47. Bölüm

42. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Vallahi akşama kadar yazdım sizin için çocuklar okuldan gelmeden yolluyorum.

Oy sınırı yok yorum sınırımız 150 canlarım, bol bol satır arası yorum yazın bana... 🫣

  

 

 

 

Canan arkadaşları ile öğle yemeğine çıkmıştı, birazda lüks bir mekandı tercih ettikleri restoran. Zaten bu arkadaş grubunu tam olarak sahiplenmiyordu, hem birbirine çok yakın samimi duruyor, şakalaşıp kahkahalar atıyorlar ama hiç bir zaman karşıdakinin derinine inmiyorlardı.

 

Kimsenin derdi tasası yokmuş gibi poliyannacılık oynanan saçma bir ortamları vardı.

 

Yelda sarı saçları omzundan geriye atıp omuz dekolteli bluzunun hakkını vermek ister gibi oturuşunu düzeltti.

 

"Kızlar bu yemeği boş geçmeyelim, buraya gelen birer bekar kaptık mı tamamdır. Hayatın biraz tadını çıkaralım değil mi ama?" Dedi mavi gözleri hevesle parlayarak.

 

Ne yani buraya adam tavlamaya mı gelmişlerdi.

 

"Ayyy çok yakışıklı tipler var ama dikkat edin evli çapkınlara denk gelmeyelim." diyen Şermin ile iyice kal geldi Canan'a tam karşısında oturan esmer güzeli Alin,

   

"Evli olması bana fark etmez, onu karısı düşünsün. Ben günümü gün etmeye bakarım." Dediğinde diğer kızlardan bir tepki, yada ters bakış bekledi Canan ama kimsenin umrunda olmadı Alin'in söyledikleri.

 

Önündeki gösterişli bardaktan büyük bir yudum su içti, istediği hayat bu muydu gerçekten?

 

Başını camdan yana çevirip deniz manzarasını izledi bir süre, Miran izi tozu kalmayacak şekilde çıkmıştı hayatından. Bunu istiyor ama beklemiyordu Canan, ısrar edeceğini bırakmak istemeyeceğini ayrılığı kabullenmeyip iş çıkışlarını ziyaret ederek rahatsızlık vereceğini bile düşünmüştü.

 

Ama Miran hiç olmamış gibi çıkmıştı hayatından, istediği bu olsa da için için rahatsızdı da. Halbuki Miran gitsin diye elinden geleni yapan yine kendisiydi. O düzeltmek, toparlamak istedikçe Canan itmişti sevdiği adamı.

 

Şimdi bu ortamlar sıkmaya başlayınca yanlış mı yaptım diye sorgulasa da faydasız bir farkındalıktan öte değildi işte...

 

"Kızım şu gelenlere bak, daha uzun boylu olanı benim kimse yürümesin hanımefendi kişiliğimi bozdurmayın bana!"dedi Alin. Bu kızdan hiç hoşlanmıyor olsa da ortama sonradan katılan kendisi olduğu için ses çıkaracak konumda da değildi.

 

Yelda,

 

"Karşısında ki esmer de benim o zaman, zaten sarışın gördümü aklını yitirir bu adamlar. Bak nasıl alıyorum avucuma." Dedi imrenilesi bir öz güvenle.

 

Esmer adamlar sarışın mı seviyordu, öyle olsa Miran'ın gözü gönlü Narin'e kaymaz mıydı? Yelda'nın Narin'e benzerliği can sıkıcıydı, hele şimdi böyle söyleyince iyice rahatsız etmişti bu fikir Canan'ı.

  

Kendini iddasız buluyordu Canan, hele de bu grubun kızları yanında. Düz kahve saçları, kahve gözleri, esmere yakın koyu teni... Bakışlarından da fark ediyordu kendilerine denk bulmadıkları ama işinde iyi olduğundan gruba hızlı kabul görmüştü. Bazen içinden çıkamadıkları işleri Canan'a kitlemeleri bu fikrini pekiştiriyordu.

 

"Off... Benimki sırtı dönük oturdu, yer mi değiştirsek kızlar?" Diyen Alin ile gözlerini denizden çekti. Bahsettikleri kişilere sırtı dönük oturduğundan umru değildi konuşulanlar ama yer değiştirip dikkat çekmek de hoş değildi.

 

Yelda,

 

"Hiç kusura bakma ben kendimi fark ettirdim bile, bir iki kez daha gözü bana değsin tanışmaya gideceğim. Yanlız bunlar doğu tarafından sanki aşiret falan olmasınlar." Deyip kıkırdadı.

 

"Bak öyle ise kesin evlidir bulaşma Yelda." dedi Şermin uyaran bir tonda.

 

"Parmağında yüzük yok ama bakmıyor da bana. Hem aşiret olsun ne olacak ağırlığınca altın takıyor adamlar fena mı? Evimin hanımı olurum, sabah kalkıp işe gideceğime, hazır kahvaltı sofrasına kusur bulan ağa hanımı olmayı tercih ederim." dedi hiç bilmediği bir dünya hakkında fikir yürüterek. "Kocamda böyle yakışıklıysa gecem de güzel geçer, ohh sefam olsun." Deyip dikkat çekmek için olduğu çok belli bir kahkaha attı.

  

Canan'ın içinde hâlâ o içine kapanık kadın var olduğundan çekingence etrafa bakındı, üzerlerinde ki gözlerden rahatsız olarak bu kez arkada konuya mevzu adamlara göz ucuyla baktı ama karşısında Miran'ı görmeyi beklemiyordu.

 

Yutkunup fark edilmeden önüne döndü, karşısında ki kimdi acaba? Mirza daha kısaydı abisinden, daha doğrusu Miran'dan uzun aklına gelen tek ihtimal Bekir abisiydi. Hani, doğumdansonra Bekir defalarca aradığı halde Canan'ın telefonunu açmayıp yok saydığı Bekir abisi.

 

Bekir'den utanıyordu Canan, çünkü Miran'a kârşı bile onu koruyup kollayan gerçekten abilik eden bir adamdı. Narin olayından sonra ikisinin de yoluna bakması gerektiğini ilk söyleyende Bekir'di. Hastane de ziyaretine ilk gelende ama Canan İstanbul'da yeni bir sayfa açmak için eski sayfaları acımasızca karalamıştı.

 

Alin bir bahaneyle masadan kalkıp hedefi olan masanın yanından mini eteği ile geçerken iki adam ettikleri sohbetin derinliğindeydi, fark edilmedi bile. Geri dönüp gelirken de umduğunu bulamadı. Hatta masaya oturunca Yelda,

   

"Kızım kadınlar döndü baktı bunlarda tık yok. Gay olmasınlar." Deyip kıkırdadı.

 

Alin hırsla içkisinden içti,

 

"Bu kadar derin ne konuşuyorlar bilmiyorum, gay olmalarını dertli olmalarına tercih ederim." dediğinde Canan dönüp bakmak için çırpınan yanını zor bastırdı.

 

Yemekler geldi, öğlen saati olmasına rağmen içkiler söylendi. Kızların incir çekirdeğini doldurmayacak dertleri memleket meselesiymiş gibi konuşuldu. Yeldayine ara ara Miran'ı yokladı ama karşılık bulamadı.

   

Hasabı isteyecekleri sıra masalarına gelen adamın gölgesi ile başını kaldırdı Canan ama yer yarılsa da içine girsem diyeceği bir anı yaşıyordu.

 

Bekir tam karşısındaydı, masadakilerin anlamayacağı ama Canan'ın tek bakışta okuduğu bir alayla elini uzattı,

 

"Canan! Nasılsın abicim?" Dediğinde başından aşağı kaynar bir kova su dökülse böyle sıcak basmaz eli ayağı birbirine dolanmazdı.

 

Güçlü durmaya çalışarak elini uzatarak ayağa kalkmak istedi,

 

Bekir elini sıkıp bir adım çekildi hemen, oturmasını işaret ederek,

   

"Rahatsız olma, uzun zamandır görüşemiyoruz aradın açamadım kaç defa kusuruma bakmadın inşallah?"

 

Telefonu açmayan Canan'dı, kusura bakan gönül koyansa Bekir,

 

"Estağfurullah abi..." Dedi ne diyeceğini bilemeden.

 

"Yok... Ayıp ettim sana, sen zor zamanımda yanımda olmak istedin ama vefasızlık ettim. Ben senin yerinde olsam silerim bu adamı abi demem bir daha..."

 

Çekip vursa bu kadar ağır gelmezdi belki Canan'a. Arkadaşlarının kendisine hayret dolu bakışlarını görmezden geldi zor olsada.

 

Fakat Alin'in beklediği fırsat ayağına gelmişti kaçırmak istemedi,

 

"Bekir bey oturmaz mısınız? Ayakta kaldınız?" Dedi işveli bir tonda.

 

Bekir göz ucuyla baktı kadına,

 

"Eşim rahatsızlanmış, uçağa yetişmem gerekiyor. Size afiyet olsun." deyince dayanamadı Canan,

 

"Hesna iyi mi neyi varmış?" Dedi sonra suçluluk ağır bastı kaçırdı gözlerini.

 

Miran da buralarda olmalıydı değil mi? Rezillik diz boyu olmuştu...

 

"Düşük yaptı bir kaç ay önce, toparlanmaya çalışıyor. Tek desteği de benim biliyorsun, en çok böyle zamanda eş olmayı bilmek gerekir. Ben yanlız bırakmadım, o da iyice bağlandı bana atlattık çok şükür." Dedi yine kurşunsuz vurup devirdi Canan'ı.

 

Ama kızlar kendi derdindeydi, Yelda sarı saçlarını omzundan attı yine,

 

"Arkadaşınızın işi yoksa onunla tanışsaydık." dedi araya girerek.

 

"Onun da işleri vardı, şansınıza küsün." Dedi amacı anladığını saklamayarak.

 

Yelda da geri duracak değildi,

 

"Bekar mı kendisi? Müsait olduğunda bir kahve içmek isterdim doğrusu."

 

Bekir bir çıkışta kendini bekleyen arkadaşına baktı, bir çocuk denecek yaşta tanıdığı daha doğrusu tanıdığını sandığı Canan'a.

 

"Evli kendisi, dünya tatlısı da bir oğlu var." Deyince Yelda'nın yüzü düştü.

 

"Neyse ben uçağa yetişmeliyim, seni gördüğüme sevindim Canan." Deyip çıkıp gitti masalarının yanı başından.

 

Canan içine oturan taş ile kaldı olduğu yerde...

 

Miran, Narin'e mi gitmişti?

  

Evli dediğine göre...

 

Hiç mi üzülmemiş, hiç mi zaman kaybetmemişti?

 

Narin zaten dünden razıydı, son sıra gururlu kadın ayaklarına yatsa da Miran bir adım gitse on adım koşardı.

 

Ne bekliyordu ki yas tutmasını mı?

 

Kapısında yatmasını mı?

 

Kızlar meraklı gözlerle ona baksa da o başını denize çevirdi.

 

Çocuklarının yasını bile Miran tek başına tutmuştu, Canan neyin hesabını soracaktı?

 

Kapısında yatmaksa lohusayken onu da yapmış toparlan diye yalvarmıştı.

 

"Canan kimdi bu adam? Diğerini tanıyor musun?" diye soran Yelda'ya döndü hırsla.

 

"Senin bekar mı diye sorduğun eski kocam Yelda." deyip Alin'e döndü "Senin içine düştüğün de en yakın arkadaşı." deyip kalktı masadan.

 

Ağlamak istiyordu ama neye? Kime? Yitip gidene mi? Bitip gidene mi?

 

Sahil boyunca yürüdü, yürüdü... Seçimlerini ve sonuçlarını sorguladı kafasında.

 

Mardin de ise Narin oğluyla oynuyordu, artık anne baba diyen oğlu niyeyse babayı daha çok söyleyip telefona bakıyordu.

 

Asım, Miran'ı özlüyordu...

 

Bu özlem de dert olarak Narin'e yetiyordu. Bir anne olarak, zamanında yaptığı şeyin korkunçluğu karşısında şimdi ızdırap çekiyordu.

 

Oğlunu babası varken babasız bir hayata mecbur etmişti.

 

Psikoloğu İnci hanıma bile utancından anlayamamıştı Asım'ın nasıl Dünya'ya geldiğini. Muhtemelen Miran'ı sarhoş ettiğini falan sanıyordu kadıncağız.

 

Ve İnci hanım haklıydı, Narin Miran'ı unutmak istemiyordu. Aslında tek istediği zamanı geriye sarıp onu uzaktan, tuzağa düşürmeden masumca sevebilmekti. Kollarında ki oğlu her baba deyişinde içine çöken hüznün ağırlığı artıyordu.

 

Miran~Canan ilişkisi bitmişti bunu biliyordu ama umutlanmak şöyle dursun, bundan da kendini meshul buluyordu. Narin araya girmese bu ayrılıktan sorumlu olmasa, şimdi deli gibi koşardı çocuğunun babasının peşinden.

 

Gönlü kırık demezdi, sevip sarıp iyi etmeye bakardı ama artık sadece Asım'ın anne babasıydılar...

 

Mirza ağalığa mecbur kalınca, Miran onun İstanbul'da ki işlerini üstlenmiş ikiye bölünmek hatta evliliğinden olmak üzere olan kardeşine böyle destek olup, hatasını telafi etmeye çalışıyordu.

 

Ülkü tüp bebek merkezinin başına geçip çok daha sağlıklı çalışma saatlerine kavuştuğundan beri Ülkü ve Mirza aşk tazeliyorkardı. Her haftasonu başka bir şehirde hatta ülke de tatillerini yapıp, yıllardır kendilerini kapattıkları konakta sadece konaklıyolardı.

 

İki oğlu birden avucundan kayıp giden Arjin hanım delirse de elinden birşey gelmiyordu.

 

Bu hikaye de yanan Miran ve Narin olmuştu, en çok da Asım...

 

Gülücükler saçan oğluna baktı acı bir tebessüm ile Narin,

 

"Annem, babanı arayalım mı?" Dedi telefonu eline alarak, her hafta sonu gelmeye çalışsa da bu hafta gelememişti Miran. Kendine lanet etse de uzaktan görmeyi bile özlüyordu Narin...

 

Telefonu görüntülü aramaya alıp ekranı kendine kamerayı Asım'a çevirdi azıcık olsun görmek istiyordu, Miran'ın oğlu için gülümseyen yüzünü. Çok sürmeden açıldı telefon, işte olmalıydı ki ortam sessiz, üzerinde gömlek ceket vardı,

 

"Oğlum Asım..." Diye seslenince burukça gülümsedi Narin, Asım ise babasının sesini duyunca ayaklarını daha da çırpar oldu sırt üstü uzandığı oyun halısında "Özledin mi sen beni babam?" diye sorduğunda içli bir nefes verdi Narin.

 

"Bababbabaa..." diyen bebeğine bakarken gözünden bir damla yaş kurtulup ıslattı yanağını.

 

"Narin..." Diyen ses ile ise yakalanmış gibi gözlerini sildi hemen, neşeli tutmaya çalıştığı bir sesle kamera yine Asım'ı gösterirken "Efendim?" diyebildi.

 

"Geçen hafta gelemedim, bu hafta gelebileceğim de meçhul. Senin yükünü biraz olsun alamıyorum, iyi misin?" deyince burukça gülümsedi Narin,

 

"Bunu ben istedim, sonuçları ile de ban yaşıyorum Miran. Sadece Asım seni çok özledi, hep de özleyecek. Bunun vicdan azabından daha büyük bir yük olamaz." Derken sonlara doğru sesinin titremesine mani olamadı.

 

Miran'ın derin bir nefes aldığını fark etti, kameradan onu izlediğini bilmesede halini görür gibi baktığını fark etti.

 

"Annesi babası ayrı olan tek çocuk Asım değil Narin, hayat bunu pek çok çocuk için imtihan ediyor. Kendini suçlamaktan vazgeç, ben Asım Dünya'ya geldiği için çok mutluyum. Onunla ilişkim bizim yaşadıklarımızdan bağımsız. Sen bilsen de bilmesen de, doğduğu ilk günden beri geceleri başında onu seyrederken şükrettim." dediğinde hıçkırığını tutamadı Narin.

 

"Ben de seni görebilir miyim?" diyen Miran'ın sözüyle kameranın yönünü çevirdi, "Ağlama lütfen, Asım seni öyle görmesin. Onun güçlü bir annesi var ve bu konuda çok şanslı." dediğinde zorlukla gözlerini sildi.

 

"Haftasonu gelmeye çalışacağım ama istersen sizde gelebilirsiniz. Sence Asım uçaktan korkar mı?" diyerek Narin'in duygusallıktan çıkması için konuyu dağıttı.

 

Narin kuruyan dudaklarını ıslattı,

 

"Bilmiyorum ama korkmaz sanırım, araba yolculuklarını seviyor. Yine de emin olamıyorum." dedi içinde küçük bir sevinçle.

 

Ben gelemiyorum siz bana gelin mi demekti bu teklif?

 

"Sen yinede doktoruna bir sor istersen, ona göre bilet alalım size." dedi Miran biraz daha oğluyla hasret gidermeye çalışıp kapattı telefonu.

 

"Umutlanma Narin, heves ettiğin gibi değil hiç birşey. Sadece tek kaldığın için üzülüyor sana. Oğlunun annesisin diye iletişim kuruyor." Diyerek de kendini telkin etti yine.

 

******

   

Cihan, Murat ve Ayşe'nin gelişi ile kendisiyle vedalaşarak giden Zelfi'nin şokundaydı hâlâ.

 

Bunca yapılana, yaşatılana rağmen güzel kalbinin merhametini kaybetmemiş olmasına hayran olmuştu. Özür dilemeye geldim diyecek kadar yürekli oluşuna ayrı hayrandı zaten.

 

Biraz daha oturup iki sigara içti o bankta, elinde ki soğumuş çaya bile gülümseyesi geliyordu. Bir kendi kendine gülüp millete madara olmadığı kalmıştı o da yakındı bu gidişle.

 

Zelfi'nin sınavı yarım bırakıp çıkmış olması canını sıksa da, onu Serkan denen adamla geride bırakmak fikri daha can sıkıcıydı.

 

Serkan'ın ailesi de Mardinliydi, Zelfi'nin yaşadıklarını bildikleri için oğullarını uyardıkları kulağına çalınmıştı Cihan'ın. Serkan bildiğinden şaşmıyor görünse de ailesi bu ilişkiyi çoktan veto etmişti. Büyükşehirde yaşıyor olmak insanı daha medeni görüşlü yapmıyordu ne yazık ki. Sabit fikirlerinizi ve ön yargılarınızı da yanınızda götürdüğünüz sürece sadece oturduğunuz bina, soluduğunuz hava değişiyordu.

 

Zelfi'nin yaşadıklarını Cihan kadar derin bilmiyordu belki ama yanına fazla yaklaşılmasından ve ani temastan hoşlanmadığını dikkatli bakan bir göz çabucak anlayabilirdi.

 

Ve sinir bozucu olsa da Cihan biliyordu ki, Serkan'ın bunları anlatmak için yeterli zamanı vardı. Mecburen de olsa, Zelfi'yi Cihan'dan fazla görmüş yaklaşımına karşılık bulamadıkça dozu arttırır olmuştu.

 

Serkan'ın bozum olmuş yüz ifadesi aklına gelince gülüşünü bastırmak için alt dudağını ısırdı Cihan.

 

Ona Zelfi'nin iyileşip eski Zelfi olması yeterdi. İlla benim olsun diyecek kadar bencil ve yüzsüz bir adam değildi kendince.

 

Onun iyiliğini uzaktan da olsa izlerdi, eğer bugün ona gelmeseydi...

 

Gözlerin de o güvenin sağlam iplerini görmeseydi...

 

Ayaklandı oturduğu banktan, abisi yüzüne bakmasa da iyi olduğundan emin olması gereken bir kız kardeşi vardı.

   

Hem Zelfi giderken Hesna'yla vedalaşmadığı için selamını bırakmıştı Cihan'a, emaneti yerine ulaştırmalıydı.

 

Bebek doğunca Bekir'in öfkesi geçerdi herhalde, en azından Cihan öyle umuyordu.

 

Yukarı çıkıp kapıyı tıklattı, Hesna'nın narin sesi 'gel' deyince girdi içeri Bekir Ağa ortalarda yoktu neyse ki...

 

Hesna'nın abisine kendisi için trip atıyor olması Cihan için daha tehlikeliydi. Azıcık tanıyorsa Bekir'in daha da kinleneceğini biliyordu.

 

"Abi... Hayırdır gözlerin gülüyor." dedi Hesna.

 

Gözleri mi gülüyordu? Yüzünü kontrol edebilirdi de gözünü edemiyordu demek ki.

 

"E.. amca oluyorum ya ondandır abicim." deyince kocaman gülümsedi Hesna,

 

"Hımm.... Ondandır diyorsun." dedi imalıca ama Cihan'ın ayakları bu imayı anlayamayacak kadar yerden uzaktı.

 

"Abim nerede?" diye sordu.

 

"Çıkabilirmişiz, işlemleri hallediyordur." Deyip bilmez gibi sordu "Zelfi nerede abi?"

 

"Muratla eşi gelmişler, Derya hanıma haber verince merak edip yolladı muhtemelen. Onlarla döndü saba selam yolladı." dedi emanetini teslim ederek.

 

"Selamını seninle mi yolladı?" deyince Cihan gözlerini kısıp baktı bir an Hesna'ya. Bu küçük hanımın içinden hergün başka bir cadı çıkıyordu.

 

Sorgulamaya fırsat kalmadan Bekir girdi içeri, Cihan bir adım geri attı Hesna'nın yanından. Sanki zararı dokunacakmış gibi...

 

Bekir de fark etti bu hali zaten affedeli çok olmuştu ama bebek haberi iyice ferahlatmıştı içini,

 

"Eee... Cihan Ağam tebrik ederim amca oluyorsun." diye şakayla karışık tebrik bekleyen abisine baktı kaldı bir an.

 

Az evvel yüzüne bakmayan adam bu adam değil miydi?

 

"Abi..." Dedi ama devamını getiremedi.

 

"Ne! Yoksa dayı olmaya mı karar verdin? Vallahi bu Hesna hanım kendi kalesini güçlendiriyor ama sen benim kardeşimsin. Tek amcamızı kimseye vermeyiz." Deyip omuzuna vurunca derince yutkunup Bekir'e sarıldı Cihan.

    

Bu affı çok beklemiş hatta az evvel umudunu da kesmişti,

 

"Abi... Gözün aydın, gözümüz aydın..." Dediğinde Bekir onaylar gibi iki kere vurdu sırtına Cihan'ın.

 

"Gözümüz aydın aslanım, gözümüz aydın." Dedi abiden çok bir baba tavrıyla.

 

Bundan sonra abilik değil babalık edecekti çünkü, belki baştan beri yapması gereken buydu. O adamın eline bu kadar oyuncak olmazdı o zaman kardeşi.

 

Öte yandan Zelfi arabanın arka koltuğunda bugün yaşadıklarını düşünüyordu.

 

Sabah Serkan'ın bileğini tutuşundan başlayıp Cihan'ın gözlerinr korkmadan bakabildiği ana kadar...

 

İnci hanımın affeden hafifler, affetmek kendimize yapacağımız en büyük iyiliktir sözünü azıcıkda olsa anlıyordu Zelfi. Cihan'ın gözlerinde gördüğü vicdan azabı affedilmeyi hak ediyordu. Onu affetmişti ama içindeki mahkemenin başka hiç kimseye af çıkaracak gücü yoktu.

 

Birde kafasını meşgul eden sözler vardı tabii, Derya hanımı hedef alan ama Zelfi'nin güzelliğini anlatan sözler.

  

Manasızdı belki ama direk güzelsin dese bu kadar hoşuna gitmezdi Zelfi'nin. Güzelleşmek, iyileşmek için geçtiğin yolları görüyorum demek istemişti Cihan.

 

Bu dikenli yolu çok zor gelmişti Zelfi, bunun farkında olunması çok önemliydi.

 

Cihan iyi olduğunu görmek istiyordu bunun fazlasıyla farkındaydı...

 

Serkan da iyi olsun istiyordu ama onun bu iyilikten muradı farklıydı, Zelfi'nin kaçışına aldırmadan üzerine gelmesinden bu sonuca varıyordu genç kadın...

 

Rahatsız olduğunu belli etsede temas etmeye çekinmiyordu mesela... Fikrini söyleyip kenara çekilmiyor, doğruyu sadece kendisi biliyor gibi fikrini benimsetmeye çalışıyordu.

 

Öğrenciyken de ne zaman sınıfta bir fikir ayrılığı olsa Serkan'ın içindeki o fikri sabit ortaya çıkardı.

 

Anlamadığı noktanın Zelfi'nin artık onun öğrencisi olmadığını fark edememesi sanıyordu, fakat bugün kesin olarak görmüştü ki bu adamın karakteriydi.

 

Daha hiç birşeyi değilken "Bu sınav önemli çıkmamalısın" diye biliyorsa onun istediği gibi bir ilişki kurmuş olsalar emir cümleleri daha da artacaktı belliydi.

 

Derya'nın şiş göbeği ile onu beklediğini görünce geç haber verdiği için utandı Zelfi. Hesna'ya ve onun paniğine o kadar dalmıştı ki bekleyecekleri merak edecekleri çok geç düşmüştü aklına...

 

"Zelfi çok merak ettim, bu kadar geç haber verilir mi? Erken mi doğrayım ben? Niye böyle yapıyorsun kuzum." deyip kıllarını boynuna dolayan kadına sarıldı Zelfi.

 

Bir tek Boran Ağa'nın değil bütün Mardin'in şansıydı bu kadın...

 

"Derya abla, Hesna bayılınca telaşeye düştük, bir de hamile olma ihtimali, beni iyice aklımı kullanamaz etti. Bekir abi gelmeden birşey olacak da yine elleri boş kalacak diye aklım çıktı." dedi gününü özetlerken.

  

Ayşe ile Murat evlerine geçerken, Derya Zelfi'yi salona alıp yanına oturttu.

 

"Bekir Ağa yok muydu? Sen tek başına ne yaptın? Keşke bize haber verseydin."

  

Gözlerini kaçırdı Zelfi bunu ye yaptığını sonra uzun uzun düşünecekti.

   

"Kardeşi vardı o götürdü bizi sınava." deyince Derya'nın biçimli kaşları çatıldı,

"Cihan?" diye sordu onaylatmak ister gibi.

 

"O..." Dedi Zelfi adını hâlâ anamasa da bir adım atmıştı bugün.

 

"Sen bu kadar zaman onun yanında durabildin mi?" diye sordu ama boş bulunmuşlukla gelen bir soruydu bu. "Neyse bana anlatmak zorunda değilsin Zelfi, şaşırdım sadece. Ama inci hanım ile bunu mutlaka konuş tamam mı?"

 

"Derya abla, ben ondan korkmuyorum. Onun varlığına tahammülsüz değilim. Herhangi bir yabancı gibi düşünebiliyorum." Deyince Derya'nın kaşları önce havalandı şaşkınlıkla. Sonra kocaman gülümsedi,

 

"İyileşiyorsun Zelfi..." Dedi Derya hamilelikten beri daha çabuk dolan mavi gözleri yine denizler gibi dalgalandı.

 

"Bunu o fark etti mi?" Diye sordu. Derya'nın bu hassasiyetine hayrandı Zelfi. Adını duymaya tahammülüm yok dediğinden beri gerekmedikçe Cihan'ın ismini anmıyordu.

 

"Ben ondan attığım tokat için özür diledim." deyince gururla ışıldadı maviler.

 

"İşte benim kızım, özrünü kabul ettiğine çok sevinmiştir. Bu hikâyenin yananı o oldu be Zelfi'm. Yani çok gıcık olduğum biriydi bak bunu inkar edemem ama hakkını da yemeyelim. Onun çabası olmasa Hüseyin Karacahan'ı içeri biz tıkamazdık. Nazlı'yı o adamın elinden bu kadar kolay çekip almazdık. Yeterince günah çıkardı..."

 

Sessizce onayladı Zelfi,

 

"Ben hafiflemiş hissediyorum Derya abla, ona haksızlık ettiğimi fark edince çok çeliştim nefsimle ama sonunda yaptığım zalimce geldi gözüme." dedi içini dökerek.

 

"Sen şahane bir adalet insanı olacaksın... Beni yanıltmadığın için teşekkür ederim Zelfi hanımcığım." deyip omzuna vurdu takdir dolu bir ifadeyle.

 

Zelfi de onun göbeğine koydu elini,

  

"Siz ne yaptınız ben yokken prensesle?" Dediği anda avuç içinde bir baskı hissetti.

  

"Bak ya!" Dedi Derya sitemle. "Kızım kaç saattir dil döküyorum niye bana değil de Zelfi'ye çak yapıyorsun?" Deyince küçük bir kahkahayı tutamadı Zelfi.

 

Onun bu gülüşünü her zaman göremeyeceğini bilen Derya yumuşadı bu haline,

 

"Tamam Zelfi ablaya çak yapıyoruz ama babaya yapmıaycağız duydun mu küçük hanım?" dedi doğmamış kızına sitemle.

 

"Derya abla ağam şu kapıdan selam versin bırak tekmeyi takla atar içinde. Ben dışardan bile görüyorum sen de kabul et artık bu kız babacı olacak." Dedi kocaman bir tebessüm ile.

 

Derya da yalandan dudak büktü,

 

"Onu belli etmesem de kabul ettim canım da babasını kızına kaptırırsam kahrımdan erken yaşlanırım." dediğinde,

 

Derince gülümsedi Zelfi,

 

"Derya abla, ağam için bir sen varsın bir de Dünya'nın geri kalanı." Deyip göbeğini okşadı yine, "hiçbir prenses senin yerini alamaz merak etme sen." dedi tüm samimiyetiyle.

 

Gerçekten Boran Ağa'nın gözünde gördüğü aşkı kimsede göremiyordu Zelfi. Yaşadıkları zorlukların bildiği kısmı kadar bilmediği yanları da olduğunun farkındaydı ama deşmeyi kendine hak görmüyordu.

 

Sadece böyle sevilmeyi o da isterdi, bunca imtihanın, zulmün üstüne birinin gözleri de sadece kendisi için ışıldasın isterdi...

 

Gel gelelim o aşka karşılık verebilecek sağlıklı bir kadın olmadığının da farkındaydı.

 

Kimi zaman Derya'nın gözlerinde, kimi zaman Boran Ağa'nın kaçak göçek hallerinde o şehveti de görüyordu Zelfi...

 

Derya ablası kocaman bir çiçek buketiydi, rengarek çiçeklerle süslü...

   

Huyu, güzelliği, asaleti, adaletti, sevgisini gösterişi, aşkını şehvetine katışı...

 

Zelfi neydi?

 

Kendine göre bakımsız kurumuş bir gül dalıydı Zelfi...

 

Uzaktan bakanın dikkatini çekmeyecek, yakınına gelip yardım eli uzatana dikenleri batacak kuru bir gül çalısı...

 

    

 

Canan?

 

Miran?

 

Narin?

 

Bekir?

    

Hesna?

 

Derya?

 

Zelfi?

 

Cihan...?

 

Kaç karakteri aynı anda yazmışım, vallahi Hesna'men dallı budaklı hikayem oldu.

 

Ama hepsinin yeri ayrı, hikayesi başka keyifle yazdığım canlarım oldular.

 

⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️ 🧿 🥰

Bölüm : 28.02.2025 15:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...