayan sesle.
"Yavuz'im!" Adım bir hasret ve endişeyle çıktı annemin dudaklarından. Annemden başka kimse yoktu bahçede. Muhtemelen Özlem çoktan uyumuş, babam odasına çekilmişti.
"Sonra anne." Hızlı adımlarla yukarı kata çıktım. Terastaki odalara yürürken babam kendi odasından çıktı. Ona bakma zahmetine bile girmeden kendi odama ulaştım. Kapıyı sonuna kadar açıp direkt olarak çekmeceye doğru yürüdüm.
Onu hızla açıp kıyafetlerin altına saklı olan silahı aramaya başladım. "Yavuz!" Annem peşimden yukarı çıkıp çoktan girmişti odaya.
Çekmeceden aldığım silahın aynı şekilde şarjörünüde alıp taktım. Birkaç saniye bakıştım elimde tuttuğum silahla. Kimseyi vuracak değildim, ama buna ihtiyacım vardı. Çünkü her ihtimale karşı Hafsa'yı bulduğumda peşimizde yine ve yine bir sürü insanlar olacaktı.
"Yavuz!" Annem silahı görür görmez korkuyla yürüdü yanıma. "Napayusin, bırak oni!" Ona bakmadan hızla silahı yerleştirdim belimin arkasına. Montum silahın üstüne düşerek onu kapatırken endişeyle beni izleyen anneme bakmadan kapıya yürümek istedim.
Ama önümü kesen babamla yüz yüze geldiğimde bakışlarımda öfke vardı. "Nolayi?" Buzdan bile soğuk bir sesle sorduğunda sabırsızca yüzünü izledim.
"Çekil önümden." Uğraşmak isteyeceğim son kişi babamdı. "Saa nolayi dedim!" Sesini yükseltirken sert gözlerim onun bir cevap bekleyen suratına odaklandı.
"Hafsa gitti! Bir yerlerine kına yakarsın artık!" Yanından geçip odadan çıktığımda kaşları havalanmıştı.
"Ne?" Annem şokla sordu, ve vakit kaybetmeden takıldı peşime.
"Kız bile anladi, bir sen anlamayisin!" Babamın sert sesiyle adımlarım kesildi. Göğüs kafesim hızla inip kalkarken soğuk bakışlarım önümü izliyordu.
"Bu yolin sonu saa ölüm Yavuz!" Dişlerimi sıkarken başımı omzumun üstüne çevirdim. Soğuk havayı doldurdum ciğerlerime ve ona döndüm. "Ecelimde sen misin?" Soğuk bir sesle sorarken yürüyerek önünde durdum. "Bu hatayı bir kez daha yapmayacağım baba." İşaret parmağımla kendimi gösterdim.
"Ben Yavuz Payidar." Tehdit dolu bir sesle konuşurken kısık gözlerim babamı izliyordu. "Andım olsun, Hafsa'dan vazgeçmeyeceğim." Annemin gözleri dolarken beni izliyordu. Anlam veremediğim bir ifadeyle bakıyordu bana.
Sanki daha önce şahit olduğu bir anı tekrar yaşıyormuş gibiydi. Aynı ifade babamında gözlerinde mevcuttu. İzledikleri bir filmi tekrar izliyormuş gibi bana bakıyordular. Lakin şu anda bunu sorgulayacak bir durumda değildim.
Arkamı dönüp koşar adım yürüdüm merdivenlere. Burda daha fazla durmak istemiyordum, çünkü Hafsa'nın bu şehirin dışına çıkacak olma düşüncesi bile kalbimi yakıp yıkıyordu. Merdivenleri inip kapıya yürürken elimle Süleyman'a işaret verdim.
İkimiz birlikte kapıdan çıktığımızda Zahir peşinde bir sürü adamlarla bana doğru geliyordu. Bunlar sadece bir kısmıydı, ve emindim diğer kısmı çoktan Hafsa'yı aramaya başlamıştı. Nefesim verip onlara baktım başımı dikleştirip gür bir sesle konuştum.
"Her yeri arayacaksanız! Tüm limanlara özellikle gemiler olmakla tüm hava alanlarına otogarlara hatta trenlere bile bakılacak! Bana Hafsa'yı bulmadan dönmeyecekseniz!" Önümde dizilen korumalar başlarını salladılar.
Ağızlarından 'tamam abi.' 'emrin olur abi.' diye kelimeler dökülürken başımı çevirdim Süleyman'la Zahir'e.
"Siz benimle geliyorsunuz." Başımla arabayı işaret ederken oraya yürüdüm. "Hadi!" Kapıyı açıp oturduğumda Zahir ve Süleyman aynı anda baktılar birbirlerine.
Hafsa'yı bulmadan ben durmayacaktım. Gerekirse tüm Karadeniz'i altüst edecektim ama hiçbir şey beni durduramayacaktı.
******
Hafsa Polatlı.
Abimle evden çıktığımızın üstünden üç saat yarım kadar geçmişti. Anlam veremediğim bir şekilde kalbim sıkışıyordu. Yavuz'u küçücük bir notla terketmiş olmak yakıyordu canımı. Her bir zerrem geri dönmek istiyordu ama bunu yapamayacağımı biliyordum.
Bu saatden sonra ne ben geri döne bilirdim ne de Yavuz beni bulabilirdi. Araba Batum'a varmıştı bile ve deniz kıyısına yaklaşıyordu.
"Gemi ne zaman kalkacak abi?" Sorumla abim sesli bir nefes verip baktı bana.
"Bu gece, saat 4-de yola çıkacağız sabaha kadar sınıra ulaşırız ordanda Gürcistan'a geçeriz daha sonra Amerika'ya bir bilet tamamdır bu iş." Kederli ifademde gezindi bakışları ve ifadesi yumuşadı. "Hafsa, başka bir yol olsaydı bunu yapmazdım. İnan bana kardeşim, ama yok. Seni korumamın başka bir yolu yoktu."
Elimi saçlarıma daldırıp başımı geri yasladım. "Biliyorum abi." Dikiz aynasından baktım ona. "Biliyorum, yine de her şeyi bırakıp gitmek canımı yakıyor. Anılarım burda, annemin mezarı burda, ama ben gitmek zorundayım."
"Canın sağolsun kardeşim." Gözlerini tekrar çevirdi yola. "Önemli olan senin canın, başka hiçbir şeyin önemi yok."
Benim için nasıl bir endişe duyduğunun farkındaydım. Normaldi bu, abim ve ben küçüklüğümüzden beri birbirimize sığınırıdık. Birbirimizin limanı olmuştuk. Benim yaralarımı o sarar, onun acılarını ben iyileştirirdim. Özellikle annemden sonra bu durum daha sık bir hâl almıştı.
Sekiz yaşındayken kaybettiğim annemin ardından İstanbul'da ki hayatımıza bir son vermiştik.
Aslında annem Mardinliydi, ve babamda Karadeniz'li. Uzak akraba oldukları için aile aralarında evliliğe karar verilmiş, ve annem sevmediği bir adamla evlenmek zorunda kalmıştı. O sevmediği adam ise benim babamdı. Ondan sonra babamın işleri gereği İstanbul'a taşınmıştı ki oraya gittiğimizde ben daha küçücük bir bebektim. Sekiz sene İstanbul'da süren hayatımızın ardından annemin ölümüyle geri babam memlekete dönmüştü.
Dediğine göre annemin anılarıyla o evde yaşamak ağrına gidiyordu, ama asıl mesele o değildi. Çünkü babamı bildim bileli bir kez olsun anneme aşk ile bakmamıştı. Bir gece evimizde yaşanan olayın ardından annemi karnında bir kurşun yarasıyla yatağında bulmuştuk. O geceden beri katil bulunamamıştı, her bir iz araştırılmış ama katil ortaya çıkmayınca babaannem geri eve dönmemizin daha iyi olacağını İstanbul'da güvende olmadığımızı söylemişti.
Böylece dört sene önce toprağa verdiğimiz babaannemin sözlerini harfiyen takip ederek dönmüştük Karadeniz'e ve o günden beridir hâlâ burda yaşıyorduk. Tabi son yaşanan olaylar beni bir kez daha çocukluğumdan koparıyordu.
Gözlerim yolu takip ederken susmadan konuşan beynime karşı kalbimle bir savaş içindeydim. Garip olan ise, canım ailemi bıraktığım için yanmalıydı ama ben ne babam için üzülüyordum ne de geride bıraktığım ailem için. Tarık umrumda bile değildi, beni başka bir kadın için terkeden bir adama üzülecek değildim. Kim bilir şimdi nerde ne haltlar karıştırıyordu. Onun için tek duygum nefretti, kendisine duyduğum aşkı öylesine yerle bir etmişti ki adını bile duymak artık midemi bulandırır bir hale getirmişti.
Ama kalbim bir tek Yavuz için acıyordu. Ve ben, bunun neden olduğunu anlamıyordum. Dolan gözlerimi hissettiğimde sıkıca kapattım. Başımı geri yaslayıp gözlerimi arabanın tavanına doğru kaldırdım. Ciğerlerime derin bir nefes doldururken ağlamamak için direndim.
Dakikalar sonra duran arabayla abim dönüp bir ölüden farksız arka koltukta oturan bana baktı. "Geldik." Dediğinde benim için ne kadar üzüldüğünü ses tonundan anlıyordum. Sırtımı ayırdım araba koltuğundan ve onu onayladım başımla. Önce kendisi indi arabadan, ardından gelip benim kapımı açtığında arka koltuktan çıkarak ayaklarımı yere bastım.
Gözlerim denizde gezindi. Ardından bulutların kapattığı gökyüzüne baktım. Soğuk hava tenime çarparken gözlerimin yaşarmasına sebep oldu. Ben ağlamamak için her bir zerremi zorlarken sanki soğuk hava bile bana meydan okuyordu. Abim üstündeki montu çıkardı, onu omuzlarıma koyduğunda gözlerimi gökyüzünden ayırdım.
"Sağol abi." Diye fısıldadığımda başını salladı ve bir kolunu omuzlarıma dolayarak beni gemilere doğru götürdü.
"Hava soğuk, gemiye geçelim zaten 2-3 saate çıkarız yola." İleriye bakarak konuşurken ben sadece başımı sallamakla yetindim. Konuşacak gücü bile kendimde bulamıyordum.
Gemilerden biriyle sınırından geçecektik. Abim bunu yasal mı yoksa yasa dışı mı yapıyordu bilmiyordum, açıkça karışmakta istemiyordum. Her şeyi onun ellerine bırakmıştım. Arkama bile bakmadan gidiyordum.
Birlikte gemiye vardığımızda güverteye çıktık.
"Ozan abi." Abim Kolunu yavaşça omuzlarımdan ayırıp muhtemelen geminin kaptanı olan adamın yanına gitmeden önce hemen burdayım der gibi başını salladı.
Üstümdeki cekete daha sıkı sarılırken onların konuşmalarını dinledim sessizce. Soğuk hava yüzüme çarpıyor saçlarımı geriye doğru itiyordu.
Denizin son kez havasını çektim içime. Her şeyi bırakıp gidiyordum.
*****
Yazar.
"Ne diyorsun Mahir sen?" Cihan sordu kaşlarını çatarak. Mahir olayları Cihan'a bildirmek için hiç vakit kaybetmeden aramıştı. Çünkü ona göre bu iş fazlasıyla uzamıştı.
"Duydin işte!" Mahir sesli bir nefesle konuştu. "Kızun oğlim ile değildur! Öz abi kaçurmiş götüreyumiş, oğlumin yakasindan düş, Cihan. Git ne hesapin var ise kızin ile oğlin ile gör. Yavuz artık bu işin dişinda olacak." Sert bakışları camdan dışarıyı izledi.
"Nereye götürmüş?" Cihan ayağa kalkarken kapıya doğru yürüdü. Çıktı hızla odadan, bahçede oturmuş kahvesini yudumlayan ikinci karısı Zerrin yeni dönmüştü annesinin yanından.
"Cihan, bir şey mi oldu?" Kahvesini sehpaya bırakırken Cihan bir elini kaldırıp susturdu onu.
"Bilmeyurim, sınırdan geçurecemuş sanırsam. Batum, Gürcistan yoliyla." Mahir bakışlarını çekti camdan ve telefonu kulağına doğru daha sıkı tuttu. "Yavuz bulmadan önce, bul kızini Cihan. Bu işu hallet, ölüm olmadan kan dökulmeden önce hallet bu işu!" Tek bir kelime daha etmeden telefonu Cihan'ın yüzüne kapattı. Cihan sesli bir nefesle çekti telefonu kulağından.
"Asıl sen çek oğlunu önümden şerefsiz." Cihan kendi kendine konuşurken telefonu koydu ceketinin iç cebine.
"Sevgilim." Zerrin kaşlarını çatarak kalktı ayağa. "Ne oldu?" Kocasının yanına gelip bir elini koydu omzuna. Cihan ona döndü ve elini koydu karısının elinin üstüne.
"Tufan Hafsa'yı götürüyormuş." Bakışları sertti. "Yurt dışına kaçırmak için." Zerrin'in tek kaşı havalanırken alayla baktı kocasına.
"Pekte değerlidir kardeşi." Başını salladı iki yana. "İzin mi vereceksin buna? Sonuçta kız nikah masasında terkedildi. Yani adetlerimizi biliyorsun sevgilim, ya ölüm ya da evlilik başka çaresi yok bunun." Zerrin Cihan'ın aklına her bir kelimeyi teker teker sokarken Cihan salladı başını.
"Bilirim." Baktı karısına. "Halledeceğim, sen endişelenme hadi git içeri uyu geç oldu. Benim bu gece yapacak işlerim var." Zerrin'in alnına bir öpücük kondurup kapıya yürüdü. "Yürüyün!" Korumalardan birine seslendi.
"Toplayın adamları! Kızı bulmaya gidiyoruz!" Çıktı konağın kapısından ve arabasına yürüdü.
Hızla kapıyı açıp oturdu arabasına. Kemerini takarken konuştu kendi kendine. "Göreceğiz Tufan bey, el mi yaman bey mi yaman." Kemerini takıp bastı gaza. "Senin o kemiklerini kırmazsam bana da Cihan Polatlı demesinler."
Arabasıyla uzaklaşıp direkt olarak Batum'a doğru yol aldı. Üç saat içinde oraya varacaktı ama en önemlisi gemi kalkmadan yetişmesiydi.
"E yuh baba!" Cafer öfkeyle konuştu. "Saa git koşa koşa Cihancuğine haber et diye söylemedum ha ben bunlari!" Mahir aynı şeyleri duymaktan bıkmış gibi bir bakış attı oğluna. "Doğri olani yapayurim bu saatden sonra da kimse karuşmayacak işume!" Cafer kendine kızar gibi ovuşturdu alnını.
"Ben hata ettum!" Sıkıntı dolu bir ifadeyle babasına bakarken konuştu. "Hiç uymayacadum o Tufan'a! Şimdu benum yuzumden kızin hayati mahvolayi birde kendu kardeşume ihanet ettum!" Mahir duygusuz gözlerle izledi oğlunu.
"Yavuz yaşaduği surece diğerleri umurimda bile değul." Dikleştirdi başını. "Yavuz yaşayi baa da gereklu olan budir."
"Yavuz yaşayi mi baba?" Cafer ayağa kalkıp birkaç adım atarak yaklaştı babasına. "Çocik öleyi ulan aşkundan! Sen buna yaşamak mi deyusin?!" Başını salladı iki yana. "Yok baba, yeter da artuk ne sana kanarum ne de o Tufan'a gideceğum Yavuz'a da anlatacağum her şeyu!" Bir hışımla döndü arkasını. "Aynı hatayi yapmayacağum!"
"Cafer dur yerunde!" Mahir sert adımlarla takip etti oğlunu. "Saa dur yerunde dedum! Yavuz'a bir şey anlatmayacasun o kız bizum başumize bela açayi!" Odadan çıkar çıkmaz Cafer'in kolunu tutup kendisine çevirdi. "Cihan alacak kızıni ne yapacasa yapacak! Bizi ilgilendurmez! Yavuz"da vazgeçecedur! İstanbula geru dönecek aluşacak!"
"Baba ne diyisin sen!" Cafer bağırdı. "Kendune gel artuk saçmalayisin! Nasul bir zıhnuyetdesun ula buruşmiş sen!"
"Düzgin konuş ula babanla!" Mahir'de yükseltti sesini. "Karşunda kim var unutayusin sanırsam!" Cafer kıstı gözlerini.
"Napacasun baba? Atacakmusun bir tokat daha? Yoksa bu sefer daha mu beteru? Nasi durduracasun ula benu!" Çenesinin ucunu kaldırdı havaya. "Bu sefer değul sen, ha cumle alem gelse durmam! Anladun mi? Bir kızın hayatunu mahvettun öz oğlunin hayatini mahvedeyusun oturup izlemeyeceğum ben buni!" Kabaca çekti kolunu ve sert gözlerini dikti babasına.
"İzin vermeyeceğum." Diye tısladı dişleri arasında ve arkasını dönüp indi merdivenleri. Bir kez daha bu oyuna alet olmayacaktı.
***
Yavuz Payidar.
Deli gibi sürüyordum arabayı. Hafsa'nın son görüldüğü her bir yeri arıyordum. Ama ne bir iz vardı ne bir haber. Korkum içimde giderek büyüyordu. Beni böylesine bir cehennemin içine bırakıp nasıl giderdi? İçinde bulunduğum ateş her geçen saniye daha fazla yakıyordu beni. En sonunda küllerim kalacak diye çok korkuyordum.
Hafsa'nın aşkı beni öldürüyordu, diri diri ölüyordum ama onu suçlayamazdım ki, aşkımdan bile haberi olmayan bir insanı nasıl suçlardım?
Gerçi haberi olsa bile suçlayamazdım. Ben Hafsa'ya hiçbir türlü kıyamazdım. Karşıma geçip alnıma bir silah dayasa, sıkması için ona yalvarırdım. Yeter ki beni toprağa koyacak onun elleri olsun.
Arabayı sürmeye devam ederken ellerim direksiyonu sıkıca tutmuştu. Parmak eklemlerim direksiyonu sıkmaktan beyazlamıştı.
Aniden çalan telefonumla hızla yan koltuktaki telefonu aldım elime. Cafer'in aradığını görünce öfkeli bir nefesle açtım. "Ne var ulan şerefsiz!" Cafer'e karşı içimde büyük bir öfke vardı.
Hafsa'nın gitmesinde payı büyüktü işte bu yüzden ona da sinirliydim. "Batum." Dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Ne diyorsun?" Anlam veremeyerek konuştuğumda gözlerim kısıldı.
"Tufan Hafsa'yı Batum'a götürdi. Ordan Gürcistana geçeceleruni söylemişti." Sesli bir nefes verdiğini duydum. "Yavuz, Cihan'in adamlari Hafsa'nin peşunde yaptuğim hataydi. Hafsa'yı götürmek hataydi. Yoldayum ben Batum'a doğru gideyurim konumi yollayacağum saa."
Duyduklarımın şokuyla yutkundum sertçe. Kaburgalarım sanki kalbimi sıkıştırıyor, canımı almaya çalışır gibi nefesim daralıyordu. Cihan'ın adamları Hafsa'nın peşindeydi ve eğer onu benden önce bulurlarsa başına neler gelirdi tahmin bile etmek midemi bulandırdı.
"Çabuk yolla!" Diye bağırdım telefonu yüzüne kapatarak. Saniyeler sonra gelen konumla hızla telefonu arabanın önüne yerleştirdim ve gaza öyle bir köklendim ki muhtemelen daha sonra bu kadar hız yaptığım için bir sürü ceza yiyeceğimin farkındaydım. Ama umrumda değildi Hafsa'ya tüm varım yokum kurbandı yeter ki o iyi olsun.
******
Hafsa Polatlı.
Güvertenin korkuluklarının yanında oturmuş sessizce denizi izlerken düşüncelerle boğuşuyordum. İki saat kadar zaman geçmişti, yaklaşık bir saat sonra yola çıkacaktık. Soğuktan burnum kızarmıştı, ama açıkça umrumda değildi. Soğuk havayı bile hissetmiyordum. Aldığım her nefes boğazıma takılıyordu. Kalbim sıkışıyor, ruhum sanki can çekişiyordu.
Bir kabusun içindeydim. Ama o kabustan ne yaparsam yapayım bir türlü uyanamıyordum. Çünkü farkındaydım, benim kabus dediğim bir gerçekti. Tarık hayatımı mahvetmişti, Tarık benden her şeyimi almıştı. En önemlisi, beni o nikah masasında öldürmüştü. Tarık beni öldürürken Yavuz beni yaşatmak için çabalmıştı. Ama ben onu da bırakıp gitmiştim.
Acaba ne yapıyordu? Eminim şu anda ne kadar kötü bir insan olduğumu düşünüyordu. Herhalde benden nefret ediyordu. Belki de çoktan evine dönmüştü bile. Bunun için onu suçlayacak değildim, eminim bana böylesine iyilik yapan bir adamı sadece bir notla bırakıp gittiğim için bana büyük bir öfke duyuyor dediği gibi bir zalim olduğumu düşünüyordu.
Yanıma oturan abimi hissettiğimde ona döndüm ve küçük bir tebessüm ettim. "Napıyorsun fıstığım?" Kolunu omuzlarıma dolayıp beni göğsüne çektiğinde sesli bir nefes verdim.
"Hiçbir şey abi." Huzuru bulmak ister gibi yaslandım ona. "Düşünüyordum."
"Hm..." Dedi saçlarımı okşayarak. "Ne düşünüyorsun?" Büzdüm dudaklarımı ve salladım başımı usulca iki yana.
"Öyle." Denizin sesi kulaklarıma dolarken gözlerim gecenin karanlığını izliyordu. "Olanları düşünüyorum." Dudaklarını başımın üstüne bastırdı.
"Biliyorum gitmek istemiyorsun." Ardından yanağını yasladı başımın üstüne. "Bende istemiyorum Hafsa, bende kardeşimi elin yabancı ülkelerine göndermek istemiyorum. Ama burda kalmana gözlerimin önünde her geçen gün ölmene izin veremem." Kapattım gözlerimi sıkıca, işte bu konuda haklıydı.
Eğer burda kalsaydım, ya babam beni bir adamla evlendirip ruhumu öldürecek. Ya da kafama bir silah dayayıp canımı alacaktı. İkiside olsun istemiyordum. Başka bir yolla Yavuz beni korumak istese, bu sefer de yolun sonu onun için bir mezara açılacaktı. Her türlü hayat bana çıkmaz sokaklarını sunuyordu.
Kapattığım gözlerimi açtım. Ağlamamak için direnirken soğuk havayı çektim ciğerlerime. Bulutlar toplanmış gökyüzü her an ağlamaya hazır gibi bekliyordu. Hava şartları değişirse gemi açılamazdı ve bu isteyeceğim son şey olurdu çünkü ne kadar geç gidersek, bizi bulmalarıda o kadar kolay olurdu.
Daralan göğsümü bir kenara itmeye çalıştım. Onca şey bırakıyordum geride ama bir tek Yavuz için canım yanıyordu. Ne yapacaktım bilmiyordum yüzüme çarpan her kapının sesi içimdeki küçük kız çocuğunun ürkmesine neden olmuştu.
Ben bana kuymak yapan iki kişiyi kaybetmiştim. Birinci annemdi, ve şimdi Yavuz. Benim için her şeyden vazgeçen kendi canını hiçe sayan iki kişiyi kaybetmiştim. Bir tek abim kalmıştı ve yurt dışına çıktığımda onuda kaybetmiş olacaktım. Tamamen yalnızdım.
Yapayalnız.
********
Yazar.
Cihan yaslandığı arabada yanında Ramiz ile bekliyordu. Kaçak işlerin yürütüldüğü bir mekan vardı ve Cihan için bunu bulmak o kadar da zor olmamıştı.
"Cihan beyim, vaz mı geçseniz acaba?" Ramiz tedirgin bir şekilde baktı patronuna. "Yani, ne gerek var. Çıksınlar gitsinler işte hem sizde kurtulmuş olursunuz." Tek isteği Hafsa'nın güvende olmasıydı. Çünkü Ramiz için Hafsa gözleri önünde büyüyen bir kız çocuğuydu. Ona zarar gelsin istemezdi.
"Ramiz kapa çeneni!" Cihan sert gözlerle baktı korumasına. "Zaten kaçtı gitti adımı iki paralık ettiği yetmez gibi birde gidip yabancı memleketlerde gününü gün etmesine izin mi vereceğim!" Kaldırdı tek kaşını. "Yok öyle dünya, bu hayatı ona nasıl zindan edeceğim görecek." Nöbetçi kulübesinden çıkan adama bakarken ayırdı sırtını arabadan.
"Sonunda." Sabırsızca yürüdü ona doğru. "Bana bugün yola çıkacak gemilerin isimleri lazım." Kaldırdı başını. "Kaç gemi kalkacak bugün?" Karşısındaki adam ellerini beline koyarken kaşları havalandı.
"Söylerim, ama boşa konuşmam ben." Elini çenesine götürüp aşağı doğru kaydırdı. "Anlarsın ya, bizde öyle her adama laf çıkmaz." Cihan sesli bir nefesle baktı Ramiz'e. Ramiz gözlerini devirdi hafifçe ve belinden çıkardığı silahı kısa saniyeler içinde dayadı genç adamın başına.
"Abi! Abi tamam!" Adam teslim olur gibi kaldırırken ellerini yüzüne tedirgin bir gülüş yayıldı. "Şaka yapıyordum! Vallah'a şakaydı, vereceğim abi vereceğim sana gemilerin listesini!" Hızla ıslattı dudaklarını. "Bekleyin burda getiriyorum hemen!" Cihan başını salladı usulca iki yana.
"Bak Ramiz." Diye mırıldandı alayla. "Ölüm korkusu her şeyi yapıtırıyor insana." Ramiz ne onu onayladı ne de tek bir kelime etti. Silahını geri beline koyarken genç adam çoktan kulübeye dönüp çekmeceleri karıştırmaya başlamıştı. Dün aldığı paraların listesini ve gemilerin isimlerinin bulunduğu kağıtı hızla aldı eline ve çıktı dışarı.
Koşar adım yürüdü Cihan'ın yanına. "Buyur abi." Dedi uzatarak kağıtı. "İki gemi çıkacak bugün yola." Ellerini birleştirdi önünde. "Ama yemin olsun kim bilmiyorum, paraları öderken isim gizliliği yaptırmışlar. Zaten paralarıda ben almıyorum, geminin kaptanı tarafından ödeniyor." Cihan gözlerini gezdirdi elinde tuttuğu kağıtta.
"Çocuklara söyle diğer gemiye baksınlar." Elinde ki kağıtı Ramiz'e uzatırken arabaya yürüdü. "Bizde diğer gemiyi alacağız." Ramiz sesli bir nefesle geminin ismini mesaj olarak gönderdi diğer korumalardan birine. Hızla bindi Cihan'ın oturduğu arabanın sürücü koltuğuna. "Bakalım hangi deliğe girmiş bu sıçanlar." Dedi Cihan, dudaklarında tehlikeli bir sırıtış varken Ramiz çoktan deniz kıyısına doğru yol almaya başlamıştı.
****
Hafsa Polatlı.
Saat gece üçe geliyordu. Geminin içindeki kamarada oturmuş sessizce tavanı izliyordum. Saatler bana yıllar gibi geliyordu. Kamaranın her tarafını incelemekten artık ezberlemiştim. Yarım saat kalmıştı, sadece yarım saat sonra bir daha dönmemek üzere terkedecektim buraları. Abim babamın öfkesi dinene kadar diyordu, ama ben biliyordum babamın öfkesi asla dinmeyecekti.
"Ozan abi çabuk!" Abimin bağırışını duyduğumda kaşlarım çatıldı. Arkaya yasladığım kafamı doğrulttum ve küçük camdan geminin güvertesinde telaşla konuşan abimi farkettim.
"Bu saatde kalkamayız daha yarım saat var!" Ozan abinin de aynı şekilde sesindeki telaşı duyduğumda hızla kalktım ayağa.
"Kurşuna dizilmek istemiyorsan çabuk ol!" Abim hem öfke hemde endişeyle konuşurken ben neler olduğuna anlam veremiyordum.
Hızla çıktım odadan, iki küçük merdiveni geçerek güverteye çıktım. "Abi, neler oluyor?" Bir saattir kamarada oturmaktan dışarının ne kadar soğuk olduğunu unutmuştum. Abim hızla döndü bana.
"İçeri gir Hafsa!" Anlam veremeyen bir bakışla baktım ona. "Abi neler oluyor-" Gemi haraket etmeye başladığında kaşlarım çatıldı. "Hani daha kalkmamıza yarım saat vardı?" Abim sıktığı dişleriyle döndü bana.
"Babam bulmuş bizi!" Gözleriyle ileriyi işaret etti. İçimi saran korkuyla hızla çıktım güverteye ve arabaları park eden korumalara baktım. En öndeki arabadan babamın çıktığını gördüğümde yutkundum sertçe. Başımız büyük beladaydı, bizi bulmuştu ve bu saatten sonra kolay kolay bırakmayacaktı.
"Kaç ulan!" Diye bağırdığında sesi buraya kadar gelmişti. Ve yerimde irkilmeme neden olmuştu. "Kaç bakalım nereye kadar kaçacaksın!"
Hızla abime döndüm. "Abi." Korkuyla mırıldandım. "Ne yapacağız?" Gözlerinden endişesini silmeye çalışarak döndü bana.
"Bir şey olmayacak." Yüzümle aynı hizaya eğilip avuç içlerini yanaklarıma yasladı. "Sana bir şey olmasına izin vermem, tamam mı? Hiçbir şey olmayacak." Neyse ki gemi deniz kıyısından uzaklaşmaya başlamıştı.
"Ozan abi!" Abim ellerini yanaklarımdan çekip hızla yürüdü kaptan odasına. "Daha hızlı süremez misin şunu!"
Benim gözlerim deniz kıyısında takılı kalmıştı. Babamın ordan bile bana attığı öfke dolu bakışları görüyordum. Tek isteği ya beni öldürmek ya da evlendirmekti. Bir kez olsun saçlarımı okşamamış, bir kez olsun bana sevgiyle bakmamıştı. Benden tüm sevgisini esirgemiş beni kimsesiz bırakmıştı.
Bir kızın en büyük dayanağı babasıydı, ama benim babam benim evimi başıma yıkmış beni o taşların altında can çekişmeye mahkum bırakmıştı.
"Nasıl süreyim!" Ozan abininde uzaktan gelen sesi kulaklarıma doluyordu. "Gemi bu araba değil ya!" Abimle didişmelerini duyuyordum. Gözlerim kenardan deniz kıyısına yaklaşan başka bir gemiyle kesişince yutkundum sertçe. İşte şimdi tüm korku gerçek anlamda vücuduma akın etti.
"Abi!" Diye bağırdım. Babamın korumalarından biri gemiyi deniz kıyısına sürdüğünde babamda hiç vakit kaybetmeden gemiye binmişti.
"Ne?" Abim başını kaptan odasından çıkarıp bana baktığında telaşlı bakışlarımı çevirdim ona. "Babam, abi babam geliyor!" İçimdeki korku sesime vurmuştu. Babamdan korkmuyordum ama eğer bizi yakalarsa işte o zaman olacaklardan korkuyordum.
Abime neler yapacaktı, bana neler yapacaktı? İşte bunları düşünmek beni ürkütüyordu.
"Böyle işi ben!" Tufan abim tükürür gibi öfkeyle konuştu. "Abi, bir şey yap daha hızlı sür şunu!" Bakışları Ozan abi ile bize doğru gelen gemi arasında gidip geliyordu.
"En hızlı bu kadar gidiyor!"
Ellerim korkulukları kavradı. Yüreğimdeki korku her geçen an çoğaldı. Bize doğru gelen geminin güvertesine çıkan korumaları, ve ellerindeki silahları gördüm. Hemen ardından ateş ettiler. Korkuyla aşağı eğilip korkulukların Arkasına geçtim.
"Hafsa!" Abimin ağzından ismim büyük bir korkuyla çıktı. Göğüs kafesim hızla inip kalkarken korkudan gözlerim dolmuştu.
"Abi! İyi misin!" Sorumla kaptan odasından abimin sesini duydum.
"İyiyim!" Dedi sesindeki telaşla. "Sen iyi misin, yaralandın mı!" Başımı hızla iki yana salladım.
"İyiyim!" Diye bağırdım titrek bir sesle. Gelen silah sesleri boş denizde yankılanıyor kulaklarıma dolarken irkilmeme neden oluyordu. Bu silah sesleri beni çocukluğuma götürüyordu, ve bunu en iyi babam biliyordu.
En başından beri kaçmaya çalışmamız bir hataydı. Abim kendini bir yalana inandırmış, beni de buna alet ederek her şeyin iyi olacağına inandırmıştı. Ama ben bir şeyi unutmuştum, o Cihan Polatlı'ydı. Ondan kaçış yoktu, dünyanın öbür ucunada gitsen istediğini almadan durmazdı. Ve belki de bu gece benim son günüm olacaktı. Babamın gözü öylesine dönmüştü ki, bizim ölüp ölmeyeceğimizi umursamıyor resmen üstümüze kurşunlar yağdırıyordu.
Saniyeler sonra dayanan kurşun sesleriyle başımı kaldırdım. Gemiden ayrılan küçük bir jetle bize doğru gelen babamı gördüğümde alt dudağımı dişlerim arasına aldım. Aynı şekilde başını kapıdan çıkarıp bunu gören abimin ağzından kısık bir küfür kaçtı.
"Hafsa buraya gel!" Yutkundum ve hızla kalktım ayağa. Abim kapıdan çıkarak beni arkasına çektiğinde kaptan odasına doğru itti.
"Burda kal." Elini beline atıp bir silah çıkardığında korkuyla baktım ona. "Abi, ne yapacaksın Allah aşkına korkuyorum!" Güven veren gözlerle baktı bana.
"Beni öldürmeden seni alamaz. Ve beni de öldüremez, burda kal bir yolunu bulacağım." Ozan abi kendi canının derdine düşmüş bir şekilde gemiyi sürerken benim endişeli gözlerim camdan abimi izliyordu.
Çoktan geminin kenarında güverteye çıkan merdivenlere tırmanan babamı farkettim. "Ya Tufan efendi." Güverteye ayak bastığında yüzünde mide bulandıran bir ifade vardı. "Öyle kolaymıydı kaçmak?" Sesli bir nefesle gözleri camdan onları izleyen beni buldu.
"Güzel kızım." Bunu söylerken sesinde sahte bir sevgi vardı. "Özledin mi babanı?" Ardından iğrenç bir kahkaha attığında dolan gözlerimi kenara ittim. İçimde ona karşı her geçen saniye daha fazla öfke birikiyordu. "Özlersin, özlersin insan babasını özlemez mi?"
İnsan babasını özlerdi bu doğruydu, ama insan katilini özlemezdi.
Aynı kin dolu bakışlarını abime çevirdi. "İndir o silahı Tufan." Abim çoktan silahını babama doğrultmuşdu. "İndir o silahını ki bu iş daha fazla uzamasın. Hafsa'yı ver bitsin oğlum."
"Ölümü çiğnersin." Silahını daha sıkı tutarken eli bile titremiyordu. "Kardeşimi sana vermem."
Babamın gözleri kısılırken birkaç adım attı ileriye doğru. Küçümseyici bakışları boydan boya gezindi abimin üstünde ardından dikleştirdi başını.
"Ne düşünüyorsun?" Tek kaşı havalandı alayla. "Oğlumsun diye kafana sıkmayacağımı filan mı düşünüyorsun?" Dudağının kenarı yukarıya doğru kıvrıldı. "Oğlumun üstüne bir toprak atamaz mıyım sanıyorsun?" Başını salladı iki yana. "Yaparım Tufan, beni buna mecbur bırakma." Yapardı.
O bakışı en iyi ben tanırdım, yapardı.
Üstelik bunu hiç acımadan yapardı.
Dolan gözlerimden birkaç damla yaş akarken kalbim daha hızlı attı. Geride kalan gemide çoktan bize yaklaşırken korumalar geminin güvertesine akın etmişti. Daha fazla insanın canı yansın istemiyordum. Ne abim, ne de bir başkası. Ve biliyordum, babam beni almadan durmayacaktı.
Cesaretimi topladım ve çıktım kaptan odasından. "Kimse ölmeyecek."
Dediğimde sesim sertdi.
"Hafsa, ne yapıyorsun gir içeri!" Abim hızla bana dönüp dişleri arasında konuşurken ben başımı dikleştirip geçtim babamın önüne.
"İstediğin ben değil miyim? Geldim işte burdayım, ne yapacaksan bana yap ama abime dokunma." Alaycı gözleri izledi yüzümü.
Abim bir kolumu tutup beni çekti arkasına. "Hayır asla!" Babama baktı. "Ona dokunmana izin vermem, bunu çıkar aklından!" Diye bağırdı.
"Kardeşinin kendi kararı." Babam eliyle gösterdi beni. "Ben ona iki seçenek sunacağım, ya evlenir ya da bu gece burda ölecek başka bir yolu yok!" Başını yana eğip bana baktı. "Seçim senin."
"Ölürüm de evlenmem." Başımı salladım iki yana. "Beni sevmeyen bir adamla evleneceğime, ölürüm daha iyi!" Abim bunu duymak istemiyormuş gibi baktı bana. "Hafsa yeter kes şunu ölmeyeceksin!" Aynı öfke ve endişeyle dönüp babama bakarken konuştu. "İkiside olmayacak, kardeşimi sana vermem!"
Babam ağzını açıp konuşacakken kulağımıza dolan şarkı sesiyle kaşlarım çatıldı.
Gumuşhane kızlari mi çalıyordu?
"Noluyor lan?" Abim kaşlarını çatıp etrafına bakarken uzaktan bize yaklaşan gemiyi gördüm. Son ses muzik o gemiden geliyordu. Uzaktan baktığımda tam seçemiyordum ama gemi biraz yaklaşınca Yavuz ve Cafer'i görmek sanki bana büyük bir kurtuluş gibi geldi.
"Ula kapasana şu şarkıyi!" Yavuz'un bağıran sesi kulaklarıma dolduğunda tuttuğum nefes sesli bir şekilde çıktı dudaklarım arasından. Güvertede birbirleri ile didişen Yavuz ve Cafer'i izledim. Cafer gayet rahat bir şekilde elinde çay tutmuş onu yudumlarken alayla sırtıyordu.
"Ha sen çok gergunsin, şarki iyi geliyi saa." Şarkının sesinden dolayı Yavuz onu duysun diye bağırıyordu. Yavuz Allah'tan sabır ister gibi gökyüzüne bakarken Cafer sırıtarak göz ucu bakıyordu ona.
"Bunların burda ne işi var!" Babam öfkeyle korumalarına bakıp çok merak ettiği soruyu sordu. Korumalarda aynı şaşkınlıkla birbirlerine bakıyordular.
Yavuz'un gözleri sonunda güvertede beni bulduğunda yüzüne bir sırıtış yayıldı. Burdan bile gayet net bir şekilde görebiliyordum. Ben o benden vazgeçti sanarken aslında o hiç durmadan beni aramıştı. Yavuz benden vazgeçmemişti, her şeyi bir kenara bırakıp bana karşı büyük bir nefret duyması gerekirken bunun aksine bunca saat beni aramış ve yine bulmuştu. Yine beni ölümün kıyısından almak için gelmişti.
"Alın kızı!" Babamın emriyle korumalardan biri ileri atılmak istediğinde abim öfkeyle onu itekledi ve ardından sırtına bir tekme atarak denize düşmesine neden oldu. "Defol git lan."
Koruma denizin içine düştüğünde suyun gür sesi kulaklarımıza doldu. Babam öfkeyle bir bana bir abime bakıyordu.
Abim beni arkasında tutmaya devam ederken babam başıyla korumalara işaret verdi. Korumalar bize doğru yürürken abim gözlerini kısmış bakıyordu onlara. En azından Yavuz ve Cafer buraya ulaşana kadar onları oylamak istiyordu. Üstümüze gelen korumalardan birinin ayağına hiç çekinmeden kurşun sıktı, diğerinin ayağına çelme takıp yere düşmesine neden olurken dirseğiylede bir başkasının çenesine vurmuştu.
Bazen abimin boksör olduğunu unutuyordum.
Onun için üç-dört kişiyle aynı anda uğraşmak çocuk oyuncağıydı. Ama daha fazlasıyla o bile baş edemezdi.
"Bana yaptığın en iyi iyilik boksa göndermekti." Dedi babama hitaben alayla konuşarak ve, başka bir korumanın göğsüne sert bir yumruk indirdi. Üstüne gelen başka bir korumayı omzunun üstünden kaldırıp denize düşmesine neden oldu. Babam öfkeden çenesini kasmış sert gözlerle bizi izlerken gemiye çıkan başka korumaları görmek sesli bir nefes vermeme neden oldu.
Abim korumalarla uğraşırken üstüme gelen başka bi korumaya baktım. Elime geçirdiğim küçük sandalyeyi onun kafasında kırdığımda acıyla alnını tutmuştu. Bir ara gerçekten dövüşmeyi öğrenmem gerekiyordu.
Babam resmen orduyla gelmiş gibiydi. Giderek yaklaşan gemiyle Cafer çoktan şarkının sesini kısmıştı. Sonunda gemiye tırmanan Yavuz ve Cafer'i farkettim.
"Hafsa." Titrek bir nefesle ismim dudakları arasından döküldüğünde özlemi yüzünün her zerresinden okunuyordu. Tamamen güverteye çıkmayı başardığında koşar adım yanıma geldi. Her şeyi unutup da kollarını bana doladığında ellerim havada kaldı.
"Seni kaybettim sandım." Kelimeler dudakları arasından döküldüğünde canım yandı. "Sana bir şey oldu sandım." Ağlamak üzereydi, ve bu benim içindi. Böylesine korku dolu bakışları, böylesine içinin gidişi sadece benim içindi.
Başını geri çekdiğinde gözleri dolmuştu. Bende aynı dolu gözlerle onu izlerken büyük elleri yanaklarımı avuçladı. Saçlarımı geri iterken hareleri deli gibi yüzümde geziniyor herhangi bir yara izi olup olmadığını kontrol ediyordu.
"İyi misin yavrum?" Yüzümle aynı hizaya inerken bakışlarında endişe ve hasret vardı. "İyi misin güzelim, bir şey oldu mu sana?" Hızla başımı salladım iki yana.
"İyiyim." Kehribar gözlerindeki endişe bir nebze olsun azalırken omuzları çöktü. "Sana bir şey oldu sandım, Hafsa geç kaldım sandım." Gözlerinin ardında ki sevgi kalbimin acısını dindirdi.
Yavuz için ben bir yabancı değildim, onun hayatında ben kimdim bilmiyordum ama bana böylesine bakan bir adamı nasıl bırakıp gitmiştim işte onu aklım almıyordu.
"Şu sarılma fastını bitirip de yardım mı etseniz!" Abimin şikayet eden sesini duyduğumuzda Yavuz'un bakışları sırt sırta yaslanıp da etraflarını saran korumaları dövmekle meşgul olan abim ve Cafer'i buldu.
"Ula ben daha fazla dayanamamda, ha bunlar çok yavaştur yumruklarumi kalduracağum diye kollarim yorulayi bunların suratina çarpana kadar." Abim çattı kaşlarını. "Ulan sen şikayet mi ediyorsun, kendini mi övüyorsun?"
"İkuside." Dediğinde başka bir korumanın göğsüne tekme attı. "Ayruca övülmeyide gayet hakedeyirim." Omzunun üstünden baktı alayla abime. "Para saymaktada çok iyuyum bileyumisin? İstersen ver cebundekileri deneyelum." Abim devirdi gözlerini ve başka bir korumaya kafa atarak onu yere serdiğinde göz ucuyla baktı Cafer'e.
"En son sana cüzdanımı verdiğimde, ertesi gün kredi kartıma 60-binlik bir alışveriş çeki gelmişti."
Cafer alayla konuştu. "Altmuş bincuğin arkadaşlar arasunda lafu mi olir."
Sürekli artmaya devam eden korumalarla sonunda Cafer ve abimde yanımızda yer almıştı. Yavuz korumacı bir tavırla beni arkasına çekerken babam sesli bir nefesle çenesini sıvazladı. "Uzatmayın, bu denizden çıkışınız yok! Verin kızımı bitsin gitsin çocuklar!"
"Babam bu adamla takila takila iyice buna benzemeye başladu, korkayirim." Cafer sesini kısarak mırıldandı. Abim sıkıntıyla böldü onu. "İki dakika kapa o çeneni."
"Yavuz." Babam sert gözlerle Yavuz'a baktı. "Bak sen akıllı adamsın, ikimizde burdan çıkışın yok biliyoruz. Hafsa'yı ver bana bitsin gitsin bu iş." Yavuz tehdit dolu bakışlarını dikti babamın siyah gözlerine.
"Akıllı bir adam olduğumu biliyorsan, bir kez daha Hafsa'yı senin ellerine bırakmayacağımıda biliyor olmalısın." Kolumu tutan elini aşağı indirip parmaklarını parmaklarımın içine geçirdi. İlk kez eli elime temas ederken içimde bir şeylerin kıpırdandığını hissettim. Benim aksime sıcak olan eli soğuk elimle birleştiğinde sanki benimde tenimi ısıtıyor gibiydi.
"Ulan senin benim kızımla derdin ne?" Babam ileri birkaç adım atarken artık o da öfkesine hakim olamıyor gibiydi. "Ne istiyorsun, göz mü koydun ulan şerefsiz kızıma!" Yavuz sert gözlerle babamı izledi ama ne hayır dedi ne de evet.
Tabiki öyle bir şey olamazdı, Yavuz sadece bana yardım etmek isteyen bir adamdı. Öyleydi, değil mi? Aklıma düşen şüpheleri bir kenara iterken Yavuz'un elini sıktım hafifçe. O da buna karşılık elimi daha sıkı tutarken gözleri babamın gözlerinden bir an olsun ayrılmıyordu.
"Adın temizlensin istemiyor musun sen?" Yavuz'un sorusuyla babam çattı kaşlarını. Bu sefer aynı ifade benimde yüzümde yer aldı. Merakla Yavuz'a bakarken ne diyeceğini bekliyordum.
"İstiyorum." Babam temkinli bir sesle konuşurken Yavuz salladı ağır ağır başını. "İyi, evleniyorum kızınla."
Şok tüm vücuduma akın ederken ağzımın iki karış açıldığının farkında bile değildim. Başım hızla Yavuz'a dönerken o sanki dönüp bana bakacak cesareti bulamıyormuş gibi gözleri babamın gözlerine takılıp kalmıştı. Ben boğazıma oturan yumruyu yutamazken Yavuz'un eli sanki bir daha asla bırakmamak üzere tutuyordu elimi.
"Babam içun doktor bulsam iyu olacak, zira kendusi bu şahiyane haberi duyduği an bayilacak." Cafer'in hem alaycı hemde şok dolu sözleriyle sanki o bile Yavuz'un bu cesaretine şaşırmış gibiydi.
Yavuz benimle evlenmek istiyordu. Bunu beni korumak için mi yapıyordu, yoksa gerçekten bana karşı bir şeyler mi hissediyordu emin değildim ama bundan sonra ne olacaktı işte onu bilmiyordum.
****
Yazar.
Genç adam aşağı yukarı giderken kol saatine bakıyordu. Sürekli olarak sesli bir nefes veriyordu ama sevdiği kadın bir türlü gelmiyordu. Dakikalar akıyordu biraz sonra uçak kalkacaktı.
"Abi, hadisene." Şahin'in sesiyle adam dönüp baktı ona. "Yengen gelmedi ki gidelim!" Elini geçirdi saçlarından.
"Sen emin misin bu kadının geleceğine?" Genç adam dönüp sert gözlerle baktı ona. "Gelecek tabi." Kendini inandırmaya çalışır gibi konuştu. "Gelmeyip de ne yapacak?" Aşağı yukarı gitmeye devam ederken telefonuna gelen mesaj sesiyle kaşları çatıldı. Elini cebine atıp çıkardı telefonunu.
"Şahin!" Dedi endişe ve telaşla. Şahin kaşlarını çatarak hızla geldi onun yanına. "Noldu?" Genç adam telefonu uzattı Şahin'e.
"Hesapımdan iki milyon çekilmiş! Sen mi çektin bunu?" Şahin çattı kaşlarını. "Tarık, delirdin mi sen? Ben ne diye çekeyim senin hesapından paranı? Ara sor kim çekmiş diye." Tarık yutkundu sertçe ve baktı Şahin'e. Bu bakışı çok iyi tanıyan Şahin oflayarak ovuşturdu alnını.
Başka bir yolu yoktu, Ayla'nın bu kadar gecikmesinde üstelik son zamanlarda değişen tuhaf davranışlarında kesinlikle bir sorun vardı. Ayla Tarık'ın hesap bilgilerini çalmış, ardından da onu terkederek parasınıda çalıp kaçmıştı.
"Gelmedi zaten, o mudur sence?" Tarık içinde kaynayan öfkeyle telefonu fırlattı yere. "O tabi! Başka kim olacak! Kandırdı beni! Para içinmiş hepsi!" Şahin sesli bir nefes vererek baktı Tarık'a.
"Ne yapacaksın?" Tarık ellerini öfkeyle koydu beline ve baktı Şahin'e.
"Karadenize dönüyoruz."
.....
Evet yine ve yine ben, ve yine karma karışık bir yerde bitirdim bölümü. Asıl bundan sonra başlıyor olaylarrr
Hadi Yeni bölümde görüşürüz. Allah'a emanet olun❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 90.78k Okunma |
5.78k Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |