Вот и я солгу сейчас
А потом ты уйдёшь. Ты уйдёшь, а я останусь
Станет странное сердце бестолковою усталостью
Я буду бояться остаться один на один
never get used to people - life letters
Şimdi gidersen, diye diye tıkandım
Arkama baktım, sevgilim nerde kaldın
Sözlerine inanmıştım, başka gözlerde
Çok aramıştım seni
I've tasted blood and it is sweet
I've had the rug pulled beneath my feet
I've trusted lies and trusted men
Broke down and put myself back together again
Stared in the mirror and punched it to shatters
Collected the pieces and picked out a dagger
I've pinched my skin in between my two fingers
And wished I could cut some parts off with some scissors
Kandan Kaderler içinde yaşıyorlar.2
Bir avuç insan mı? Bir dünya insan mı? Fark etmez; acı aynı acı, karanlık aynı karanlık.
Adamlar, kadınlar, çocuklar, gençler... Kim bunlar? Neyin peşindeler? Neyi kazanmak için uğraşıyorlar veya neyi kaybettiler? Falakaya mı yatırıldı kalpleri yoksa işkenceden zevk mi duyuyorlar?
Yorgun düşler ve çıkmaz sokaklar. Kaybolmuşlar her biri, zifiri karanlık içinde boğulmuşlar. Açılan her temiz sayfa, kanla boyanmaya yeminli.
Sözler veriliyor, yeminler ediliyor, insanlar güveniyor, umut ediyor, yemiyor içmiyor ve koşuyor. Sona ermek için henüz erken. Yorgunlar ama sürünerek hareket etmeye devam ediyorlar.
" İnsan ne için yaşar? Biz neden yaşıyoruz?" Diye sormuyor hiç biri. Hatta en ufak soruyu bile sormaktan korkuyorlar çünkü alacakları cevap duymak istedikleri için değil.
Böylece kör olmuş her biri veya sağır, bir kaç dilsiz. "Ah insanlık," diye feryat eder yüce. "Seviş ve savaş arasında ki bir kaç harfi karıştırdınız diye mi düştünüz bu hallere?"
Nitekim iki harfin farkı, iki tarafa böldü onları. Bir sınır çizildi ortaya, ya karanlıksındır ya da aydınlık. Fakat trajikomik çünkü hepsi karanlık. Sözde hepsi aydınlık. Sorsan hepsi temiz, sorsan amaç için kir içine girmişler, bahane... Onlar adım adım geçtiler sınırı, tek tek terk ettiler beyazı. Siyah ve kırmızı oldular, kan ve karanlıkta hayat buldular.
Onlar hazırlar... Onlar ikinci savaş için artık hazırlar.
Önümde diz çöküp yalvaracaklar. Ben bıçağımı bilerken, dilimle dudaklarım üzerinden geçerken, kana susamış nefsimi özgür bırakırken onlar karşımda diz çöküp yalvaracaklar.
Bembeyaz bir sayfa açıldı önüme, kim dedi ki ben onu güzel yazılarla dolduracağım? Kan ile boyanacak kağıtlar, ben gülümserken.
Öldü sanıyorlar ama yaşıyorum. Öldüm ve başka biri olarak doğdum. Karmen Ivy As Cindy artık bir isim ve soy isim değil, bir sembol.
Kontroller tamamen elimde ve herkesin ipleri parmaklarıma dolanmış halde. Ben ipleri keyfime göre oynatacağım ve herkes bana uyum sağlamak zorunda kalacak. Ben özgürüm onlar değil. Kontrol bende.
O yüzden yalvaracaklar. Önünde diz çöküp yalvaracaklar.
Merhamet öldü, ben onun bedelini kanımla ödedim.
İntikam, ah... İntikam, içmeye doymadığım bir şarap ve yemeye tok olmadığım bir yemek. Benden her şeyimi alsınlar, alamazlar ama alsınlar. Benden beni alsınlar ama bana intikamı versinler. Beni öldürseler bile ruhum intikam ile uyanacak.
İkinci savaşın canları çalıyor, askerler meydanına koşuyor. Komutanlar en başta. Bir savaş yaşanacak. Ben neredeyim? Hangi safta? Hangi cephede ve hangi tarafta?
Hiçbiri ben en tepedeyim, izliyorum. Zevk içinde, onlar kan dökerken ben doyuyorum.
Karanlık Dünya bana artık işlemiyor. Gözlerim ışıklar yokken bile görüyor. Yönünü buldum ve yürüyorum. Son gelsin istemiyorum çünkü yorulmuyorum.
Merhamet öldü ben bedelini kanımla ödedim.
Merhamet öldü ben bedelini kanımla ödedim.
Merhamet öldü ben bedelini kanımla ödedim.
Ben Karmen Ivy As Cindy. Kim olduğumu artık biliyorum.
Ben Karmen Ivy As Cindy. Onlar benim kim olduğumu öğrenecekler.
Ben Karmen Ivy As Cindy. Ezilen, direnen, büyüyen, kalp kıran, kalbi kırılan, acı çeken, acı çektiren, vuran, vurulan, ölen, öldüren, savaşan, kaçan, ağlayan, kanayan.
Ben Karmen Ivy As Cindy. Ve ruhum intikam ateşi ile yanıyor.
"Her kim bir canavarla çarpışmayı göze alırsa, bir canavar olmayı da göze alsın . Çünkü karanlığa uzun süre bakarsanız, karanlık da sizin içinize bakmaya başlar." Nietzsche.
Göz kapaklarıma çöken ağırlığı huzursuz hislerim adeta yok etti. Derin uykumdan uyanmam ani oldu. Gözlerimi açtığım gibi başımı yan tarafıma çevirdim. Çünkü benimle aynı yatağı paylaşan biri daha vardı. Bana huzursuzluk veren biri.
Elimin tersiyle gözlerimi sildim. Görünürde kimseyi bulamamıştım. Örtüğün altında ki haraketlenmeyle tüylerim diken diken oldu. Daha fazla düşünmeden örtüyü tek hamlede yatağın üzerinden yere savurdum.
Attığım çığlık tüm odayı inletti. Ve art arda çığlık atmaya devam ederken boğazım acıyla yanmaya başladı. Yatağımda uzun kocaman bir Yılan duruyordu. Beni gördüğünde kafasını bana dikti, çatal dilini sivri dişlerinin ardından çıkarttı ve yatakta sürünmeye başladı. Ayaklarım birbirine dolanmış gibiydi ilk adımımı attığımda. Yataktan hızla atlayıp kapıya koştum.
Kilitli olması beni korkudan bayıltacaktı bile ama kapı ilk denememde açılmıştı. Siyah yılan yataktan aşağı inmiş, soğuk zeminde sürünerek peşimden gelmeye devam etti.
Açtığım kapı daha önce hiç görmediğim kurak bir yere açıldı. Dışarıya çıktığım gibi sorgusuz sualsiz koşmaya devam ederken alnımdan terler akıyordu. Arkama her dönüp baktığımda yılanı bana biraz daha yaklaşmış buluyordum.
Hızlı koşum anlık bir frenle kesildi. Dengem sarsıldı ve neredeyse önümde ki karanlık su göletine düşmek üzereydim. Göl, tüm yolumu kapatmıştı. Arkama baktığımda yılanın bana iyice yaklaştığını gördüm. Suya atlamaktan başka şansım yoktu. Bir adım attım ve karanlığın içine baktım.
Gördüğüm şey ile gözlerim dehşetle açıldı. Gölgem resmen tepetaklak bir şekilde yansıyordu suya. Korkunç görüntü sanki gizemli bir gücü varmış gibi yaklaşan yılanı hissetmiş ve kendine çekmişti. Ayaklarım yerden kesildi ve bedenim karanlık suyun içine gömüldü.
Nefes almak için çırpınmaya başladım. Yüzeye çıkmak için uğraşıyordum ama boğulmak üzereydim. Su bana her yandan baskı yapıyordu. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu... Tamamen derinliklerde kaybolmak üzereyken cansız kalmak üzere olan bedenim su üzerine yükselmeye başladı.
Ve o anda belirsiz bir cisim suya dalıp beni sırtımdan dişleyerek yakaladı ve havalandı. Bilincim nefes almam ile birlitke yeniden kendine geldi. Havaya yükseliyordum. Başımı tepeye kaldırdım. Kocaman bedene sahip, simsiyah bir karga beni en güzel ziyafetiymişim gibi ağzı arasına almıştı.
Nereye süzülüyorduk bilemiyorum. Kafam öne doğru düştü ve kurak topraklar üzerinde bir sürü vahşi doğa hayvanını ters ters koşarken gördüm. Hayır...anormal bir durumdu ama resmen ters yöne ters halde koşuyorlardı. Hayvanları geçtikten hemen sonra durum daha ne kadar ürkünç hale gelir diye düşünüyordum ki ağaçlar gördüm.
Hemde dalları yerde ve kökleri gökyüzüne doğru açılmış halde. Ağaçlar ters duruyordu. Fakat durmadık, uzaklaşmaya devam ettik ve bakışlarım gittikçe toprağa yaklaşmaya başladı. Ve karganın ağzı birden açıldı ve ben çakılmak üzere havada süzüldüm. Toprağa ulaşmam uzun sürmedi, çarpmanın etkisi bedenimi sarsmıştı. Kollarım üzerine kalkıp etrafıma bakındım. Boş bir ormanlık gibi duruyordu ki, yanımda ki mezar hariç.
Silkelenip mezara doğru emekledim. Üstü toz ile kaplı mezar taşını elimle sildim. Yazı okunaklı hale gelince, gözlerim titremişti. Okuduğum isim, bana çok yakından tanıdık gelmişti. Çünkü orada benim adım yazıyordu. "Karmen Ivy As Cindy"
O yazıları kaç kez okumuş olsam bile değişmedi. Alt tarafta bir tarihin üstü toplanmıştı. Silmek için yeltendim, ilk kısmında ölüm tarihi yazıyordu ki hemen arkamda bir ses işittim. Yanlışlıkla bir dala basınca çıkan kırılma sesine başımı döndüm ve bir kadın gördüm. Sırtı bana dönüktü, saçları tıpkı benimkiler gibiydi. Hatta giyinişi bile. Sağ belinde parlayan silahı gördüğüm gibi ayağa kalkıp peşinden koşmaya başladım. Seslenmek istesem bile sesim çıkmamıştı.
Hızlandım, o da hızlandı. Yetiştim ve sol elimi omzuna atıp kendime çevirdim. Nefesim boğazımda düğüm oldu. O kadın, bendim. Ben, bir aynaya bakıyor gibiydim ama ayna yoktu. Bana bakıyordu karamel rengi gözleriyle. Yüzünde okunamaz bir ifade vardı. O şaşırmış değildi beni gördüğü için. Arkasını dönüp yürümeye devam etti, peşinde koşmaya çalıştım ama artık benden çok daha fazla hızlıydı ya da ben hareket edemiyordum.
Başımı ayaklarıma çevirdiğimde bacaklarımın yarısının bataklık içine battığını gördüm. Çırpınsam daha derine giriyordum. Bu sefer kurtuluşum yoktu, batacaktım.
Bacaklarımın tamamı çamur içine gömüldüğünde etrafım keskin bir sesle gürledi. Sesin nereden geldiğini bir çırpıda anladım. Çünkü o, bana doğru süratle kanat çırpan altın renkli bir kartaldı. Korkuyla başımı kollarım arasına sakladım. Kartal üzerime yetiştiği gibi pençeleriyle beni tutup bataklıktan çıkartmış ve yükselmişti.
Geldiğim yolları yeniden görüyordum. Ters dönmüş ağaçlar normal hallerine dönmüşlerdi ancak cayır cayır yanıyordu bu sefer. Gözlerimi kısıp iyice bakmaya çalıştım. Ağaçlar yanıyor ama kül olmuyordu. Beni kovalayan yılanı gördüm. Kanatları vardı ve bir süre etrafımda uçtu.
Kısa bir süre sonra kartal pençelerini açtı ve ben yere düştüm. Ama yürüdüğüm çorak topraklar artık buzdandı. Buz üzerinde attığım adım izlerim eriyip gidiyordu. Yolun sonunda az önce içine düştüğü karanlık göle baktım. Fakat değişmişti, nasıl mümkün olabilirdi bu? Şimdi suyu berraktı ve ortasında bir çiçek açmıştı.
Göle bakmaya devam ederken berrak suya yansıyan bir gölge belirdi. Yukarıdan bir şey düşüyordu. Arkamı döndüğümde buzların üzerinde parıl parıl parlayan ihtişamlı bir taç buldum. Güzelliğine karşı koyamadım. Yasak mı diye düşünmedim, başkasına ait olma ihtimali bile vermedim. O taç öyle güzeldi ki benim olmalıydı. Eğilip elime aldım ve duraksamadan kafama taktım. O anda büyük bir yükün altında kalmışım gibi geriye doğru yere düştüm.
Başım zonkluyordu ve gözlerim kapanmak üzereydi. Gözlerimi maviliklere çevirdim ve gördüğüm son şey gökyüzünde parlayan iki farklı güneşin varlığı olmuştu.
Eziliyordum sanki ve kemiklerim teker teker kırılıyordu. Bedenim üşüyordu ve zihnim bulanıktı. Korkuyordum, halüsinasyonlar belirdi gözlerimin önünde ve çığlık çığlığa kalan son gücümle kapalı gözlerimi açtım.
Bir kemer beni sıkı sıkı sarmıştı. Kaçmak için oturduğum dar alanda sağa sola kontrolsüzce savurdum kendimi. Bir şeyin beni tutmaya çalıştığını üstelik adımı üst üste çağırdığını hissettim.
Kendime henüz gelmemiştim. Ama bir arabanın içinde üstelik ön koltuğunda oturduğumu anlamıştım. Ön koltuk, hayır yasak... Oturmam yasak... Yoksa alnımın çatısından bir kurşun geçer. Beni öldürür.
Bilincim yine gitti ve ben yine kendimi buradan kurtarmaya çalıştım. Ben nerede ve kiminleydim? Bu araba biraz sonra uçurumdan aşağı yuvarlanacak mıydı? Yolun ötesinde ki bir yılan mıydı? Bana mı saldırmak üzereydi? Kurtulmam lazım.
"HEY, HEY! KARMEN! KARMEN SAKİN OL DİYORUM! SAKİN OL!"
Bu sert ve ağır ses kafamın içinde ki tüm çığlıkları susturmayı yüzüncü denemesinde başarmıştı.
Çırpınmayı bırakmıştım, mahmur suratım donuklaştı. Hareketsiz bir şekilde yerimde durdum. Art arda yutkunuyordum. Bedenimin her yanı soğukluğa rağmen terlemişti.
Araba yavaşlamıştı, başımı sola çevirdim. Mavi gözleri dehşetle açılmış olan adamın bakışları durgunlaştı.
Sesi pürüzlü çıkıyordu. Çene hatları kasılmıştı. Aklımı kaçırmışım gibi bakıyordu bana. Dudaklarım oynamadı bile. Kafamda gördüğüm rüya ve artçıları gezinmeye devam ediyordu.
"Karmen, önünde duran torpido gözünde su var. Onu al ve iç."
Kaskatı kesilmiş halde ona bakmaya devam ediyordum. Bir eli direksiyonu kavramış kontrolü sağlıyorken gözü sürekli olarak yol ve ben arasında gidip geliyordu.
" Karmen suyu al. Karmen," Başını sıkıntılı bir şekilde soluna çevirdi ve saniyeler sonra yine bana baktı. "Karmen kabus mu gördün? O yüzden mi böylesin? Yoksa arabanın ön koltuğunda oturduğun için mi etkilendin?"
Alık bakışlarım onun üzerinden başka yere kaymıyordu. Bilerek değildi bu hareketim, başım öylece tutulmuştu sanki. Aklımı kaçırmadığıma inanmak için bir başka insanın varlığına sığınmaya çalışıyordum.
" Karmen bana bir tepki vermen lazım. Durumun nasıl?"
Dudaklarımı araladım ama konuşamadım. Victor boşta kalan sağ eliyle emniyeti kemerini söktü ve sonra bana doğru eğilip bir yandan yola bakmaya çalışırken torpido gözüne ulaştı. Kutuyu açıp içinden bir şişe su çıkardı ve dizlerimin arasına bırakıp eski pozisyonuna geri geçti.
" Onu iç hadi. İçebilirsin değil mi?"
Tek kaşını kaldırıp bana yandan bir bakış attı onu teyit etmem için. Ellerim şişeye ulaştı ve ona bakmaya devam ederken suyu kafama diktim.
Soğuk suyun boğazımdan içeri kaydığını hissettim. Şişeyi kapatıp yerine geri koydum.
"Şimdi nasılsın," diye sordu sakin ve dominant bir sesle.
Victor. O adam Victor'du. Ben onu kaçırıp arabasına binmiştim. Ve sonra İgima bizi bulmasın diye nereye olduğunu bilmediğim bir yere yolculuğa çıkmıştık. Son hatırladığım hafif bir şarkı eşliğinde gözlerimin yorgunlukla kapanmasıydı.
Yalanlar ve gerçekler vardı. Onları öğrenmiştim. Victor hakkında, Harvey hakkında, Emir hakkında, İgima hakkında ve kendim hakkında. Hatta herkes hakkında. Doğru, bunları yaşamıştım ben... Kabuslar... O yüzdendi. Beni delirten şeyler duymuştum bu yüzden böyle yorgundum.
Kafamda her şey yerine oturduğunda kendimi hemen eski yerime çevirdim. Gözlerimi Victor'dan çekip yola baktım. Kendime geldiğimi anlayan Victor rahat bir nefes vermişti.
"Bir anlığına..." Diye söze girip susmuştu. Ben devam ettirdim.
"Aynen öyle." Diliyle dudaklarını yaladı. "Normal karşılardım. Bunca şeyden sonra yani."
"Delirmedim," dedim hafif şakaya karışık bir tonda. "Hayır, henüz değil."
"Öyleyse az önce yaşanan şey neydi?"
Sağlam bir nefes aldım. Arabanın üstü açık olduğu için soğuk hava beni iyice sarmaladı.
"Kabus gördüm." Diye açıkça söyledim. Ancak ona içeriğinden bahsetme gibi bir niyetim yoktu. Anlatsam bile işte o zaman bana akılsız bir insan gibi bakacağı kesindi.
"Pekâlâ bu kadar mı? Ne gördüğünü söyleyecek misin?"
"Pek hatırlamıyorum," dediğim de bana ani şüpheci bir bakış attı.
"Etkisinde kalmış gibi duruyorsun hâlâ." Bir kavşak döndü ve devam etti. " Yüzün kireç gibi."
Ellerimle hemen yüzümü okşadım. Sanki görüyormuş gibi.
"Kabuslar zaten korkunç olur." Dedi gayet ciddi bir tavırla.
"Bahsetmek istemiyorum. Yaşadığım olaylardan etkilenmiş gibiyim."
"Etkilenmemek için canavar olmak gerekir."
Alaycı bir şekilde güldüm. Canavar olmak, çok uzak bir deyimmiş gibi gözükse bile ben aynaya baktığımda insanlıktan uzak ona yakın birini görüyordum. Victor, tepkime karşılık vermedi. Ne düşündüğümü biliyor gibi kendinden emindi. Ve bu beni huzursuz hissettirdi.
Huzursuzluk demişken, "Nereye gidiyoruz? Ne zamandan beri uyuyorum," diye sordum.
"Bir dağ evine. Uzak biraz. Ve sende yaklaşık bir saattir uyuyorsun."
"Senin evin mi," diye sordum anlamsızca. Biraz düşünsem onun evi olmadığına kendi aklımla bulabilirdim. "Orasının güvenli olduğuna emin misin?"
Sorumun basitliğine aldırmadan cevapladı. "Kendi evim değil. Ve evet güvenlikten eminim. Biz istemediğimiz sürece orayı kimse bulamaz."
Daha fazla üstelemedim. Başımı açık camın köşesine dayadım ve karanlık dağlık yolları izlemeye devam ettim. Saçlarım rüzgardan dolayı arkaya savruluyordu. Hangi aptal bu soğuk havada üstü açık bir araba tercih ederdi ki?
Bakışlarımı hafifçe ona çevirdim. "Sadece yorgunum," dedim. "Dinlenmem lazım."
Nihayet yorgun olduğumu kabulleniyor ve kendimi dinlenmekten alıkoymuyordum.
"Az kaldı," ses tonu yatıştırıcıydı.
Ancak hiç bir samimiyet içermiyordu. Gayet insancıldı bu muamelesi bana özel değildi. Ve bunu gayet açık belli ediyordu.
Onun hakkında düşünmem gereken çok detay vardı. Ona karşı içimde birden alevlenen nefret veya adını koyamadığım buruk bir hüzün. Fakat bu karmaşık düşünceler uçup gitti çünkü yaralarım acıyordu.
Gözlerim gidip gelmeye başladı. Ve saniyeler sonra yeniden karanlığa gömüldü.
Az önce uyanmıştım. Rüyam bu sefer kocaman boşluktan ibaretti. Victor yetişmemize beş dakikadan az kaldığını söylemişti. Aramızda başka bir sohbet geçmemişti. Saatler önce ki kızgın ve karşılıklı hesaplaşmadan sonra ikimiz oldukça sessiz ve içine kapanık duruyorduk.
Sanki yeniden karşılaşmanın verdiği patlama etkisi o an etkisini göstermiş ve şimdi yerini derin düşüncelere bırakmıştı. Az önceye kadar ona ağzıma gelen her şeyi sayacak güçte iken şimdi diyeceğim her kelimeyi seçmek zorunda gibi hissediyordum.
Bu durum benim için öyleydi fakat Victor, o tam bilinmez bir kutuydu. Bana olan nefretini zaten hissetsem bile daha farklı yollarla gösterecek mi diye düşünüyordum. Ve mesele sadece nefret değildi, aynı arabada aynı yere yaptığımız yolculuk bile tuhaftı.
Nasıl bir yola çıkıyorduk? Ve iş ortaklığımız nelere yol açacaktı. Artık daha mı güçlüydüm? Çünkü ilk defa benimle aynı amaca baş koymuş biri vardı yanımda. Bana destek olmak için değildi İgima'yı çökertmek hevesi, kendine yardım etmek için.
Araba aniden fren yaptı. Geldiğimizi artık anladım. Arabadan inmeden etrafa göz attım. Etraf karanlıktı ama şafak sökmek üzereydi. Ormanlık içindeydik. Ve önünde durduğumuz ev, ne çok pespaye ne çok cazibeliydi. Dışarıdan tek katlı ama yüksek duruyordu. Ahşaptandı. Bir tarafın camları duvarın yarısını almıştı. Diğer pencereler standart boyuttaydı.
Victor arabadan indiğinde ben de indim. Bir an içimden gidip arabanın arkasına yazdığını söylediği "Karamel" yazısına bakmak geçti ama hemen engel olup ileriye adımlar attım.
Victor hızlı adımlarla kapıya yetişti ve paspasın altından aldığı anahtarla kilidi iki kere çevirdi. Ancak kapıyı açmadı. Omzunun üzerinden bana bakıp, "Hadi," dedi.
Ona uzaktan baktım. Uzun boyuna, geniş omuzlarına, sportif yapmacık kaslara sahip olmayan doğal yapılı vücudunu inceledim. Mavi gözleri hariç her şeyi değişmişti. Yüzü sertti, duruşu yorgun ama dikti.
Ama o kimdi tanımıyordum. 11 sene öncede kalmış olan Victor olmadığı kesindi. Kimdi bu yabancı? Ne biliyordum onu hakkında, bir insan her dakika değişirdi. On bir sene onu neye dönüştürmüştü?
Ben bambaşka bir kadın olmuştum. O da beni tanımıyordu. Yabancıydık biz.
"Pardon," dedim. "Tanışıyor muyuz?" 1
Kapı koluna giden eli durdu. Onunla geçirdiğim beş seneyi artık görmezden geldiğimi anladı. Bedeni bana döndü.
"Hayır, tanışmıyoruz," dedi. O da bana dair olan beş seneyi silmişti.
" O zaman ne diye," derken bir adım attım. "bana yardım etmeye kalkıyorsun? Ben bir yabancıyım sonuçta."
Çenesini sıktı sonra gevşetti ve hafifçe kendine has bir şekilde güldü.
"Ben iyi kalpli bir insanım, sen bilmezsin belki. Ama ihtiyacı olan yabancıya bile yardım ederim. Benim kitabımda bu yazar." Daha ben cevap vermeden devam etti. "Ama artık tanımadığım insanlara el uzatırken iki kere düşüneceğim. Çünkü bazıları o eli koparıyor."
Başımı hâk veriyor gibi salladım. Ve ona daha fazla yaklaştım.
Tek kaşını kaldırdı. "Sanırım soy adın yok."
" Hayır var," dedim geçmişe inat. "Benim bir soy adım var. Ivy As Cindy."
Zoruna gitmemişti. Alışmış gibi bir hali vardı. Kabullenmiş daha doğrusu.
"Boşver," dedi birden. "Bana sen diye seslen yeter. Adımı ağzına alma."
Onu bakışlarımla kınadım. "Bir yabancıyım ben. Bu nefret niye?"
"Gözlerin belli ediyor kim olduğunu. Sen iyi bir yabancı değilsin, tedbirli olmam lazım sana karşı. Karmen Ivy As Cindy, o yüzden benden uzak dur." 1
Başımı salladım. "Pekala, o zaman memnun olmadım isimsiz adam."
"Ben de hiç memnun olmadım," daha fazla bastırarak cümlesini tamamladı. "Ivy As Cindy."1
Ardından kapıyı açıp içeriye geçti. Ben de hemen arkasından geçtim. Kapıyı arkamdan kapatıp kilitlemesine söz etmedim.
" Peki pişman oldun mu," diye sordum daha yanımdan uzaklaşmadan. "O yabancıya yardım ettiğin için."
Başını düşünmeden sağa sola salladı. "Hayır. O yabancıya yardım ettiğim için pişman olmadım. Ben, onunla tanıştığım icin pişman oldum. Keşke tanımadan yardım edebilseydim ona."
" Yine yardım etmek ister miydin yani?"
İkimizde diken üstünde gibi nefes aldık. Konuşurken bana bakmıyordu ama şimdi yüzünü bana dönmüştü.
"İsterdim." Dedi. "Ama sonrası için bir ömür boyu pişmanlık duyacağım."
Konuşma burada ikimiz için sonlanmıştı.
Bir iki adım sonra bir lambaya basarak koridorun tüm ışıklarını açtı. Evin ahşap duvarları sarı ışıkla aydınlandı. Uzun süredir kullanılmadığı kokusundan belliydi. Çünkü yalnızca ev, taze kesilmiş odun gibi kokuyordu. Evin içi ise dışarısı kadar soğuktu. En son kendimi 28 temmuz günü sıcaklıkta hatırlıyordum ama şimdi tarih resmen iki kasım olmuştu bile.
"Peşimden gel, evi gezelim." Sesi az önceki derin konuşmayı yapmamış gibi canlı çıkıyordu. "Ne de olsa burada bir hafta kalacağız."
Ne? Bir dakika, ne dedi? Yüzümü ekşitip ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
Geniş ve kısa koridordan sola döndü. "Bir hafta kalacağız dedim," dedi rahatça. Sanki bu soruyu duymadığım için sormuştum!
"Bir hafta mı kalacağız? Nereden çıktı bu tarih? Kim karar verdi?"
Sola döndüğü yerde ki kapıdan içeri geçti ve ışıkları açtı. Yine sarı loş ışık doldurdu odayı. Arkasından ben de geçtim. Burası salondu belli ki ve bir tarafı o geniş camı bulunduruyordu. Kocaman bir şömine vardı camdan uzak bir yerde. Önünde bir koltuk ve minder duruyordu. Odanın geri kalanında yemek masası, iki tane kahverengi deriden yapılmış koltuk yer alıyordu.
"Ben karar verdim," dedi Victor odayı inceliyordu. Ama daha önce gelmiş gibi havası vardı.
"Neye dayanarak peki?" Derken sesimi yükselttim ve önüne geçip onu durdurdum.
Başını bana doğru eğip hafifçe sola yatırdı. Gözleriyle aramıza mesafe koymamı söyledikten sonra beni beklemeden kendi geriye doğru iki adım atıp, "makul duruma göre," dedi.
"İgima'nın ikimizi bulana kadar karış karış arayacağı makul durum."
"Ovv" diye ses çıkarttı ağzından ve kaşlarını yapmacık bir hayranlıkla kaldırdı. "Sen cok cesur birine benziyorsun."
"Sonsuza kadar bu evde kalmayacağız akıllı. Tek akıllı sensin ya bir de tek cesur sensin. İlk iki gece saklanmak zorundayız. İgima'yı hafife alma Karmen, onu ciddiye alırsan ve gerçekten onun gücünü kabullenirsen ona karşı gerçek bir oyun oynayabilirsin."
Umursamazca omuz silkti. "İş yapacaksak düzgün bir yol çizmemiz lazım. Ve üstelik dediğim gibi şuan tek güvenli olan yer burası. Seni her yerde arayacaktır."
"Bence önce senin gidebileceğin evlere bakmak ister. Mesela burası gibi." Derken elimle etrafı gösterdim.
Victor yanımdan geçerek soğuk şöminenin önünde durdu. "Ev benim üzerime değil ki, hatta burası benim bile değil."
"Senin değilse kimin? Kime güvendin ikimizin canını emanet edecek kadar?"
"Bir arkadaşım," dedi basitçe.
Beni geçiştirmiş olmasına öfkelenmiştim. Yanına yürüdüm.
"Bana lütfen düzgün cevaplar ver. Bir arkadaşım dediğin kişi kim? Ortak olacaksak, en ufak konu bile olsa birbirimize her adımı haber etmemiz lazım. "1
Victor şöminenin yanında dizilmiş olan kalın odunları alıp teker teker boşluğa dizmeye başladı.
"Haklısın. Bu ev, sahip olduğum tek arkadaşım olan adama ait. Onun adı ise Marcus Marino." 1
Marcus Marino, bu ismi bir yerlerden hatırladığıma kesinlikle emindim. Victor odunları dizerken düşünmeye devam ettim. Nereden tanıdık gelmişti bu isim bana? Emir... Emir'i hatırlıyordum. Bana onu hatırlatmıştı. Ah! Çünkü Emir bana Marcus Marino'dan bahsetmişti.
Onun kim olduğunu artık hatırlamış üstelik daha fazla şaşırmıştım.
"Evet, tanımıyor olma normal. Yakında tanışırsın."
"IA sahibi olan Marcus Marino'dan mı bahsediyorsun?"
Victor odun dizmeyi bırakıp bana diz çöktüğü yerden baktı.
"Evet tanıyorum. Yani bizzat değil, sadece isim olarak. Emir bahsetmişti, international auto şirketinin sahibi. O şirkete bana suikast yapan alev modifiyeli arabanın fotoğrafını atmıştı kimin olduğunu bulmak için."
"Evet Marcus bana anlattı. Yani Emir'in kendi şirketine o arabayı attığını."
"Ama Emir hiç sonuç almadı," dedim. "Ayrıca neden Marcus sana müşterisinin meselesini anlatıyor?"
Victor güldüğünde kafama dank etmişti. Tabii ya, ikisi arkadaştı ve Marcus da çok büyük bir ihtimal beni tanıyordu. Yani Emir'in arabayı atmasını Victor'a söylemiş olması çok doğaldı.
"Sen Marcus'a güveniyorsun diye ben de güveneceğim diye bir şart yok. Bu evde kendimi rahat hissetmiyorum."
Şuan söylediğim şeyi geri almak isterdim çünkü fazlasıyla gereksiz bir baş kaldırıydı.
Victor işini bitirip ateşi yaktı ve şömine içinde ki odunlardan ufak tefek çıtırdama sesleri yükseldi. Son dediğime cevap bile vermemişti.
"Burası ısınana kadar diğer odaları gezelim," diyerek ayağa kalktı.
Peşinden giderken sesimi çıkarmadan ona ayak uydurdum. Salonun karşısında ki mutfağa geçtiğimizde ben kapı pervazına yaslanırken kendisi içeriyi ve tıka basa yiyecek dolu buzdolabını izledi.
Burada da her şeyin yerli yerinden olduğuna emin olduktan sonra önümden geçip koridorun sonuna yetişti. Kapının arkasında geniş ve küvetli bir banyo çıktı. Başını sallayıp kapıyı kapattı ve geri kalan iki kapısı kapalı odanın birine yönelip kolu indirdi.
Ancak kapı açılmamıştı. Buna hazır değildi çünkü göz ucuyla bana tedirgin bir bakış attı. Ona doğru yaklaşıp, "bir sorun mu oldu," diye sordum.
"Hayır," diyerek arkasında ki kapıya döndü ve onun kolunu indirdi. Kapı açıldığında biraz rahatlamıştı. İçeriye ikimiz geçtik, basit bir yatak odasıydı. Geniş yatağı, bir giysi dolabı ve fazla uzun olmayan koltuk vardı.
Victor odayı incelerken aklına bir şey gelmiş gibi yanımdan hızla geçti ve karşı odanın kolunu tekrar zorladı.
"Neden kocaman evde sadece tek bir yatak var," diye hesap sordum.
Victor'un kendinden emin bakışları mahçup hale gelmişti. Gözlerini sinirle kapatıp geri açtı ve sert bir nefes verirken, "Bu Marcus tam bir şerefsiz," dedi. 2
Ardından cebinden telefonunu çıkartıp kulağına dayadı. Benden biraz uzaklaşmaya çalışmıştı ama onu sessiz adımlarla takip ettim.
"Diğer yatak odasının kapısı niye kilitli," demişti telefona. "Hayallerini sikerim şimdi senin Marcus." 3
Öfkeli bir nefes verdi. "Evet sinirlendim. Acele et." Telefonu kapatmadan hemen önce ise, "Marcus, iyi şakaydı," dedi ve güldü. Ardından tamam diyerek aramayı bitirdi ama hala telefona bakarak bir şeyler yapıyordu.
"Kapıyı açmayı unutmuş. Birazdan gelip verecekmiş," dedi yüksek sesle. Ama ben çoktan arkadan yaklaşıp mesajlarına baktım.
"Marcus Marino" diye kaydettiği arkadaşı şu mesajı yazmıştı. "Anahtarı unut Dizable, vermeyecegim. Zaten sende gelemezsin benim yanıma." 1
Verdiğim öfkeli nefesi duyduğu sırada göz ucuyla bana bakıp telefonunu kapattı.
"Beni ilgilendiren yerleri." Ardından sinirle, "Bak ben oyun oynamıyorum," dedim. Çünkü Marcus'un ne yapmaya çalıştığı açıkça belliydi.
"Ben oynuyor gibi miyim?" 1
Benimle aynı hatta daha fazla olan isteksizliği sinirimi yatıştırdı.
Ardından ikimiz yeniden açık olan tek yatak odasına geçmiştik. Victor bir yatağa bir koltuğa baktıktan sonra ciddiyetle" Ben koltukta yatamam Karmen, sırtım ağırır," dedi. 1
Dudaklarımı kıvırdım. "Sorun yok, ben koltukta yatarım."
"Hayır!" diye çıkıştı. "Senin de sırtın ağırır."
"Bundan sanane." derken tek kaşımı diktim.
Victor bıkkın bir tavırla ellerini iki yana savurdu.
"Koltukta yatmana izin veremem."
"O zaman ne yapacağız cok bilmiş?"
"Bende yatakta yatacağım."1
"Siktir git," diye döküldü birden ağzımdan.
Victor şaşkın gibi elini ben mi, der gibi kendine tuttu. Ama yüzü yine o gıcık bilmiş bir ifadeye tutunmuştu. Hiç bir şeyi ciddiye almayıp, üzerinden şaka yapan kişi. 1
Anlaşılan bu şimdi karar vereceğimiz bir konu değildi.
"Ev gezisi bittiyse eğer duşa girmek istiyorum."
Kollarını göğsünde bağladı. "Bitti."
Etrafıma yardım ister gibi bakındım. "Ee? Eşya var mı burada?"
"İhtiyacın olan her şey var. Ama suya dikkat et fazla sıcak olmasını bekleme. Burası uçsuz bucaksız bir yer sonuçta."
Sorun olmadığını söyledikten sonra Victor yatak odasından çıkıp gitti. Sert adım sesleri gittikçe uzaklaşıyordu. En sonunda salonun kapısını "şiddetle" kapatıp artık ortalıkta olmadığını belli edince hemen soyunmaya başladım. Dolapları karıştırıp gerçekten ihtiyacım olan eşyaları aldıktan sonra banyoya geçtim.
Üzerimde ki ameliyat ve yara izlerine dikkat ederek ılık suyla kirlerimden ve yalanlardan arınmaya çalıştığım banyoyu yaptıktan sonra yatak odasına geri geçtim.
Ali, dün sabah yola çıkmadan önce cebime yaralarım için krem vermişti. Sanki ayrı kalacağımız içine doğmuştu. Kurulanıp siyah iç çamaşırlarımı giydim ve yatağa oturdum. Aklım Ali'ye kayıp duruyordu. Elinde bir adres vardı, Emir'in adresi. Şimdi yetişmiş miydi onun yanına? Silahını çekip vurmuş muydu Emir'i? Ölmüş gitmiş miydi Emir, daha ben hesap soramadan? 1
Midem düğümlenmiş gibi kasıldı. Bu evin dışında neler oluyordu, aylardır hemde en ufak fikrim yoktu.
Parmaklarımla gözlerimi ovuşturup düşüncelerden sıyrıldım. Önce kendi yaralarıma bakmam lazımdı. Diğer herkes, benden daha az önemliydi. Kabullenmem lazımdı artık bunu ve buna göre hareket etmem gerekiyordu.
Fakat Ceyhun... Her gün boş mezarıma gelip içtiği bir dal yas sigarası...
Sol gözümden düşen göz yaşı ile gerçekten kendime gelmiştim. Krem tüpünü alıp yatağa sırt üstü uzandım. İlk işim göğsünün altında ki geniş ameliyat yarasına pansuman yapmaktı. Yoğun tempom yüzünden yaranın açılma ihtimali vardı.
Az önce çekmede bulduğum gazlı bez, makas ve bandı alıp yanıma koydum. Kremi sütyenimin altında kalan göğüs yarama sürerken canım yanmıştı. Kendi kendine bunu yapmak epey zordu çünkü bundan daha önce tüm yaralarıma Ali pansuman yapıyordu.
Ali, acaba Emir'i öldürdü mü? Ali, acaba Emir'i öldürmeye çalışırken kendi mi öldü?
Düşünceler kafama geldikçe pansuman yapmam zorlaşıyordu. Fakat artık hızla yapmak istiyordum çünkü daha bakılması gereken bir sürü yaram vardı. Özellikle bugün ki dövüşün ardından araya yeni eklenenler de dahil.
Kremi sürerken kapıya doğru yaklaşan adım seslerini ancak duymuş ve daha örtüyü üzerime çekemeden kapı birden açılmıştı. "Karmen yatak konusunda aklıma bir fikir-" sözü bana baktığı an yarıda kesildi. 1
Odaya çat kapı girdiğinde karşısına sadece iç çamaşırı ile duran beni beklemiyordu tabii ki. Kaskatı kesilmesi saniyeler sürmüş ve hemen başını arkaya çevirip bana sırtını dönmüştü.
"Özür dilerim, aptallık ettim. Aklımdan tamamen çıkmış duşa girdiğin. Özür dilerim," derken çıkmak üzereydi.
"Sorun yok," dedim sakinlikle. Kapıyı arkasından kapatmak üzereyken yutkunup adını seslendim.
Kapıyı kapatmayı bırakıp durdu. "Evet?" Sesi titremişti.
Ah Karmen, aptal olma kızım. Ona söylediklerine dikkat et, diye geçirdim içimden.
"Boşver, yok bir şey," dedim zoraki bir şekilde.
Çıkıp gidecekken kapının eşiğinden geri döndü. Ben hâlâ sırtına bakıyordum.
"Hallediyorum." Hayır, maalesef halledemiyorum. "Aslında bir şey istesem olur mu?"
Başını salladı. Odada ki gerginlik kopacak gibi son raddesine gelmişti. İkimiz birbirimizin verdiği nefesleri duyuyorduk.
"Bana döner misin?" Diye sorduğumda sırtını diklemişti.
Ancak dediğim yapmamıştı. Sadece boğuk bir sesle adımı söyledi. "Karmen... Bak-" cümlesini bitirmesine izin vermeden, "Yaralarım için yardıma ihtiyacım var," dedim.
"İlk kez kendim yapmaya çalışıyorum. Çünkü bunca zaman bana Ali yapıyordu. Her yarama ulaşmam biraz zor oluyor."
Sesim olabildiğince aciz çıkıyordu. Ondan böyle bir yardım istemek beni yerin dibine sokmuştu. 1
Victor tereddüt etmeden bana döndü. Gözleri arkamda ki duvara bakıyordu.
"Elbette yardım ederim." Bana doğru yaklaşırken adımları yavaştı. Üzerinde ki siyah takım elbisesini değiştirmişti. Onun yerine siyah bir alt ve vücudunu saran siyah boğazlı kazak giymişti.
Yanıma yetiştiğinde duvara olan bakışlarını yarı çıplak duran vücuduma çevirdi.
"Gördüğün açık yaralara bu kremi sürmen lazım. Sonra şu ameliyat bölgesini kapatacağız. Ardından..." diyerek vücudumda ki diğer her yarayı ve yapılması gerekeni anlattım.
Yaralara baktıkça mavi gözlerinin etrafında ki beyazlıkta kırmızı halkalar belirdi. Halime acımış mıydı? Yüzü hatları düşüktü. Kremi aldı ve göğüsümün altında ki ameliyatı üzerinde iki parmağıyla git gel yaptı. Ardından pansumanını halletti.
Ardından diğer yaralarıma geçmişti.
Parmakları vücudumda gezindiği süre boyunca nefesi farklı ritimler ile inip kalkmıyor veya tenini sıcak basmıyordu. Bakışlarını kaçırmıyor veya dikkatli olarak davranmıyordu.
Çekinmiyordu. Bu yaralı ve çıplak bedenime karşı en ufak bir şehvet, heyecan, benim bir nebze olsun karıncalandıran hislerden hiçbirini bile hissetmiyordu ya da rahatsızlık duymuyordu.
Tek derdi bana yardım etmekti. Benden faydalanmak değildi, bu halimi başka yerlere çekmek değildi. Victor, yabancı değildi. Değişmemişti, Victor hala gördüğüm en efendi en adam gibi adamdı. 1
Bu davranışı bile buna kanıttı. Fakat önemi yok, çünkü bir yanım nefretle kaynıyor bir yanım vicdan azabından bitik düşüyordu.
"Karmen, ben... o gün seni tutmaya çalıştım. Seni oraya çağırırken başına bunun geleceğini ön göremedim. Benim suçum, özür dilerim."
"Hayır, kimsenin suçu yok. Böyle olması gerekiyordu ve oldu."
Victor sıkıntılı bir nefes verirken kremin kapağını kapattı ve yanıma bıraktı.
Yattığım yerden bakışlarımı direkt onun gözlerine hedefledim. "Teşekkür ederim," dediğim anda başını sallayıp odadan çıkıp gitti.
Bir süre kapanan kapıya bakakaldım. Bazı şeyler hala gerçek gibi gelmiyordu. O kapıdan çıkan kişinin Victor olduğu bana çok uzak bir ihtimal gibi gelmeye devam ediyordu. Ben ondan kaçtığım gün bir daha asla karşılaşmayacağımıza emindim. Çünkü sandım ki ben onu terk ettiğim gibi o da beni terk edecekti. Beni aramayacaktı, ayrıldığımızı kabullenip hayatına yeniden başlayacaktı.
Ama hiçbir şey dediğim gibi olmamıştı meğer on bir sene boyunca Victor, o geceden bir adım ileri bile gitmemişti. O geceyi her gece yaşayıp aynı acıları altında binlerce kez yara almıştı.
Bir gözyaşı aktı gözümden. Yüzümü ıslatmasına izin vermeden ayağa kalkıp üzerimi giyindim. Ve odadan çıkıp ısınmak için şömine yanan odaya doğru gittim. Kapı Aralık kalmıştı. Victor şöminenin karşısında kendine has biçimde sigara içiyordu. Yanan ateş yüzünün üzerinde gölgeleniyordu. Alevlere dalıp gitmişti.
Ona böyle uzaktan bakarken aklıma bazı sözleri geldi. " Sen bana sadece zehirsin Karmen, öldüren, süründüren, çürüten."
"Sen Karmen! Sen sadece bana değil, kendine ihanet ettin. Sen sadece beni öldürmedin, sen ikimizi öldürdün."
Söylediği her cümle her kelime her virgül ve nokta kafamın içinde yankılanıyordu.
Adım atmaya devam ettim. istifini bozmadı. Gözlerini bana doğru çevirmedi bile. Şöminenin önüne geçip yerde ki kalın minderde oturup ısınmaya başladım.
Üflediği sigaranın kokusu içime doldu. Ve birden yanlışlıkla öksürdüm. O sırada yarım kalan sigara izmariti anında şöminenin içine atıldı. 1
"Sigaradan dolayı öksürmedim," dedim hemen.
" İçmiyorsun diye biliyorum," dedi dalgın ve ciddi bir sesle.
"Yalnızca yas tutarken," dedim kısık sesle.
Yas tutarken, Harvey'in yasını tutarken uğruna kaç sigara içmiştim. Zehir içseymişim canımı bu kadar yakmazdı. 1
Başını ateşten bana doğru çevirdi gözlerimiz denk geldiği anda yerinden kalkıp sakince odadan çıktı.
Ben ise ısınmaya devam ettim. Beş dakika sonra adım seslerini duyunca şaşırdım. Elinde bir bardak kahveyle geri geldi. Ayrıca diğer elinde bir telefon tutuyordu.
"Sana da yapardım ama gece gece içme. İyi gelmez," diyerek koltuğuna oturdu ve bir sigara daha yaktı.
Omzumu silktim. Victor elinde ki telefonu bana uzattı. "Bu artık senin. İçinde yeni bir hat var. Kaybetme, ihtiyacın olacak," dedi.
Telefonu soru sormadan aldım. Çünkü kendi telefonum en son uçurumdan düşmeden önce bendeydi. Sonrası hiç yok. Basit bir teşekkür ederek sessizliğe gömüldük.
Biraz sonra ise "Gittin sandım," dedim dürüst duygularımla.
"Neden gideyim," derken bir nefes çekti sigaradan.
Burnundan nefes verir gibi güldü.
"Karmen, varlığın bana dokunmuyor. Ha burada oturmuşun ha oturmamışsın, ikisi arasında hiç bir fark yok."
Ardından kahvesinden bir yudum aldı. Gururum incinmişti. Bu muameleden değil, hatta net olması benim için daha iyiydi ancak tarif edemeyeceğim bir şekilde yok sayılmak beni sinirlendirmişti. Yerimden hınçla kalktım.
"Biliyor musun Victor, benim için var ama! Senin olduğun yerde olmak istemiyorum." 1
Arkamı dönüp hızlı adımlarla odadan çıkarken, "Karmen nereye gidiyorsun? Diğer odalar soğuk! Böyle saçma..."
Daha fazlasını duymadan kapıyı arkamdan çarptım ve yatak odasına geçip kendini örtüğün altına aldım.
Telefonumu açıp iCloud şifremi girdiğimde tamamen eski telefonuma ait olan bellek geri gelmişti. Hemen rehbere tıklayıp numaralara baktım. Parmağım Ceyhun'un numarası üzerinde gidip geldi. Mesaj atsam bile yeni numaram onda olmadığı için beni tanımayacaktı. Hem yaşıyor olduğumu ona böyle göstermek istemiyordum. Ve İgima beni ararken yaşadığımı bilmesi onu tehlikeli duruma sokardı.
Tüm bunlar canımı sıktı. Rengin'in numarasını gördüm, yüzüm düştü. Onu arayıp Victor'u anlatmak istiyordum. Ve diğer olan her şey hakkında dertleşmek. Yapamadım... Tehlikeliydi.
Emir'in numarası, bir tuşla arayıp hem Ali'yi hem onu öğrenebilirdim. Peki arayınca soracağım ilk şey ne olacaktı?
Ben sana sormuştum Emir, "Bakmaya kıyamadığın bu gözlere yalan söyledin mi hiç," diye. Yalan söylemişti hemde bin defa. Ölmeyi hak ediyordu. Ali'ye yaptıkları peki, eski polis ha?
Rehberden çıkmak üzereyken bir numarayı daha gördüm. Harvey'in tozlanmış numarası. Üzerine tıkladım ve düşünmeden numarayı silmiştim. 1
Uykum gittikçe ağır basıyordu. Ama kendimi galeriye girmiş hâlde buldum. Resimleri gördüğüm anda gözlerimden yaşlar boşandı. Yandaşlarla olan evdeki resimler, Emir'le boks maçı, Skar ve Maytap güreşi, Ceyhun'u arka koltuktan çektiğim video, Hollanda'nın Hazar'a alık alık bakarken çektiğim ifşası... Ve aşağıya kaydırdıkça, gelen daha acı verici resimler... 1
Harvey'le birlikte çekindiğim her bir anı karesi. Bakarken canım yanıyordu ama göz yaşlarım kurumuştu. Özlem duymuyordum az önceki gibi. Hâlbuki en çok buna duymam gerekmez miydi?
Resimlere baktıkça Harvey'in yüzünde ölen çocuğumun hatırasını görmeye başlamıştım. Resimlere baktıkça, aklıma kötü anılar geliyordu. Hapsolduğum günler geliyordu. Özgürlüğümün dört duvar arasında sıkıştığını görüyordum o Karmen'e baktıkça.
Hele ki boynundan hiç çıkarmadığı o koleyi takarken Harvey'e sarılmış olan fotoğraflarım. Ben herkesi kendi isteğimle sevmiştim. Özgür duygularımla sevmiştim ama Harvey'i sevmek zorunda kalmıştım. Onunla evlenmek zorunda kalmıştım. O yüzden mi bu duygular kolayca siliniyordu?
Birkaç fotoğrafa daha baktım. Evet, lakin sevmiştim... Harvey şimdi canımı yakıyordu. Ama sorun şu ki benim ona olan sevgim çoktan kurumuştu. Çünkü Ali'yi sevme ihtimalim olduğu için o adamın dudaklarına yapışmıştım.
Ama kalbim şimdi buzdandı. İçinde kimseye yer yoktu. Hiç kimseye hemde. Kimseye asla olmayacaktı.
Olmayacaktı... 1
Victor odaya sessiz adımlarla girdi. Karmen elinde telefon ile yatağın içinde uykuya dalmıştı. Onu yatakta uyurken görmek bir rüyadan farksızdı. Karmen, on bir sene sonra nasıl elinin altında olabilirdi ki? Hala inanmakta güçlük çekiyordu.
Yatağa doğru ufak adımlarla yaklaştı ve açık kalmış olan telefonu kapatmak için eline aldı. Ancak ekranda ki fotoğraf onu yerine çakmıştı.
Ekranda, Harvey'in ve Karmen'in birbirlerine sarılıp gülerek çekildikleri öz çekim duruyordu. Gülmek, ne uzak bir terimdi Victor için. Karmen'in gülen yüzüne baktı. Harvey'in Karmen'i saran kollarını inceledi. Mutluluk akıyordu resimden, Karmen buna bakarak mı uyuyakalmıştı? 1
Daha fazlasına bakmak gibi bir isteği yoktu. Telefonu kapattığı gibi yanına bıraktı ve oradan uzaklaştı.
Karmen gözlerini hafifçe araladı. Victor'un koltuğa geçtiğini görmüştü. Odaya yeni geçtiğini düşündü. Victor odanın ışığını söndürüp ufak bir lamba yaktı.
Kendini koltuğa attı. Oraya doğru dürüst sığmıyordu bile fakat kabullenmiş bir şekilde uzandı. Victor, kendine çok dikkat eden bir adamdı. Tepeden tırnağa hemde, ancak bu gece ne olursa olsun koltukta yatmak ona her şeyden önemli gözükmüştü.
Kafasını koltuğun başına dayadı ve tavana bakarken, kendini her gece boğulduğu karanlığın içine bıraktı. Karmen ise çoktan tekrar uykuya dalmıştı
"İgima Dizable'nin oğlu Victor Dizable, Karmen Ivy As Cindy tarafından kaçırıldı."
Aynı cümleyi duyduğu andan beri, korkuyla en az on defa tekrarlamıştı adam. Yarım saat önce canları pahasına korumak zorunda oldukları adam, artık kayıplara karışmıştı. Adam, direksiyon kontrolünü sağlayamıyor yolun ortasında son gaz basarken oradan oraya yalpalanıyordu.
Bu cümleler onun ölüm habercisiydi. Ama ne olursa olsun, efendisi İgima Dizable'ye iletmesi gerekiyordu.
Bir başka malikanenin önüne yetiştiğinde arabayı hızla söndürdü. Kapının önünde nöbet duran diğer adamlar, hızla arabanın yanına yetişti.
"Burada ne yapıyorsun," diye sordu bir başka adam. Çünkü gelen kişinin görev yeri Victor'un yanıydı.
Adam arabadan titrek bacaklarla çıktı, düşmemek için arabanın ön tarafına tutunmuştu. "Efen- efendi Dizable'ye mesajım var." Kelimeleri ağzından kekeleyerek çıkarıyordu.
Etrafına toplaşan adamlardan uğultu yükseldi. Kimisi ne olduğunu soruyordu kimisi ne olduğunu anlar gibi olmuş daha şimdiden çılgınca yerlerinde kıpraşıyordu.
"Kötü bir şey mi oldu? Efendi'nin oğluna kötü bir şey mi oldu?"
Haberci adamın dudakları morarmıştı, cevap vermeyerek kapıya doğru yürümeye başladı.
"Evde mi," diye sordu omuzunun üzerinden.
Haberci, kapıdan içeriye geçti ve nefesinin yüksek tınısına dur diyemeden yürümeye devam etti. İgima Dizable, salonunda geniş bir koltuğun üzerinde oturmuş ve Portekiz'de gelişen son dakika haberlerini izliyordu.
Yakalanan bir kaç suçlu, ters kelepçe ile polis aracına yükleniyordu. İgima bir ayağını diğer ayağının üzerine atmıştı. Ancak üzerinde gece geç saat olmasına rağmen hala takım elbisesi vardı.
Kafası rahattı, piyasada onu tehdit edecek veya düşmanı olmak isteyecek cesarete sahip kimse yoktu. Aylar önce ki en büyük tehlike olarak saydığı kadın Karmen'in öldüğünü kabullenmişti.1
İgima seyir keyfine devam ederken arkasından kendisine doğru yaklaşan adamı fark etti. Başını ona çevirmeden ve daha konuşmadan kendisi dingin bir ses tonuyla, "Haberlere bak, üç torbacı yakalanmış ve belki senelerce hapis yatıp çürüyecekler. Sence neden?" diye sordu.
Adam suskun kalmıştı ancak İgima'nın kendisinden bir cevap beklediği açıktı. "Çün- çünkü suçlular," dedi fazla düşünmeden.
İgima, cevap üzerine biraz kafa yordu. "Suçlular," diye tekrarladı yüksek sesle. "Peki, suçları ne?"
Adam az daha altına kaçıracak kıvama geldi. "Torbacılık yapmak."
İgima sakinlikle "tch" yaptı art arda. "Suçları kesinlikle bu değil. Suçları yakalanmak. Yakalandıkları için hapis yatacaklar, torbacılık yaptıkları için değil. Suçları dikkatsizlik ve beceriksizlik. İşte bu yüzden cezalandırılacaklar."
İgima kumandayı alıp tek tuşla televizyonu kapattı ve ayağa kalktı. Takım elbisesinin ceketini düzeltti ve kendini tebessüm eden bir surat ile arkasında ki adama döndü.
"Şimdi sen söyle...suçunu söyle bende cezalandırayım."
Adam İgima'nın gözlerine bakmaktan kaçındı ve başını öne eğdi. Fakat efendisinin sert ayak seslerini duyuyordu. En sonunda kendi ucuz kunduralarının bitişiğinde özel üretim pahalı bir kundura bulunca kalbi ağzından çıkacak gibi oldu.
"Hadi söyle, korkma," deyip işaret parmağıyla adamın çenesini kendisine doğru yükseltti. "Korkma, suç işlerken korkmayıp sonucunu düşünmediysen şimdi korkmanın bir manası kalmadı."
Adam İgima'nın yüzün baktığı anda düşecek gibi oldu. "Efendim," dedi.
"Evet, söyle." İgima hâlâ rahattı çünkü aklının ucundan bile geçmiyordu adamın vereceği haber. O kendi işlerini yaparken adamın bir probleme sorun olduğunu sanıyordu.
"Size iletmem gereken bir mesaj var," dedi tek hamlede.
İgima kendini adamdan bir adım geriye aldı ve onu süzdü. Bir mesaj, hemde kendisine doğru gelen. Oldukça tuhaf bulmuştu bunu. 1
"Devam et," dedi merhametliymiş gibi çıkan sesiyle.
"Efendin, ben- ben- mesaj," adam konuşamıyordu.
İgima, elini adamın omzuna götürüp sakince sıvazladı. "Sakin ol, hadi bana mesajı ver. Eminim ki sahibi bana direkt ulaşmasını istemiştir."
Adam başını salladı. Ve kendini toparlayarak ölüm ilanı sayılan şu kelimeleri sıraladı.
"Size iletmemi istediği mesaj şudur efendim. İgima Dizable'nin oğlu Victor Dizable, Karmen Ivy As Cindy tarafından kaçırıldı."
İgima Dizable, yaşadığı hayat boyunca tam şuan da karanlıktan yediği en büyük darbeyi yemişti. Mesajın her kelimesi, kulaklarından beynine geçtiği zaman ve beyni kelimelerin ne anlama geldiğini anladığı zaman, akan kanı sıcacık bir lav gibi bedenini yakmaya başladı.
Adam, efendisi İgima Dizable'nin yüzünü belki de ilk defa böyle savunmasız görmüştü.
"Sana bu mesajı kim verdi?" Kelimeler ağzından tırpan ile çekiliyordu.
"Oğlunuz, Efendi Victor Dizable, efendim."
İgima kendini kaybetmeden hemen önce duyduğu şeyler için emin olmak istedi.
"Oğlum bu mesajı verirken ne yapıyordu?"
"Karmen Ivy As Cindy onun kafasına bir silah dayamıştı efendim. "
"Hayır," diye sözünü kesti. "Kendisi ne yapıyordu. Nasıldı?"
Adam yutkundu. "Mutluydu efendim, bu mesajı size iletmemi söylerken gülüyordu."
"Peki o kadının neye benzediğine emin misin? Onun Karmen Ivy As Cindy olduğuna emin misin?"
"Evet efendim. Kesinlikle o kadındı."
"Karmen Ivy As Cindy değil mi?"
İgima için her şey netleşmişti. Mesajı tamamen düzgün aldığına emin olduğu anda eli saniyeler içinde belinde ki silaha gitti ve onu çıkartıp karşısında ki adamın kafasına sıktı. 1
Patlayan silah sesi geniş Mâlikaneyi inletirken içeriye bir sürü adam doluştu.
İgima birine bile kulak asmıyor, bariz yeniglisi ile başa çıkmaya çalışıyordu. Başını elleri arasına aldı, "Oğlum... Oğlum... Victor... " Kendi kendine sayıklanıyordu. Yıllar boyu, kilitler altında tuttuğu biricik oğlu, şimdi özgürdü. Nerede olduğunu bilmiyordu, ona ulaşmak istediğinde ulaşamazdı. İgima çıkmaz sokak içindeydi. Kendisi bir ev ise oğlu Victor kolonlarıydı, şimdi ise İgima yıkılmak üzereydi.
Şeytanın ta kendisi olan, soğukkanlı bir adam olan İgima Dizable, kendinden geçmiş gibi bağırdı.
"Onları bulun! İkisini de! Hem de bu gece! Sabaha kalmayacak! Karmen Ivy As Cindy ve Victor Dizable. İkisini bu gece karşımda istiyorum. Birini canlı birini ölü olarak. Oğlumun kılına bile zarar gelmeyecek. Herkese duyurun, tüm suikastçilere, tetikçilere, katillere, Karmen Ivy As Cindy'in kafasını bana getiren 50 milyon Dolar paranın sahibi olacak. Veya ne kadar isterse. Oğlumu ise canlı istiyorum."
Adamlar bir çil yavrusu gibi evin içinde, bahçede koşuşturmaya başladı. Haberler yayılacaktı. Kulaktan kulağa, İgima'nın darbe aldığını duyacaktı insanlar fakat Dizable ilk kez kendi şöhretini umursamadı.
İstediği tek şey, sahip olduğu oğlunu yeniden zincirleri arasına almaktı. Ve o kadın, Karmen, İgima Dizable, o kadın için zehir gibi düşünceler akıttı kafasından.
Çünkü bu artık bir oyun değildi. Bu savaşın ta kendisiydi.
Uyandığımda vakit öğlen saatlerine gelmişti. Vücudumu düne göre daha dinlenmiş buldum. Yaralarım hafifçe zonkluyordu ama pek üstüne düşmedim.
Yatağımda kalkıp etrafıma bakındım. Victor koltukta değildi. Karnım epey acıkmış olduğundan odayı çabucak terk edip mutfağa geçtim.
Victor tezgahın başında bir şeyler ile uğraşırken portekiz dilinde bir şarkı mırıldanıyordu. İçeri geçtiğimi hafifçe öksürerek belli ettiğimde şarkısına ara verip bana baktı.
"Haber geldi," olmuştu ilk kelimesi.
Kaşlarımı anlamsızca çattım. "Ne haberi?"
O hazırladığı iki tabağı mutfak masasına koyarken ben de tezgaha yaklaşıp bir bardak su aldım.
"Babam beni kaçırdığını öğrenmiş," gayet rahat tavrı beni şaşırttı.
"Sonuç," derken suyu boğulmamak için yudum yudum içtim.
"Bizi her yerde arıyor. Ayrıca kafana ödül koymuş."
"Üç beş kuruş." 1
Bardağı masaya bırakıp sırtımı tezgahın köşesine yaslayıp ona döndüm. Victor masada oturmuştu bile.
Gözlerini kısıp başını sola eğdi. "Anlamadım birlikte bir şey mi yapmayı planlıyordun," dedi sırıtarak.
Gözlerimi devirdim. "Kafam ödül koyulma işini ne yapacağız. Bizi bulursa ne yapacağız onu soruyorum."
Victor çatalın alıp tabağa daldırdı.
"Bizi bulamaz. Rahat ol. Ben birazdan gidip duş alacağım, sonrasında ise boş yatakta," özellikle bastırmıştı. "Rahat bir uyku çekeceğim. Bana katılmak istediğini bir kısım var mı?"
"Saçma sapan konuşma!" Diye yükseldim.
"Ne yapacağız diye soran sensin." Deyip yeniden kibirli bir gülüş attı.
Ben yerimde dururken yemek yemeği kesip bana ters ters baktı. "Oturmak için davet mi bekliyorsun,"
"Hay hay efendim, lütfen kahvaltıya oturmayı bana lütfeder misin?"
"Sana afiyet olsun," deyip oradan çıkacakken arkamdan seslendi.
"Karmen! Bu evde bir hafta birlikte yaşayacaksak bazı kurallarımız olmalı."
"Kurallar mı," derken masaya yaklaştım.
"Evet kurallar, basit kurallar."
Sandalyeyi kendime ters çekip üzerine oturdum ve kollarımı öne dayadım.
"Mesela, yemek yemek zorunda olmamız gibi. Evde aç kalınmasını istemiyorum. İkimizde yemek yemek zorundayız. Yoksa güçten düşeriz."
Dilimle dişlerim üzerinde gezdim. "Peki ama ayrı yerlerde yiyeceğiz."
"Tch. Mutfakta, aynı masada yiyeceğiz."
"Hım, buna niye gerek varmış peki?"
" İki medeni insanız sonuçta."
Kabul ettiğimi belli eden şeyler demeden diğer kuralları duymak istedim. "Devam et."
"İkincisi bir gün sen bir gün ben duş alacağız. Çünkü su soğuk ve az ısınıyor."
Zor bir kural daha çünkü, vücuduma sürdüğüm merhemlerin iğrenç dokusu yüzünden her gün duş almak istiyordum.
Dudaklarını birbirine bastırıp, "Temas ve sohbetten olduğunca uzak duracağız," dedi.
"Bana krem sürmenden mi bahsediyorsun?" Dedim hayretle.
"Hayır, hayır tabii ki hayır. Neyse bu kadar işte."
Başımı sallayıp sandalyeyi düzelttim ve masaya düzgün oturdum. Bana doğru uzattığı diğer tabağı önüme çekip kahvaltı yapmaya başladım.
Benim söyleyecek bir kuralım yoktu çünkü onun söylediklerini bile ciddiye almamıştım. Kendisi kahvaltısını bitirip masadan kalkıp mutfaktan çıktı.
Beş dakika sonda ise önüme bir afişe benzer bir kağıt koydu.
"Sensin," dedi direkt. "Babam senin öldüğünü henüz bilmeden bunlardan bastırıp herkese dağıttı. Artık kim olduğunu bilmeyen kalmadı. Herkes adını biliyor ve nasıl göründüğünü de."
"Vay adi piç. Beni açığa çıkarttı."
" Tabi en son etrafta ölüm haberlerin geziyordu. Babam seni her yerde arayıp bulamadı ve kayboluşunun 2. Ayında öldüğünü kesinkes ilan etti."
İgima Dizable için en büyük şok hala yaşadığımı öğrenmiş olmasıydı. Onun o an ki suratını görmek isterdim. Ve bundan zevk alacağıma sonuna kadar emindim. Kağıdı alıp inceledim.
Fotoğrafım net bir şekilde basılmış ve altında büyük harflerle "Karmen Ivy As Cindy" yazıyordu. Üstelik kağıdın yarısını kaplayacak şekilde "Yüksek Tehlike" damgası da vurulmuştu.
Kâğıdı kaldırıp gözümün önünde tuttum.
"Bunu kaybetme Victor, çerçeve yapıp duvarıma asacağım."
Gülmüştü. "Övünüyorsun, benden fazla mı kibirlisin yoksa?"
"Senden fazla mı? İmkansız ancak evet övünüyorum. Baksana çok güzel çıkmışım."
Bana katıldığına dair tepki vermeden karşıma geçip oturdu.
"Bir şey hakkında konuşmak istiyorum," dedi kasıntıyla.
Az önce ki kurallar arasında bunun aksi yazıyordu hâlbuki ama üstüne gitmedim. Eliyle siyah saçlarını geriye itekledi. Mavi gözleri üzerimde gidip geliyordu. Ve söze girmeye güçlük çekiyordu.
"Karmen, haddim değil ancak dün ki gerçekler konusunda kendini zorlama."
"Harvey hakkında ki gerçeklerden sonra kendini ondan nefret etmeye zorlayarak mahvetmeni istemiyorum. Bana sağlam bir kafa lazım ve-"
Derken sözünü hızla kestim. "Evet Victor, haddin değil. Bu konu üzerine ki duygularımı sorgulamak kimsenin haddine değil."
"Eğer onu hala seviyorsan-" sözünü bu sefer kendisi tamamlamadı. Neye dayanarak bu konuşmayı yapmak istediğini anlayamadım.
"Karmen sonuçta sana iyi davranmış bir insan ise, kendini nefret duygusuna sürüklemek zorunda değilsin. Ben zaten onun günahlarının bedelini onu öldürerek ona ödettim. İnsanlığa yaptığı şerefsizliğin cezasını ona kestim ama eğer sana şerefsizlik yapmadıysa-"
Adeta beynime kan sıçradı. "Benden nefret ediyorsun değil mi Victor?"
Başını öne eğdi. "Hadi söyle, alınmam," diye dayattım.
Mavi gözlerini önce boynumda ki kolyeye ardından gözlerime çıkarttı. "Evet," dedi.
Yutkundum. Biraz afallamıştım.
" Seni terk ettiğim ve ardından seni unuttuğum ve bir başkasını hayatıma aldığım için değil mi?"
Yaptıklarımı böyle basitçe dile getirmem onu biraz kızdırmıştı.
" Peki benden nefret ederken geçmişte ki güzel günlerimiz aklına geldiğinde bana teşekkür edebiliyor musun?"
"Etmiyorsun değil mi çünkü o güzel günleri hatırlamak kalbine sadece yara açıyor. Çünkü kötü günler o güzel günleri kirletmiş durumda."
"Ben Harvey'i sevdim. O da beni sevdi. Ben ona yalan söylemedim, geçmişimi geride bırakarak sakladım. Ama o bana yalan söyledi. Ben çocuk sahibi olmak istedim, o istemedi ve onu... Onu melek yaptı.
Beni seviyordu ben de onu seviyordum ama Victor, bizim evliliğimiz harika değildi. Ben Harvey'le her zaman beni dört duvar arasına hapsettigi için kavga ettim. Özgür kalmak istedim, beni özgür bırakmadı. Benim için sözde, ama ben onun karşısında üzülsem bile bunu umursamadı.
Ben aptal kaldım, ona yalvardım ki beni hayatına katsın. Dışarıya tek başıma çıkmak istedim. Tek başıma güçlü bir kadın olmak istedim. Beni kısıtladı ve buna hiç son vermedi. Buna rağmen ben onu çok sevdim. Öldü, her şeyimi ortaya koyarak onun intikamını almaya yemin ettim.
Her tehlikeye atladım. Ateşlerde yandım, ateşlerde insan yaktım. Yine de onun kanını yerde bırakmak istemedim. İnsanlar öldü, ben mahvoldum, yine de intikam dedim. Harvey hak ediyor dedim. Uçurumdan düştüm, komada kaldım. Uyandım, ben parmaklarımı bile oynatamiyordum. Mahvolmuş haldeydim, sakat kaldım, yürüyemedim. Yine de intikam dedim, yine de dedim ki o adamın kanı yerde kalmasın.
Ona olan sonsuz sevgimden dolayı mı? Hayır, ben... İşte ben Harvey'e olan borcumu böyle ödedim. Onun beni sevip kolladığı her günün bedelini kanımın her damlasıyla ödedim.
Ama mesele sen değilsin, senin karşıma çıkman değil. Benim kalbim, soğudu Victor. İçinde ki sevgi sönüp gitti o yaşadıklarımdan sonra. Ve geriye kalmış bir saygı vardı Harvey'e karşı, o da gerçeklerden sonra nefrete dönüştü.
Sonuç olarak ödeştik. O beni kandırdı, ben onu unuttum. O benim için öldü ben onun için intikam peşinde koştum. O beni sevdi ben de onu sevdim. O bana yalan söyledi ben de şimdi karşılık olarak ondan nefret ettim. O bana nazik ve iyi davrandı ben de karşılık olarak onun için kanımın son damlasına kadar savaştım.
Her şey karşılıklı olarak sona erdi. Tüm mesele Harvey ve ben arasında kapandı.
Şimdi izin ver, özgür bir kadın olarak hangi duyguları hissetmem gerektiğine kendim karar vereyim."1
Sandalyeden kalkıp bir bardak daha su içtim. Tüm bunları birden söylememi beklemiyordu. Ben de içimde bunca zamandır biriken duyguları birden açacağımı hele ki Victor'a açacağımı tahmin etmiyordum.
Bardağı tezgaha geri bırakıp ona döndüm.
"Ben orospu değilim Victor, ben kahpe değilim. Harvey beni severken ondan nefret etmedim. Harvey bana çiçek uzatırken ona bıçakla saldırmadım. İkimiz nasıl ki birbirimizi karşılıklı sevdiysek, karşılıklı olarak kötülük yapıyoruz. O insan kaçaksı olmasının kötülüğüne ben de artık ondan nefret ederek karşılık veriyorum.
Ben Harvey'in insanlara yaptığı kötülükleri, beni sevdiği için unuttum. O da benim ona olan nefretime, bana söylediği yalanlar için göz yumdu.
Eğer ki Emir en başından her şeyi bana anlatsaydı belki ondan daha az nefret ederdim. Çünkü abim saydığım adamın -Skar- ölmesine göz yummak zorunda kalmazdım. Çünkü masum bir kadın olan Cansu ölmek zorunda kalmazdı ve o iki avukat. 1
Harvey bana verdiklerinin on katını canımı yakarak aldı.
Bir daha sakın Harvey meselesini karşıma getirme. Çünkü o meselenin dava dosyayı çoktan kapandı. İki tarafında memnun olacağı şekilde hemde.
Üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Aynaya baktığımda bile söylemekten korktuğum şeyler ağzımdan akıp gitmişti. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Çünkü kendimi ilk kez gerçekten özgür hissetmiştim. 1
Birden boğazımdan hıçkırık koptu ve hızla arkamı döndüm. Victor'un yüz ifadesi griydi. Yerinden ağır ağır kalktı ve mutfaktan çıkmadan önce, "Özür dilerim, senin duygularına müdahale etmek istemedim. Özgür bir kadınsın Karmen, istediğini hissedebilirsin. Haklısın, özür dilerim. Özgürlüğüne toz kondurmak bile istemezdim. Benim hatam," diyerek içeriye geçti.
O gider gitmez kendimi sandalyeye bıraktım. Kalbim hafiflemişti.
İçeriden sesler gelmeye başladı sanırım duş alıyordu.
Fakat Victor, bana hiç eskiye dayalı laflar söylemiyordu. Sanki dün gece ki o duygular kendi ağzından çıkmamış gibiydi. Sadece benim duygularım üzerinde rahatça konuşuyordu çünkü bir bakıma onun için bir önemi yoktu. İş yapmak istediği kadının akıl sağlığını gözetmek içindi bu konuşmaları.
Bir hafta... bir hafta onunla aynı evde öylece beklemek. Öğrendiğim sırlar vardı. Hesap sormak istiyordum ama önce hasret giderecektim.
Benimle oyun mu oynuyordu? Önce kalbimi yaralayacak sözleri sonra düşmanım olduğunu söyledi. Şimdi ise normal davranıyordu. Zahmetsizce hemde. Rol yapıyorsa bile anlamıyordum yoksa artık gerçekten mi mahvolmuştu?
Fakat aynı evin içinde on bir sene boyunca hiç görmemiş olduğum adamla öylece durmayacaktm. Çıkmam tehlikeydi öyleyse bende evi güven altına alırdım.
Yatak odasının kapısının önünde duvara yaslanmış şekilde sessizce odadan giyinip çıkmasını bekliyordum.
Yatak odasının kapısı açıldı ve Victor içeriden çıktığı anda ona arkadan yaklaşıp tüm gücümle silahımın kabzasıyla ensesine geçirdim.
Saniyeler sonra kocaman adam yere devrildi. Bayılmıştı ancak uzun sürmezdi. Onu salona doğru sürükledim. Epey ağır olduğu için biraz uzun ve zor olmuştu. 1
Mutfaktan getirdiğim sandalyeye duvardan destek alarak onu otutturdum ve kendisini oraya sıkıca bağladım.
Şömine hafif hafif yanıyor ve odayı ısıtyordu. Onun uyanmasını beklerken sıcaklığın karşısına geçip bir dal sigara yaktım. 1
Ölen duygularımın yas sigarası.
Yarım saat sonra arkamdan neşeli bir kahkaha sesi yükseldi. Nihayet, uyanmıştı.
Başımı ona çevirip baktığımda o da bana bakıyordu. Gülümseyerek ayağa kalkıp karşısına geçtim.
Onu bağlı görmek ve kontrolün bende olduğunu bilmek bana güç katmıştı. Dün gece yalnızca kendisini konuşmuştu fakat şimdi sıra bendeydi.
"Oyunu kurallarına göre oynuyorum. Madem seni kaçırdım o zaman ona göre muamele göreceksin." 1
Başını geriye atıp gülmüştü. Yüzünü bana geri çevirdiğinde ise sertçe yutkundu.
"Bana dokundun mu?" 1
"Elbette aptal seni taşıyıp bağladım."
Kaşları birden çatıldı. Sert yüzü korkunç bir ifadeye geçti.
" Kuralları bozuyorsun Karmen, seninle böyle anlaşamadık," dedi derin bir sesle.
"O kurallar umrumda değil. Kabul ediyorum bile demedim. Kendi kendine çalıp oynadın."
" Tüm mesela bu mu? Beni bağlamadan önce de bunu söyleseydin ortak bir liste hazırlardık."
Sert yüzünü birden yumuşatıp bana dalga geçer gibi bakması öfkemi patlattı.
"Ne listesi amına koyayım? Oyun oynuyorsun. Hemde benimle. Düşmanım olduğunu söyledin. Düşmanlarla oyun oynanmaz, onlara zarar verilir. Ben düşmanlarıma acımam dedin. Ben de senin düşmanınım. Bana acıma."
"Sen istisnasın. Sana zarar vermeyeceğimi biliyorsun çünkü düşmanım olsan bile aynı taraftayız."
Susunca olduğu yerde kendini iplerden kurtarmaya çalıştı. Bağlanmaktan hoşlanmıyor gibiydi. Kimse hoşlanmazdı ama onun özel bir nefreti vardı sanki buna.
Kendini kurtaramayınca bakışlarını üzerime dikti.
"Ama benden nefret ediyorsun," dedim. "Bakışların iğreniyor. Tiksiniyorsun, bana dokunmuyorsun bile. Bana zarar vermediğini mi düşünüyorsun? Sözlerin beni yaralıyor."
Yaralıyordu çünkü onu bu hale getirenin ben olduğumu yüzüme vurdukça kendime olan sevgimi yitriyordum.
"Üzgünüm ama umurumda değil. Kalbinle ilgilenmiyorum Karmen. Vicdanın bana baktığında nasıl sızlıyor umursamıyorum."
"Yalan söylüyorsun!" Diye bağırdım.
O sakindi. Lafları bana teker teker yediriyordu.
"Hayır Karmen, söylemiyorum. Sorun bende değil, sende. Kabullenemiyorsun. On bir sene önceki Victor ve şimdi ki Victor arasında ki değişimi kabullenmiyorsun. Sana düşmanımsın dediğimde öylesine söylemedim. Dün ne yazik ki on bir sene boyunca içimde biriken şeyler yüzünden patlama yaşadım. Ama söylediğime pişman değilim. En azından yerini bilmiş olacaksın."
Acı bir şekilde güldüm. Ona doğru adım attığımda bedeni gerilmişti.
"Bana bak." Çenesini tutup yüzüme bakmasını sağladım.
"Parmağını çek," dedi mavi keskin gözleriyle parmağımı işaret ederek. 1
"Çek," diye bastırdı. "Çeker misin? Bana dokunma Karmen."
Mavi gözlerinde ki nefrete daha fazla bakmaya dayanamadan parmağımı çektim.
" Eğer benden nefret ediyorsan ona göre davran. Her seyt normalmiş gibi davranma. Çünkü ben de senden nefret ediyorum ve ona göre davranıyorum."
Ondan uzaklaştığımda rahatlamıştı. Yüzüne yine o oyuncu ifadesini aldı.
"Belli oluyor," dedi iplere bakarken. "Ee ne zaman çözüyorsun beni?"
Tek kaşımı kaldırıp ona sinsi bir şekilde güldüm.
"Orada kalacaksın Victor. Çünkü seninle işim daha bitmedi. Hatta yeni başlıyor."
Victor dudaklarını müstehcen bir ifadeyle kıvırıp kendini gerdi."Eğer bana yaklaşırsan oyun daha keyifli bir hale gelir," derken dizini gözleriyle gösterdi.
Yine aynı şeyi yapıyordu, hissetmediği duygular üzerinden oyun oynuyordu. Ben nefretimi onun aksine açıkça gösterecektim. Belimden silahımı çıkartıp şarjör boşluğunda sadece yeminli kurşun kalacak şekilde diğerlerini yere döktüm.
Dilini dudakları üstünde zevk alır gibi gezdirdi.
Silahımı onun kafasına doğru tuttum.
"Rus ruletini bilir misin Victor?"
"Çok yakından hemde," dedi kendinden emin bir sesle.
İki adımda yanına yaklaşıp silahı kafasına dayadım. Gözlerini üzerimden çekmiyordu.
"Harika, kurallardan bahsetmeme gerek kalmadı. Çünkü ben soru soracağım sen ise cevap vereceksin. Doğru cevaplar verirsen yaşarsın ama yanlış cevaplar, beynini uçurur."
Silahı kafasından çekip karşısına geçtim. Artık o da benim gibi ciddiyetini koruyordu.
Başını bir kere evet anlamında salladı. Gözlerimi kıstım ve bu yabancıya ilk sorumu yönlendirdim.
"Söyle bana Victor Ural Dizable. Yok etmek istediğimiz karanlık, gerçekten sen misin?" 1
Hepinize uzun bir aradan sonra yeniden merhaba💕 Sizleri ve Kan Kader'i gerçekten özledim.1
2. Sezonun ilk bölümü ile karşınızdayım. Bölümde fazla olay yazmak istemedim, çünkü zaten sezon finali gayet ağır kapandı. Şimdi ise yeni bir sayfa açıldı ve yavaş yavaş ilerleyeceğiz. Bölümler ilerledikçe tabii mi daha fazla aksiyon ve gerilim olacak. Özlediğimiz karakterlere tek tek merhaba diyeceğiz.
Ayrıca hatalarım varsa affola, iki aydan fazla bölüm yazmadığım için kalemim körelmiş olabilir. Zamanla eski dinamiğe kavuşacağız.1
Bu arada fark ettiyseniz artık konuşma çizgisi yok (-) onun yerine tırnak işareti ("") kullanıyorum. Sizce daha mı iyi oldu?3
Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz? 1
Karmen'in rüyası hakkında?2
Victor ve Karmen'in arasındakiler hakkında? 1
Karmen'in Harvey için dedikleri hakkında?1
İgima hakkında?2
Ve son olarak Rus Ruleti hakkında? 2
Sorular bu kadar. Bir sonra ki bölümde olaylar Emir, Ceyhun vs. Diğerleri hakkında sahneler okuyacağız. O zamana kadar kendinize iyi bakın. ❤️⛓️🖤 1
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE 3
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
18.17k Okunma |
1.14k Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |