
İyi okumalar
Aynıydı. İnsan alışmak zorundaydı bu aynılığa. Ne kadar şikayetçi olursa olsun alışacaktı. Çünkü değişmiyordu aynılar. Kaçsan da görmezden gelsen de gitmiyordu işte. Sadece kendini kandırıyordun.
Ben unutmaya çalışsam da gitmiyordu. Gece olunca üstüme çöküyordu ailemin acısı. Annemin ölümünü en çok bu anlarda kabulleniyordum. Abimi en çok bu zamanlarda özlüyordum ve babama en çok o zaman kızıyordum.
Affedemediğim çok şey vardı içimde. Ama olmuyordu işte. Ne kadar boğuşsam da kendi içimde çıkamıyordum. Bazen öylece uzaklara dalıyordum. Güney’e sarılmak istiyordum böyle anlarda. Ama onunda anlaması gerekiyordu. Onun işi benden daha zordu ve ben onu kendi travmalarımı hafifletmek için kullanmazdım. O bana gelmeden ben ona sığınamazdım. Peki ben ne kadar büyüktüm ki? Bende çocuk değil miydim?
Babama en çok bu yüzden kızgındım. Onun yüzünden bu kadar kimsesiz hissediyordum. Onun yüzünden evimden ailemden çocukluğumdan ve hayatımdan olmuştum. Bazen aklıma Iraz iyi bir insan olmasaydı ne olurdu gibi düşünceler doluyordu.
Iraz belki de benim son zamanlardaki en büyük şansımdı. Beni sevip sevmediğini bilmiyordum ama ikimizde birbirimiz için uğraşıyorduk. İkimizde birbirimize saygı duyuyorduk. Acımı anlıyor ve üstüne gelmiyordu. Kırmıyor dökmüyor ve sadece yardımcı oluyordu. Annemi kaybettiğim ilk andan beri yanımdaydı. Ve ben ona minnettar olacaktım. Her hareketini tasvip etmesem de kendince doğru olan için çabalıyordu.
Bir geceyi daha atlatıp iş için evden çıktığımda bugün mahallenin asker kaynadığını gördüm. İki gündür böyleydi. Mahallede farklı biri yoktu ama biri başını belaya sokmuştu sanırım. Abim alınmadan önce o zaman dikkat etmesem de şimdi fark ediyordum böyleydi. Mahalle kalabalıktı. Sürekli birilerinin kimlik kontrolü yapılıyor evler gözetleniyordu. Darbe çok yeni olduğu için sorgulamamıştık ama artık biri için geldiklerini herkes biliyordu.
Bir an içimde sert rüzgarlar esti. Korku tüm bedenimi ele geçirdi ve çaresizlik tekrar zihnimi işgal etmeye başladı. Ya Iraz için geldilerse? Ya onu da götürürlerse? Yapamazdım. Tekrar kaldıramazdım.
Askerlerin eve girip abimi götürdükleri gün dün gibi aklımdayken aynı şeyi tekrar yaşayamazdım. Ve bu sefer sokağa atılmasam da başıma gelecekler daha kötüydü.
Mehmet amca şu anki evde kalmama izin vermezdi. Eşleri alınan ya da bir şekilde birbirinden uzak kalan tüm kadınlar gibi kaynanam ve kayınbabamın yanına yerleşmem beklenecekti.
Nazende ile aynı evde yaşamaya dayanamazdım. Nazende katlanılmaz, çekilmez, geçimsiz kadının tekiydi. Üstelik Güney’i kabul etmeyebilirlerdi. Ve ben bu durumda evlerini başlarına yıkardım. Bekarken yanına almayan babam bu durumda beni hiç umursamazdı.
Allah’ım ne olursun tekrar yaşatma bize bunlar. Ne olursun koru gözet bizi. Abimi tez vakitte bize kavuştur. Korkuyorum Allah’ım kulların iyice zalimleşti. Hepsi kendinden güçsüzü ezme peşinde. Kardeşim ve ben iki kimsesiziz bunlara fırsat verme.
Atölyeye girdiğimde herkesin sohbeti bıraktığını ve işine odaklandığını gördüm. Herkes gergindi. Aradıkları kendi eşleri, çocukları hatta kendileri bile olabilirdi. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayrımları yoktu bunların. Akşama kadar herkes diken üstündeydi.
Çalışma saatlerimiz sokağa çıkma yasağından dolayı düşürülmüştü, tabi maaşlarımızda. Iraz’la ortak geçimimiz olduğu için zorluk yaşamasam da moralim bozulmuştu. Iraz’la olan evliliğim pek gerçekçi değildi bu yüzden tüm yükü ona bırakma niyetinde değildim. Tabi Naciye abla bana yapabileceği en büyük iyiliği yaptığı için itiraz etmeye yüzüm yoktu. Onunda yapabileceği bir şey yoktu. Atölyenin kapanmasındansa düşük maaşla çalışmak daha iyiydi.
Eve doğru yürürken iki askerin Nergis’in hüviyetini kontrol ettiğini gördüm. Nergis korkuyla karşısındaki askerlere bakıyordu. Durup izlemek istedim. İçimdeki kötü his tekrar baş göstermişti. O sırada Nergis’le göz göze geldik. Dolu dolu bakıyordu bana anlamadım. Asker kimliği ona verip çantasını kontrol etmek istedi. Nergis ona çantayı uzatırken elleri titriyordu. Bu askerlerinde dikkatini çekti.
Hızla çantayı açtı. Eliyle baktı çantanın içine en son çıkardığı kitapla gözlerim kocaman açıldı. Ellerimi çığlığımı engellemek adına ağzıma kapattım. Nergis’in dolu dolu olan gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Asker çantayı yere fırlattı. Diğer askerse Nergis’in arkasına geçti ve ellerini kelepçeledi. Yanaklarım ıslandığını fark ettim.
Sonra manavdan çıkan Aliye teyzeye kaydı gözlerim. Nergis’in annesine.
“kı-!” bağıracaktı. Koşmaya yeltenmişti. Sesi kesildi. Nergis’in abisi Nuri annesinin ağzını kapattı ve kadını geri çekti. Manava geri girdiler.
Nergis gördü annesi ve abisini. Sesi çıkmadı. Öylece ağlamaya devam etti. Tekrar bana baktı. Ellerim ağzımda izliyordum. Burukça gülümsedi. Göz yaşlarım hızlandı. Asker Nergisi ensesinden tutup arabaya bindirirken tüm mahalleli öylece izledi.
Çünkü konuşursak bizi de götürürlerdi. İtiraz etmek, konuşmak demek seni de suçlu yapardı. Aynı kanı paylaştığınız biri bile olsa karşıdaki yalnızdı. Belki de ölüme gidiyordu Nergis belki de dönmeyecekti. İzlemekten başka çare yoktu. Son kez bakmaktan yüzünü iyice hafızama kazımaktan ve sevdiğin o insana kendi içinde sözler vermekten başka yapabileceğin hiçbir şey yoktu.
12 Eylül 1980 öyle bir tarihti ki insanlar gitmiyordu artık. Onları götürüyorlardı. Öyle çaresizce izliyordun. Yapacak hiçbir şey yoktu. Götürülenin ardından sadece bir fısıltı çıkıyordu dudaklardan.
“helal olsun.”
Asker Nergis’in çantasından çıkan kitabı eline aldı ve Nergis’le diğer askerin ardından arabaya ilerledi. Ve ben kitabı gördüm.
Sırça Köşk – Sabahattin Ali
Ve askerler gidince engellenen çığlık atıldı.
“Kızımm!”
O gün bu sokaklar bir annenin çığlığına şahit oldu. Çaresiz bir gencin göz yaşlarına, bir abinin kardeşi götürüldükten sonra annesini korumasına, bir dostun göz yaşlarına ve bu kadar insanın sessiz kalmak zorunda oluşuna şahit oldu. Çaresizlik hepimizi esir aldı. Bu vicdansızları bir türlü bulamayan vicdan bir kez daha kalbimizi kapladı.
Bir anda elimi esir alan bir el hissettim. İlk önce elimi tutan ele sonra sahibine baktım. Iraz’dı. Bana o kadar manidar bakıyordu ki göz yaşları tamamen kendini saldı.
Beni elimden tutup beni hızla götürdü. Eve girdiğimizde kollarımı beline sardım ve başımı boyun girintisine yaslayıp ağlamaya devam ettim. Elleri saçlarımı okşarken “ağlama. Geçecek söz veriyorum. Ağlama.” Diye fısıldadı.
“Iraz ben çok yoruldum.”
“biliyorum zümrüt güzeli. Biliyorum. Ama buradayım. Her zaman olacağım.” Saçlarımı okşamaya devam etti.
“söz mü, gerçekten olacak mısın?”
“söz sen istemesen bile her ihtiyacın olduğunda yorulduğunda burada olacağım. Bana yaslanabilmen için.”
“teşekkür ederim. Varlığın için.”
“ben teşekkür ederim var olduğun için.”
Bir anda kollarını dizlerimin arkasından geçirdi ve beni kucağına aldı. Ufak bir çığlık attım.
“Sakin ol düşürmem.”
“sakın düşürme.” Boynuna sarıldığımda dalga geçer gibi güldü. Merdivenlerden çıkmaya başladığında öylece beni indirmesini bekliyordum.
Odamıza gelip beni yatağın üstüne bıraktı. Alnımı alnına yasladı.
“Ağlamandan nefret ediyorum ama seni üzmelerini engelleyemiyorum. Aciz hissediyordum.”
“kaderi engelleyemezsin.”
“değiştirmekte mi mümkün değil?”
“bilmiyorum.” Diye fısıldadım. Kendini geri çekti. Tamam anlamında başını salladı.
“Sıkma canını, her şey hallolacak.”
“ne zaman?”
“kaderi değiştirmeyi öğrendiğimiz zaman.” Ve Iraz odadan çıktı. Üstümü değiştirip saçlarımdaki örgüyü açtım. Taramaya başladım. Öylece bir süre kafa dinledim. Sonra aşağı indim.
Mutfağa geçip yemek yapmaya başladım. Güney birazdan gelir bir süre sonra sokağa çıkma yasağı başlardı. Herkes evlerine çekilir bazıları duvarlara yazı yazmak için gece yarısı olmasını beklerdi.
Yemek hazır olunca masayı kurdum. Beş dakika önce Güney gelmiş ve Iraz kapıyı açmıştı. Aralarının iyi olması beni mutlu ediyordu. Iraz’la evli olan ben olsam da Güney’le daha çok görüşüyorlardı çünkü. Sonuçta aralarında usta çırak ilişkisi vardı.
Yemeği yedik güzel sohbetler içinde günü bitirdik. İkisi de Nergis’e ne kadar bağlı olduğumu biliyor ve ona göre hareket ediyordu. Beni üzmemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Hissediyordum bu iki adam benim ailem olacaktı.
...
Sabah gözlerimi açtığımda Iraz’ı her zamanki gibi göremedim. Her sabah sokağa çıkma yasağı bitti saatte kalkar ve Güney’i de kaldırıp dükkanını açmaya giderdi. Bende onlardan bir iki saat sonra uyanır atölyeye giderdim. Bu sabahta aynı şekilde hazırlandım. Saçlarımı örnek yerine arkadan bağladım. Kabanımı giyip evden dışarı çıktım. Öylece ilerleyecektir ki ayağımın altına gelen hışırtıyla durdum.
Bir kağıt parçasıydı. Elime aldım. Ve katlandığı yerden açtım. Bir mektuptu. Soğuğu umursamadan evin önündeki merdivenlere oturdum. Ve okumaya başladım.
“Gülşah’ım. Canım kardeşim.
Bu sana ne zaman hangi şartlarda ulaşır bilmiyorum. Pekte yasal yollardan gönderdiğim söylenemez çünkü. Ulaşıp ulaşmayacağını bile bilmezken yazması ayrı bir ümit benim için.
Güzel kardeşim, ne kadar dayanırım bilmiyorum ama geri dönmek için çok çabalıyorum. Seni ve Güney’i çok özledim. Özgür olduğum o günleri çok özledim. Uyuyamıyorum yemek yiyemiyoruz ve bir çok kişi geri dönmüyor. Gülşah umudumuzu yitirdik.
Bitmiyor. Her gün en az 3 defa koğuşun kapısını açıyorlar ve birinin adını bağırıyorlar. Çığlıklar bitmiyor. Koğuşun duvarları kan renginde. Ve kimseyle görüştürmüyorlar.
Biliyorum babam ve o kadının yanında kalmak zor. Annemin hatıralarına sahip çıkılmadığını görmek zor ama sabret. Ben gelene kadar bekle Gülşah. Geleceğim ve yeniden beraber olacağız. Üç kardeş birbirimize tutunacağız.
Özür dilerim. Seni, Güney’i ve kendimi buna mahkum ettiğim için özür dilerim. Seni, sizi çok seviyorum. Söz veriyorum geri dönmek için elimden gelen her şeyi yapacağım.
Abin Gürkan.”
Instagram: Singularity_mybook
Bölümle ilgili edit paylaştım.
İ
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |