51. Bölüm

48. BÖLÜM - FELEKTEN İKİ GÜN/ PT. 2

sho.sha.
shorosharpen

 


She's got, she's got a way
She's got a way, she's got a way, hey, hey
And she got, she got away
She got away, she got away, hey, hey
And she's got, she's got a way
She's got a way, she's got a way, hey, hey
And she got, she got away
She got away, she got away, hey, hey

 


Chappell Roan

 

❤️⛓️🖤

 

Geri dönüşler mi? Her zaman biraz şaibeli olur. Hiç gitmemiş olmayı herkes tercih eder ama o tercih bazen önüne sunulan seçeneklerin arasında bile yer almaz. Bir kez giden ve bir kez gelen, bir daha hiç gitmeyecek veya hiç dönmeyecek midir?

 

İhtimaller mi? Dudaklarda acı tebessüm bırakan bir tattır. Gitmek ve dönmek birbirini takip eden ay ve güneş gibidir. Birinden birini ötekinden ayırmayı denemek aklından bile geçmez.

 

O yüzden gün akmaya devam ettikçe gidişler olacaktır.

 

Ama önemli olan şunu bilmektir.

 

Her gidişin mutlak bir dönüşü olur.

 

⛓️⛓️⛓️


Bembeyaz tavan ve floresan ışıklar. İki kulağımın içinde ki şiddetli uğultular. Ben neredeyim?

Başım patlamak üzereydi, kafamı ezen bu güçlü baskı kime aitti? Boynum sola doğru düştü. Sakallı bir adamın silüeti gözümün önüne geldi. Dudakları kıpırdıyordu, bir şeyler söylediği belliydi. Yüzünü seçemiyordum.

"Nerdeyim," diye fısıldadım. Acaba beni duymuş muydu?

Bu adam kimdi? Emir mi? Ali mi? Doktor mu? Ceyhun mu? Kim? Gözlerim buğuluydu. Başımın üzerinde siyah saçlı ve sakallı, kısa bıyıklı bir adam duruyordu. Gözleri masmaviydi. Tıpkı mavi tükenmez kalem gibi.

"Felç miyim" dedim kırık sesimle.

Adamın dudakları oynadı. Sesi uzaktan geliyordu.

Ne diyorsun? Bağırsana, duymuyorum.

"Felç miyim," diye sordum bir kez daha. Cevap ver artık.

"Felç miyim?"

Adamın silueti başımdan uzaklaşırken yorgun gözlerim tamamen kapanmıştı.

⛓️⛓️⛓️

Göz kapaklarımı, üzerinde tonlarca yük varmış gibi ağır ağır araladım. Baktığım tavan titriyordu. Duvarın üstünden gelen gürültülü vızıltı sesleri kulaklarıma doldu. Makine sesine benziyordu, o makine hareket ettikçe altımda ki döşekte ritmik bir şekilde sarsılıyordu.

Neredeydim? Burası depo hangar gibi bir yere benziyordu. Duvarları taş yerine gümüş renkli metalden yapılmıştı. Yerimde doğrulmaya çalıştığımda soğukkanlı kadın Viva, karşımda belirdi. Hangi taraftan geldiğini bile görmemiştim.

Neredeydim? Bana ne oldu? O çinli adam ve kadının işi bitti mi? Peşimizde kimse var mı? Yerim açığa mı çıktı? Kafamdan bir sürü soru geçiyordu ama hepsine kayıtsız kalmıştım ve dilimden çıkan ilk nükte, "Victor nerede," olmuştu.

Kadın sert mizacını hiç bozmadan, "ççok sinir sahip," dedi ince dudaklarını hafifçe kıpırdatarak.

Siyah kısa saçları yüzünün önüne düşüp gözlerini gölgeliyordu. Gömleğini, dövmeli kollarının yarısına kadar çekmişti.

"Neden sinirli?"

"Hata yaptın kezi beslesen kadın, hata." Sesinin tınısı ağzından çıkan her şeyi daha ürkünç hale getiriyordu.

"Hata mı?" Henüz uyanmıştım ve hata yapacak fazladan bir dakikam bile olmamıştı. "Ben mi? Ne? Ne hatası? Söyler misin Viva, lütfen cevap ver."

Bana cevap vermeden önümden çekildiğinde Victor olduğum yere açılan duvar boşluğunun önünde duruyordu. Boşlukta kapı yoktu sadece metalimsi duvar orada eksikti.

"Uyandı mı," diye sordu Viva'ya kasvetli bir ses tonu kullanarak. Kadın kafa sallayıp bir masaya doğru uzaklaştı.

Bana yaklaşan Victor ölümcül bakışlar atıyordu. "Ne," dedim korkarak "Ne oldu?" Ben neye sebep olmuştum? Hatırladığım son şey restoranda Çinli ödül avcısıyla dövüşmem ve... Siktir... Ve sonra Victor'u isabet alan iğneye kendini feda etmem... Şimdi sorun ne anlamıştım.

Adam kendi öfkesinde boğulmak üzereydi. Cüssesi gözüme korkunç geliyordu. Esmer teninin üstünde bir kaç damla ter vardı.

"Kafayı mı sıyırdın?" Diye gürledi birden. "Bana batırılacak bir iğnenin önüne elini neden koyuyorsun? İçinde zehir olabilirdi! Seni kendi kanının içinde boğarak öldürebilirdi." Çenesini sıkarak sıvazladı. "Aptallık yaptın! Yoksa kahramanlık mı yapmak istemiştin?"

Koltukta doğrulup kendisine sinirle baktım. Zaten her yerim acıyordu ve kafam karışıktı.

"Durdurmaya çalıştım, seni salak! İğnenin elime batacağını ön göremedim."

"Çalışma! Durdurmaya çalışma Karmen! Beni bir daha kurtarmaya kalkma!"

"Haklısın, hata yapmışım."

Keşke batmasına izin verseydim.

"Ama bir kelimeni daha bağırarak söylersen o adamın bende yarım bıraktığı işi senin üzerinde tamamlarım!"

"Beni tehdit edecek pozisyonda hiç değilsin. Bir daha sakın, sanki beni hiç ölüme terk etmemişsin gibi canımı kurtarmaya kalkma."

"Bir daha ki sefere umurumda bile olmayacaksın," deyip oflayarak kendimi koltuğa geri bıraktım. Uyanır uyanmaz bağırıp çağırmalı bir kavga! Ah, burnumdan soluyordum.

"Sikeyim," diye soluklanırken yanıma yaklaştı. "Kenara kay," dediğinde ikiletmeden kendimi koltuğun sırtına doğru ittim. Victor oluşan boşluğa oturup bana bakmaya başladı.

"Yaranı aç."

"Siktir git!"

"Kalmaya meraklı değilim, bana sağ lazımsın. Şimdi aç."

Onun bu ikili, üçlü, hatta dörtlü; sürekli değişen ruh hallerinden bıkmıştım.

"Açmayacağım, neden umursuyorsun ki? Benim seni ölüme terk ettiğin gibi sen de beni hiç yaralamadın mı?"

Dağınık siyah saçlarından bir kaç tel öfkeden kızarmaya başlayan buğday teninin üzerine sarkıyordu. Çenesini sıkıyor ama cevap vermiyordu.

"O zaman benden her zaman esirgediğin insafını şimdi fazla iyi yürekliymişsin gibi davranarak önüme sunma."

Tek kaşını kaldırıp yüzüme vasat bir nefretle baktı. Yorgun gözlerim kendi kendine kapanmasın diye güçlükle engel olurken ben de ona dik dik baktım. Bakışları yüzümde gezmeye başladığında solukları sakinleşiyordu. İfadesi nefreti yitiriyor, yerine samimiyetinden kuşkulandığım acıyan ve kıyamayan hisler geçiyordu.

"Karmen," dedi bir kez daha. Bu sefer lütufkar çıkmıştı sesi. "Lütfen yaranı aç."

"Bir sürü yaram var, sen hangisinden bahsediyorsan buyur kendin aç."

Sessizce sabır dileyerek kazağımın ucundan tutup yukarı kaldırdı.

"Neredeydiz," diye sordum.

"Marcus'un deposunun bodrum katındayız. Üstümüzde IA şirketinin onlarca ufak şubesinden biri var. Eve gitmek yerine takip edilebilme ihtimaline karşı hızla buraya yol aldık."

"Demek vücudumda ne olduğu belirsiz bir sıvı gezerken, siz beni hastaneye götürmek yerine buraya getirdiniz. Sağlığımı önemsiyorsun sanıyordum."

Victor'un dudakları kibirle kıvrıldı. "Zaten hastaneye gittik Karmen, kısa bir an için uyandın bile. Hatırlamıyor musun?"

Beynim hala uyuşmuş gibiydi. "Hayır."

"Toksikoloji testi yaptılar, sonuçlar temiz çıktı. Çinli piç ağır dozda bayıltan ilaç vermiş. Yaralarını tedavi ettikten sonra hemen buraya geldik. Kalan sıyrıkları Viva halletti.

Hastane de bir gün kontrol altında kalman iyi olurdu ama takip edilme ihtimalimize karşı bir yerde fazla duramazdık. Marcus adamla birlikte bir kadın olduğunu söyledi. Peşimizden gelmiş olma ihtmali yüksek. Marino arabayı hızlı kullandığını ve ara sokakları tercih ederek izini kaybettiğini söylüyor. Yine de tamamen emin olamayız."

Eğer bunu söylemişse o zaman gerçekten izini kaybettiğine inanırdım. Arabayı nasıl sürdüğüne kendi gözlerimle bizzat şahit olduktan sonra içimde şoförlüğüne dair bir şüphe kalmamıştı.

Ortama sessizlik çöktüğünde Victor, derin mavi gözleriyle yarayı inceledikten sonra kazağımı aşağı çekip karnımı örttü. "Yaran hastaneden gelirken tekrar kanadı. Viva pansuman yapmış."

"Önemli değil, zaten kapanmak üzereler. Bandaj yeterli gelir. Peki adama ne oldu?"

Karşımda ki adam en son adamın kafasını vura vura duvarda göçük açmıştı.

Victor, Viva'nın olduğu tarafı kendisini duymadığna teyit için kontrol ettiğinde sesinin oraya kadar yetişmediğine emin oldu. "Viva Çinli ödül avcısını öldürdü. Bacak arasından iki parmak genişliğinde bir dinamit çıkarttı ve adamın ağzına sokup fitilini yaktığı gibi denize doğru itti. Adam denize düştükten bir an sonra patlama sesini hepimiz duyduk. Marcus denizden yukarıya doğru bir uzuvun fırladığına eminmiş."

"Tanrım," diye fısıldadım. Demek orada sakladığı şey dinamitti.

"Felç değilsin." Tek nefeste birden söylemişti küstah.

Bana bunu hatırlatmak zorunda mıydı? En ufak bir kavgada -ufak olduğu tartışma konusu- tekrar felç mi kalacaktım yani? Benim için felç kalmak diğer insanlardan daha kolay bir hâle mi gelmişti? İyileştikten ve ayağa kalktıktan sonra bile mi?

"Biliyorum, ayaklarımı hissediyorum. Çok acımasızsın Victor. Felç kalmak benim için bir alışkanlık haline mi geldi sanıyorsun?"

Yüzüme benden bir şeyleri hatırlamamı talep eder gibi baktıktan sonra kafasını iki yana sallayıp, "Özür dilerim," dedi. Efkarlı sesi bu sefer içtendi.

Yutkundum, özür beklemiyordum. "Öyleyse şey, sorun yok."

Ayaklarımın dibinde koltuğun arasına sıkışmış merhem kutsunu aldı. Kutunun içinden çıkan tüpün kapağını çevirirken, "Şu halime bir bak," dedim delik deşik, çiziklerle dolu, aşınmış vücuduma bakarak. "Gittikçe çirkinleşiyorum."

"Evet," diye onayladı beni alnımda ki patlağa krem sürerken.

Eline hızla vurdum. "Aptal! Bunu hayır demen için söylemiştim."

Kocaman sırıttı ve işaret parmağıyla burnumun ucunu dürttü. Havada asılı kalan parmakları köprücük kemiğimin üzerine saçılmış saçlara gitti. Onlara dokunmak veya dokunmamak arasında bir savaş veriyordu gözlerime bakarken.

Savaşı nefret kazanmıştı. Elini oradan çekti ve alnıma ufak bir yarabant yapıştırıp ayağa kalktı. Boyu uzundu. Bana bakmadan kolonların arasında gözden kayboldu.

O gidince Viva yanıma terkar geldi. "Sen su ister mi?" Dışardan birden sesler yükselince, "Yamur yaıyor," demişti.

"Si Viva por favor, un vaso de agua."

Kadın tek kaşını kaldırdı. "Hablas bien español? Sabes hablar?"

"Eski kocam baba tarafından İspanyol'du. Ondan duyduğum kadar öğrendim."

"Vic, portguese," derken su dolu bardağı uzattı.

Suyu kafama diktim. "Evet," dedim ağzımı silerken. "Victor Portekiz psikopatı."

Bu sefer birilerini kontrol etme sırası kadındaydı. Victor'un yöneldiği tarafa bakıp boşluk görünce konuşmaya devam etti.

"Iıı Karmen, sen gişçme, ııı fasla- fazla gitme."

"Nereye? Bir yere gittiğim yok Viva Cruz, burada oturuyorum."

"Victor üstünde! "

"Victor'un üstüne fazla gitmemem gerektiğini mi söylüyorsun? Kusura bakma ama üç kişiyiz, eğer bayılan o olsaydı kaldıramazdık. Kocaman ölü bir manda bedeni gibi yerde yatar dururdu. Başımıza ancak iş açardı. Teşekkür etmesi lazımdı."

Viva tekrar etrafına bakındı, kimse yoktu. Hâlbuki söylediği şeyler o kadar çarpıcı etkiye sahip değildi.

"O korkmak oldu," diye fısıldadı. "Ço-ok korkmak, endiçhelenmek."

Birden çarpılmışa döndüm.

Endişlenemek, diye düzelttim kendi içimden. Benim icin korkmuş ve endişelenmiş mi? Bir an için kendimi, önemli hissederken böbürlenerek buldum. Bir an sonra ise benim için gerçekten neden endişelendiği kafama dank etti.

Aptal adam, korkma silahın hala burada sapasağlam ve senin için savaşacak.

Sessizliğimden faydalanan Viva da içeriye gitmişti. Yerimden kalkıp onu takip ettim. Fersahlarca uzakta bir yolmuş gibi gözükse de beş tane arka arkaya dizilmiş kolonun arasından geçtikten sonra beni bir başka boşluk karşıladı.

Bu boş alanın duvarlarına yakın tarafında araba tekerleği dizilmişti. Metalimsi duvarın diplerine zincirler, araba parçaları atılmıştı. Boşluğun ortasında kare katlanabilir bacaklı demirden bir masa koyulmuştu. Etrafında sadece bir sandalye vardı.

Viva içeri girer girmez, "Karmen, sen manda demek," demişti Victor'a doğru.

Marcus'un dediği gibi, ağzını bıçak açmayan dilin beni ispiyonlamak için mi çözüldü?

Viva'nın arkasından geldiğimi belli ettiğimde Victor sandalyeye oturmadan önce ellerini beline dayayıp bana yargılayan bakışlar gönderdi.

"Bayılırsan manda gibi yere yatarsın seni de kimse kaldıramaz dedim." İri cüssesine tepeden tırnağa baktım. "Haksız da sayılmam."

"Kendini kuş tüyü müsün sanıyorsun? Seni kaldırırken neredeyse belimi incitiyordum."

"O zaman keşke daha güçlü birini çağırsaydın."

"Benden daha güçlü kimse yok- neyse," kendini sandalyeye bırakırken lafını çevirdi. "Marcus burada fazla kalamayız. Viva da az sonra gidecek. Artık ne yapacağımıza karar vermemiz lazım."

Marcus Marino'nun üzerinde boynundan kemerle asılı ve beline kadar sarkan taramalı bir tüfek vardı. Yüzü kavgadan önce ki gibi intizam içinde bir güzellikteydi.

Victor'a kafa sallayıp masaya bir kaç kağıt koydu ve konuşmaya başladı. Yine bensiz plan yapmaya cüret etmişlerdi. Marino ve Victor bülbül gibi ötüyor, Viva ise ara sıra ikisinin sohbetini gagalıyordu.

Planlar, planlar ve planlar. Yalnızca yarım yılım plan yapmakla geçmişti ama ben asırlar arkada kalmış gibi hissediyordum.

Emir'le yaptığım t.g.i.f. planı sonrası Emir kaçırılmış ve ben hiç hesaba katmadığım bir şekilde ilk cinayetimi öyle işlemiştim.

Yandaşlarla birlikte Peperonni'ye girip belge çalmak için yedi kafa birleşip plan yapmış ve sonucunda Cansu Akrep'i kaçırmıştık. Cansu Akrep bu amansız plan yüzünden hiç suçu olmamasına rağmen hayata gözlerini yummuştu.

Tüm bunlar bana ders çıkarmam için yetmemiş gibi Erdem'i devirmek için sarmaşık planı yapmıştım. En sonunda ise o sarmaşıklar hepimize dolanıp bizi boğmuştu. Skar dahil on sekiz ölü çıkmıştı.

On sekiz ölü artık durmam için yeterli değil miydi? Hayır yeterli gelmemişti. Ne kadar aç gözlü olduğumu şimdi fark ediyordum. Bilinmeyini bulmak için son bir plan demiş ve uçurumdan düşmüştüm.

Daha az önce dışarı çıkarken bir sorun yok denilmişti ancak ölümden döndüm.

Tüm bu sesler kuru gürültü. Tüm bu fikirler, balıksız denize olta atmak kadar fuzuli.

Şimdi de onlar yarın akşam ki davet için plan yapıyordu.

Plan, plan, plan...Sikik planların hiçbir işe yaradığı yoktu. Tüm planlar karanlığın, içine düşmemiz için kurduğu bir tuzaktan ibaretti.

Saatler boyunca işleyen beynim tam şuanda çalışmayı sonlandırmıştı. Elime verdiği tek bir sonuç vardı.

Plan yok.

"Ne planı," diye bağırdım susmaları için. Dilim nihayet çözülmüştü. "Ne planından bahsediyorsunuz? Cehennmin tam ortasına atlayacaksınız ve plan mı yapıyorsunuz? Bu kadar mı aptalsınız? Hiçbir plan işe yaramıyor."

Tüm gözler benim üstümdeydi. Viva bir adım öne çıkıp ellerini kot pantolonun cebine sokarak buz ısırığı gibi etkili bir soğuklukla konuştu.

"Ben, Kezi beslesen kadın dahha fark beklemek. Sen hassas, bana güğven verme- vermemiyor."

"Seni hayal kırıklığına uğrattıysam kusura bakma. Zor zamanlardan geçiyorum. Aklımı kaybetmemek için savaşıyorum. Bedenim iyileşsin diye çabalıyorum."

"Bu zorluk karçısında sana hiçbir düçman meramet etmez."

"Merhametlerini istemiyorum. Kimsenin bana güvenmesini de."

"Zorluk yaçamaktaysan odana geççip zırla! Bizim plan karısma!" Sesini yükseltti.

Aylak Marcus Marino kafasını Viva'ya hak veren şekilde salladı.

Zihnimin içinde bir şeylerin koptuğunu hissediyordum. Midemde bir şeyler bulanmaya ve yukarı doğru çıkmaya başladı. Gözlerim seğiriyordu. Belimde ki metalin soğukluğu beni tahrik ettikçe vücudum dikleşti.

Benim kim olduğumu sanıyorlardı bilmiyorum ama ben kendi içimde ki külfetli kavgalarımı dışarı yansıtmayacaktım.

Yumuşak dudaklarım titriyor sinirden çenemi sıkıyordum. Eleştiri kaldırır, tavsiye dinlerdim. Ancak hakaret? Hayır, asla göz yummam. Beni küçümseyen gözler? Bakmalarına izin vermem ve onları oyarım.

Ben buraya kadar başkalarının sözleri altında ezilmek icin gelmedim. Aptallar, şanslarını iyice zorluyorlar.

İyice, iyice zorluyorlar.

Beni zıvanadan çıkartacak ve beni özüme döndürecek kadar. Beni olduğum canavara dönüştürene kadar.

Karşılarında yaralanmış bir kadın görüyorlar ama postun altında korkunç bir canavar var.

Aptallar, canavarı uyandırmak üzereseniz, ramak kaldı. Hepinizi pençelerim arasına alıp canınızı yakacağım.

Ramak kaldı.

Seni İgima Dizable'den ayıran tek bir fark var Karmen, o da durduğunuz taraf.

Sessizliğimi yengilgim olarak kabul edip konuşmaya kaldıkları yerden devam ettiklerinde kendimi kırmızı bayrak görmüş kızgın bir boğa gibi kontrolsüz hissetmeye başladım. O anda, "Beni dinleyin," diye bağırmam şüphesizdi. Marcus ve Viva'nın şikayet eden sesleri aniden kesildi. Tüm bakışlar bir kez daha beni buldu.

"Sikik planlarınızı kendinize saklayın. Benim olduğum yerde planları ben yaparım." Bir adım ileri çıktım. "Bana o yavşak aşağılayan gözlerle bakma Marcus Marino. O gözlerini oyarım, arkadaşım değilsin. Benim olduğum yerde, benim canımı ancak ben tehlikeye sokarım. Sizlerin boynu bükük, kıçı kırık planlarınıza uymayacağım."

Marino boynuna asılı olan silahın üzerinde elini gezdirdi. Konuşurken ses tonu hem alaylı hem de sinirliydi. "Çok fazla atıp tutuyorsun, kendinden mi geçtin senorita? Rahatlamak için içkiye ihtiyacın varsa bir bardak değil koca bir şişe iç sonra derhal kendine gel. Bizi tehdit edip bizden üstün olduğunu söyleyecek durumda değilsin. Saatler önceye kadar ölmek üzere olup inleyen bir kadındın."

Victor hiç tepki vermeden oturduğu sandalyeden bizi izliyordu. Karışmadığı veya beni çaresizmişim gibi korumaya çalışmadığı için memnundum.

"Evet, ama ölmedim. Her zaman ki gibi hayatın tam ortasındayım. Ben ölümün kıyısında gezip duran bir kadınım, ölümle dostluk kurdum. Dostumdan korkmuyorum, dostumla tehdit edilmekten de öyle. Biz birbirmizle oyun oynar dururuz."

Marcus gülmüştü. Pürüzsüz teni yara almak için çok müsait duruyordu. Ve benim avucumun içi de tokat atmak için kaşınıyordu. "Victor sesini işitip yanına koşmasaydı oyunu dostun kazanmış olacaktı. Başkasına muhtaç olan bir kadınsın, bu durumdan kurtulana dek izin ver senin adına biz kararlar alalım."

Ben başkasına muhtaç bir kadın olmayı Harvey öldüğü gün bırakmıştım. Ayaklarımda ki zincirler o gün kırılmış ve intikam özgürlüğün en tatlı yansıması olarak bana gülmüştü.

Hepiniz, bu lafların hepsini teker teker yiyeceksiniz. Hemde ağız yerine başka bir taraftan. Ben sabırlı bir insanım, sabırlı ve intkamcı.

Yarın akşamı tüm gücümle asılmış iple çekiyordum. Yarın akşam benden daha mutlu tek bir insan bile olmayacaktı.

"Sizler şeytanla oynayan oyuncularsınız," dedim. "Fakat ben oyuncu değil şeytanın ta kendisiyim."

"Şeytan da oyunlar da kahrolsun! Neyden bahsediyorsun sen?"

"Sizler," deyip Marcus'un dibine sokuldum ve avucumla göz kapaklarını kapattım. "Karanlıktasınız."

Adamın sinirli dudakları zevkle kıpırdadı. Elimi gözlerinden çektim. "Ben ise karanlığın ta kendisinin içinde. Cenette keyif çatmıyorum. Cehennemin tam ortasında yanıyorum. Yarın, beni yakan bu alevi harlayıp herkesi cayır cayır yakacağım. Plan yok," deyip eski yerime geçtim. Hepsinin ortasına. "Olmayacak. İster kabul edin ister etmeyin, korkuyorsanız otelin kapısının önünden bile geçmeyin. Plan yok!" Adeta meydan okuyordum "Biz bombayı patlatacağız ve yıkımın altında hep beraber kalacağız. Bakalım kimler bu yıkımın altından sağ çıkmayı başaracak?"

"Ya uymak istemi-orsam kezi beslesen kadın?"

"O zaman siktir git." Dedim çekinmeden. "Çünkü üzerinde kumar oynanan hayat bana ait ve kartları kimseye vermem."

Yeni tanıştığım insalara karşı böyle kabaca konuşmak? Victor'un dediği kadar terbiyesiz miydim? Fakat bu yeni tanıştığım insanlar bana odama geçip zırlamamı ve hayatımı tehlikeye atacak planlar yapacağını söylüyor.

Ben Emir Aybeyaz'a karşı bile öfkemden taviz vermemişken onlar kim oluyor ki kibarlığımı hak edecekler?

Onlar sana karşı kötülüğü dokunmamış insanlar Karmen, fakat Emir bir yalancı. Seni yalanları içinde boğarak tutsak eden bir yalancı.

"Benimleğ böüyle konuşsamazsın! No tolero la mala educación de nadie que no sea mi jefe."

Ne dediğini anlamıştım. "Ben terbiyesi bozuk bir kadınım. Düzeltmek ister misin?"

"Neden olmasın?" Diyerek üstüme asabi bir yüzle yürüdüğünde; ne ona karşı ne de geriye tek bir adım dahi atmadım.

"Sıraya gir o zaman, uzun bir kuyruk var."

"Patronum sen dekilsin! Bu iş ortağğız."

"Kimseye patronculuk taslamıyorum. Kimseyle de ortak değilim. Sizinle ortalık yapmak isteyen kişi dostunuz Victor. Gitmeniz beni değil onu incitir. Onun incinmesi de beni sinirlendirir çünkü benim iş ortağım o. Ben sinirlenirsem savaşın ortasında kedi besleyen merhamatime muhtaç kalırsınız."

Erdem Aker'i seksenbir bıçak darbesiyle öldürmüştüm. Sizde neden daha fazlasını denemeyeyim?

"Ben buyum, ya kabul edersin ya da dediğim gibi siktir olup gidersin."

Marcus Marino ikimizin arasında ki boşluğa kendini atarak kadını benden uzaklaştırdı. "Tamam ateşli kadınlar sakin olun. Bu deli kadın belli ki dediğimiz hiç bir şeye uyum sağlamayacak."

"Bas bas bağırdığım niyetimi tek seferde anladığın için bravo, bahsettiğin kadar zekiymişsin meğer."

"Tamam, patron sensin-"

"Ben patron değilim!"

"Tamam patron kimse değil, hepimiz bok parçasıyız. Şimdi söyle senorita ne yapacağız?"

Narin bir gülüş sundum. Masumane.

"Kıyameti başlarına kopartacağız. La France Luna Night otel bizim için mezbaha olacak."

"Sorumun cevabı bu değil senorita, ne yapmayı planlıyorsun? Bahsettiğin kıyamet nasıl kopacak?"

"Hayır söylemeyeceğim." Dediğimde Victor'un tarafına giden gergin bakışı yakaladım. "Boş yere ısrar etmeyi bırak çünkü öğrenmeyeceksiniz. Madem kanı kaynayan cesurlarsınız o zaman güzel bir sürpriz sizin gözünüzü korkutmaz. Yarın için hazır olun."

Marcus kahverengi gözleri ile medet uman bir bakışla, "Neye?" dedi. "Eyleme geçireceğin sözlerin neye hizmet edecek?"

"Ölüme ve dirilişe."

Bu kadarı onları hizaya getirmek için yeterli bir konuşma olmuştu.

"Kezi beslesen kadın dile destan cesğareti,"demisti Viva dudaklarını çok ama çok az kıpırdatarak.

"Ben uyumaya gidiyorum." Burada ki son sözlerim bunlar olmuştu.

Ayakta durdukça acım sancılanıyordu. Vücuduma enjekte edilen uyuşturucu ilaç ise hala etkisini sürdürüyordu.

Gitmeden önce kaçamak bir bakışla konuşmamın başından beri suskun kalan Victor'a baktım.

Esmer yüzü diğer tarafa dönüktü.

Ancak, bacaklarının arasında hafifçe kabaran bir şişkinlik mi vardı yoksa dönen başımdan dolayı bende ki göz yanılgısı mı anlayamadan orayı terk edip çıktım.

⛓️⛓️⛓️

!!!!!!!!! Bölüm bitmedi. Buraya kadar yazdığım için attım. Devamını yeni bir bölüm olarak değil buraya devam olarak ekleyeceğim bilginiz olsun. Devamını merak edenler bu bölüme gelip güncelleme yapsın, eklediğimde gözükecektir. !!!!!!

Bölüm : 04.11.2025 02:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
sho.sha. / KAN KADER / 48. BÖLÜM - FELEKTEN İKİ GÜN/ PT. 2
sho.sha.
KAN KADER

24.54k Okunma

1.54k Oy

0 Takip
51
Bölümlü Kitap
KAN KADER GİRİŞ - TANITIM1. BÖLÜM - İLK KURŞUN2. BÖLÜM - KALBİ DİRİLTEN DUYGU3. BÖLÜM - TAKİPÇİ4. BÖLÜM - T.G.I.F5. BÖLÜM - ÇIRAK VE USTA6. BÖLÜM - ROLEPLAY7. BÖLÜM - KAPANA KISILDIK8. BÖLÜM - TİK TAK, TİK TAK9. BÖLÜM - AYNADA Kİ TUHAF KADIN10. BÖLÜM - KARMEN'İN ÖLÜMÜ11. BÖLÜM - YARALI KALPLER VE BEDENLER12. BÖLÜM - İHANETTEN GERİ KALAN13. BÖLÜM - YAS SİGARASI14. BÖLÜM - TEHLİKELİ SULAR15. BÖLÜM - MASKENİ KUŞAN16. BÖLÜM - CEHENNEM'E BİLET17. BÖLÜM - DİKKAT, KAÇAKLAR KAÇIYOR!18. BÖLÜM - KARANLIĞA BÜRÜNEN BİLİNMEYENKARAKTERLERKARAKTERLER PT.219. BÖLÜM - KANLI PARA VE YALANCI YANSIMA20. BÖLÜM - VAHŞET DOLU GEÇMİŞ21. BÖLÜM - OYUN BAŞLADI22. BÖLÜM - KİRALIK KATİL23. BÖLÜM - YANDAŞLAR24. BÖLÜM - GÜVENLİ BÖLGE25. BÖLÜM - HIRSIZLAR26. BÖLÜM - KORKAK KALPLER27. BÖLÜM - KÜLLERDEN DOĞAN AİLE28. BÖLÜM - SAÇLARINI ÖREBİLİR MİYİM?29. BÖLÜM - ŞEYTANLA DANS30. BÖLÜM - DİŞE DİŞ, KANA KAN31. BÖLÜM - ÖLÜ YA DA DİRİ32. BÖLÜM - ÖLÜME 1 KALA33. BÖLÜM - OYUN BİTTİ34. BÖLÜM - MATEM GÜNÜ35. BÖLÜM - YEMİNLİ KURŞUN36. BÖLÜM - BEN, SENİM.37. BÖLÜM - ELVEDA38. BÖLÜM - CAMBAZ'IN HAZİN SONU39. BÖLÜM - TOZLU SAYFALAR40. BÖLÜM - KANLA ÖDENMİŞ BEDEL41. BÖLÜM - VİSAL42 - VİCTOR URAL DİZABLE ( SEZON FİNALİ)43. BÖLÜM - NEREDE KALMIŞTIK?44. BÖLÜM - KİMİN HİKAYESİ?45. BÖLÜM - TAŞIYICI46. BOLÜM- UMUT HÂLÂ VAR47. BÖLÜM - FELEKTEN İKİ GÜN PT.148. BÖLÜM - FELEKTEN İKİ GÜN/ PT. 2
Hikayeyi Paylaş
Loading...