
Derya yol boyunca pencereden Mardin'in bereketli topraklarını izledi, daha önce hiç gitmediği yerleri görüyor olduğunu düşünmeye çalıştı. Aklını Nazlı'nın başına gelenden uzak tutmalıydı. Yoksa kafayı yemesi işten bile değildi.
Dilber hanımdan gelen aramadan sonra, Derya durumu anlatınca Bayram Ağa duydukları ile ortaklığı yıkacak kadar öfkelenmişti. Öyle ki Derya kayınpederine birşey olacak diye korkmuştu. Bu işi daha sakin halletmek için Boran'ın aracılığıyla Bekir Karahan'a ulaşmıştı. Sonuçta onların aşiretine bağlı bir köy ve daha kötüsü karşı taraf Hüseyin Karacahan ile akraba olan bir aileydi.
Şimdi Derya, Zelfi ve Murat bir arabada, Bekir Karacahan bir arabada, iki tarafında korumaları ile oldukça kalabalık olarak Nazlı'ya yardım eli uzatmaya gidiyorlardı.
Zelfi ise asla bu köye gelmek istemese de hem aileyi, hem köyü iyi bildiği dahası Nazlı hanıma vefa borcu olduğu için geride durmayı kendine yedirememişti.
Köyün oldukça dışında kalan ve Zelfi'nin yıllarını çalan evin uzaktan görünmesi ile Murat aynadan arkada ki kıza baktı. Gözü onu buldukları evde, eli midesinin üzerinde zorlukla tutkunup gözlerini başka tarafa çevirişini içi burularak izledi. Dıştan iyileşse de içi yıkıktı Zelfi'nin, Derya hanım ısrar etse de psikoloğa gitmeye ikna edememişti, Ayşe'nin de çok üzüldüğünü biliyor elinden birşey gelmiyordu.
Çok geçmeden köyün içine girip etraftaki yapılara göre görkemli kalan konağın önünde durdular. Kapıda ki iki adamın gelenleri fark edip telaşla içeri haber verişi beklendik manzaraydı. Önce Derya indi arabadan, öndeki araçtan inen Bekir ile göz göze geldi kısa bir an, sonra yanında Zelfi'yi hissetti. Koluna az da olsa temas edişini ve yakınında durma çabasını fark eden Derya kolundaki elini okşadı usulca, güven vermek ister gibi iki kez vurdu z
arif parmaklarının üzerine...
Bekir hanımları arkasında bırakıp önden gidecek bir adam değildi ama bu konakta yaşayanlara, kendine emanet edilmiş iki kadına önden gitmeleri için yol verecek kadar güvenmiyordu.
Derya ve Zelfi'nin peşinde olduğunu bilerek geniş avluya girdi, hepsinin gözleri etrafı taradı, ortada kimse görünmüyordu. Az evvel kapıda olan adamlardan biri koşturarak merdivenleri inip Bekir'in karşısında ellerini önünde birleştirip saygıyla,
"Bekir ağam salona buyrun, hanım ağam hemen gelecek." dediğinde üçüde birbirine baktı kısa bir an.
Bekir,
"Cemil'i arayın gelsin, Döne hanımınla işimiz yok." deyip gösterilen salona göz ucuyla baktı. Sonra avludaki sedire, yanında ki kış sobasına değdi gözleri.
"Üşümezseniz burda bekleyelim, aradığımızı kaçırabilirler, bunlardan herşeyi beklerim" Dedi kısık bir sesle.
Derya başıyla onaylayınca adama işaret etti,
"Çalıştır şu sobayı, ağana da söyle beş dakikaya burda olsun." deyip hanımları sedire yönlendirdi.
Sedire yerleştikleri sırada merdivenlerden inen yaşlı ama diri beden görüş açılarına girdi. Heybetli bir kadındı, hani şu cami yıkılmış ama mihrap yerinde tiplerden,
"Ooo... Bekir oğlan sen bu köyün yolunu bilir miydin?" diyerek sanki karşısında ergenliğinde bir genç varmış gibi laubali tavrı ise ilerleyen dakikalarda seviyenin ne kadar düşeceğine delil gibiydi.
"Ağası olduğum köyü görmek için senden izin alacak değilim ya Döne kadın! Oğlun faydasızı olup biteni anlatmadı mı, yoksa ağanla nasıl konuşacağını bilmeyecek kadar mı bunadın?" diyen Bekir ise malesef bu kadının anladığı dilden konuşması gerektiğinin farkındaydı.
Hedefine ulaşmış olacak ki, adımları duraksadı fakat zehirli dili duracak gibi değildi, merdivenleri bitirip sedire yaklaşırken Zelfi'yi görünce alaycı tavrı silindi. Gözünden geçen tereddüt Derya'nın kaçıracağı bir detay değildi. Suçlu kendini en çok hazırlıksız yakalandığı anlarda belli ederdi.
Bir Derya'ya baktı, bir Zelfi'ye...
"Yoksa bu edepsiz için mi geldiniz?" deyip Zelfi'nin üzerine yürüyecekken Derya araya girdi,
"Doğru bildiniz Döne hanım, ben de avukatıyım. Konuşacaklarımız var sizinle." diyerek zarf attı.
Kadının bakışının gerisindeki karmaşayı gördü,
"Ne konuşacağız ki, kocasını bırakıp gitti diye kırgınım buna. Başka bir şey yok." diyen kadının uyanıkça geri çekilişi Derya'yı gülümsetti ama Zelfi'nin pimini de ateşledi,
"Kocam olması için nikah gerekir Döne kadın." dedi Bekir'den duyduğu hitap şekliyle. Çok hoşuna gitmişti bu sıfatsız söyleyiş... Hanımlık çok fazlaydı bu kadına...
Derya elini tuttu Zelfi'nin, sırası değildi ama elbet gelecekti, Cihan'ın çıkmasını en çok bu yüzden istiyordu ya. O kimin ne iş çevirdiğini en kolay öğrenecek kişiydi.
"Tüüü... Nikahsız mı durdun bunca zaman adamın yanında." diyen kadının hakkı yenilmeyecek tek konu varsa o da çok iyi oyuncu olduğuydu.
Zelfi bir adım ileri atmak istedi ama Derya izin vermedi. Merdivenlerin gerisinden onları tedirgince izleyen bir çift gözü fark etse de görmezden geldi.
" Döne hanım." Dedi hanımlık sıfatını zerre hak etmese de az evvel avukatım diyerek açığa döktüğü kendi kimliğine saygısından adına 'hanım' ekleyerek "Gelininiz Nazlı hanımla görüşmem gereken mevzular var, kendisine haber verirseniz sevinirim. Çok zamanımız yok" dedi muhabbeti uzatmamak için.
Kadının yüzü iyice gölgelendi,
"Nazlı yok burda, çocukları alıp ailesini ziyarete gitti." dedi hali hazırda beklettiği yalanını söyleyerek.
Dudak büken Derya'ya bu yalanı yutturabileceğini düşünmüştü fakat şuan bu kadar emin görünmüyordu.
"Okul zamanı gitti yani, hemde yıllardır kapısını açmadığı baba ocağına?" diye tekrar etti soru olmayan soru cümlesiyle.
"Esti gitti işte, Nazlı bu ne zaman kimin lafını dinlemiş. Kocasına sorarsın fazlasını ben bilmem." Deyip işin içinden sıyrılmak isteyen kadını bırakmak olmazdı,
"Okul zamanı, gitmeyeceği kapıya gittiğine göre, aile arasında bir tatsızlık oldu sanırım." Diyerek şansını zorlayan Derya'ya,
"Sen de diyorsun aile arasında demek ki avukat hanım, seni hiç alakadar etmez." Diye çıkıştı Döne kadın.
Kaşları bu cüretkar çıkışla havalanan Derya,
"Bekir Ağa, sanırım aldığımız duyumlar doğru." dediği sıra da,
"Bana bakın, buralarda Bekir'in sözünün geçmesi için kırk fırın ekmek yemesi lazım. Biz Hüseyin Ağa'yı biliriz, o yoksa Cihan'ın sözü geçer. Bu güne kadar babasını saymamış işinin ucundan tutmamış Bekir'i ağa diye saydıramazsınız. Karın hastaymış onun dizinin dibine git bizim aile işimize karışma."
Bu kadın her sabah kahvaltıda yürek yemiş olmalıydı, zira Bekir Karacahan'ın gözlerinden geçen şimşekle Derya bile geri adım atacak oldu.
"Benim karımın derdi senin gibilerin ağzına düşmedi, ben varken de düşmez." Deyip yaşlı kadına doğru bir adım attı, "Çok güvendiğin Hüseyin Ağan girdiği delikten kolay kolay çıkamaz, neden biliyor musun?" diyerek gözlerini kaşları çatılmaya başlayan kadına dikti. "Suçlayanı senin çok güvendiğin Cihan da o yüzden."
İkisi birbirine meydan okurken nihayet beklenen oldu Cemil bir telaş konağa ulaştı,
"Ne oluyor burda? Annen yaşındaki kadının üstüne yürümek yakışıyor mu Bekir Ağa?" diyerek araya girdi.
Cemil'i oldu olası sevmezdi Bekir, şu işe sadece günlerce karısına ablalık yapan Nazlı için girmişti.
İşaret parmağını uzun boylu olsada kendinden kısa kalan Cemil'in göğsüne bastırdı,
"Karının üstüne kuma getirdiğin doğru mu?" diye sordu.
Karşında göz bebeklerine kadar titreyen Cemil bu haberin nasıl konak dışına sızdığını sorguluyordu. O kızı bu konağa sokar mıydı? Anası Nazlı yokken meydanı boş bulmuş alıp getirmişti kendinin haberi bile olmadan. Zaten kuma karısından da annesi bulup, isteyip getirene kadar haberdar değildi.
Başta diretip kıza yaklaşmasa Duru doğduğundan beri tenine hasret kaldığı kadının onu yok sayışına daha fazla dayanamayıp kendini kuma karısının koynunda bulmuştu. Daha önce yüzüne bile bakmadığı kadının genç taze bedeniyle nefesini körükleyip zapretti. Üzerinde Nazlı diye sayıklayarak kendini kaybettiğinde gerçekliğe dönüşü ancak altında titreyerek ağlayan kadını fark edebildiğindeydi ki herşey için çok geçti.
Arkada bıraktığı kadının asla kumayı kabul etmeyeceğini biliyordu, iş işten geçmiş daha on sekizinde taze bir bedenin kanına girmişti, bu işi nasıl temizleyecekti. En güvenilmeyecek olana güvendi.
Kısa bir an annesiyle göz göze geldi,
"Seni ilgilendirmez, bu bizim aile meselemiz." dediğinde Bekir'den yiyeceği yumruğu hesaba katmamış olacak ki merdivenlerin dibine doğru uçarcasına yere yığıldığında az evvelden beri sessizce dinleyen bedenden bir korku nidası firar etti.
Cemil'in kuma karısı Gülay'dan...
Hepsinin bakışı kızı buldu, küçücüktü daha. Karnı hamile olduğunu belli edecek kadar belliydi ama beş aylıktan da fazla durmuyordu.
Kendine dönen gözlerle kulaklarına kadar kızardı, geriye iki adım atıp konağa girerek gözden kayboldu.
Bekir'in yüzü iğreti ile buruştu,
"Allah senin belanı versin Cemil, kızın Gül'den kaç yaş büyük bu kız beş mi? Altı mı? Hiç mi utanmadın?" diye haykırdı.
Derya'nın ise midesi bulanıyordu, Zelfi zaten bu köye geldiklerinden beri kusmak istiyordu.
"Nazlı nerde?" diye sordu Derya oyalanmak istemiyordu, bu lanet yerden bir an önce gitmek istiyordu. Zelfi saklamaya çalışsa da hali hiç iyi değildi.
"Sizi ilgilendirmez hanım ağam?" diyen adamla Döne kadının gözleri kocaman açıldı.
"Kim kim?" dedi oğlunun cesaretini yadırgadığı belli olan sesiyle.
"Boran Ağa'nın karısı, merak ediyordun ya ana bak ayağına gelmiş koskoca hanım ağa." dedi kuyruğu dik tutmaya çalışarak.
Döne kadın ise alaycı tavrını, üstten bakışını bir anda kenara bıraktı. Derya neyse de Bayram Ağa'dan korkardı,
"Nazlı baba evine döndü, kuma lafı doğru törenin gereği yerine geldi. O da kabul etmeyip çocuklarıyla gitti." dedi mevzuyu kapatmak ister gibi.
"Yok yani konakta?" diyerek teyit ettirmek istedi Derya. Zira asla inanmamıştı fakat evi arayacak hali de, izni de yoktu. Başka bir yol bulmalıydı ki yol onlara geldi.
Cihan Karacahan öfkeden alev saçan bal rengi gözleriyle konağa heybetli bir giriş yaptı.
O gözler ne abisini ne Derya'yı gördü, Zelfi zaten onu gördüğü gibi Derya'yı daha sıkı tutar olmuştu. İkinci kez denk geliyorlardı fakat ilkinde öfke öyle yüksekti ki, ne hissettiğine odaklanacal vakti olmamıştı. Şimdi ise suçsuzluğunu kabullenemediği adamla aynı tarafta olmanın huzursuzluğunu yaşıyordu.
Cihan merdivenlerin dibinde daha toparlanıp kalkmaya fırsat bulamamış Cemil'e yöneldi. Yerden sökercesine kaldırdığı bedeni öyle ileri fırlattı ki Derya'nın bile eli ağzına gitti.
Biraz evvel Bekir'e diklenen Döne hanım hızlıca oğlunun önüne geçti, Bekir insaf ederdi de Cihan canını almadan bırakmazdı biricik oğlunu...
Araya giren kadına tek soru sordu Cihan,
"Nazlı nerede?" Dedi buzdan soğuk sesiyle.
"Gitti Cihan, kumayı kabul etmez sende biliyorsun çekti gitti tutamadık." diye yalvaran sesiyle insaf bekledi.
Gitmediğini bilen Zelfi kendi dağınık zihnini bir kenara ittip karışıklıktan faydalanarak tersteki merdivenlerden üst kata çıkmaya başladı.
Cihan'ın yüzü daha da karanlık bir hal aldı,
"Gidebilecek kadar gücü, insan içine çıkacak kadar yarasız beresiz yüzü vardı yani..." deyince bu kez araya giren o değilmiş gibi yan yan mesafe açtı Döne hanım.
Yutkunuşunu, gözlerinde gezen korkuyu ordaki herkes fark etti,
"O ne demek Cihan." Diyense yerden bir türlü ayrılamayan Cemil'di.
Cihan başını iki yana salladı,tövbe çeker gibi,
"Nazlı ne-re-de?" diye sözünü hece hece böldü. Bunun son uyarı olduğunu bilecek kadar akıllıydı Döne hanım.
Cihan'ın sessinde ki ton öyle karardı ki Zelfi'nin adımları hızlandı.
Fakat Döne hanım kışkırtmaktan geri durmadı, şuan onu büyük blr kaostan ötesi kurtarmazdı,
"Cihan karı koca arasına girilmez oğlum, iki evlatları var bırak aralarında çözsünler. Hem sen bekar adamsın böyle 'Nazlı nerede?' diye bağırıp durursan insanların aklına neler gelmez." Dediğinde Cihan tek hamlede kadının boğazını sağ eliyle kavrayıp duvara yasladı.
"Seni öldürürüm, sözünün gittiği yeri bilerek, o cümleyi kuran dilini sökerim senin." Dedi Cihan öyle öfkeyliydi ki biraz evvel olan siniri şu sözden sonra cehennem ateşi yanında bir mum gibiydi.
Zelfi'nin az önce hızlanan adımları ise duraksadı. Böyle bir şey olabilir miydi? Nazlı hanımın uzun zamandır Cemil ağaya kadınlık etmediği konakça bilinen bir gerçekti. O mesafenin altından böylesi yasak aşk hikayesi çıkmazdı. Cihan'a değilse de Nazlı ya yakıştıramadı. Tekrar hızlandırdığı adımlarla üst kattaki odaların kapılarını yoklamaya başladı.
Yoktu...
Ne izi, ne sesi...
Avlu da ise Cihan'ın elinde çırpınan Döne hanım çareyi oğlunda arasa da Cemil annesinin boğazına pençe misali geçmiş elden onu kurtarmıyordu.
"Senin dilin bir daha Nazlı'nın adını anmayacak, ne oğlunun yanına koyacaksın onun adını. Ne de namussuzca çalışan aklına meze yapacaksın. Adını, varlığını hatta yokluğunu bile unutacaksınız onun." Diye tısladı adeta.
Elini boğazından çektiğinde yere yığıldı Döne hanım.
Cemil annesinin yardımına koşarken,
"NAZLI NEREDE?" Diye tüm konağı inletti Cihan. Onun sesinin peşi sıra Zelfi'nin kulağına bir ses çalındı. Bir kedinin kapı tırmalamasından hallice, üst kata eklenmiş odaları o zaman hatırladı Zelfi. Kimsenin çıkmasına izin verilmeyen Cemil Ağa'nın Nazlı hanım için yeniden yaptırdığı teras katı...
Yakalanmamak için sessiz oluyordu ama konaktaki her bir göz şuan Döne hanımı boğmak üzereyken bırakıp Nazlı diye yeri göğü inleten Cihan'ın üzerindeydi.
Cihan ise ancak Derya ve Bekir'in varlığını idrak etmişti.
" Abi..." Dedi onu sildiğini yüzüne haykırmış adama," Abi bu şerefsize sahip çık Nazlı'yı bulmam lazım."
Bekir başını sallayıp merdivenleri işaret etti usulca, orda ki herkesin aksine Zelfi'nin kayboluşunun farkındaydı.
Teras kattaki büyük kapının önüne kadar gelen Zelfi ise sesin kaynağını bulmuştu,
"Nazlı abla orda mısın?" diye sordu usulca.
"Cihan... Cihan'ı çağırın." diye bir inleme geldi sadece.
Cihan... Ve onu çağırmak... Adını anmak... Hemde yüksek sesle...
Midesinde yükselen tepkiyi zorla bastırdı Zelfi, Bekir Ağa'yı yada Derya ablasını çağırabilirdi. O da onların peşinden gelirdi nasıl olsa. Öyle olmaz mıydı?
İçerden,
"Cihan!" Diye bir inilti daha geldi.
O an başka bir şeyi idrak etti Zelfi, Nazlı bu konağı sesiyle yıkardı böyle bir durumda. Niye konuşmaya zor takat bulmuş gibi inliyordu.
O farkındalıkla ayıklanıp trabzanlara yöneldi, aşağıya seslenmek için aralanan dudakları hışımla yukarı çıkan adamı görünce öylece kaldı.
Cihan'ın etrafı tarayan gözleri ise o sırada Zelfi'yi buldu, hiç ummadığı anda. Ummadığı bir yerde karşısındaydı işte. İleri eğildiği için omuzlarından dökülen saçları, koyu kahve gözleri, onları süsleyen gür kirpikler... Hafızasından silinmekte olan, olanları öğrendiğinden beri gözünün önünde canlandırmaya çalıştığı ama bir türlü başaramadığı yüz karşısındaydı.
Zelfi kendisini görüp afallayan adamla daha fazla göz teması kurmak istemedi,
"Nazlı abla burda." diyerek kendini üzerinde ki yükten kurtarıp geriye çekildi.
Merdivenler bitip aynı kata ayak basar hale geldiklerinde Cihan bir kere daha Zelfi'ye baktı ama onu gözü önünde durduğu kapıdaydı.
Bu karşılaşmayı çok hayal etmişti Cihan ama hiç birinde, ikisinin de o an ki düşüncelerini önemsiz kılacak bir Nazlı krizi yoktu.
Kapıya yaklaşıp biraz evvel konağı inleten sesten çok uzak,
"Abla orda mısın?" Diye seslendi.
"Cihan..." diyen sesin bu kez ağladığı titreyişinden belliydi.
Bal rengi gözler canının acısını saklamak ister gibi kapandı,
"Geldim ablam... Korkma yetiştim... Kapının arkasındaysan çekil kırmam lazım." dediğinde,
"Cihan kızlar..." Dedi Nazlı'nın kısık titreyen sesi.
"Onlarda gelecek götüreceğim seni burdan, kapıdan uzaklaş şimdi." dedi sakin ve ikna edici bir tonda.
Nazlı'nın onaylayan mırıltısı ile Cihan kapıya yavaşça tartmak ister gibi yüklendi önce, Zelfi'nin kendini izleyen gözleri ile kesişti saniyelik bakışları ama çabuk kaçtı çikolata kahvesi gözler.
Kapıdan iki adım kadar uzaklaşıp göz teması kurmadan,
"Korkma..." Diyebildi.
Dakikalardır konağı inletiyordu sesi, korkma demek için çok geçti farkındaydı. Nereden bilebilirdi ki burda karşısına çıkacağını bilse birşey fark eder miydi?
Kafasını boşaltıp kapıya kuvvetli bir omuz attığında içerden Nazlı'nın hıçkırığı duyuldu. Kapının sövesi bile yerinden oynamıştı ama üç tur döndürülen kilit direniyordu. Bu kez gerileyip kilidin üzerine attığı tekme ile Zelfi boş bulunup korkuyla sıçrasa da çabuk atlattı.
Açılan kapıdan içeri Cihan'dan sonra girince, kapının yanında sırtı duvara yaslı sol gözü kapanma derecesinde şişip morarmış Nazlı'yı gören Cihan'ın bir kaç adım geri gidişini izledi.
Bu hali beklemiyordu belli ki, ondan uzaklaşmasını fırsata çevirerek
Nazlı'nın önünde eğildi Zelfi,
"Abla bana bak, gözlerime bak." deyip Nazlı'nın zar zor dik tuttuğu başına çenesinden destek oldu. Başı biraz yukarı kalkınca bu kez boynunda ki morarmış parmak izleri gözler önüne serildi. Bilekleri mosmordu...
Bu halini görünce Zelfi de bir adım geri gitti, Nazlı derken bile sesi titreyen adam bunu nasıl yapmıştı. Şu evde yaşayan kadınların her biri Cemil Ağa'nın aşkına hayrandı. Karısının bir dediğini iki etmiyor diye imrenir dururlardı. Aldığı takılar, çantalar, ayakkabılar İstanbul hanımlarında yok deyip kıskançlıklarını ortaya sererlerdi. Ama Zelfi'nin gördüğü kadın bunlara tav olacak biri değildi... Yine de Cemil Ağa'nın karısını döveceğine, hem de bu derece, koca köyde kimse inanmazdı.
İlk kendine gelen Cihan oldu,
"Abla iyi misin? Bir ses ver ne olur!" dedi izleyeceği yolu belirlemek için.
Nazlı açabildiği sağ gözünü biraz aralandı,
"İyi olacağım, götür beni burdan..." dediğinde,
"Tamam... Kimliğin, çocukların kimlikleri yanımızda olsun yeter. Nerede çantan?" deyince Nazlı şifonyeri işaret etti.
"Ben alırım." Diyerek ayaklandı Zelfi. Cihanla iş bölümü yapmak istemiyordu, şuan yaşadıkları şaka olmalıydı.
Nazlı'yı kolların ve bacaklarının altından kavradı Cihan, çuval gibi hissiz bir bedendi kollarının arasındaki kadın. Burnunun direği sızladı, daha yaşı onsekiz olmadan Mardin'e gelen Nazlı neredeydi, bu kollarında ki kimdi?
Ardından gelen adım seslerini duyuyordu ama onu düşünmeyi sonraya erteleyecekti. Ertelemeliydi...
Avluya inen merdivenlere geldiklerinde Nazlı'nın kardeşi Cihan gitti, Cemil'in celladı geldi oturdu gözlerine.
Nazlı'nın halini gören Derya,
"Aman Allahım..." diyebildi. Bekir ise Cemil'i boş bir çuval gibi ileri fırlattı.
"Haysiyetsiz, şerefsiz..." diye başlasa da devamını sessiz getirdi. Küfür sevmezdi ama bazen hakikaten gerekiyordu.
Cihan'ın önceliği kollarında ki candı, Cemil'in yerden ayaklanıp önüne geçişini bekliyordu. Yüzsüzdü bu adam biliyordu,
"Bırak karımı, götüremezsin." Diye diklenen adam şaka olsa gerekti. "Nazlı!" dedi şokla karısının dayak yediğinden bile bi haberdi. "Kim vurdu sana... Kim dokundu beni kıyamadığıma..."Diye atıldı.
Bekir daha fazla el sürmek istememiş olacak,
"Cengiz tutun şu adam müsvettesini." demesiyle Murat'ta onunla öne atılıp iki kolundan tutarak tüm direncine rağmen annesinin yanına çektiler Cemil'i.
Cihan kapıya doğru bir adım atmıştı ki Nazlı'nın kısık sesi durdurdu onu,
"Boşasın beni... Bu adamla bir bağım kalmadan gideceğim burdan." Diye inledi.
Daha Nazlı'nın cümlesi tanımlanmadan Cemil başını iki yana salladı aklını kaybetmiş divane gibi,
"Asla, hayır asla... Benim karımsın sen, gidemezsin benden." deyip kendini tutan kollardan kurtulmaya çalıştı.
Cihan sabır ister gibi başını geriye attı, karımsın diyordu birde... Nazlı haklıydı bunların arasında en ufak bağ kalmamalıydı. Dini nikah gibi kutsal bir bağı dahi kullanırdı bu adam, Nazlı'nın hayatından tamamen çıkarılması lazımdı.
Derya'ya çevirdi yönünü,
"Avukat hanım, bir insanı öldüresiye dövmenin cezası kaç yıldan başlıyor?" diye sordu kucağında ki kadını biraz kaldırarak halini göstermek istercesine devam etti "Böylesi bir darbın cezası hafif olur mu?"
Cihan'ın yapmak istediğini havada kaptı Derya ama bu adam o hapsi yatar yine o kadını boşamazdı,
"Öldürmeye teşebbüs dokuz yıldan başlar Cihan Ağa." dedi içinde ölçüp tartmasına rağmen tereddütsüz çıkan sesiyle.
Bu dayağın video kaydı varsa işimize yarar mı?" Diyerek bu kez gözleri Döne hanıma çevirdi. Yerinde yaprak gibi titreyen yaşlı cadıya bakarak tek kaşını kaldırdı, "İnkar edip, suçu başkasına da atamayacak yani..." Diye tamamlandı sözünü.
Derya'nın, Zelfi'nin ve Bekir'in kaşları havalandı. Bu zulmü Nazlı'ya kayınvalidesi mi yapmıştı?
İlk aklını toparlanıp konuşan Derya oldu,
"Onbeş yıla kadar cezası artar." Derken Döne denen kadını öldüresiye dövse içi soğumazdı.
Cihan beklediğinden de fazlasını almış olarak Cemil'e döndü,
"Ya bu kızı hemen şimdi boşarsın yada annenin karına ettiği zulmü polise verir, yaşlıdır, akrabadır demem, sana hapishane köşelerinde sürüne sürüne ölmesini izletirim." dediğinde daha duyduklarını sindirememiş Cemil kurşun yemiş gibi sarsıldı.
Döne kadının gözlerinden derin bir korku geçti, sınırları fazlasıyla çiğnediğinin ayırdına yeni varıyordu.
İki gün önce Hesna'nın ziyaretinden dönüp konakta kuması ve kayınvalidesi tarafından karşılanınca, tek tepkisi bomboş gözlerle bakmak olmuştu Nazlı'nın. Herşeyi beklemişti Cemil'den ama hiç bir zaman ihaneti yakıştırmamıştı. En fazla annesine direnemez boşanıp yolumuza bakarız dediği yerde karşısında hamile bir kadın bulmak idrakının sınırları üstündeydi.
Daha şoku atlatamadan Döne hanımın,
"Yaaa Nazlı erkek milletine güvenmenin sonu budur, gördün mü üstüne gül koklamaz sandığın kocanın sana ettiğini..." demesiyle Gülay'ın kendini belli eden göbeğinde takılı kalmış gözlerini kayınvalidesine çevirdi.
Bomboştu içi sanki bir süpürge içini kıyı köşe süpürmüş gibi ne kırgınlık, ne kızgınlık, ne öfke vardı kalbinde, hatta kıskançlık duygusunu bile bulamadı. Sadece aklına çakılan bir düşünce vardı 'Bu günü sen inşa ettin Nazlı, resmi nikahı bekleyip gitmeyerek. Aileni ardında bırakıp hayatını Cemil'in insafı üstüne kurarak bugünü sen inşa ettin.'
"Siz kazandınız Döne hanım, konakta oğlunuzda sizin olsun. Geldiğim gibi gitmesini bilirim." deyip merdivenlere yöneldi. Niyeti önce kafasını duvarlara vurup öfkesini kendinden çıkarmak, sonra ise kızlarını alıp bu lanet yerden gitmekti. Fakat herşey istediği gibi olmadı.
Saçlarına arkadan asılan el ile merdivenlere doğru artığı iki adım gerisin geri geldi.
"Bu deveyi güdeceksin gelin hanım,bu diyardan da gitmek yok." diyen kadının asılmaktan kafa derisini sızlattığı saçlarına rağmen,
" Kızlarımı alıp gideceğim." dedi sonrası ise başını duvardan duvara vurmak isteğini bilir gibi Döne hanımın başını taş duvara vurması oldu,
"Gitmeyeceksin..."
"Gideceğim..." Derken savunmadı kendini, direnmedi de.
Sen bu dayağı da hak ettin Nazlı dedi kendi kendine...
Duvara defalarca vurulan baş onu akıllandırmayınca boğazına sarıldı yaşlı ama güçlü eller, tek sözü vardı,
"Gitmeyeceksin... Burda kalıp hergün o dik başını eğerek öleceksin."
Nefesinin son damlasına kadar,
"Gideceğim..." dedi Nazlı.
Konak çalışanları bir yerden sonra korkup Döne kadının elinden gelinini almaya çalışsa da yıllardır dişini geçiremediği gelinine hırsı çok büyüktü yaşlı cadının.
Sonunda sol gözü kapanacak kadar şiş, nefesi kesilmiş halde zor kurtarıldı kadının elinden. Odasına çuval gibi atılıp kapı üzerine kilitlendi. İki gündür kızları ile kapı arkasından konuşabiliyordu. Ne telefonu vardı elinde, ne tutar bir dalı. Büyük çocuğu Gül akıllı ve uyanık bir kız olmasa Dilber hanıma yolladığı haberi de yollayamazdı...
Bütün bu olanlardan bi haber Cemil efendi konaktan uzakta, Nazlı'nın siniri yatışsın diye bekliyordu, annesi yapacağını yapmış. Gülay'ı ondan habersiz Nazlı'nın karşısına dikmişti.
Bu haberin tek iyi yanı vardı, çekip gideceğinden deli gibi korktuğu karısı kendini odasına kilitlemiş olsa da hâlâ konaktaydı. Kendine anlatılan yalana inanmak kolay gelmişti, zaten Nazlı'nın önüne çıkacak cesareti de yoktu.
"Ya boşarsın Nazlı'yı yada anneni hapiste çürütürüm..." diyerek kendini tekrar etti Cihan. "Ya Nazlı, ya annen... Ver kararını."
Döne hanım, Derya, Zelfi, Bekir hatta Gülay bile kimin seçileceğini beklerken sonuçtan emin iki kişi vardı, Cihan'ın doğru taşa oynadığını bilen Nazlı ve o taşın yıllardır farkında olan Cihan. Cemil'in yumuşak karnı annesiydi, hem de ne yaparsa yapsın...
"Oğlum, gitmesin diye yaptım. Kızları da alıp gidecekti, Gül'ümü de götürecekti." deyip Duru'yu küme dışına attı her zaman ki gibi. "Senin için yaptım annem..." Diye inceltti sesini.
Cemil'in omuzları düştü, bu saatten de sonra nikahları dursa da Nazlı durmazdı. En korktuğu başına gelmişti işte.
"Boş ol... Boş ol... Boş ol..." diye boğazını yakan iki kelimeyi üç kez tekrar ettiğinde Cihan,
"Nazlı bunu unutma, annesi için senle kalmış tek bağını koparan bu adamı, bu anı asla unutma." Derken kucağında ki bedenden göğsüne sızan yaşların farkındaydı.
Kapıya doğru iki adım atıp,
"Vedat!" Diye seslendi. Kapıdan giren komiser arkadaşına "Senin paketler hazır komiserim." deyip Cemil ve Döne hanımı işaret etti.
Cemil yerinden ok gibi fırlamak istedi tutulan kolları izin vermedi, kandırılmış olmanın ağırlığı altında,
"Cihan bir anlaşma yaptık bunu yapamazsın." diye çıkıştı.
Nazlı kollarında kapıya ilerlemiş olan Cihan yüzünü dönmeye bile gerek duymadan,
"Arkamdan çevirdiğiniz işlere sayarsın Cemil, yüzüme baka baka adımı kullanarak insanları kandırdığınıza sayarsın." deyip çıktı kapıdan.
Nazlı,
"Kızlar... Cihan kızlarım..." Diye inledi gençliğini hiç ettiği konağın kapısından çıkarken.
"Kızlar güvende Nazlı korkma bırakmam yiğenlerimi, seni böyle görmesinler." deyince rahat bir nefes alıp yeni hayatına atılan adımlara seyirci kaldı Nazlı.
Onlar köyden ayrılırken Cemil ve Döne hanım kelepçelenip karakolun yolunu tuttular.
Zelfi'nin ne amaçla köyde tutulduğunu Döne başından beri biliyordu ama Cemil'den emin değildi. Vedat sorguda öttürürdü nasıl olsa...
Herkes ettiğini bulacaktı, Derya hanım yine haklıydı içerde kimsenin işine yaramazdı Cihan ama dışarda kiminle hesabı varsa kesecek güçteydi.
İlk durakları hastane oldu, darp raporu alınıp Nazlı'nın sağlık durumunda sıkıntı olmadığını öğrenince içlerine su serpildi. Yine de Gülhan hanım ve Hesna onu bu halde görmeye dayanamazdı.
Derya itiraz kabul etmeden kızlarını ve Nazlı'yı misafir etmeyi kabul ettirdi. Cihan'ın da onları götürecek başka yeri de yoktu. Karacahan konağı defteri tüm aile için kapanmıştı. Otelde Nazlı çocuklarla yapamazdı, yanlız bıraksa olmaz. Yanında dursa yakışık almazdı.
Zaten bir iki güne Cemil'in akrabaları peşine düşer rahat vermez Cihan'ı katil ederlerdi. Nazlı'yı Bayram Ağa'nın şemsiyesinden ötesi o geri kafalılardan koruyamazdı.
Bekir yeni evlerine geçerken, Derya'nın tüm güler yüzüyle karşıladığı misafirleri vardı, Cihan'ın kucağında kapıdan giren Nazlı, ablası Gül'ün elini tutmuş çekingen adımlarla ilerleyen Duru.
Bir de adını dahi anmak istemediği adamla aynı çatı altına kendi ayağıyla yürüdüğüne inanamayan Zelfi...
Derya evi dikkatlice izleyen kızlara gülümsedi,
"Biz annenizi dinleyeceği bir odaya yerleştirelim, Sizde Zelfi ablanızla kış bahçesine çıkın olur mu? Hem süt ve kurabiye de vardı." deyince zoraki de olsa gülümsedi Zelfi,
"Sen merak etme abla, misafir odası müsaitti. Nevresimleri yeni değiştirdim, banyoda temiz havlular var." dediğinde merdivenleri çıkan Cihan dişlerini sıktı. Neydi yani bu evde Zelfi'nin yeri, hizmetçiden öte değil miydi? Kendisinin başına taç yapmak istediği kadına iş buyurulur olması ağırına gidiyordu. Hakkı olmadığını bile bile...
Derya,
" Tamam güzelim, sen kemikli et hazırla güzel bir kemik suyu çorba yapalım Nazlı ablana, bende hemen geliyorum." deyip Cihan'a yol göstererek üs kata çıkan merdivenleri bitirdi, sağ yanını işaret ederek "burdan..." Deyip misafir odasının kapısını açtı.
Nazlı'yı yatağa uzanır halde bıraktı Cihan, iki gündür bir yudum su bile içmediğinden bedeni bitap düşmüştü genç kadının.
"Ben henen geliyorum." Diyerek odadan çıkan Derya çok geçmeden elinde temiz kıyafet ile geri döndü "Bunları giymene yardım edeyim rahatça dinlen olur mu Nazlı'cım?" Dedi sanki her gün evinde olan biriyle muhatap olur gibi.
Çenesi titreyip dudakları büzülerek başını salladı Nazlı, Cihan odadan çıkıp müsade etti onlara ama çıkmadan,
"Buradayım abla, kızlarda güvende rahatlamaya çalış biraz." Dedi korkuyla diken üstünde duran kadına.
Derya bir bebek ile ilgilenir gibi incitmeden üzerinde ki yerlere sürüklenerek dizlerini yaralamış pantalonu çıkardı, sonra üstündeki bir yanı sökülmüş kazağı Nazlı'nın yaralarından nazikçe ayırdı. Hiç giyilmemiş önden düğmeli pudra pembe pijamaları giymesine yardım etti.
"Yarın güzel bir duş alır kendine gelirsin, önce güzel bir çorba içip güç toplaman lazım. Şimdi kendi ellerimle yapacağım ben. Anlaştık mı güzel kadın?" Diyerek ağırlaşan havayı şakaya vurarak dağıtmak istedi.
Dolu dolu gözlerle kendine bakan Nazlı'nın kehribarlarına kayıtsız kalsmadı tabii. Hamilelik hormonları sağolsun zaten her an ağlayarak gezse ağlamaya doymuyordu. Yatağa oturup kollarını yaralı bedene iyileştirmek ister gibi sardı.
Saçlarını okşayıp sakinleştirerek yatağa yatmasına yardım etti üzerini örtüp odadan çıktığında merdivenlerin başlangıcına oturmuş Cihan ayaklanıp,
"Derya hanım çok teşekkür ederim, herşey için..." dedi minnetle.
Gülümsedi Derya,
"Sen dışarı çıkmayı kabul etmesen, belki biz bugün Nazlı'yı o cehennemden bulup çıkaramazdık. O yüzden elini taşın altına koyup, cesurca davrandığın için ben teşekkür ederim Cihan Ağa." Dedi.
"Hesna iyi mi? Abime soracak yüzüm yok." diyen adamın haline acıdı Derya, bu hal Cihan'a yakışmamıştı. O dik, çok bilmiş, meydan okuyan hali daha iyiydi.
"Evveli gün seni içerde bırakıyor, çıkmana ön ayak olmuyor diye Bekir Ağa'nın canına okumuş. İyi olacak yani merak etme. Çok şanslı adamsın Cihan Ağa herkes kaynını böyle sevip sayıp kollamaz." Deyip merdivenlere yürüdü ve ekledi "Tabii benim kaynım Devran kadar seviliyor olamazsın o ayrı..." deyip lafını da çaktı.
Cihan hayretle giden kadının arkasından baktı, hem teselli ediyor, hem yere vuruyor, hem güldürüyordu. Gerçekten ilginç bir kadındı...
Odaya girdiğinde Nazlı'nın yorgun bedeni uykuya yenik düşmüştü. Biraz yanında kaldıktan sonra burda olmasının yakışık almadığını bildiğinden ayaklandı. Merdivenlere ulaşamadan Gül ile denk geldiler,
"Dayı..." Diyen genç kızın sesi titriyordu. Cihan'ın kollarına sığındı hemen, Gül babasını severdi. Babası da Gül'ü... Duru'nun yanında güçlü duracağım diye kendini o kadar sıkmıştı ki, çocuk yaşında başına gelenlere göğüs germekte zorlanıyordu.
"Şşşşş... Ben burdayım, korkma güzelim... Üzülme diyemem Gül'üm ama hayırlısı böyleymiş de olur mu dayıcım... Bazen şer gördüklerimiz de çok hayır vardır.
"Sen olmasan ne yapardık biz dayı?" diye inledi genç kız.
"Eminim sen bir yolunu bulurdun ufaklık. Benden ümidi kesince Derya hanıma mı ulaştın?" Diye sordu.
Gül'e konak çalışanlarından biri annesinin dayak yediği videoyu yollamıştı, daha babasının haberi yokken Gül'ün olan bitenden haberi olsa da Cihan'dan başka ulaşacağı yardım isteyeceği kimsesi yoktu. Ona yolladığı video bir türlü iletilmeyince, annesinin kapı ardından verdiği akılla, babannesinin telefonundan Dilber hanımın numarasını bulup ona ulaşmıştı.
Sonrası çorap söküğü gibi gelirken, şimdi bu evde ve annelerinin güvende olduğunu bilmek iyi hissettiyordu.
Saçlarını öpüp onu annesinin yollamadan "Duru nerde?" Diye sordu.
"Televizyon da animasyon filmi açtı Derya abla." deyince başlıyla onaylayıp merdiveni indi Cihan. Duru uyuya kalmıştı, zaten annesi yoksa böyle sesli ortamda uyurdu, ninni yerine koyardı sesleri. Yeni daldığını tahmin ettiğinden televizyonu kapatmadı ama koltuğun köşesinde duran TV battaniyesini masum çocuğun üzerine örttü.
Gelen sesleri takip edince yolu mutfak olduğunu tahmin ettiği tarafa düştü, niyeti Derya hanıma çıktığını haber vermekti ama kulağına çalınan sohbet dikkatini çekince adımları olduğu yere mıhlandı...
Zelfi'nin sesine karışan su sesi vardı birşeyler yıkıyor olmalıydı,
"Aklım almıyor Derya abla, o kadar seviyor dediğimiz Cemil ağa bunu yaparsa gerisi neler yapmaz insana." derken Cemil'e çok öfkeliydi.
"Adil olmayan insanın sevgisinden hayır gelmez Zelfi, bak annesinin suçunu örtmek için iki dakika öncesi ölsem bırakmam dediği kadını nasıl kolay boşadı. Böylesi adamların sevgisinden ne olacak." diyense sesi daha yakından gelen Derya hanımdı.
"Allah erkek milletinin şerrinden bizi korusun." dedi Zelfi.
"Şerrin erkeği kadını olmaz gülüm, kötülük insana özgüdür. Kadına yada erkeğe değil. Bak ben de Boran'dan önce senin gibiydim. Herkesi eski nişanlım gibi sanıyordum ama şimdi yıvamda huzurlu mutluyum." Diyen kadına nasıl teşekkür etmeliydi Cihan.
"Boran ağam istisna Derya abla." Diyerek ilk çıkışını yaptı Zelfi.
"Hımm... Öyle diyorsun. E Devran ne olacak o zaman?" Diye sordu.
Kuyruğu indirmemekte kararlıydı Zelfi,
"O da istisna." Dedi.
Derya kolay vazgeçmezdi,
"Murat?"
"O en büyük istisna, bir insanın Ayşe'nin nazına ve gelgitli psikolojisine sabredebilmesi mucize." Deyince ikisi de kıkırdadı.
Cihan'ın yüzünde günler sonra ufak bir tebessüm yer buldu kendine.
"Duymasın küser Ayşe!" diye uyardı Derya.
"Ay duysun, ben çekemiyorum nazını Murat çekiyor kıymetini bilsin azıcık." dedi eniştesini kayıran Zelfi.
"Bayram babam da istisna senin hesabına göre ha Zelfi?" dedi kaçılan konuya Derya geri dönerek.
"Tabii..." Derken Zelfi de işin şakasındaydı artık.
"E madem bütün istisnalar Hanoğlu konağı kadınlarını bulmuş sana da bir istisna düşecektir elbet. Hı ne dersin?"
Soru ile nefesini tuttu Cihan, Zelfi'nin aşka azıcık inancı kalmış olsun diye yakardı içten içe... Tutunacak bir dala ne çok ihtiyacı vardı.
Fakat olmadı,
"Hanoğlu konağının istisnası da benim Derya abla, öyle olmasa beş yıl sesimi duyanım elimi tutanın olurdu. Ben ölümü beklerken çıkıp gelen hayata tutundum. Sadece yaşıyorum fazlası yok, olamaz da..." Diyen kadın Cihan'ın yıkılmış kalelerini bir daha yıktı...
Oyyy.... Oy.... Oy... Neler oldu neler?
Nazlı'yı kurtar dediniz kurtardık, şimdi ne yapalım canlar...?
Cihan ah Cihan işin çok zor...
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️ 🥰
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 120.29k Okunma |
11.78k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |