

30.Bölüm
Mezarlığın girişinde ki tanıdık yüz ile duraksadı, “ Aslı Hanım?” dediğinde dolu gözlerle onu bekleyen psikiyatrisiydi. Ali’nin yakın arkadaşı, sırdaşıydı.. “ Melek!” onu gördüğüne sevinmişti.. Gözlerinin önünde büyümüştü Hırçın.. Hırçın ondan beklenmeyen bir hareket yapıp Aslı’ya sarılmıştı. Arif ve Aslı bu durumda şaşırsa da Hırçın’ın eskisi gibi olmadığı bu hareketi ile doğrulanmıştı. “ Gittiler..” dedi hıçkırıklarının arasında, saçlarını okşadı Aslı. “ Ben ben çok yorgunum..” sesi sona doğru kısılmıştı.. Açlıktan yorgunluktan vücudu bitap düşmüştü.. Yere yığılırken Arif imdadına koşmuş ve onu tutmuştu..
Kimse şuan acısını yaşayamıyor sadece günün yorgunluğun geçmesini bekliyordu..Hırçın’ın biraz uyumaya yasını tutmaya ihtiyacı vardı..
Bir yıl önce baba yerine koyduğu adamdan nefret etmek zorunda kalmış, sevgisi ve nefreti arasında savaş sürerken o kişinin ölmesi bütün sinir sistemini altüst etmişti.. Laçin zihninde kaybolmuş Melek ise çok yorulmuştu.. Hırçın ise yeni bir savaş istiyordu. O nefret ve intikamdan doğmuştu..
Aslı, Arif ile Hırçın’ı kliniğe getirmişti, serum takmışlardı biraz da sakinleştici verip uyumasına izin vermişti. Bazı savaşlar bitmişti ama geride enkaz kalmıştı bu enkazdan nasıl çıkardı bilmiyordu.
**
Cenaze evinde de işler pek iyi gitmiyordu. Eylem zorla kendi evine gelmişti, Şahin adamların olduğu depoya gitmişti leşleri imha edecekti fakat Nihat ortalıkta yoktu. Kamerada gitmişti bunu nasıl Melek Hanıma açıklardı bilmiyordu. İlk defa böyle bir aksaklık yaşamışlardı ve bu hayatlarına mal olabilirdi.. O Melek Hükümdar’ın sonunu getirirdi.. Abisine de ulaşamıyorlardı.. Canan onlara bir şey olur muydu ? Kendisi hapise girebilir müebbet bile yiyebilirdi ama Can’ı Canan’ı o dışarıda mutlu olması gerekiyordu.. Hayatına devam etmesi artık korkmadan özgürce yaşaması gerekiyordu.
Yas sürerken evi içeriden tamir ettirmeye çalışıyordu, bir sürü yeni koruma alması gerekiyordu geriye pek bir adam kalmamıştı.
Dün çatışmadan geriye kalan adamlara yüklü ödeme yaptıktan sonra yollarını ayırmışlardı, Mahmut ve bir kaç iyi adamı kalmıştı.
Sigarayı dudaklarına getirerek uzaklara bakan Mahmut abisinin yanına oturdu. “ Ne yapacağız şimdi?” diyebildi. Bundan sonra ne olacak ?
“ Bilmiyorum Şahin, ha diyince de adam alınmaz ki .. “ şakaklarına masaj yaptı.. Mahmut’un zihninde ise Altay Bey’i bulması düşüncesi dolanıyordu.
Eylemin üstünü örtüp sessizce de odadan çıkmıştı Canan. annesin olduğu salona doğru ilerledi. “ Ne kadar güzel bir ev anne, ben hiç bu kadar büyük ev görmemiştim.” dedi ahmet elinde ki telefonundan kafasını kaldırıp uzaklara dalan annesine. Annesi dudaklarına sahte bir gülüş sergiledi. Yanağına öpücük kondurdu. “ içinde huzur ve sevdiklerin olmazsa her odası hapis gelir insana oğlum.”
“ Biz de burada yaşayacağız anne?
“ Bilmiyorum oğlum hadi sen oynuna devam et. “ dediğinde Elif sağ ayağını kalçasının altına çekti. Diğer ayağı koltuktan sarkarken fark etmeden sallamaya başladı.
Canan Ahmet’in bu düşüncelerinden sonra evi inceledi merdivenden inerken, modern bir evdi. İçeride, nefes kesici bir ferahlık karşıladı onu. Duvarlar adeta yoktu! Mutfak, yemek alanı ve salon, aralarında hiçbir kesinti olmadan, tek bir açık alanda birleşiyordu. Her şey yerli yerindeydi, gereksiz hiçbir süsleme yoktu. Bembeyaz mermer zeminler ve yüksek tavanlar sayesinde, güneş ışığı evin en dip köşesine kadar ulaşıyordu. Salonun bir duvarını tamamen kaplayan şömine, camın hemen arkasındaki peyzajlı bahçeyi ve ona ek havuzu çerçeveliyordu. Filmlerde gördüğü evlerden bir farkı yoktu hatta daha güzeldi. Ali amcası fazlasıyla zengindi, bunu dediğini anne duysa bacaklarını kırardı orası ayrı.. Bu cennetten bir köşe olan ev ve geri kalan mal varlığı ablasına ve Eylem’e kalmıştı. Babasınıda bulduklarında hayatının bütün eksikleri tamam olacaktı ablası da belki onlara böyle bir eve alabilirlerdi. Evi seyretmeyi bırakıp annesinin yanına oturdu. yanağına öpücük kondurdu Ahmet’ten ise makas almıştı. Gülümseyip telefonun gömülmeye devam etti.
“ Canını neye sıktın bakalım?” cenazelere sıkmadığını biliyordu onlardan nefret ederek geçirmişti ömrünü.
“ Bilmiyorum kızım hayatımız son 2 yıldır bambaşka bir boyutta. sizin okulunuz aksadı kaçırılma benim katil olmam..” sonunu oğlu duymasın diye sessiz söylemişti. “ Bizim hayatımız hep böyle mi olacak? Kapıdaki korumaları söylemiyorum.. Kocaman ev ama hapisten farkı yok.”
“ Orası öyle anne ama ablam ne yapacağını bilir. sahi o daha neden gelmedi?”
“ Onun içinde zor. Biz yokken aile bildiği insanları kaybetti. Bakma nefret ediyorum demesine çok üzgün. güçlü görünmek için her şeyi yapıyor. Gördün mü toprağa koymadan intikamını aldı ailesinin..”
“ anne ablamdan korkuyor musun?”
“ Laçin’den korkmuyorum o benim mavi boncuğum ama Melek.. O olduğunda bakışı bile değişiyor. Onun yaşadıklarını düşündükçe kahroluyorum. Asla normal biri gibi davranmayacak.”
“ Evet buradan uzaklaştığımızda anladım onu.. Bir kaç kişi gibiydi.. Bazen gerçekten melek gibi bazen iste sadistliği ortaya çıkıyordu. bilmiyorum anne sadece ailecek mutlu olmak istiyorum..”
“Bende kızım , bende.” Canan’ı kendine çekip saçını okşayıp kokusunu içine çekerek öptü..
**
Gözleri aralandığında nerede olduğunu anlayamadı Hırçın. Gözlerini acıtan ışık ile bir kaç saniye savaştı. Gözlerinin ışığa alışmasına izin verdi. Bu odayı anımsayınca rahatladı. Duvarlar, sanki nefes almanıza yardımcı olmak istercesine, açık toprak tonları ile boyalıydı. Dikkat dağıtıcı, parlak ışıklar yoktu; bunun yerine, odanın köşelerine ustalıkla gizlenmiş, kehribar sarısı ışık yayan lambalar kullanılmıştı. Bu sıcak ışık, odadaki her şeyi yumuşatıyor, gölgeleri yatıştırıyordu.
O da da iki kişi için düzenlenmiş iki büyük, konforlu koltuk duruyordu.. Koltukların yerleşimi kasıtlıydı; ne çok karşı karşıyaydılar ne de birbirinden uzaktılar. Bu hafif çapraz duruş, konuşan kişinin direkt bakış baskısı olmadan kendini açabilmesine olanak tanıyordu.
İki koltuğun arasında duran, küçük ve gösterişsiz sehpanın üzerinde sadece iki şey vardı: kağıt mendiller ve su.
duvara yaslanmış, alçak bir çalışma masası gördü.Masayı çevreleyen birkaç kitap rafında, renkli ciltler yerine, sakin ve tekdüze kapaklı, bilgeliği fısıldayan kitaplar sıralanmıştı.
Odanın en can alıcı detayı ise, bir köşedeki pencereden süzülen doğal ışık ve hemen önündeki taze, yeşil bir bitkiydi. Sanki odaya, içerideki zorlu konuşmalara rağmen hayatın devam ettiğini hatırlatmak için konulmuştu. Uzandığı yerden kalktı, kolunda ki serum hareketlerini kısıtlamıştı.
“ ek olarak bir kaç çiçek aldınız demek..” diye yüksek sesle düşündü. Yavaşca açılan kapıyla birden ayaklandı başı biraz dönse de kendini toparladı yanındaki çiçek vazosunun eline aldı.. Gelen kişinin Arif olduğunu görünce derin bir nefes aldı. “ Melek Hanım benim.” dedi ellerini yukarı kaldırarak. Bir şey söyleyecekken sustu yerine tekrardan oturdu.Sol eliyle saçlarını karıştırdı geriye attı. “ Melek Hanım daha uyumanız gerekirdi?” dedi sorarcasına. “ Gözlerini ona dikti sonra devirdi. “ yani verdiği sakinleştirici için demiştim, ben doktor hanıma haber vereyim. “ Cevap verme gereksimi duymadı bile. Kalbinin üzerinde ki ağırlık nefes alamsını zorlaştırıyordu. Ne ilaç verdiyse hiçbir halta yaramamış diye düşündü. İçi acıyordu, bunu en kolay bu şekilde tarif edebilirdi.
“ Merhaba Melek!” dedi enerji dolan bir sesle. Oturuşunu düzeltip karşılık olarak gülümsemişti. Bu gülüş Melek’e yabancı ama tam olarak Laçin’di.
“ Ne kadar oldu gelmeyeli ?” Ne kadar olduğunu biliyor fakat Melek’i denemek istiyordu.
“ İki üç yıl oldu galiba buraya gelmeyeli. Zaman o kadar hızlı geçiyor ki yakalamak mümkün değil.”
“ Nasılsın ? Bir kaç yılı dünü ve yasını konuşmak istemezsen anlarım.”
“ Ne kadar süredir uyuyorum?”
“ On iki saate yakın fakat erken uyanmışsın. “ Ben akşama uyanırsın zannediyordum.”
“ Bağışıklık kazandım büyük ihtimalle bunu diyen ilk sen değilsin.” Neşe’yi anımsamıştı.. Acaba cenazeleri ne olmuştu? Zihninde ki Hırçın bu empati duygusundan hoşlanmasa da kalbi yumuşamıştı… “ Yas sürecime kadar bir sürü şey var aslında ama dan diye seans mı yapacaksın ?”
“ Hayır amacım seans yapmak değil. Seni merak ettim, değişik bir ruh halindesin eski Melek’e göre nazaran -” sözünü kesti ve tamamladı. “ Güler yüzlü ve insancılım değil mi?” dediğinde Aslı hanım gülümsedi. “ Evet bir şeyler oldu hayatımda.”
“ Seans olarak anlatmak zorunda değilsin sohbet etmek istiyorum seninle.”
“ Aslı Hanım sizinle sohbet etmek istememiş olsaydım boş bir koltuğa bakardınız.” dediğinde Aslı, eski Melek’i gördü. Zihninde ki karakterler bölünmeye mi başladı, diye düşündü. Hastalığı ilerlemiş miydi?
“ Ben her şeyi hatırlıyorum.” dediğinde Aslı duraksadı. Bunu beklemiyordu. Ali’de bundan söz etmemişti.
“ Nasıl hissettin?” dedi dan diye soracak bir sürü şeyler vardı fakat usulca ilerlemesi gerekiyordu.
“ Yıkıldım ve buradan uzaklaştım. “
“ duydum yoktun uzun bir süre.”
“ Ailemi bulduğum içindi o uzaklık aslında..Kimliğimi buldum Laçin.. Zihnimde bir karakter kilidi daha açıldı.” dedi ve güldü Hırçın ve bunu aslında o kadar komik olmadığını fark edince utandı. dudaklarını yaladı, bitmiş olan seruma bakış atınca Aslı fark etti ve hemen kalkıp serumu çıkardı. “ Şimdi daha rahat mısın?” Başını olumlu salladı. “ Aileni bulmana sevindim ve kendinide öyle o karakter nasıl peki?” Bu sürecin ilerlemesinde Melek’in yanında olması gerektiğinde artık emindi.
“ Hiç sorma bazen öldüresim geliyor, o kadar yumuşak ve iyi kalpli ki.. Hırçın’ın tam zıt kutubu.”
“ Yani Melek aslında seni dengeliyor öyle mi?”
“ kesinlikle öyle, ben Melek’e yumuşak derken Laçin’i bambaşka bir boyut.”
“ İlaçlarını kullanmıyorsun değil mi?” başını olumsuz salladı. “ Bana zararları yok.”
“ Şuanlık, ileri boyuta giderse ne olacak ? Bilincin kapanırsa ? Diğerleri tamamen seni ele geçirirse ?”
“ O zaman düşünürüz.” dedi umursamaz bir şekilde. Aslı, ters tepki vermesinden korktu. Hırçın Mavi olduğunu biliyor ve birazcık ondan korkuyordu.
“ Şimdi ki karakter gelişimin nasıl peki? duygularını yönetebiliyor musun ? “
“ Orası işte karışık. Arif dışarıda mı ?”
“ Hayır sana yemek almak için çıktı.” derin nefes verdi.
“ Ben birinin ilk olarak kucağını oturup onu öptüm?” dedi dan diye.
“ Ne ?” dedi sevinçle. Hırçın kaşlarını çattı. “ Daha profesyonel tepki beklerdim açıkcası.” diyerek güldü. Gülüşü bile değişmiş, diye düşündü Aslı. “ Biz şuan seans yapmıyoruz sohbet ediyoruz. Devamını bekliyorum.” dedi merakla. Hırçın bunu biriyle paylaşacağı için şaşkındı. Kalbinde ki ağırlık biraz olsun hafiflemişti.. “ Biliyorsunuz ben bir katilim.” başını olumlu bir şekilde salladı. “Of anlatacağım çok şey var aslında, yani bu 3 yıl domino taşı gibi biribirine değiyor. “
“ Dediğim gibi seans yapmıyoruz, sohbet ediyoruz.”
Buna çok ihtiyacın var Melek, birine içine dökmeye o kişinin seni dinlemesine çok ihtiyacın var, Aslı’nın zihninde bu kelimeler dolaşıyordu.
Zihninde ki Laçin biriyle sohbet etmek için can atıyordu. içinde ki hüznü kenara bıraktı, bir şeyler anlatma vakti gelmişti.
“ Başlıyorum o zaman.” onay alınca gülümsedi ve anlatmaya başladı.
“ Ben her şeyi hatırlayınca o geceyi de bana bunları yaşatanları da hatırladım. “ Bu sefer Aslı’nın kalbine bir ağırlık bindi. Onun buraya ilk geldiği zaman ki halleri aklına geldi. küçücük bir kız çocuğu, ölmek için acele eden, her şeyde kendini suçlayan bir kız çocuğu ve şimdi ki haline baktı.. Güçlü kalmak için her şeyi yapmıştı.
“ Olayı başlatanı almaya gitmiştim, sonra birden hamladığımı fark ettim. Yakalanmamak için kucağına oturdum -” derin nefes aldı Arif’i söylese miydi?
“ - o piç beni yakalamasın diye onun dudaklarına değdirdiğim dudaklarına ve gidene kadar öyle kaldım.” Hırçın Aslı’nın suratına baktı tepki bekledi kim diye sormasını bekledi. “ Bunun hakkında zaten bir daha konuşamadık vakit olmadı. Bir anda aksiyonun içinde buldum kendimi ve şuan da karşınızdayım malum yeni bir kaostan çıktık. “
“ Peki bu kişiye karşı hissin var mı yoksa senin için önemsiz biri mi?” Hırçın bu soruyu beklemiyordu.
“ İşte zortladığım kısım burası,” diyince Aslı onun haline kıkırdadı. “ Kusura bakma bu şekilde konuştuğunu görmemiştim.”
“ Of işte bu Laçin beni allak bullak ediyor. “
“ Peki ilaç kullanmak ister misin onlar için. “ başını olumsuzca salladı. “ Hayır istemiyorum.”
“ tamam bu kişi hakkında ne düşünüyorsun?”
“ Bu duyguyu anlamdırmak çok zor, bilmiyorum ki. Nefret duygusu hariç pek bir duygu tatmadığım için açıklayamıyorum.”
“ Melek bir şey soracağım ya da Laçin mi demeli miyim?”
“ Melek olur, Laçin hala yabancı geliyor. Annem seslendiğinde garip gelmiyor sadece.”
“ ailenede geleceğim ama ben şimdi başka bir şey sormak istiyorum.”
“ Tabi sizi dinliyorum.”
“ En son kendin için ne yaptın ?”
“ Ne gibi ?”
“ Bir kafede tek başına kahve içtin mi? Sahilde yürüyüş yaptın mı ?”
“ Bunlara hiç zamanım olmadı desem? Eylem zorla götürüyordu ama pek keyif almıyordum açıkcası.”
“ İstanbul’u gezdin mi?”
“ Motorla dolaştım.”
“ İşi için depolarınız kaçırılma olaylarını geç, gezmek dolaşmak için.” başını olumsuz salladı alt dudağını hapsetti.. İstanbuldan uzaklaştığında bile beş parmağı geçmezdi ailesi ile dışarı çıkması. Zihni hep kargaşa içindeydi.
“ Peki bu merak duygusuyla başlasak ,işe ? Sonra aileni şu öptüğün adamı anlatsak ? Adım adım ilerleyelim. Duygularını tanıman gerek.. En önemliside hayattan zevk alarak yaşamak.. Bunu yaşamanı istiyorum.”
“ Nasıl yapacağım?”
“ Sana anlatacağım ama bir dahaki sohbetimiz seans olması gerekir olur mu ? Yas sürecinide o zaman anlatmanı istiyorum açıkcası.”
“ Tamam ben şimdi ne yapmam gerekiyor yaşamak için?”
“ İlk olarak İstanbulda nerelere gidilir araştır, sana uyan yerleri not al sabah bir başla ne nerede yenilir, nerede kahve içilir , nerede tatlı yemek istersin hepsini not alman gerekiyor. Bolca sahil yürüyüşü belkide vapur gezisi ne dersin ?”
“ Çok insan içinde olacağım ama?” Aslı elini şıklattı. “Bingo! bende bunu istiyorum, insanlarla iç içe olmanı. Laçin bu duyguya senden yabancı.. sizin dünyanızda kan kaos ve savaş var. Laçin bunlara dan diye daldı. Kendine yeni duygular hissetmesine şans vermen gerek. Vapurda martılara simit atabilirsin, bir sokak hayvanın başını okşayabilir onu besleyebilirsin. Yavaş hareket ederek sinir sisteminin de yavaşlamasını sağlayabilirsin, kaşlarını şuan ki gibi çatık olarak gezmek yerine mimiklerini yumuşatabilirsin, insanları öldürecek gibi bakmaya bilirisin.” Hırçın yanaklarını nefesle şişirip nefes verdi. “Bunların hepsini yapmak zorunda mıyım?”
“ Sana kalmış kaç tanesini yapmak istersen. Yakın bir zamanda randevu al bu sefer seansa gel olur mu ?”
“ Tamam alacağım, peki bu geziyi tek başıma yapmasam olur mu?” Gülümsedi Aslı, öptüğü kişi sıradan biri değildi biliyordu. O kişi Melek’in hayattan zevk almasına yardımcı olacaktı, biliyordu. “ Daha iyi olur biliyor musun? hatta fotoğraf çekil görmek için sabırsızlanıyorum. gittiğin her yeri de çekersin.”
**
Hırçın kapıdan çıkarken poşetle kliniğe gelen Arif’e baktı. “ Ne yaptın Arif evde mi hazırladın kahvaltıyı ? “ öyle yapmamı istiyorsanız hemen gideyim isterseniz?”
“ Gerçekten bazen “ devamını getirmedi başını sallayarak dış kapıdan çıktı. Ara dar bir sokakta etrafa bakındı. Poşetteki sıcacık simiti Melek’e uzattı. “ Aman dikkat edin fırından taze çıktı, bunun için geç kalmıştım. Sıcak taze simit yiyin diye. Çay içersiniz diye ayran falan almadım bu kadar erken kalkacağınızı düşünemedim açıkcası.”
“ Zaman algımı yitirdiğim için ne kadar süre kaldık bilmiyorum.”
“ Saat sekize geliyor. “
“ Ben bütün gece mi oradaydım ?” elinin üstündeki damar yolunu söktü. “ Aslı Hanım başımda mı bekledi.
“ Evet o ve ben vardım. Acil bir durum olur diye gitmek istemedi sizi de yollamadı. Seans mı yaptınız sabah sabah ?”
“ hayır sohbet ettik ama bence seanstı ya da bilmiyorum bir insanla nasıl sohbet edilir ki? Ben bir tek onunla uzun uzun konuştum.”
“ Haklısınız.” birazcık alınmıştı kendi aralarındakini sohbetten saymıyordu, hoş iki lafından biri Arif gülme , sen iyi değilsin, emekli mi olsan, izin mi kullansan olduğu için.. İçini gerçek anlamda bir tek Aslı Hanıma dökmüştü, diye düşündü Arif.
“ Annemler nerede ? “
“Eylem’le beraber Ali Bey’in evinde.”
“ Ev ne durumda? Toparlandı mı biraz?” başını olumlu bir şekilde salladı. “ Anneniz sana ulaşamayınca beni aradı. Uyuduğunuzu biraz yalnız başınıza kalmanız gerektiğini söyledim. Sakinleştirici aldığınız ve Aslı Hanıma geldiğinizi söylemedim.”
“ İyi yapmışsın.” Yürümeye başladıklarından Hırçın topuklarına basıp döndüğünde Arif ona çarpmıştı. Hırçın uzun olmasına rağmen Arif’ten birazcık kısaydı. kafası dudağına gelecek kadar bir boy farkı vardı. Sert bir şekilde çarpmamış olsa da dudakları alnına değmişti. İkisi olanların farkına varınca kendileri toparlamıştı. “ Sen istanbul’da nereyi seviyorsun ? “
“ Bilmem hiç düşünmedim.” dedi Arif daha demin dudakları alnına değdiği için uyuşuktu. “ İstanbulda şahsi olarak bir yere gitmedim.”
“ İstanbul’un neredeyse yarısında depomuz var.”
“ Öyle değil Arif. Beni hiç gezerken gördün mü?” Arif tatlı bir şekilde tebesüm etti. Hırçın’ın gözü ise dudaklarına kaydı. Üst dudağı inceydi alt dudağını ona oranla daha dolgundu. Koyu pembe bir rengi vardı. Dişleri düzgün ve beyazdı, köpek dişleri bir tık daha uzundu. Zihninde ki Hırçın Melek ve Laçin’i tekme tokat dövmek istiyordu. Ne yapıyordu bedeni ?
“ Hayır Melek Hanım.” dedi , hanım ekini bir kaç saniye sonra söylemişti. Karşındaki kadın yıllardır tanıdığı kişiden çok uzaktı. İlk defa onu incellediğini fark etti. Dudaklarına bakmıştı.. Arif’in dudaklarına bakmıştı, takım elbisesinde ki mendili alıp halay başı olacaktı…
“ Yuşa tepesine gitmeyi seviyorum.” diye ekledi Arif.
“ Oraya gidelim mi?” dedi Melek cevaben..
Arif, beni daha ne kadar şaşırtabilir diye düşünürken Melek rekora koşuyordu.
“ İlk olarak eve gidelim şu üstümü değiştireyim.”
Arif tek kelime etmedi başını sallayarak Melek’e yol verdi.
Zihninde ki Melek acıdan kaçmak istiyordu, yası tutmak kolay olmayacaktı ama ilk defa farkındalık yaşadı. Yaşamak sadece nefes alıp vermekten ibaret değildi. Planlar, ölümler, çatışmalar ve savaşlar.. bunlara biraz ara vermek istiyordu. Birazcık nefes almak istiyordu.
Yol boyunca konuşmadılar, Melek’in sessizliği Arif’in kalp atşını kulağına gelmesine neden oluyordu. evde işler sarpa sarmıştı, bir sürü yeni personel alınması gerekiyordu. Hırçın Mavi’nin Çakı’yı öldürdüğü çoktan yayılmıştı. Bülent Çakı içeri atılmıştı, rahat durmayacağını herkes biliyordu. Onları bekleyen tonlarca sorun vardı. Arif Melek rahat olsun diye hepsini yapmaya hazırdı.
**
Melek aynanın karşında kendine baktı, denediği kaçıncı kombindi sayamamıştı. “ sen salaksın Melek!” dedi birden.. bunu Hırçın’ın dediğine emindi.
“ Dip boyam yine gelmiş, çıldıracağım ya!” diye söylendi. Kombini beğenmemiş saçıyla uymuyordu. “ Giyecek bir şeyim kalmamış ya!”
Bu cümleyi ilk defa kullanmıştı, onun böyle dertleri hiç olmamıştı.
Açılan kapın ile radarı açıldı, gardrobun içinde ki diğer silahını aldı, silahı hizalayarak yavaşça içeri doğru ilerledi. Kapının arkasından içeri girdiğinde karşında Valeria görünce rahatladı Valeria ile ona doğrultulmuş gibi silahı görünce çığlık attı.
“ Benim Valeria! Ay alışamayacağım ben bana doğrutulan silahlara!” dedi tiz bir şekilde. Melek kendini düzeltti. Silahı indirdi, “Kusura bakma benim evime anahtarla giren olmaz.” geri dönecekken, “ Bir dakika anahtara nasıl sahip oldun?”
“ Şahin’den kopyalamasını istemiştim.” dedi omuz silkti. Hırçın gözlerini devirdi. “ Eylem evinden çıkmıyor ailende orada kaldı ben orada kalamadım açıkçası.”
“ İyi yapmışsın. Acısını yaşaması gerekiyor biraz uzak kalmam lazım herkesten.”
“ Ne yapacaksın şimdi?” Kardeşinin intikamı alması için dolaylı yoldan bu soruyu sormuştu.
“ dışarı çıkacağım yani teorik olarak dolaşacağım. İnsanlar dolaşırken nasıl giyinir?” diye soru yöneltmişti. Valeria sanki ben uzaylım demiş gibi Melek’e bakmıştı.
“ Bana sakın böyle şeyler yapmadım gibi absürt şeyler söyleme.”
“ Tamam söylemem o zaman.” dedi omuz silkti.. “ Melek sana inanmıyorum.”
“ Pek umrumda değil.”
“ ironi yapmıştım.” başını olumsuz salladı Valeria, kesinlikle umutsuz bir vaka idi. “ beyaz tişört buz rengi kot ve beyaz spor ayakkabı ile güzel bir kombin olabilir.” dedi arkasını dönüp gitti. “ Benim beyaz tişörtüm yok ki?” derin nefes vererek odasına geri döndü. Dolapta ki en açık kot rengi pantolonu aldı. Gerçekten beyaz tişörtü yoktu. Valeria kapıyı tıklatıp içeri girmişti. “ bu tişört sana olur büyük ihtimalle.” dedi elinde ki yeni ütülenmiş tişörtü getirdi. Beyaz sağ üstte “Always happy” yazan sade bir tişörtü. Üstünde ki çıkarttı. Kol altına deodorant sıkıp tişörtü giydi. Pantolonu kesinlikle kalçasından zor geçmişti. “ Kesinlikle tekrar spora başlamam lazım!” dediğinde Valeria gülmüştü. Saçlarını karıştırıp geri attı, gözlüğünü taç gibi kullanmıştı. “ Ben çıkıyorum.”
“ Seninle alışverişe çıkmamız gereken konular var.” dedi Valeria otoriter bir şekilde. “ Tabi ki, karşında holding sahibi ve yer altını kralı öldürmüş biri var.” dedi göz kırptı. “ Gerçekten manyak!” dediğinde Melek gülerek evi terk etti.
**
Arif arabaya yaslanırken sürekli duruşunu değiştiyordu ne yapacağınız nasıl duracağını kestiremiyordu. Nasıl giyinecek neler yapacaktı bilmiyordu.. savaş ile yorulan zihni dinginli garipsemişti. Duş almış on dakika boyunca diş fırçalamış, onlarca tişört değiştirmişti.
Melek’i onunla dolaşmak için bir yere gitmek istemişti, “ Hala komada mıyım acaba?” düşündü sesli bir şekilde. Yavaş adımlarla ona doğru gelen Melek’ine baktı.. Tişört ve kot kombini ilk defa görmüş ve çok yakıştırmıştı.. Mavi saçları gözleri ahenk içinde ki, “ Nasıl bu kadar güzel olabilirsin Melek ?” dedi derin nefes verdi.. Gözlüğünü çıkarıp saçlarını geri atıp tekrar gözlüğünü taktı.
“ O sizi takım harici görmekte varmış.” dedi Melek imalı bir şekilde.
“ Allahım nolur komadaysam uyumaya devam edeyim.” dedi mırıldanarak. “ Sizde pek şıksınız Melek Hanım.” dediğinde duraksadı Melek.
Arif pat diye bunu söylemesini beklememişti.. Bu olaya tek şaşıran Melek değildi, Arif de onun kadar şaşkındı. Yumruğunu sıktı koşarak arabasının kapısını açtı, “ Buyrun Melek hanım öğle saati olduğu için yollar boştur. “ Melek arabaya binerken gözlerini yere indirdi. İkiside birbirinden utanmış ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
** Yol boyunca sessizlik hakim oldu, arka fonda rusça şarkılar çalıyordu. Konuşacak bir konu bulamıyorlardı. Onların tek konuları Akrep Ali’nin düşmanları, masuma zarar veren insanları yakalamak nasıl öldürüleceğine hangi depoda öldürüleceğine karar vermeleriyle alakalıydı.
Beykoza son sürat ilerliyorlardı, şanslarını İstanbul trafiğine yakalanmamışlardı. Tepeye geldiklerinden İstanbul’un güzellikleri ayaklarına serilmişti.
“ Bu saatte neden bu kadar insan var burada ?” yanına sepet ile gelen Arif’e bu soruyu yöneltmişti.
“ Hz Yuşa diye bir zaat var burada mezarı var, buranın adıda oradan geliyor.”
“Hmmi Yuşa ne demek biliyor musun ? “ dedi banklara doğru geçip oturdu.. Mavi ve yeşilin karışımına hayran bir şekilde baktı.
“ Bir sürü anlamı var açıkcası ama ibranice ‘kurtuluş’ demektir. “
“ Anlamı çok güzelmiş. Din konusuna girmeyeceğim devamını sormayacağım o yüzden.”
“ Dİn konusunda benimde çok bilgim yok zaten.” dedi ve sepeti ortalarına koydu.
“ Bu ne Arif, sepet sepet yumurta sakın beni unutma mı diyeceksin?” Yaptığı espiri üzerine yüzünü buruşturunca Arif kıkırdadı. “ Sohbet etmek bana göre değil.” dedi başını sallayarak.”
“ Hayır sizi böyle görmek mutlu etti açıkcası ve hiç sohbetlere dahil olmayan biri için o espiri çok iyiydi.” dediğinde Melek’te gülmüştü. Kötü olduğunu biliyordu ama Arif’in ona bu şekilde yaklaşması çok hoşuna gidiyordu. “ Beni bu tepede fotoğraf çekmen gerek, Aslı’nın görevlerinden biri.”
Telefonu ona uzatınca, “ Benim ki daha iyi çeker büyük ihtimalle. “ kırık telefonuna göz attı. “ O kadar umurumda olmuyor kş telefon çalışıp çalışmadığına bile bakmadım.”
“ O zaman bugün size son model bir telefon alalım olur mu ?” omuz silkti.
Bir kaç poz verdiğinde, Arif derin nefes aldı. “Melek Hanım kaşlarınızı en azından çatmasanız birde yandaki kalabalığa fazla sert bakıyorsunuz.” dediğinde kaşlarını düzelti Melek.
“ Nasıl poz vereyim ?”
“ Güzel şeyler düşünün ? “ aklına sadece Arif ile dudağını yaklaştığı an gelmişti o sıra istemeden gülümsemişti ve Arif bu anları ölümsüzleştirdi.
Sepetten çıkan termosu Melek’e uzattı yanına streçe sarılmış sandici verdi. “ Bunları sen mi hazırladın ?” Açıkmıştı ve tam zamanında yine ona yetişmişti.
“ Evet Melek Hanım, güzel manzara eşliğinde yemek yemeni zevki hiçbir yer de yok.” ded sandivicinden ısırık alıp Melek’ten gözlerini alamadı. Bakışını fark etmeden etrafa bakıp yemek yemeğe başlamıştı. Kahvesini yudumladı içi serinlemişti. “ Çok iyi tutturmuşsun tadını.”
“ Teşekkür ederim beğenmenize sevindim, afiyet olsun.” kahvesinden yudum alıp yine onu seyretmeye koyuldu..
Hırçın vapura binmek istediğinde istikamet belliydi. Arif yanların simit olarak bindi. Vapuru alt kısmında banklara oturdular. Hareket etmeye başladığında Hırçın hayran hayran bir şekilde baktı.. Gözlerinin kıymetini anladı, dünyaya bakıyordu fakat bugün gibi görmemişti. Beyaz köpükleri ve manzarayı video çekti. Kameranın kadrajına Arif girince gülümsemesi duraksadı.. Ne zaman çevirse göz göze geliyordu.. Videoyu selfi moduna alıp ikisi kadrajda göründü… Bu kareye bayılmıştı her ikisi de..
Sonra üsküdara geçip oranı meşhur tatlıcısından tatlı yediler kahve içmek için başka sokaklara karıştılar.. İkisi de biliyordu ki bugün bazı şeyler için başlangıçtı..
Arif Melek’in yanında her günü özeldi fakat bugün arştı..
**
“ Başka bir gün sizi adalara götüreyim, orasıda muhteşem bir yer.” dedi sitenin içine girerken.
“ Olabilir Arif. Güzel bir gündü yani ilk defa böyle bir gezi yaşadım.”
“ Melek Hanım size bir şey söylemem gerekiyor.” Arif ilanı aşk yapmaya hazırdı.
“ Ne söyleceksen şu an değil Arif. Yaşamak için her şeye ara vermiştim ama başımızda bir sürü şey var.” dedi konuyu değiştirmek için. Ne duymaktan korkuyordu bilmiyordu öpücükten rahatsız olduğunu söylerdi belkide bir daha böyle bir şey yaşanması diye uyarabilirdi. Bu cümleyi duymak istemiyordu erteleyebildiği kadar ertelemek istiyordu.
“ Ne zaman duymak istersiniz ?”
“ Her şey sona erdiğinde..”
“ Her şey sona erdiğinde.” diye onay verdi..
Siz bu sahneleri 30.Bölümde okudunuz ama benim için bu sahneler 10 yıldır bekleniyor.. Hırçın Mavi 2015 yılından beri benimle.. onu yazmak her zaman zordu, diğer platformdakiler yılda belki iki bölüm attığımı bilir.. Benim çok zor yazmak seni ama seni mutlu etmek için yazmaya da devam edeceğim. çok güzel yerlere geleceksin mavi boncuğum... yorumlarınız bana ilham oluyor lütfen bol bol yorum atınız..<3 iyi ki varsınız
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |