
İftariyelik geldi...
Telefonumun ekran dokunmatiğibozuldu, sürekli kafasına göre hareket ediyor ama ben sizlerden ayrı kalmaya dayanamadığım için gerçekten uzun uğraşlar sonucunda bölümü bitirebildim.
Kitaplara bölümleri sırayla gideceğim demiştim ama Hesna'm perileri geldi onu yazdım.
Bol bol yorumlarınızı bekliyorum.
Oy sınırı yok yorum sınırımız 200 olsun...
Bol bol yorum yazın özledim sizi...
Narin'in gülenyüzü hızla soldu, Miran yemekten Canan ile mi dönmüştü?
Gecenin etkisiyle koyu bir safire benzeyen gözleri geldiğinden beri ilk defa cesurca Miran'ı buldu. Fakat adamın kahvelerinde gördüğü ilk duygu şaşkınlık oldu, sonra o şaşkınlığı sollayarak öne geçen bir hayal kırıklığı...
Miran'ın,
"Canan?" Diyerek geriye dönüşü ile en azından beraber gelmediklerini anladı Narin.
Canan ise içindeki hırsın yönetimi ele geçirmesine engel olmaya çalışıyordu.
"Bekir abi söyledi ama ben pek inanmamamıştım. Demek berabersiniz?" Dedi daha ılımlı olmaya çalışarak.
Miran'ın başı anlamak ister gibi yana eğildi biraz, Bekir yemi balığa atıp gitmişti demek. Zaten olanları dinledikçe hem hayret, hem hayal kırıklığı, hemde derin bir öfke ile dolmuştu bir zamanlar ağabeylik ettiği kızın içinden çıkan yeni Canan'a.
İyi de bundan Canan'a neydi?
İçinden sorguladığını dışına da vurdu,
"Bunun seni alakadar eden kısmı tam olarak neresi?" Dedi düz tutmaya çalıştığı sesiyle.
Canan işte bunu beklemiyordu, Miran'ın kendine açıklama yapacağına o kadar inanmıştı ki aldığı cevapla anlık durakladı,
"Doğru yani?" Dedi bakışı anlık Narin'e değerken. "Bu kadının bize yaptığı herşeyi unutun karım diye yanında gezdiriyorsun öyle mi?" deyip üste çıkmaya karar verdi.
"Canan..." Dedi Miran'ın bıkkın çıkan sesi, "Neden buradasın?"
Bu da Canan'ı çileden çıkarmaya yetti,
"Bizim bebeğimiz bu kadın yüzünden öldü, sen şimdi çocuğumun annesi deyip ona mı döneceksin?" Diye yükseldi.
Kapı önünde üç kişilik bir mahkeme kurmaya kalkmak, hem de akşamın geceye dönen saatinde hiç mantıklı değildi.
"Narin içeri girer misin?" diyen Miran'ın sözü bitmeden Canan atıldı,
"Giremez... İçeri falan giremez hesap verecek bana!" Diyerek Narin'in üzerine yürümeye kalkınca Narin'i arkasına aldı Miran.
Canan'ın ne amaçla havalandığını tahmin ettiği elini bileğinden kavradı, ne istiyordu ki hâlâ, hayatımdan çok demişti. Sevmemişim demeye getirmişti, aylardır arayıp sormayan kadının bugün ortaya çıkışı bunca şeyi bir hırs uğruna yaşadıkları gerçeğini beynine çivi gibi çakıyordu.
Hele de bebeğinin hesabını sorması iyice sınırı aştı. Yapmadığı anneliğin gesabını Miran, Canan'a sormamışken, ölen bebeğin hesabını konu ile en alakasız kişiye sorma çabasının bahane olduğu apaçık ortadaydı.
Kaşları çatıldı farkında olmadan,
"Neyin hesabını verecek sana? Emzirmeyen sensin, sütünü düzenli sağmayıp, kesilsin diye elinden geleni yapan sensin. Erken doğum genetik bir hastalık yüzünden oldu." Deyip elini saçına attı sinirle "Ya bağlanmamak için hastaneye bile gelip gitmedin sen. Kime neyin hesabını soruyorsun şimdi?"
Üzerine üzerine kükreyen adamın bu halini hiç görmemişti ne Canan, ne de Narin.
Saniye hanım ne zaman gelip ne kadarını duydu bilinmez,
"Miran içerde konuşun oğlum, insanlar camlara çıkmaya başladı."dediğinde ancak sesinin yükseldiğini fark etti Miran.
Saniye hanım donup kaldığı yerde ağladığının bile farkında olmayan Narin'in koluna girip içeri aldı.
Miran da içeri girmek için arkasını dönünce,
"Miran gitme, ben yapamıyorum sensiz..." Diyen kadının sesi ile duraksadı adam, sırtı dönük halde başını iki yana salladı çok geç der gibi...
Ama Canan durmadı içeri giren Miran'ın peşinden eve daldı,
Narin üçlü koltuğun köşesine çökmüş ağlıyor, Saniye hanım ona su getiriyordu. İçeri Miran'ın peşi sıra dalan kadının kolundan tutup durdurdu.
Canan'ın,
"Miran!" diye seslenmesi ile de, kaşları çatıldı Saniye'nin zaten burda ne dönüyor anlamamıştı, bir de bu kara kuru kızın bağırışını dinleyemeyecekti.
"O sesini kıs çocuk uyuyor, ayağındakini de çıkar. Akşam vakti beni kötü kötü konuşturma." Deyip elindeki suyla Narin'e yürüdü.
Ah Miran bu kara kız için mi üzmüştü karısını...
Erkek milletinde akıl ne gezer be Saniye deyip kendi kendini de cevapladı.
Canan ise kal gelmiş gibi durdu olduğu yerde, bu kadın kimdi? Ayakkabılarını çıkarıp Miran'ın peşine takıldı yine,
"Lütfen konuşmamız lazım." Diyerek içeri yürüdü.
Derin bir nefesi içine çekti Miran,
"Buyur anlat bakalım aylar sonra ne konuşmamız lazım."
Canan'a gösterdiği yerin tam karşısına Narin'in oturduğu üçlüyü oturdu.
Ne yani burda mı konuşacaklardı? Narin'in ve bu kadının yanında...
"Miran yanlız konuşsak." dedi sesini yumuşak tutmaya çalışarak.
Dudak büktü Miran,
"Hangi sıfatla yanlız konuşacağız Canan?" deyince ise öfkesini tutamadı.
"Bu kadının yanında benimle böyle konuşamazsın!" Derken öfke gözlerinde çakmak çakmaktı.
"Narin burda misafir ve davetsiz gelen sensin." cevabını ise hiç beklenmiyordu ama kafasında ki plana hizmet ettiği için, sen öyle san der gibi başını sallayarak güldü.
"O misafirin kız kardeşi aradı beni, 'ablam Miran abinin yanında, sen derdine yan' dedi de ondan geldim. Yine oyun tuzak kuruyor, masum ayağına yatarak bir damla çocuğu kullanıyor. Yine düşecek misin tuzağına gözümle göreyim dedim."
Narin'in duyduğu ile gözünden akan yaş bile dondu kaldı,
"Ne!" Diyen kısık sesini sadece Saniye duydu sandı ama Miran da duymuştu.
Nermin bilmiyordu ki buraya geldiğini, hem o Miran'a yapılanları daha yeni öğrenmiş şimdiye kadar öfke kusutuğı adama ablasının yaptıklarını içinde sindirememişti. Asla böyle bir kışkırtma yapmazdı, yüzü tutamazdı bunu yapmaya.
"Miran" dediğinde elini kaldırıp susturdu adam, Narin'in içi içine devrildi ona inanacak değildi ya...
Ne deyip inansaydı, bunca yaptığından sonra bu kadar yüzüne bakıyor olması bile evlat hatrınaydı.
"Ne dedi Nermin baştan anlat bakalım?"dedi yüzüne ona inansın diye yalvaran gözlere bakan kadına,
Canan konuyu istediği sulara çekmiş olmanın ferahlığı ile rahat bir nefes aldı, Miran hâlâ ona inanıyordu. Burdan yürüse yeterdi.
"Bugün aradı beni, ablam Miran abi ile beraber, sen derdine yan dedi, ölmüş bebeğimden vurmaya kalktı. Bir çocuğu doğuramadın, kim ne yapsın kısır kadını dedi." sona doğru biraz titretti sesini gözlerini de doldurdu elinden geldiğince. Miran'ın zayıf damarını merhameti ve ölen kızıydı, umuyordu ki hâlâ ağlayışına dayanamıyor olsun.
İfadesizce yüzüne baksada adamın gözlerinde ki hayal kırıklığını görüyordu.
"Narin bir haftadır burada, Nermin'in şimdi mi aklına gelmiş seni aramak?" Dedi tek kaşı havada.
Bir haftadır burda mıydı bu kadın? Ülkü haftasonu için geldi demişti, demek geçen haftasonunu kast ediyordu, Narin'in balık gibi açılıp kapanan ağızına baktıkça keyfi yerine geldi oyun oynama sırası birazda Canan'ın haklıydı canım, ne vardı ki bunda?
"İşlerini sağlama almayı beklemişlerse abla kardeş, bilirsin oyun kurmakta üstlerine yoktur ailecek." Dedi atılan oltayı boş çevirmeyerek.
Miran karşısında köyde uğradığı taciz yüzünden başını yerden kaldıramayan Canan'ın olmadığını anladı, hatta o kadın artık yaşanıyordu bile.
Geriye yaslanıp kollarını göğsünde bağladı,
"Ara Nermin'i ona iki çift lafım var." Dedi sert tuttuğu sesiyle.
"Miran!" Dedi Narin gözlerinde ki yaşları hızlıca silip toparlanmaya çalışırken "Yemin ederim yok öyle birşey, yapma ne olur!"
Fakat adam karşısında ki kadına odaklıydı, elini havaya kaldırıp susturdu sadece dönüp bakmadı Narin'e.
"Ara Canan!" deyince bu kez panik Canan'ı yokladı. E numara yoktu ki elinde, ilk aklına gelen yalanı ortaya attı,
"Gizli numaradan aradı, numara yok ki bende."
Dudak büktü,
"Dün gizli numaradan aradı?" Diye sorar gibi tekrar etti.
Başını salladı Canan inanacaktı, hep inanmıştı....
"Arama kaydından gösterebilir misin seni aradığını?" Deyince ise kalakaldı.
İnanmıyor muydu? Canan'a inanmıyor muydu? Duygu sömürüsü yapmalıydı, yoksa çok pis batacaktı şu ortamda,
"Bana inanmıyor musun?" derken ağlayacaktı bu kez rol değildi, etekleri tutuşmuştu.
"Prensip olarak kimseye delilsiz inanmıyorum Canan. Yaşadıklarımdan sonra bunun için beni kimse suçlayamaz değil mi?" Dedi Canan'ın kapıldığı paniğe tezat sakince...
Hırsla dudağının kemirdi kadın,
"O zaman başına gelecekleri hak ediyorsun demek ki!" Deyip ayaklandı. Elinde delil yoktu tek çaresi bu evden trip modunda kaçmaktı.
Miran'ın aklında soru işareti kalması şimdilik yeterdi.
Odanın kapısına yaklaştığında,
"Ülkü'den haber alıp geldiğini biliyorum Canan, keşke dürüst olup derdin neyse onu söyleseydin?" Diyen adamla ayağına beton dökülmüş gibi kaldı adım attığı yerde.
Bir süre sessizlik oldu ortamda, kim ne dese kaldırmayacak bir zaman dilimiydi, sessizlik tercih değil mecburiyetti.
Derin bir nefesi içine çeken Miran oldu yine sessizliği noktalayan,
"Artık ne desen inanacak Miran yok Canan, benden ayrılmak için kendini fazla açık ettin. Senin yaptıklarına kör olan gözlerimi kendi elinle açtın... Şimdi gelip yeni oyunlarla eski sonuçlar elde etmeye çalışıyorsun ama maymun gözünü açtı." Deyince derince yutkundu Canan.
"Kimsenin elinde oyuncak olamayacağım artık, boşuna buraya kadar yorulmuşsun. İstediğin Dünya artık senin, iki yüzlü arkadaşlıklar, gündelik ilişkiler ile mutlu olmayı öğren. Beni bir daha rahatsız etme!" Dedi son sözünü üstüne basarak.
O dakikadan sonra gitmekten başka şansı yoktu Canan'ın, hevesleri uğruna bitirdiği ilişki toparlanmak için onun sandığı gibi bir sözüne bakmıyordu. Miran'ın kafasında Canan bitmişti, gözlerinde kendine dair gördüğü tek şey hayal kırıklığıydı.
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Mardin'de keyifli bir sonbahar günü Ela ve Zelfi kırk uçurmak için sepet hazırlıyorlardı. Normalde konakta olacak mevlüt Dilber hanımın akıl vermesi ile Derya ve Boran'ın ayrı yaşadıkları evlerinde yapılacaktı. Ne demişti yıllardır Mardin'e hanım ağalık etmiş, görmüş geçirmiş kadın, 'şimdi kabul edecekler Derya, seni sen olduğun için, kendi evinde kendi düzeninde kabul edecekler.'
Zelfi yıllarca tanıdığı Dilber Hanım'ın Derya ablasından sonra dönüştüğü kadına inanmıyordu. Hele de Bayram ağayı bırakıp gidişi akıl alır gibi değildi. Bayram ağa sayardı karısını ama Dilber Hanım'ın kocasını sevdiği aşikardı. Sevdiğini kaybetmiş bir adamın gönlüne girmek bu kadar zor muydu? Yıllar geçmiş iki çocukları olmuş ama bir olamamış, aile kurmamış iki kişi olarak kalmışlardı demek ki olmayınca olmuyordu.
Elindeki kurdelayı tüllerle süslediği sepete bağlarken bir ay öncesi Cihan'ın söyledikleri geldi yine aklına, İnsan gönlünün sultanını ilk bakışta anlarmış ama kavuşmak her zaman Bekir Ağa gibi bir haftaya kısmet olmuyor..."
Niye öyle demişti ki?
Aşk acısı çekiyor dese bunu niye Zelfi'ye anlatsındı, hem acı çeker gibi değilde umud eder gibiydi. Yine aynı soru bunu niye Zelfi'yle konuşmuştu. İlk bakışta gönlünün sultanını bulmuş, ama kavuşmamış mıydı?
Cihan Karacahan...
Zelfi için adını anmak bile işkence olsa da Mardin'de kapısını çalıp başı eğik çıkacağı hane yoktu. Bekir Ağa'dan çok Cihan'ın peşindeydi kızlar. Ağalık ona geçecek diye etrafında pervaneydiler, Zelfi o zalimin eline düşmeden önce, Cihan üniversitesiteyi bitirip gelmiş bekar kızların gündemini ta o zamanlar bile oldukça meşgul etmişti. Konakta çalışan kızlar o geldimi hizmet etmek için birbirleriyle yarışırdı. O taraklarda bezi olmasa da aptal değildi Zelfi, dertleri konak hanımı olmaktı.
Eee... beş yılı geçkin zamanda illa birileri dikkatini çekmişti demek...
Kendine itiraf edemese de Cihan'ın beklenti dolu bakışı Zelfi'nin aklını karıştırmıştı. Hediye diye yolladığı tarak takımı ile ilgili anlam veremediği herşeye anlam yükleyen bir bakıştı o.
Başını iki yana salladı hızlıca, yanlış yoldasın dön Zelfi... Dedi hemen ipin ucunu yakalamış aklını hizaya çekti.
Koskoca Ağa sana mı sevdalanacak?
Bu kez hastane bahçesinde ettiği sözler düştü aklına, yanına gitti diye düşen omuzlarının yeniden yükselişi...
Bahçeye peşine çıktı diye ardı ardına yaktığı sigara paketini bile masada unutup gidişi.
Ela'nın,
"Zelfi canım hazır mısın? Deyişi ile düştüğü düşünce kuyusundan çıktı.
"Hazırım Ela abla." Deyip sepeti eline aldı.
Türkan hanımda hazır olunca yola çıktılar.
Gülce hanımın hediyelerini verip kırkını uçurdular. Misafirleri ağırlayıp Derya'nın densizlere had bildirişini keyifle izlediler.
Hesna'nın oğlu olacaktı, bu geçen zaman da öğrenmişlerdi. Bekir Ağa'nın kız çocuk hayali suya düşse de oğluşunu hemen benimsemişti. Hatta ilk iş arada çok yaş farkı yok deyip Boran Ağa'nın kızına talip olarak onu çıldırtmıştı.
Neyse ki bu şakayı uzun boylu dillendirmeyecek kadar Mardin törenlerini biliyordu. Bir kez söyleyip Boran'ı delirtmiş sonra da o şakanın üzerini açılmayacak şekilde kapatmıştı.
Misafirler uğurlanınca geriye kalan Hesna, Ülkü, Ela salonda oturup sohbet ederken Derya ayı geçkin süredir kendine annelik eden Dilber Hanım'ı uğurlamıştı.
Arkadaşlarını da bırakmayarak akşam için hep beraber mükellef bir sofra kurmuşlardı.
Tek tek kapıda görünen Bekir, Mirza ve Devran ağadan sonra Zelfi'nin gözleri Cihan'ı arasa da beklediği gelmemişti.
Neden bekliyor olduğunu için için sorguladı ama cevabı yoktu yada o cevabı dillendirecek kadar iyi değildi Zelfi.
Ama içine düşen kurtta büyüyordu, gözlerinin ortamlarda onu araması, düşen yüzünün içine dert olması, morali düzelsin diye adını anamadığı adamın peşine dışarı çıkması...
Akıl alması lazımdı da ne diyip kime anlatacaktı. Ortada hem hiç birşey yok, hem de çok şey vardı sanki.
Ertesi gün Derya ablasının üniversitesiden hocası yemeğe geleceği için yine yardıma geldi. Kadın Bayram ağanın törelere açtığı savaşı ders diye okutmak istiyordu. Bayram Hanoğlu'nun uğruna sevdiğini mezara koyup ömrünü adadığı savaş için büyük bir galibiyetti bu.
Hazırlıklar bitip kahveleri ile kış bahçesine oturduklarında Derya,
"Zelfi nasıl gidiyor okul işleri diploma için baş vurdun mu güzelim?" diye sordu.
"iyi Derya abla önceki gün başvurdum."dediğin de bir duraksadı.
"Birşey mi oldu canım?" Diye soran Derya aklında bir sürü komplo teorisi kurmuştu bile. Zelfi'yi incitmek için yer arıyordu insanlar
"Cihan Ağa ile karşılaştık." Deyince ilk defa adını anarak bahsettiği adam ile başını yana eğdi Derya yani der gibi.
Zelfi ise madem başlamıştı konuşmalıydı akıl alması lazımdı,
"Özür diledi benden, okumam için destek olmak istiyormuş özür mahiyetinde. Bende ona ihtiyacım olmadığını söyledim." diye azıcık yalan katarak lafı açtı.
"Hayretler içindeyim, dün Hesna da onun değiştiğini söyledi de bu kadarını beklemezdim doğrusu." dedi Derya. Zelfi yerinde huzursuzca kıpırdandı yine fakat Derya bunu yanlış anladı. Ona Zelfi'den uzak durmasını açık açık söylemişti oysa...
"Seni huzursuz edecek birşey mi yaptı?" diye sordu.
"Şey dedi..." deyip gözlerini kaçırdı.
Ayşe pek sabırlı değildi bu konuda, Murat karışma dedi diye lafını açmadıysa da bu fırsatı kaçıramazdı,
"ne dedi?" diyerek elindeki fincanı sehpaya bırakıp öne eğildi meraklıca.
Zelfi gözlerini ellerine indirdi,
"Sana baktıkça emin oldum ki, hanım ağan sendeki güzelliği nasıl parlatıp ışıl ışıl yaptıysa. Mardin'i de hak ettiği güzelliğine kavuşturur' dedi"
Ortam da sadece nefes sesleri duyuldu bir süre, Derya gözlerini kıstı anlamaya çalıştığı belliydi, o sırada
"Ne dedi? Ne dedi?" diyen Ayşe şoklardaydı. Bu kadar açık bir söz beklemiyordu...
Zelfi'nin gözü ise Derya'daydı, Ayşe küçücük şeyleri bile büyütürdü zaten. Onun değil de Derya'nın öngörülü aklına ihtiyacı vardı.
"Ooooovvv... Bak bu hayatımda duyduğum en güzel ama en dolaylı iltifat." dediğinde ise gözlerinin içine bakıyordu. Yüreğinin kuş gibi çırpınıyor oluşu canını yakıyordu.
Derya devam etti,
"Hem Mardin'i, hem beni, hem de seni övmüş ama biz bahaneyiz bence asıl hedef sensin Zelfi'cim." Demesini ise hem beklemiyor hemde yanaklarının kızarışına engel olamıyordu,
"Benim neyimi övsün Derya abla koskoca ağa? Zelal'in yaptıklarına mahcup oluyor bence ondan öyle dedi." Diyerek aklında ki kurtları saldı ortaya Derya olabilir derse inandırdı Cihan'ın vicdan rahatlamak için konuştuğuna içinde ki bu saçmalığı başlamadan bitirirdi.
"Vallahi güzelim Cihan ağayı pek sevmezdim, ama öyle yalandan yere iş yapacak, gönül almak için böyle afilli laflar edecek biri değil. Öyle düz bir adamın dili çözülüp böyle konuştuğuna göre sana fena çarpılmış bence."
Bu kez Zelfi'nin kulakları da kızarırken zilin çalması ile kaçar gibi çıktı ortamdan,
Sana çarpılmış... Diye tekrar etti içinden, olabilir miydi? Yutkundu zorla, olsa ne olacaktı ki, Mardin halkı yıllarca tecavüze uğrayıp kullanılmış bir kadını o adamın yanına yakıştırır mıydı?
Serkan hocanın annesi bile ta başka şehirden anlayıp dinlemeden haber yollamıştı Zelfi'ye oğlumdan uzak dursun diye...
Halbuki laf dinlemeyip peşinde dolaşan Serkan hocanın ta kendisiydi.
Hızla çarpan kalbini susturup kapıyı açtı Zelfi, Hanoğlu ailesinin tamamı buradaydı.
Konu böylece kapanmış olsada içinde ki acabayı susturamıyordu genç kadın.
Aklını bu konudan çekmesi ise herkesi şok eden bir gerçeğin ortaya çıkışı ile oldu.
Derya ablasının hocası diye bekledikleri kadın Bayram ağanın yıllar önce öldüğünü sandığı sevdiği Dilan'dı.
İkisinin birbirine bakışı, araya yıllar girmemiş gibi sarılıp göz yaşı döküşü hepsinin içlerini yaktı.
(Buraları kısa kısa geçiyorum, muhtemel Aşk'da uzun uzun anlatmıştık zaten.)
Zelfi, Derya'nın aklına soktuğu ihtimal ile daha fazla yerinde durmadı konağın kapısında Murat'ı görünce tüm cesaretini topladı.
"Murat beni bir yere götürmeni istesem?" Dedi sanki aklında dolaşanları anlayıp ayıplayacakmış gibi bir korku vardı kalbinde.
"Olur Zelfi, al çantanı gel bekliyorum." Deyince Türkan hanıma haber verip çıktı hemen.
Dakikalar sonra Yorgi ustanın eskici dükkanının kapısındaydı,
"Ben şu karşıda bir çay içeyim, uzun mu işin?" diyen Murat'ın sesiyle yutkundu. Peşine düştüğü gerçeği burda bulabilir miydi?
Bulursa ne yapacaktı?
"Uzun sürmez, beraber Derya ablalara geçeriz. Ayşe peşine düşmeden döneriz yani merak etme." Dedi gülümseyerek.
"Keyfine bak ben onu ararım şimdi, başka gezeceğin yer varsa da dolaş kırk yılın başı çıkıyorsun zaten." dedi aylardır ilk defa kendi için, tek başına birşey yapmak isteyen Zelfi'nin gelişimine sevinerek.
"Yok burdan çıkayım gideriz." dediğinde ısrar etmedi.
Zelfi ise kapının kulpunu tutsa da indiremedi bir zaman. Usta yaşlı bir adamdı zaten onu hatırlaması bile çok zordu. Derin bir nefes alarak kapıyı açtığında yukardaki zilden minik bir çınlama yayıldı ortama Yorgi usta her zaman ki gibi elindeki işi bırakmadan gözlerinin üzerinden baktı gelene.
Başını yine işine çevirecekti ki tekrar baktı kapıdaki uzun saçları dalga dalga omuzlarını süsleyen açık kumral kıza.
"Buyur kızım." dedi tahmin ettiği kişi olduğuna emin olamayarak.
"Kolay gelsin." Dedi Zelfi nerden başlayacağını bilmeyerek. "Ben şey..."
Ne diyecekti şimdi? Yıllar önce şu vitrinde bir tarak seti vardı, başkasına satma diye başının etini yemiştim. Ben gelip alacağım diye söz verdirmiştim mi?
Aradan geçmiş neredeyse altı yıl adam aklımda seni mi tuttum dese ne diyecekti?
Dudaklarını ıslattı, vitrine baktı göz ucuyla,
"Şurda bir tarak seti vardı, yani çok zaman geçti tabii üstünden..." dedi devamını getiremeyerek.
Yorgi usta ilk defa elindeki işi bırakıp ayağa kalktı, karşısına katlanan bir sandalye açıp,
"Gel otur bakalım hanım kız söz verdirip de niye gelmedin bir anlat?" Deyip tekrar yerine oturdu.
Hatırlıyordu... Zelfi'yi hatırlıyordu, söz verdiğini hatırlıyordu. O zaman Cihan Ağanın nasıl olupta o tarak seti ile özür dilediğine dair bir ip ucu bulabilirdi.
"Beni hatırlıyor musunuz?" Dedi ama gösterilen yere de oturmuştu merakla,
"Pek hevesle sormuştun, söz alacağım diye o kadar dil döktün ki unutmadık demek." Deyince mahcup oldu Zelfi, başına gelenlerde bir suçu yoktu ama yinede mahcup oldu.
"Akla gelmeyecek işler başa geliyor bazen, sende de öyle oldu galiba?"
Ustanın sorusuna burukça gülümsedi,
"Öyle oldu maalesef, başa geleceği bilmeden masum hayaller kuruyor insan. Size de mahcup oldum ama elimden gelmeyen sebeplerle geç kaldım."
Ustanın başına geleni bilir gibi derin bir nefes alıp bırakması ile yerinde huzurca kıpırdandı Zelfi...
Utandı sebepsizce, zaten utanacak olan değil de masum olan utanmıyor muydu? İnsanlar ona böyle bakarken dik durmak kolay mıydı?
Usta yüzüne bakmadan sesini duydu,
"Gelsen de sözümü tutamayacaktım hanım kız ama o tarak setinin sana gelmiş olması lazım, gelmedi mi?" Deyince usulca kaldırdı başını,
"Bana mı gelecekti?" Dedi içinde kıpırdayan minik kelebek kozalarına sahip çıkmaya çalışarak.
Yaşlı adam başını salladı usulca,
"Sen o gün söz verdirip çıktın dükkandan, bende söz çiğnenmez kızım, beş sene de gelmesen on senede gelmesen ben ömrüm yettikçe sözümü tutardım ama..." deyip bekledi biraz.
Ne kadarını belli etse ölçtü tarttı biraz,
"Ama?" Diye duran adamı devam etmesi için teşvik etti genç kadın,
Usta ise olanı anlatmakta mahsur görmedi kendince sonuçta Zelfi gelip tarağı istese o günde aynı açıklamayı yapacaktı, altı yıl sonra da açıklama aynıydı.
"Sen dükkandan çıkıp gittin peşin sıra gençten bir oğlan geldi, senin beğendiğin takımı istedi. Bende sana söz verdiğimi satamayacağımı söyledim. On misli para teklif etti..." Deyince Zelfi burukça gülümsedi,
"Anlıyorum sizi, sizde haklısınız." Diye mırıldandı ağzının içinde, paranın gücümüydü yani olup biten. Daha naif bir hikaye bekliyordu Zelfi, bunca sene saklamaya değecek kıymet verilmiş bir anı belki...
Usta,
"Ben sözümü paraya satmam hanım kız, o zaman da satmadım." Diye çıkışınca bu kez Zelfi anlamaz gözlerle baktı adama "O delikanlıya da öyle söyledim."
Devamını soracak cesaret yoktu ki Zelfi de, nasıl olmuşta ona kadar gelmişti öyleyse.
"Bozuldu tabii koca ağa oğlu, parayla çözer sanıyor herşeyi..."
Ağa oğlu yani Cihan mı?
Ağzı kurudu sıkıntı içinde,
"Nasıl aldı ki o zaman?" Dedi içine kaçmış sesiyle.
"Dedim ki sen bu kıza sevdalı mısın? Suç üstü yakalanmış gibi bir sinirlendi ki sorma." Dedi Zelfi'nin her tepkisini dikkatle izleyerek.
Zelfi'nin ise yüzü yanıyordu, boğazı bir anda kupkuru olmuş ne diyeceğini bilmez halde karşısında ki adama bakmamak için gözlerini küçük dükkanda gezdirmenin derdindeydi.
Bir de sorunun cevabını merak eden kalbi yine raydan çıkmaya başmamıştı.
"Sevdalıysam ne yapacaksın usta? Diye çıkıştı bana, böyle kendini açık ettiğini anca o zaman fark etti. Aklını nasıl almışsan o yaşta?" Deyip takıldı Zelfi'ye.
Kızdan ses çıkmayınca Yorgi ustada sustu, öyle bedavadan mı anlatacaktı. Merakı varsa sorup öğrenirdi devamını,
"Sonra ne oldu usta?" Diyen kedi mırıltısından hallice sesi duyunca tebessüm etti, ağa oğlu doğru yoldaydı demek ki.
" 'Sınayacağım...' diyince öyle boş boş baktı yüzüme, 'Bana bak ağa oğlu, sen o aynayı göz boyayıp kız tavlamak için istiyorsan bu dükkandan toz bezi bile satmam sana. Yok sevdalıyım onun peşindeyim diyorsan bir hafta buraya gelip benimle çalışacak, gümüş parlatıp, toz alacaksın.' dedim ya bu kaldı öylece. Sonra ne dedi biliyor musun?" Deyince Zelfi'nin merakla ışıldayan gözleri artık usta için amaca ulaştığının deliliydi.
"Ne dedi?" Deyip merakını belli etti Zelfi. Bu iş burdan dönmezdi madem bu kadar kendini ele vermişti, ustanın sınamak istemesine ne cevap verdiğini de öğrenecekti.
" 'Şimdi mi başlıyorum yarın sabah mı geleyim?' diye sordu. Sonra da bir hafta çırak gibi çalıştı, toz aldı, raf sildi, kuru bir simidi soğumış çay ile yemek diye yedi... Of bile demedi ne dediysem yaptı. Bende o tarak takımını ona verecek kadar güvendim. Ne oldunuz nasıl ayrı düştünüz bilmem ama yazık oldu kızım. O oğlan seni hakikatli seviyordu." Diye bitirdi sözlerini.
Ne olmamıştı ki, iki zalimin elinde hiç olmuşlardı...
O zaman Cihan karşısına çıksa da kaçardı Zelfi, koskoca ağa oğlunun konak hizmetçisi ile ne işi olur diye düşünürdü.
Bekir Ağa'nın Hesna'yı nasıl sevip saydığını bilince o bahane şimdi boş geliyordu gözüne.
Zaten şimdi çok daha büyük engelleri vardı, Zelfi için adını anamayacak kadar ismini kirletmişlerdi Cihan'ın...
Hâlâ kalbi Zelfi için atıyor olsa da oluru yoktu artık...
Cihan geldi gözünün önüne, uzun boyu geniş omuzları, bir bakışı ile hizaya diziyordu insanları. Bal rengi gözleri Zelfi'ye şefkatle baksa da, istediği zaman nasıl alev gibi korku saçıyordu görmüştü.
Onun yanına kimse yakıştırmazdı Zelfi'yi, arkasından konuşur yüzüne gülerlerdi...
İnsanların ileri geri konuşmalarını Zelfi bir şekilde yutuyordu da bir erkek nasıl yutardı...
Aklı bunları ardı ardına sıralarken kalbinin içinde bir köşe düğün bayramdı, yanlış görmemişti o gözlerde ki ilgiyi...
'Ben baktım diye solduysa gülüşün, bakmam ben... Yeter ki gül sen!' diyecek kadar incelikle seviyordu Cihan...
Bilmesem daha mı iyiydi acaba derken buldu kendini... Bilince ne yapacağına karar vermek, bilmiyormul gibi davranmak çok zor olacaktı.
Yorgi ustaya teşekkür edip dükkandan çıktı.
Kapının önüne çıkınca vitrine baktı amaçsızca, gözleri tarak setinin arar gibiydi.
Geri verince kim bilir ne düşünmüştü, üzülmüş müydü?
Boğazına bir yumru oturunca arkasını dönüp Murat'ı görmek için etrafa bakındı ama tam karşısında ona silahını doğrultmuş hiç tanımadığı bir adam görmeyi beklemiyordu.
Ne olduğunu anlamaya fırsat olmadan,
"Hüseyin Ağa'mın selamını getirdim." diyen adam tetiği çektiğinde yapabileceği tek şey ellerini başına sarıp gözleri kapatmak oldu.
Bedeninde bir yanma hissetti...
Derin bir korku...
Bütün dertleri anlamsızlaştı...
Zelfi...
Cihan...
Miran...
Narin...
Canan...
Oy vermeyi unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️🧿🥰
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 120.29k Okunma |
11.78k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |