45. Bölüm

40. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Bol bol satır arası yorum bekliyorum arkadaşlar 🥰

 

Hızla yola çıkan arabada ki herkes başka başka dertlerdeydi,

 

"Lan bu Murat bana niye vurdu Mesude? Bak ne olduğunu anlamadan tıkıldık arabaya onun belasını s..." Deneye kalmadan Mesude atıldı,

 

"Ne olacak Sadi baldızı iftira attı saf kardeşim de inandı. Şimdiden hanım köylü olmuş yazıklar olsun." Diye de ekledi yüzsüzce.

    

"Ne iftirası? Kimin tavuğuna kışt demişiz!" diyen adam patlayan dudağının kanını silmeye çalışıyordu.

 

Arzu olanlara rağmen bu üçlünün içinde ki en makul kişiydi, Mesude'yi dürtüp şöför sandığı adamı işaret etti. Konuştuklarını Murat'a söyleyebilirdi ki bu yaşansın istemezdi.

 

"Ne var kızım ya? Ne dürtüp duruyorsun?" diye çıkıştı anın geriliminden sıyrılamayan kadın, "Zelfi mi ne var ya baldızı ona laf ettik diye delirdi, sanki yalan dedik. Bir Boran Ağa'nın dibinde, bir Devran Ağa'nın...

Bekir Karacahan'ın karısını da yanına almış, o da safın teki belli... Artık kapağı hangisine atarsa." Dedi.

 

"Ulan karı bana iş attı, gözü göz değil ki! Baldıza gücü yetmedi bana çaktı ha Murat efendi. O yollu olmasa..." demesiyle araba acı bir frenle durdu. Öyle savruldu ki Sadi denen adam ön konsol ile bütünleşti.

 

Cihan içinde yanan ateşe atılan odunlara rağmen sağ duyulu olmaya çalışıyordu ama yanında ki ekibin hiç yardımcı olmadığı da bir gerçekti.

 

Arkasına onun gibi acı bir frenle duran arabayı görünce şüphesinden emin oldu. Abisi Cengiz'i peşine yollamış olmalıydı.

 

Kapıyı açıp çıktı arabadan, arka kapıyı açıp Mesude ve Arzu'yu görecek kadar başını eğdi,

 

"İnin arabadan..." diyen sesin itiraz kabul etmez tonu bir şoför için fazla keskin ve tavizsizdi.

 

Yutkunup birbirine baktı iki kadın, belki Murat'ın yakın arkadaşıydı, kendine kızdı Mesude eve kadar sussa iyidi. Bu yol ortasında ne halt edeceklerdi şimdi.

 

Arabadan indi gönülsüzce fakat arkadan gelen adamın sözü ile taş kesildi,

 

"Cihan Ağam, bana bırakın... Bekir ağamın kesin emri var, beni zorda bırakmayın." diyen adam ile karşısındakinin Cihan Karacahan olduğunu anlayabilmişti.

  

"Kadınları al köyüne bırak Cengiz, bu şerefsizi kimse benim elimden alamaz." Deyip titreyen Mesude'ye döndü "Zelfi'nin adını destursuz ağzına alırsan kocanı bir daha ahirette görürsün! Hesna saf değildir, sadece kalbi sizin gibi kara olmayan insan görmemişsiniz. Dua et kadınsın..." deyip arabada kurbanlık koyun gibi kalakalmış Sadi'ye baktı göz ucuyla "Senin hadsiz dilinin hesabını da mecbur kocana keseceğiz." Diye tamamladı sözünü.

 

"Ağam etme, bilemedik biz sen büyüklük göster..." diyerek eline sarılacak olan Mesude'ye müsade etmeden Cengiz'e son bir bakış atıp, tekrar şöför koltuğuna geçtiği gibi kapıyı çarparak kapattı...

 

Gaz pedalının sonunu görmek ister gibi yüklendiği araç tozu dumana katarak geride iki kadın ve zaptedemeyeceğini bildiği ağasına karşı şansını dememiş bir Cengiz bıraktı.

 

Dakikalar sonra Derya'yı kaçırdıkları gün ki depoya geldiler. Sadi konuşacak olmuşsa da gözündwn ateş çıkan adamın tek bakışı ile sessizliğe gömülmüştü.

 

Arabadan inen Cihan yan koltukta akıbetini bekleyen adamı yakasından kavrayıp arabadan indirdi,

   

Patlamış dudağına bakıp,

 

"Murat tek yumrukta iyi iş çıkarmış ama ben seninle daha ince bir işçilikle çalışacağım. Onun vakti darmış belli ki benim zamanım çok..." deyip depoya sürükleyip içeri fırlattı.

 

"Ağam... Etme sen büyüklük et, ben birşey yapmadım zaten hanımın kıskançlığı...." Dediği sırada yerdeki elinin üzerine basılan ayak ile inledi.

 

"Hanımlar kıskançlık edebilir ama senin ki iftira ediyor Sadi!" deyip ayakkabısının topuğunu sağa sola çevirerek ayağının altında ki eli iyice ezdi,

 

"Ağam..." Dan başka ses çıkarmayan adamın saçına asıldı,

 

"O iftira ediyor sende çanak tutuyorsun Sadi!" deyip yumruğunu yüzüne indirdi.

 

Acıyla inleyen adamdan şu zamana kadar eline geçiremediği herkesin hırsını almak istiyordu.

 

Mesela Yakup iti...

 

Mesela babası...

 

Zelal....

 

Hatta Şilan...

 

Teknelerinin ardı arkası kesilmezken bayılan adam ile durmak zorunda kaldı.

 

Çekeceği acıyı hatırlamalıydı, Cengiz'i arayıp depoya güvenilir iki adam yollamasını söyledi.

 

Bu adamı dinlene dinlene dövecek, günlerce burda tutup o boş boğaz karısını merakından delirtecekti.

 

Gelen adamlara sandalyeye bağlayıp ayıldıkça dövmelerini söyleyerek çıktı depodan...

 

İstikamet Yorgo ustanın dükkanıydı, bunca kiri pisi ancak onun antikalarının sukuneti bastırabilirdi.

 

Hesna ve Bekir rüzgar gibi çıkıp giden Cihan'ın ardından baktılar,

 

"Evde olduğunı bilsem ağzımı açmazdım, şimdi günlerce de bunu kafasına takacak." Deyip üzüntü ile kendini koltuğa bıraktı Hesna.

 

Bekir ise bu gidişin sert rüzgarından şüpheleri için bir kıvılcım yakalamıştı, Cihan'ın alev almış gözleri anlayana çok şey anlatıyordu

 

"Senin bu birden gelişen Zelfi düşkünlüğünün Cihan ile alakası var mı küçük hanım?" Dedi günlerdir topladığı parçaları birleştirerek.

 

Hesna'nın bocalayan yüz ifadesini kaçırmadı Bekir,

 

"Dökül karıcım!" Dedi karısının karşısına otururken.

 

Zelfi sıkıntılı derin bir nefes aldı, Zelal ile Cihan'ın konuşmasında duyduklarından başlayıp Nazlı'nın geri getirdiği ayna takımına kadar herşeyi anlattı eşine.

 

"Gözümüzün önünde eriyip gidiyor Bekir, Zelfi adını bile anmıyor, herşeyi Cihan abim yaptırdı diye yıllarca kandırılmış. Şimdi öyle olmadığını bilse de içinde ki yıllanmış kini kime yönelteceğini bilmiyor. Benden uzak dursun, özrünü bile duymak istemiyorum diye haber yollamış Nazlı abla ile."

 

Bekir'in omuzları çöktü, bu nasıl bir zulümdü.

 

Ah Cihan ah... Yanlış iple kuyulara inersen böyle çıkılmaz yollara düşersin... Diye geçirdi içinden.

 

"Bekir, ben çok üzülüyorum. Ne olcak böyle..." diyen Hesna'ya baktı başını eğdiği yerden kaldırarak.

 

"Üzülme güzelim herşey olacağına varır." Dese de aklında tilkiler dönmeye başlamıştı bile.

 

Cihan'a kızsa da kıyamazdı, hemde böyle büyük bir çıkmaza düşmüşken.

 

Zelfi ise odasına çıkarılıp yatağına bırakıldığı an kıvrılıp cenin pozisyonu almış, göz yaşları bile içine akacak kadar tepkisiz bedeniyle etrafında ki herkesi korkutmuştu.

 

Ardından ileri geri konuşulacağı tahmin ediliyordu ama kulağınla duymak, hemde bu kadar acımasız iftiraların göbeğinde olmak tüm gardını düşürmüştü.

 

Şu yatağın içinde yok olup gitse... Ölüp yok olsa... Eli yine bileğindeki kesiği buldu, parmağı aynı izin üzerinde gezerken Derya saçlarını okşayıp bir anne gibi başından ayrılmıyordu.

 

Düğün bitene kadar gözleri ablasını arayan Ayşe kime sorsa geçiştiliyor, fark etse de etrafında ki çemberden kurtulamıyordu.

 

Sonunda misafirlerin hepsi gidip konak ahalisi kalınca, kimseye birşey sormadan ablasının odasına çıktı. Başında saçlarını okşayan Derya'yı bulduğuna şaşırmadı. Ne zaman düşseler elini uzatacağını biliyordu.

 

"Ne oldu? Kim ne dedi?" diyerek dakikalardır içinde tuttuğu göz yaşlarını serbest bıraktı.

 

Derya gelinliği içinde ağlayan kıza sadece kolunu açtı sende gel der gibi.

 

Ayşe de gelinliği ile ablası gibi yatağa kıvrıldı Derya onunda saçlarını sevdi, okşadı.

 

Peşi sıra bir şarkı tutturdu, koruyup kollayamadığı Zelfi için, yetip yetişemediği her kadın için...

 

Ben yoruldum hayat, gelme üstüme

Diz çöktüm dünyanın namert yüzüne

Gözümden gönlümden düşen düşene

Bu öksüz başıma gözdağı verme

Gözümden gönlümden düşen düşene

Bu öksüz başıma gözdağı verme

 

Ben yanıldım hayat, vurma yüzüme

Yol verdim sevdanın en delisine

O yüzden ömrümden giden gidene

Şu yalnız başımı eğdirme benim

O yüzden ömrümden giden gidene

Şu yalnız başımı eğdirme benim

 

Ben pişmanım hayat, sorguya çekme

Dilersen infaz et, kar etmez dilime

Sözlerim ağırdır dokunur kalbe

Şu suskun ağzımı açtırma benim

Sözlerim ağırdır dokunur kalbe

Şu suskun ağzımı açtırma benim

 

Zelfi asla konuşmuyor tepki vermiyordu ama o dakikalarda onunda göz yaşları akmaya başladı.

 

Üç kadın biri yaralarına, biri ablasına, biri yetemeneye ağladı. Derya'nın karnında ki can bile bu gün sessizleşti, o da bu Dünya'ya gelecek bir kız bebek, geleceğin sınanacak kadın adayı değil miydi?

 

Sessizliği olması gerekendi...

 

Murat ağlayarak uyuya kalan karısını kucaklayıp evlerine götürürken Derya o gece Zelfi'yi bir dakika olsun bırakmadı.

 

Saatler sonra Derya'nın da uykuya yenildiğini sanan Zelfi bileğinde kesik izi olan elini usulca Derya'nın karnına koydu,

 

"Sen çok şanslı bir bebeksin, korkma tamam mı? Annen çok güçlü bir kadın..." deyip hafifçe okşadı olduğu noktayı tekrar "Sen çok şanslı bir bebeksin." dediği sırada saatlerdir sessiz kalan masum canın hareketini avucunda hissetti, oldukça güçlü bir tepkiydi.

 

"Sende güçlü ol!" diyor dedi Derya'nın şefkat dolu sesi...

 

"Çok yorgunum, gücüm yok..." dedi bitkinliği sesinde dalga dalga yayıldı Zelfi'nin.

 

Saçlarında yine usulca dolaştı Derya'nın eli,

 

"Güç toplanır o mesele değil, esas önemli olan ne biliyor musun? İnsanlara güvenini ve içindeki umudu kaybetmemek." Derken mavi gözlerini Zelfi'nin kahvelerine dikmişti.

 

"Ben sanırım ikisini de kaybettim Derya abla." dediğinde gülümsedi Derya,

 

"Yirmi yaşımda daha üniversite öğrencisi iken nişanlanmıştım biliyor musun? Öyle büyük hayal kırıklığı yaşattı ki bana bir daha kimseye güvenemem sandım." Dediğinde Zelfi'nin bakışları merakla dalgalandı.

 

"Seviyor muydun?" diye sordu ama sanki seviyordum dese Boran Ağa'nın yerine içi yanacaktı. Onların sevgisine inancı çok fazlaydı.

 

"Ben sadece Boran'ı sevdim." dedi direk olarak "Aile dostluğu vardı arada, onun sevgisi ikimize de yetecek kadar abartılıydı. Sonra ise bencil ve takıntılı biri olduğunu anladım. Beni kendi ailemden hatta annesinden bile kıskanıyordu." deyince Zelfi'nin kaşları şaşkınlıkla havalandı,

 

"Peşini bıraktı mı?" Diye sorarken biraz olsun bugün yaşadıklarından uzaklaşmıştı,

 

"Bırakmadı hatta Boran ile nişanlıyken karşımıza çıkıp abuk subuk konuştu." derken o günü hatırlayıp gülümsedi Derya.

 

"Hi... Ağam ne yaptı? Gözünden kıskanıyor seni Derya abla delirmiştir kesin." dediğinde,

  

"Biz nişanlıydık ama arkadaştan öte değildik Zelfi, ben evliliği Elif'in katilini bulmak için kabul etmiştim. Birde kardeşim sevdiğine kavuşsun diye. Aramızda bir anlaşma vardı." Derken belki ilk kez bu bilgiyi konak ahalisinden biri ile paylaşıyordu.

 

Zelfi gözlerini kırpıştırdı, ne diyeceğini bilemez bir hali vardı, o zaman bu hale nasıl geldiniz diyecek olduysa da çekindi.

 

"Ben Boran'a aşık olmadan önce güvendim. Bence güven aşktan önce gelmeli, onunla aynı odada uyuyacak kadar. Korkmadan elini tutacak kadar güvendim, sonra tanıdıkça aşık oldum."

 

Güvenmek...

 

Kolay mıydı Zelfi için...?

 

Hayatı boyunca mutlu çiftlere bakıp imrenmekten öte gidemeyecekti...

 

Herkes Boran Ağa değildi sonuçta...

 

"Zelfi'm Dünya'da iyi insanlar hâlâ var, onlar oldukça umutta var." Dedi Derya "Birini sevmek çok uzak gelebilir senin için ama önce güvenmekle başla." Deyip elini kalbinin üzerine koydu "Burdaya huzursuzluk veren herkesten uzak dur, içine ferahlık veren insanlara şans ver. Umudunu yitirme..."

 

Yapabilir miydi Zelfi?

 

Öyle çok korkmuştu ki kabuğu fazlaca kalındı hayata karşı...

 

Bugün onun hakkında ileri geri konuşanlar da insandı, onu savunan Hesna da...

 

Derya doğru söylüyordu iyi ve kötü hep olacaktı, bundan kaçış yoktu. İyiyi yanımıza katıp kötüden uzak durmaya çalışmak tek çözüm olmalıydı.

 

Düşünceler içinde uykuya daldılar, Zelfi çok uzun zamandır ilk kez kabus görmediği bir sabaha gözlerini açtı. Elinin hâlâ Derya'nın göbeğinde olduğunu görünce gülümsedi.

      

Hafifçe okşayıp,

 

"Günaydın prenses, anneni çaldık dün gece ama inşallah baban beni kapının önüne koymaz." dediğinde Derya uyku arasında kıkırdadı,

 

"Biz onu kapıya koyarız, kadının gücünü küçümsemeyin Zelfi hanım." diyerek hafifçe yükseldi hatta.

 

"Boran ağamı mı? Emin misin Derya abla?" dedi Zelfi düne göre oldukça neşeli çıkan sesiyle.

 

"Ay yok kıyamam ben ona." derken ayaklandı Derya "Kız şaka bi yana özledim, nerde benim kocam?" diyerek çıktı odadan.

 

"Boraannn... Nerdesin hayatım, sensiz hiç uyku girmedi gözüme..." derken uzaklaşan sese gülümsedi Zelfi...

 

Onlar bilmese de Zelfi'ye umut verecek tek birşey varsa o da onların aşkıydı...

 

Günler ardı ardına geçti, düğünün ertesi günü balayına giden yeni evli çiftin yokluğunda Derya'yı yanlız bırakmak istemeyen Zelfi ne evden çıkıyor, ne de eski neşesini bulmuş haline dönebiliyordu. İki gün ara ile yaşadığı travmalar onu geriye çekmeye yetmişti.

 

Sadece açık lise sınavları olduğu günler evden çıkıyor, ne kadar az insanla iletişim kurarsan o kadar iyi mantığı ile gidip geliyordu.

 

Serkan hoca eski öğretmeni olduğu için tersleyemese de mesafesini korumakta kararlıydı. Derya'nın dediği gibi kalbi onu görünce huzursuz oluyordu.

 

Aradan geçen bir aydan fazla zamanda Derya'nın hamileliği ağırlaşmış işler çoğaldığı için ara ara yardıma Zelfi de gelir olmuştu. Ayşe'nin de artık kendi evi kendi düzeni vardı.

 

Bu gidiş gelişler sırasında Ayşe'nin düğününden sonra görümcesinin kocasının ortadan kaybolduğunu günlerce haber alamadıklarını tesadüf eseri duymuştu. Daha tuhaf olanı bütün bunları Cihan Ağa'nın yaptığından şüphe ediyorlardı.

 

Neden böyle bir şey yapsın ki? Deyip üstüne düşünmeden geçti Zelfi. Belki hâlâ vicdan azabı çekiyordu, e bu da onun kendi sorunuydu. Kendi derdi kendine yeterken bir de o adama üzülemeyecekti.

 

Kararlıydı aslında ama yine birgün Hesna ile sınava gitmek için buluştularında Bekir Ağa onları sınav merkezine kadar götürmüştü. Yolda ikisinin arasındaki soğukluğu fark etse de karı koca arasına girmek istemediğinden sormamış olması Hesna'nın dert yanmasına engel olmamıştı.

 

Bu aralar Karacahanlarda en büyük sorunun Bekir'in Cihan'ı affetmiyor oluşuydu, Hesna ne kadar üzüldüğünü uzun uzun anlatırken Zelfi sessizce dinlemişti.

 

O gece yatağa uzandığında ilk defa Cihan'ın yerine kendini koymaya çalıştı. Onun adına yapılanları fark etmemesini sindiremiyor olsa da Ayşe'nin kendisi yüzünden bebeğini kaybedip yüzüne bile bakmayan birine dönüştüğünü düşününce içi kıyıldı.

 

Hesna'ya ne kadar değer verip koruyup kolladığını gördükçe bu üzüntüsü derinleşti.

 

Herşey için suçlu olabilirdi ama o bebek için değildi, bilemezdi... Ne Hesna'nın, ne de Derya'nın hamileliğini bilse bu yola çıkmazdı Cihan. Buna nasıl bu kadar emin olduğuna şaşırdı Zelfi.

 

İç sesi ona güveniyorsun... Deyince hemen susturdu.

 

Güven tehlikeliydi, Derya'nın anlattıkları aklında dolaşınca iyice huzursuz oldu. Neden güveniyordu ki bu adama, onun yüzünden başına gelmeyen kalmamışken bu his çok anlamsızdı.

 

Hafta sonu olacak sınav için Hesna ile sözleşmiş beraber gitmeye karar vermişlerdi, üzerine siyah kot pantolon ve spor blr gömlek giyip kollarını katladı. Çapraz takacağı çantasının içine kalem, silgi, su gibi ihtiyaçlarını da koyup fermuarını çekti.

 

Telefon yasak olduğu için yanına alamazken, sesini kısıp odadaki komidine bıraktı.

 

"Derya abla ben çıkıyorum." Diye seslendiğinde, hamileliğinin son ayına giren kadın paytak adımlarla çıktı odasından,

 

"Tamam güzelim, Hesna ilesin diye aklım kalmıyor ama istersen Murat da gelsin." Dedi her zamanki ince düşünceli hâliyle.

 

"Gerek yok Derya abla zaten Bekir abi asla kapıdan ayrılmıyor. Çok tatlı atışıyorlar görsen baya eğleniyorum hallerine." dediğinde Derya da güldü.

 

"Bilmem mi? Sen sessiz olandan kork o Hesna ne cadı ama sadece Bekir Ağa'ya." diyerek Zelfi'nin tespitene katıldı.

 

Derya çok ayakta durmasın diye çabukça evden çıktı Zelfi. Az ilerdeki eve adımlarken Hesna'nın da kapıdan çıktığını görüp onun telaşına gülümsedi. Her sınavda istisnasız panik yapıyor, kalacağım kesin deyip ağlıyor ama gayet iyi notlar alarak her dersi de geçiyordu.

 

Sınavlara gidegele Bekir Ağa ilede mecburen çok görüşür olmuşlardı, hatta şakayla karışık 'artık Bekir abi demezsen Hesna ile aranızı bozarım' diye tehdit etmesiyle Ağa demekten vazgeçip abi demeye başlamıştı.

 

Gülümsemesi peşi sıra Bekir değil de Cihan'ın dışarı çıkması ile sekteye uğradı. Şimdi bu adam nerden çıkmıştı ki...

 

O hâlâ Cihan'ın şokundayken Hesna şakıyarak,

 

"Günaydın Zelfi! Çok çalıştım bak bu sefer mezun olacağıma eminim." dedi.

  

"Ben senden hep eminim de sen bir türlü emin olamıyorsun Hesna." dediği sırada, Cihan küçük bir baş selamı verip karşılıklığını beklemeden arabaya yürüdü.

 

"Bekir'in İstanbul'a gitmesi gerekti, bizi abim götürecek bu günlük." Diye kısa bir açıklama yapma gereği duyan kıza farketmez gibicesinden omuz silkti.

 

Hesna için bu bile bir aşamaydı, taksiye binelim demesini bekliyordu. Bahaneler hazırlamıştı, bu kadar hızlı bir kabulleniş şaşırtıcı olsa da umut vadediyordu.

 

Arabaya bindiler sessiz bir yolculuk ile sınav merkezine ulaştıkların da karşıdan gelen Serkan hoca'yı görmek Hesna'nın söylenmesine yeter sebepti,

 

"Şaka gibi ya, nasıl her sınavımız bu adama denk gelebilir. Kesin birilerine rüşvet veriyor!" Diyerek indi arabadan, Zelfi onun söylenmesine göz devirmeden edemedi. Lisede kankasını herkesten kıskanan ergenlere benziyordu. Adamla ne alıp veremediği var anlamış değildi.

 

Cihan ise sadece direksiyonu sıkmakla yetindi, Zelfi'nin hayatı üzerinde Hesna kadar bile söz hakkı yoktu.

 

Üstelik karşıdan gelen adam gayet düzgün giyimli, uzun boylu, renkli gözleri ile yakışıklı sayılabilecek biriydi. Serkan'ın kızlara doğru geldiğini görünce arabadan indi,

 

"Günaydın gençler." diyen adama yalandan gülümsedi Hesna, Zelfi ise onun yerine de cevap vermek zorunda hissetti,

 

"Günaydın hocam." dedi resmiyetini koruyarak.

 

Serkan memnuniyetsizce suratını ekşitti,

 

"Hocam demekten ne zaman vazgeçeceksiniz acaba Zelfi hanım, zira öğrencilik zamanınız oldukça eski de kaldı." diyerek her zamanki gibi şansını zorladı.

 

"Öğrenciliği bitmesi benim öğretmenim olduğunuz gerçeğini değiştirmez hocam, eminim karşılaştığınız diğer öğrencileriniz de size benim gibi hitap ediyordur." Deyince tek kaşı havalandı Serkan'ın madem öyle daha açık oynayalım dercesine,

 

"Yolda karşılaştığım bir öğrencimden farklı bir yerdesin demek ki. İstersen bu yer üzerine sen bir düşün Zelfi." deyip Hesna'nın yanında duran Cihan'a elini uzattı,

 

"Hesna tanıştırmayacak belli ben Serkan, siz de Hesna'nın eşisiniz sanırım." dediğinde Hesna ile buzları eritmek derdindeydi. Belki eşi ile muhabbet kurarsa Zelfi'yi ondan uzak tutma çabasından vazgeçer diye umut ediyordu.

 

Cihan kendine uzanan ele karşılık verirken çok zorlandı, çünkü adamın niyeti alenen ortadaydı, onun sesinde ki neşeye tezat ciddiyetini korudu,

 

"Cihan Karacahan, eşi değil abisiyim." diyerek yanlış anlamayı düzeltti.

 

"Ooo... Meşhur Cihan Ağa ile bu şekilde tanışmayı beklemiyordum." deyince Cihan sorgular bir ifade takındı,

 

"Meşhur derken?"

  

Serkan ise gerçekten tanışmaya hevesli görünüyordu,

 

"Hanoğlularının kızını kaçırıp ölüme meydan okuyacak kadar büyük aşkınızı bilmesek ayıp olurdu Cihan Bey. Umuyorum tez zamanda sevdiğinize kavuşursunuz." Dedi samimiyetle.

 

Serkan öveyim derken göndüğünün farkında değildi elbette.

 

Hesna yüzünü ekşitti bu muhabbetin Zelfi'nin yanında açılması hiç hoş olmamıştı. Cihan'ın hataları peşini hiç bırakmayacak gibiydi.

 

Zelfi işin aslını biliyor muydu?

 

Biliyordu...

 

Peki yine de bu şekilde anılan bir adam olmak, üzerinde Şilan'a aşık etiketiyle dolaşmak kimin suçuydu?

 

Cihan'ın...

 

Hesna içeri geçelim deyip konuyu kapatacağı sırada,

 

"Benimle ilgili duyduklarınızı yanlış yorumlardan ibaret. Olaylar dışardan bilindiği gibi değil, Şilan hanımla da bir ilgim yok. Suçunun cezasını son zerresine kadar çekmesi için elimden geleni yapıyorum ve yapacağım." Diye açıkladı kendini.

 

Gerek var mıydı?

 

Zelfi için anlam taşıyacaksa tüm şehre hatalarını haykırmaya hazırdı Cihan...

Serkan'ın kaşları şaşkınlıkla havalandı ama bu konunun uzamasını istemeyen Hesna,

   

"Zelfi'cim geç kalmayalım." deyip arkadaşını sınav merkezine doğru çekeledi.

 

"Off... Stresten midem bulanıyor Zelfi, ben niye senin gibi rahat olamıyorum?" Diyerek kapıdaki konudan uzaklaşmaya çalıştı.

 

"Bir sakin olsan hiç bir sorun kalmayacak ama sen ortalığı velveleye vermeye bayılıyorsun." derken giriş kapısından geçip içeri girdiler.

 

Aynı salonda sınava girecekleri için

beraberce ilerleyip yerlerini buldular. Kısa bir süre sonra gözetmenlerden biri olan Serkan hoca da geldi.

 

Sınav başladığın da aklında ki herşeyden soyutlanan Zelfi hızla soruları cevaplarken, Hesna odaklanmakta zorlanıyordu. Mide bulantısı açlığında etkisi ile artmış, stresten sabah kahvaltısı yapmadığı için gücü çekilmeye başlamıştı.

 

İnatla soruları cevaplamaya çalışsa da yarısına kadar ancak dayanabildi. Bitiş tuşuna basıp gelen çıktı sesi ile herkes başını önündeki bilgisayardan çekti. Zelfi de anlık bir merakla sınavı bu kadar erken bitiren kişiye baktığında sandalyesinden kalkan Hesna ile kaşları çatıldı.

 

Sarsak adımlarla gözetmen masasına gelip imzasını atan Hesna, tutunduğu masadan destek almaya çalışsa da fayda etmedi, bacaklarından güç çekilirken son duyduğu Zelfi'nin,

    

"Hesna!" Diyerek panikle atılan sesi ve belinden yakalayan bir kol oldu.

 

Gözleri kararıp bayıldığında Serkan hocanın onu tuttuğunu bilse adama yine de gıcık olur muydu?

 

Olurdu... Şüphesiz...

 

"Hesna..." Deyip hemrn yerinden fırladı Zelfi.

 

Serkan kollarında ki bayılmış kadını koridora çıkarıp hemen yandaki sandalyeye bıraktığında Zelfi arkadaşını tutup kendine yaslamıştı bile...

 

"Bu kadar stres yaparsan olacağın buydu Hesna." dedi üzüntüyle.

 

Serkan'ın ise derdi başkaydı, Zelfi bu dersi veremezse mezun olamaz, ikisi adına kendince yaptığı planları aksardı.

 

"Ben abisini çağırıp geliyorum." diyerek Cihan Ağa'yı bulmak için kapıya koşturdu.

 

Hesna hâlâ baygındı, ayaklarını yukarı kaldırmak gerekirdi ama üzerinde ki elbise ile pek mümkün görünmüyordu. Tek başına ne yapabilirdi ki... Bekir abisi de tam gidecek günü bulmuştu yani...

 

Çok geçmeden koridorda tüm heybeti ile Cihan belirdiğinde rahat bir nefes aldığını hissetti Zelfi.

 

Öyle panik ve korku doluydu ki,

 

"Hesna abicim!" diye atıldığında

 

"Stresten bayıldı sanırım korkmayın." Demekten geri duramadı Zelfi.

 

Kendine anlık şaşkınlıkla dönen bal rengi gözleri hiç bu kadar yakından görmediği için bocalayınca kaçırdı bakışlarını, Cihan'ın da aynı anda gözlerini çektiğini bilemedi.

 

"Hesna... Abim beni duyuyor musun?" Deyip ufak ufak yanağına dokunsa da cevap alamayınca hemen kucakladı Hesna'nın minyon bedenini.

 

Zelfi'nin de panikle ayaklanışını görünce açıklama yapma gereği hissetti,

 

"Doktor görsün, belki ciddi birşeydir!" dediğinde karşısında ki çikolata kahvesi gözler en az onun kadar korku doluydu.

 

"Bende geliyorum, çok az bekler misiniz?" deyip cevap almadan içeri yöneldiğinde bileğine dolanan el ile durmak zorunda kaldı. Temastan, özellikle de izinsiz dokunuşlardan nefret ettiği için çatılan kaşları ile kolunu tutan kişiye döndü.

 

    

 

 

Evet bu bölümde burda bitti...

 

Gelecek bölüm efsane olacak demedi demeyin...

 

O bölümün çabuk gelmesi için de buraya bol bol yorum yapın ki gazla çalışan bu yazar hızlıca yazsın😂😉

 

    

    

 

    

 

    

 

    

 

    

 

Bölüm : 16.02.2025 09:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...