63. Bölüm

56. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Hadi bakalım kayınvalidem gelmeden size bir bölüm daha yazdım, çok beklenen Narin~Miran karşılaşması da dahil.

Kontrol et etmeden atıyorum, hata kusur varsa affola.

Çünküsü yemek yapmalıyım.

Yorum sınırı 300 diyorum siz nasıl olsa 500 e koşuyorsunuz ❤️

Hadi bakalım geçen bölüm olduğu gibi kardeş kardeş iş bölümü yapıp yorumlayarak okuyun guzularım.

Sizi seviyorum ❤️ 🥰 🧿

 

✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙

Gün herkes için bambaşka anlamlarla geçmişti, kimine yeni bir hayat, kimine yeni bir imtihan, kimi içinse aşılacak bir adımı geride bırakmanın huzurunu getirmişti.

 

 

 

Zelfi tüm öğleden sonra Cihan ve Gülhan hanım ile beraberdi.

 

 

 

Hesna'nın düğünü aceleye geldiği için yapamadığı her detayı yapmak isteyen kadın, o zaman olmayıp şimdilerde çıkan ne varsa Hesna'ya da alıyordu.

 

 

 

Onun bu tavrı Zelfi'yi mest ederken, en azından bu konuda ne kadar şanslı düşündü.

 

 

 

Sevdiği adamın annesi tarafından ötelenmek çok canını yakardı...

 

 

 

Sevdiği adam Cihan...

 

 

 

Düşündüğü şeye kendi tebessüm ederek odasının Fransız balkonunun önüne oturup sırtını duvara yasladı.

 

 

 

Karşı ki evde Cihan'a ait balkona baktığının farkında bile değildi.

 

 

 

Derya ablasının sinirli olunca esip geçtiğini bildiği için peşinden gitmek isteyen Cihan'ı durdurmak istemişti. Tamamen anlık bir refleks ile kendi eline göre oldukça iri olan elin serçe ve yüzük parmağını kavramıştı. İşin esası Cihan'ın cüssesinde birini durdurmak için oldukça yetersiz bir eylemdi.

 

 

 

Zelfi de durmaz sandı ama tuttuğu elin sahibi o tutuşun nasıl bir adım olduğunun farkındaydı. Anında durdu, önce gerçekliğine inanmak ister gibi zarif elin sardığı iki parmağına baktı. Sonra ifadesini okumak ister gibi Zelfi'ye.

 

 

 

"Blöf yapıyor..." Dedi Zelfi ama Cihan çok da duyuyor gibi bakmıyordu. İki parmağını tuttuğu el yavaşça rolleri değişip Zelfi'nin küçük elini avucu içine aldı.

 

 

 

Gözlerini gözlerinden çekmeden, rahatsız olmadığını her saniye görüp hissederek, kavradı sevdiğinin elini...

 

 

 

Sadece elimi tut yeter...

 

 

 

Ben yaralarının iyileşmesini izleyeyim ötesi yok... Demişti değil mi?

 

 

 

Tutmuştu işte elini, ilkokul çocuklarının bile sevgililik için basit sayacağı bir eylemdi halbuki ama onlar için nasıl kıymetliydi...

 

 

 

Zelfi tenine değen bir erkek teninden ürkmemiş, midesi bulamamış, kaçıp kurtulmak istememişti...

 

 

 

Anlayana çok büyük, anlamayana ise anlatmak için kelimelerin yetersiz kaldığı bir andı.

 

 

Derken karşı ki evde bir kapı açıldı, bir balkon kapısı, Cihan'ın odasının balkon kapısı elinde sigara üzerinde ince kazağı ile Cihan göründü...

 

 

Onun gözleri de karşı evin ışıkları sönmüş odalarında dolandı, bir iz bir işaret arar gibi...

 

 

Ben uyuyamadım, sen de uyumamış ol bakışı olmalıydı bu...

 

 

Telefonuna uzanıp bir mesaj yazdı Zelfi,

 

 

Üşümeyesin...

 

 

Cebinde titreşen telefona kayıtsız kalmadı Cihan, ekrana bir süre bakıp gözlerini karşı ki evin tüm camlarında hızlıca gezdirdi.

 

 

Bu meraklı bakışlar ile kıkırdadı Zelfi. Telefonunun fenerini açıp camın gerisinde sağa sola hareket ettirdi.

 

 

O cama sanki Zelfi'yi görür gibi derin baktı Cihan, sonra parmakları telefonun ekranında gezindi.

 

 

Zelfi'nin telefonundan gelen bildirim sesi ile gözleri ekranı buldu,

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Beni düşündüğünü bilirken mi?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İmkânsız...

 

Dudağının kıyısını ısırarak gülümsemesini bastırmaya çalıştı Zelfi ama pek de başları olamamış olacak ki, bir mesaj daha geldi,

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir söz vardır yüzünü kim güldürüyorsa yüreğin onundur...

 

Bu kez gülüşünü tutmadı Zelfi yanakları gerilip gözleri kısalacak kadar güldü.

 

Bir telefonun ekran ışığında bile can yakacak kadar güzel bir gülüştü. Gözlerini alamadı Cihan, hoş alıp ne yapacaktı. Zelfi varken Dünya'nın geri kalanı siyah beyaz oluyordu.

 

Doğru bir sözmüş...

 

Gelen cevap ile bu kez adamın tebessümü büyüdü.

 

İmkânsız olduğuna inandığınız şeylerin gerçekleşmesi, sürekli anı sorgulatıyordu insana...

 

Gerçekti değil mi?

 

Zelfi onunla bir yola çıkmış, elini tutmuştu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu doğruluğu parmaklarımızda bir yüzükle taçlandırabilecek miyiz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Zelfi hanım?

 

Güzel soruydu, Derya ablası blöf yapıyordu evet, ama bu bilginin Cihan'a verilmesine de bir tık kızmış olabilirdi.

 

Aslında blöf yapıyordu ama, ben bunu sana söyledim diye, mevzu biraz ciddiye binmiş olabilir.

 

Cihan ekrana büyüyen gözlerle baktı önce, sonra arama tuşuna basıp kulağına götürdü, açılır açılmaz da,

 

"Şaka değil mi güzelim, yapmaz Derya hanım öyle bir şey?" Diye sorusunun derdine düştü.

 

Derin bir nefes alıp verdi Zelfi,

 

"Yani normalde yapmaz ama çok da güvenemiyorum ki, sağı solu belli olmaz biliyorsun." Dedi.

 

Telefonu omzu ile desteleyip bir sigara daha yaktı Cihan,

 

"Hükmü Bekir Ağa verdi, benim başım yandı böyle iş mi olur?" Diye de söylendi.

 

Onun bu tatlı sitemine güldü Zelfi,

 

"Merak etme Derya abla vermezse de ben sana kaçarım." Dedi kıkırdayarak.

 

Cihan'ın elide ki sigara dudaklarını bulmadı, yarı yolda kaldı.

 

Kaçması değildi mevzu bunu söylemesiydi...

 

Şaka yada gerçek, ruhen Cihan'ın bu kadar yakınında olması...

 

"Kaçar mısın? " Diye sordu tekrar duymak zarar etmezdi.

 

"Kaçarım... Ama köşeyi dönmeden yakalar bizi." Deyip yine güldü Zelfi.

 

Adamın içinde olan depremlerden habersiz, işin şakasındaydı.

 

"Ama ben seni telinle duvağınla gelin edeceğim. Sabırsa sabır... Yolun sonu sen olduktan sonra..." Diyen adamla Zelfi de sessizleşti.

 

Aradaki sokağa mesafeye, biri içerde biri balkonda olmasına rağmen göz gözeydiler sanki...

 

Sevmekten kalbi boğulur mu insanının Cihan'ın boğuluyordu. Sevgisi göğsünden taşıp boğazına bir düğüm gibi dayanıyordu.

 

Onların bu bakışmasını evden koşturarak arabasına binen Miran Aladağ böldü.

 

"O kimdi?" Diye sordu Zelfi adamın telaşlı halinin doğurduğu merakla...

 

"Miran Abiydi de niye koşturarak gitti ki hayır iş değil gibi Zelfi. Ben bir bakayım abimin haberi var mı?" Deyince.

 

İyi geceler dileyerek kapattılar telefonu.

 

✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙

 

Gün öğleden beridir anlamsız bir şekilde dolu geçiyordu Narin için, öğleden sonra kızkardeşi Nermin gelmiş. Canım şunu çekti bunu çekti diyerek saatlerce mutfakta oyalamıştı Narin'i.

 

Akşam üstü de abisi gelip annemler Asım'ı özlemiş diyerek hepsini toparlayıp baba evi olan konağa getirmişti.

 

Bir tuhaflık vardı insanların üzerinde ama adını koyamıyordu Narin.

 

Arada üzerinde acıyarak bakan gözler seziyor ama göz göze geldiği herkes anında ifadesi topluyordu.

 

Asım altını kirletince bebek çantası buradaki eski odasında olduğu için oraya geçti. Oğlunun altını temizleyip pakladıktan sonra ise kalabalığın onu nasıl boğmuş olduğunun farkına vardı.

 

Alışmıştı iki kişilik Dünya'sına, bu Dünya'ya kalabalık edecek kişi Miran değilse gerisi boş gürültü geliyordu kadına. Asım'ı yerdeki oyuncaklarının yanına oturtup biraz kafasını dinlemek için camdan kararmış gökyüzüne baktı.

 

Basıktı hava sanki bir yükü varda bırakmak ister gibi kasvetliydi.

 

"Baba... Del..." Diyen oğlu ile çıktı daldığı düşüncelerin derinliğinden,

 

"Baba yeni gitti annem, gelemez ki. Özledin mi sen bavacıyı...?" Dedi oğlunun tombul yanağını severek.

 

"Babba..." Dedi yine Asım... "Babba..."

 

Bir çocuk her baba dediğinde bir annenin kalbine oklar saplanır mıydı?

 

Narin'in niye saplanıyordu?

 

Miran'ın bakışında minicik bir ışık yakalasa o umuda tutunacaktı ama adamın bütün perdeleri çekili ve ıssızdı Narin'e bakarken.

 

Saygısını hissediyordu, iyi bir anne olduğu için takdir dolu bakışlarını da ama ötesi yoktu...

 

Belki zamanla olurdu?

 

Zaman herşeyin ilacıydı değil mi?

 

Belki Miran'ın da zamana ihtiyacı vardı...

 

Derin bir nefes alıp verdi,

 

"Yine yapıyorsun Narin." Dedi kendine kızarak "Ne zaman ümidini kesecek olsan bir dal bulup tutunuyorsun. Bırak artık bu zehir seni yakıyor bırak."

 

Arabasını ağzına götüren Asım'ın tek bir kelimesi vardı yine,

 

"Babba..."

 

Sevgisi mi göğsünü daha çok eziyordu yoksa vicdan azabı mı?

 

Ah Narin ah...

 

Oğlunu alıp çıktı odadan soğuk artık akşamları daha baskın olduğu için hızla ilerledi büyük salona, tam içeri girecekken Asım arabasını düşürdü elinden, eğilip onu aldığı sırada ise hiç duymak istemeyeceği bir konunun tartışması doldu kulağına.

 

Babasının sesiydi,

 

"Berdel hükmü çıkmış, ne yapacak kabul edecek mecbur."

 

Kaşları çatıldı, ne Berdeli? Kim?

 

"Miran abi kabul etmez, ailesine çok kızgın niye onlar için tekrar fedakarlık yapsın ki? " Dedi Nermin.

 

Miran...

 

Berdel...

 

Yutkunmaya çalıştı olmadı, oturduğu yerden kalkmak istedi dizlerinde güç bulamadı.

 

"Babası verse hükmü kabul etmez Nermin, senin aklın ermiyor Bekir'in verdiği hükmü çiğnemez Miran. Onlar kardeşten ileridir bilmiyorsun..."

 

Babasının şiveli konuşması hep tatlı gelirdi Narin'e ama bu kez kerzaptan beter bir yakıcılığı vardı her sözünün.

 

Asım,

 

"Anni..." Deyince ancak fark etti dizinin üstünde kaldığını...

 

Gitmeliydi burdan... Hemen şimdi...

 

Yoktu öyle bir şey yanlış duymuştu.

 

Ayağa kalktı göç bela kapıya doğru sendeleyince tutundu düşmemek için, iki adım attı ama yine iletleyemedi. Düştü dizlerinin üzerine, kucağında oğlu olmasa tutunacak dermanı çoktan kesilmişti.

 

Ama anneysen düşerken bile annesin...

 

Arkasında ki kapı açıldı, bir yanında Nermin bir yanında babası belirdi,

 

" Abla!"

 

"Kızım!" Seslerini duydu ama gerisi yoktu son kuvvetiyle Asım'ı Nermin'e uzattığını hatırlıyordu sadece.

 

Bir de Nermin'in

 

"Kerim abi yetiş...!" Diyen haykırışı vardı.

 

Sonrası karanlık...

 

Düşünmek istemeyince beyin kendini kapatırdı bazen, o anı yaşamak, düşünmek istemeyen Narin'in ikinci bayılışıydı bu...

 

İlkinde düşen başka bir Narin'di yerden kalkan başka...

 

Peki ya şimdi...

 

Son umut dalı da kırılıp elinde mi kalmıştı yani...

 

Bir kere sarılamadığı, öpemediği, omzunda ağlayamadığı, göğsünde uyuyamadığı ama ondan bir canı içinde büyüttüp Dünya'ya getirdiği adam tamamen el mi olacaktı şimdi...

 

Uyanmak istemiyordu ki Narin, uyanınca ne yapacaktı?

 

Bomboştu içi tüm hayat gayesi içinden alınmış gibi...

 

Bir hedefe fazla kilitlenince yokluğu sizde bir boşluk bırakırdı Narin'in ki de buydu. A planı eline patlamıştı, B planı yoktu...

 

Burnuna dolan hastane kokusuna daha fazla kayıtsız kalmayıp açtı gözlerini, gece olduğu için sadece başlık kısmında ki ışık açıktı.

 

Asım nerdeydi?

 

Nermin onu korkutmadan uzaklaştırmak için herşeyi yapardı biliyordu ama gözünü açar açmaz ilk evladını aradı gözleri.

 

Yan koltukta uyuyan Asım'ı görmek içini ilk defa ferahlatmadı, içine kor bir alev aktı.

 

Asım, Miran'ın göğsünde uyuyordu. Bir eli sımsıkı sarmıştı babasının yakasını...

 

Bırakmak istemez gibi...

 

Miran'ın bakışları ise camdan dışarıya odaklı ve dalgındı...

 

Daha dün gitmişti oysa şimdi burada olduğuna göre söylenenler doğruydu...

 

İçli bir nefes çektiği sırada kendine dönen gözlerle çarpıştı bakışları.

 

Nasıl bakacağını bilmiyordu Narin, ama kırgınlık doluydu içi...

 

Birazı Miran'a çoğu kendine...

 

Asım'ı koltuğa yatırıp yanına bir yastık ile destek yaptı adam. Gelip yatağın kıyısına oturdu,

 

"Narin..." Dedi ama devamı da gelmedi. Daha kendi içinde çözemediği bir işi ağlamaklı gözlerle bakan kadına nasıl anlatacaktı.

 

"Doğru mu?" Diye sordu mavi gözlerinin doluşunu saklayamadığı için kaçırarak.

 

Derin bir nefesi içine çekip tüm sıkıntısıyla bıraktı Miran, başını salladı usulca.

 

"Kabul ettin yani...?" Derken sesi titredi kadının.

 

"Etmesem de bizden olmaz Narin?" Dediğinde ilk defa açık açık konuşuyorlardı.

 

"Kabul ettin mi?" Dedi yine duymalıydı, ümidine bir bıçak keskinliği gibi lazımdı bu kabul ediş.

 

"Ettim... Bekir'i çiğneyemem, burdan bu hüküm dönmez." Dedi Miran.

 

Bekir...

 

Narin ile hiç iletişim kurmamış ama Miran'ın hep en yakını olmuş adam.

 

"Adı ne?" Dedi merakı kendini aşarak.

 

"Narin... Yapma!" Derken hep hayran olduğu şefkat yine gözlerindeydi adamın.

 

"Adı ne Miran?" Dedi ilk defa sesi baskın çıkarak.

 

Ne önemli vardı ki adının, kim olduğunun...

 

Gelde bunu Narin'e anlat...

 

" Firuze..." Dedi Miran da eşi olacak kadının adını ilk defa ağzına alarak.

 

Dudakları birbirine bastırdı Narin, adı güzeldi...

 

"Güzel mi?" Diye sordu bu kez.

 

Ne duymak istediğini kendi de bilmiyorumdu ama sorduğu sorunların kendi canına kastı vardı.

 

Cevap vermedi Miran...

 

"Benden güzel mi? Gözleri ne renk? Saçları uzun mu? Boyu? Boyu boyuna denk mi Miran? Niye ben değil de o? Ne buldun da kabul ettin bende olmayan?" Derken hıçkırıkları kesti sözünü.

 

Miran'ın gözleri kapandı bu acı hesap soruş karşısında.

 

Keşke bekleseydin Narin, keşke Canan'ın bizi bitirmesini bekleseydin. Belki ikimizi de kör bir kuyuya atmazdın, güzelliklerini görecek göz bırakmadın ki bende.

 

Omuzları sarsılarak ağlayan kadına yaklaşıp sarıldı ilk defa. Sevgiliye değilde, geride bırakılmayacak bir dosta sarılır gibi...

 

Sevdiği adamın göğsünde ilk ve son defa ağladı Narin...

 

Sarılmak istedi ama kalkmadı kolları...

 

Ağlayışı iç çekişlere dönünce uzaklaştı Miran'dan... Bakamadı yüzüne.

 

Ama adamın tek sözü ile dondu kaldı.

 

"Görmedim onu Narin... Görmeden kabul ettim, sandığın gibi kaşına gözüne kapılıp size sırtımı dönmedim. Ben aklımla yolumu bulamadım, kadere teslim oldum. Ne sen eski Narin'sin, ne de ben eski Miran'ım. Senin sevdiğin adamı bu geçen zamanda azar azar öldürüp gömdük biz."

 

Derince yutkundu Narin diyecek sözü yoktu.

 

"Birazını Canan, birazını sen ama en çok ben hatalarımla öldürdüm senin sevdiğin adamı. Bu yeni adamı emin ol sende sevmezsin. Kimseye ön yargısız bakamıyorum artık, tüm yaşadıklarımıza rağmen sana acı söz etmesin diye terbiye ettiğim dilim artık bana itaat eder mi bilmiyorum." Deyince Narin'in azalan göz yaşları tekrardan akmaya başladı.

 

Miran sildi o yaşları da ama ne fayda...

 

"Ben eski Miran'ı severdim Narin, bu dönüştüğüm adamı sevemiyorum. İnsanların bana nasıl baktığını gördükçe kendimden gidebilmek istiyorum."

 

"Özür dilerim." Dedi Narin ta içinden... İçi yana yana...

 

Başını iki yana salladı adam artık faydası yoktu ki,

 

"Ben de özür dilerim, elimden gelmeyen herşey için. Yapmamam gereken yaptıklarım için. Çok güzel bir anne oldun Narin, en büyük tesellim bu. Ben hep Asım'ın yanında olacağım ama sen de artık yoluna bakacaksın. Seveceksin, sevileceksin..."

 

Dudakları daha çok büküldü kadının,

 

"Mutlu ol Miran, çünkü benim de tesellim ancak böyle olur. Çok mutlu ol." Dediğinde burukça gülümsedi adam.

 

Tıklanan kapı ile Nermin başını uzattı aradan,

 

"Uyandıysa doktor görecek Miran abi." Dedi fısıltı ile.

 

Doktor içeri girdiğinde Miran koridora çıktı.

 

Narin'in abisi ve babası koridordaydı ama annesi ortada görünmüyordu.

 

Kimse kimseyle konuşmadı, alnına silah dayadıkları günden bu güne olduğu gibi...

 

Miran oğlu ve oğlunun annesi için buradaydı, onlar kızları ve torunları için...

Sabah Narin'in isteğiyle ayrıldı hastaneden, şimdi istikamet Aladağ konağıydı.

✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙

Sabaha kadar yatakta dönüp durmuştu Ülkü, dün yaşananlar film şeridi gibi gözünün önünde oynayıp duruyordu.

Son dakika o kız ortaya çıkmasa, Bekir Ağa hükmü Miran ağaya kesmese Kudret denen o kız bu çatının altında mı olacaktı.

Düşüncesi bile kanını öfke ile akıtıyordu.

Mirza ise başka bir dertteydi, Miran'ın vereceği tepki...

Dün bir kaç kez eli telefona gitmiş ama ne diyeceğini bilemediği için arayamamıştı.

İşin aslı ortada sığınma talep eden bir kız ve Mardin de yaşamayan bir adam vardı. O kızı alıp İstanbul'a götürürse imkânlar genişti nasıl olsa, ona orda bir düzen kurup yaşatmak zor değildi Aladağlar için. Abisinin bundan sonra evleneceğini zaten düşünmüyordu Mirza.

Olabilecek en makul şekilde bu belayı başlarından savmışlardı. Bekir Ağa da bir hüküm verdiyse alacağı tepkiyi de ilk o göğüslesindi. Hamile karısını zaten fazlaca üzmüştü bu saçma sapan olay.

İkisi de birbirinden habersiz dünün muhakemesini yaparken tıklanan kapı ile Mirza çıktı yataktan, Ülkü de sırtını başlığa yasladı.

"Kim ki?" Deyince dudak büktü Mirza.

Kapıyı açtığında konağın yardımcı kızlarından biri vardı,

"Ağam Miran ağa geldi, büyük salonda bekliyor herkesi." Dedi çekingen bir halde.

Kaşları çatıldı adamın ama belli etmedi,

"Geliyoruz." Deyip girdi içeri.

Giyinme odasına doğru geçerken,

"Ülkü abim gelmiş salonda bekliyormuş. Hazırlan da işe ordan geçersin." Dedi saat erken olduğu için.

Dudak büktü Ülkü,

"Siz aile içinde konuşun ben niye geliyorum ki?"

Kaos sevmezdi Ülkü, kaçabilecekse kaçardı. Yok kaçmayacak ise savaşırdı ama ilk tercih kaçıştı.

"Sen de aileden olduğun için olabilir mi karıcım? Adam illaki öfkelenecek ama başka yol yoktu bunu da kabul edecek. Hem biz demedik ki, kendi en yakın arkadaşı verdi hükmü." Dedi ilk kendini ikna ederek.

Ülkü de el mecbur hazırlanırken,

"Hepsi neyse de Narin duyunca ne olcak Mirza?" Deyip pijamalarından kurtuldu.

"O işin olacağı yoktu da sen çok gaz verdin Narin'e. Abimin niyeti hiç bir zaman değişmedi."

Dudak büktü Ülkü,

"Çocukları için fedakarlık etmeleri gerekiyordu. Şimdi daha mı iyi oldu, Civan Ağa'nın konağından çıkan bir kızdansa keşke Narin ile evlenseydi." Diyerek kazağını başından geçirip saçlarını toparladı.

"Kız onlardan kaçıyor Ülkü, niye bir tutuyorsun." Dedi Mirza.

Elini bir tur havada salladı kadın, yok baş örtüsünü yere atmalar, yok ayağa kapanmalar. Çıksa deseydi beni kurtarın diye bu kadar şova ne gerek vardı." Diye tamamlandı cümlesini.

Halbuki daha aylar önce Derya'yı da şov yapmakla etiketlemiş büyük yanılmıştı ama huylu huyundan vazgeçmiyordu.

Doğu kültüründe bir kadının baş örtüsü yere atması son çareyi temsil ederdi. Eskiden kılıç, yeni zaman silah sustururdu bu çaresiz çırpınış.

Kadını son noktaya getirip sonra durmak da yüz yıllardır vazgeçilmeyen bir paradokstu demek ki.

Salona girdiklerinde kahvaltı masasında oturan Miran ile karşılaştılar. Gergin bir ortam beklerke bu bir tık rahatlatıcı olabilirdi aslında...

Eğer ki Miran, Asım Aladağ'ın yeri olan baş köşede oturuyor olmasaydı.

" Günaydın." Diyen de Miran oldu. "Biraz erken saatte rahatsız ettik kusura bakmayın. Gündem fazla yoğun olunca ancak bu saate uygun olabildim." Derken fazlaca sakin ve kibardı ama küfür etse daha az koyacak bir soğukluğu da araya eklemişti.

"Günaydın abi, ben dün arayacaktım as-" dediğinde sözü Miran'ın el kaldırışı ile kesildi.

"Herkes gelsin öyle konuşuruz. Buyrun ayakta kalmayın." Deyip sandalyeleri işaret etti.

Onlar karı koca birbirine bakarak masada yerlerini alırken Asım Ağa ve Arjin hanım da geldi.

"Oğlum çok şükür evini ocağını şenelttin nasıl özledim Miran." Diyerek ona doğru gelen kadınına boş boş baktı Miran.

"Otur Arjin hanım ben Mirza değilim bunları yemem." Deyip kardeşine döndü "Gerçi artık o da yemiyordur, herkes herkesin gerçek yüzünü gördü." Dedi çayındanbçr yudum alıp geriye yakalanırken.

Asım Aladağ daha geride durmuş yerinde oturduğu halde hiç istifini bozmayan oğluna bakıyordu.

Karısı da az ilerisinde verilen ayar ile dona kalmıştı.

"Buyrun oturun ayakta kaldınız." Derken bu kez tabağına kahvaltılık alan Miran'a kısık gözlerle baktı Mirza.

Delirmiş olabilir miydi?

Bir ihtimal...

Asım Aladağ alttan almak gerektiğini idrak etmiş olacak eski yerinin tam karşısındaki baş köşeye geçti, Arjin hanım da yanına.

Sofrada kahvaltı eden bir tek Miran'dı ama bunu pek taktığı da yoktu.

"Dün bir hüküm çıkmış, siz arayıp söylemeye gerek duymadınız ama sağolsun Bekir, sizin aksinize yediği haltın arkasında duran bir kişi olduğunu için haber etti."

Sessizlik masayı esir aldı, kimseden ses çıkmadı.

" Ama ben hükmü beğenmedim, babamın planı iyiymiş Civan Ağa ile dünür olmak varken niye Bedirhan'ın beşik kertmesi ile evleneyim değil mi? Diyorum ki Kudret için aşireti tekrar toplayalım. Bende burda kalayım gücümüze güç katar bu ittifak." Deyip çayını eline alıp geriye yaslandı.

Asım Aladağ ve Arjin hanım kamaşan dişlerinin gıcırtısını duydu sanki.

Onların yetiştirmek istedikleri evlat buydu çünkü.

İlk ses hiç beklenmeyen birinden çıktı, Ülkü'den,

"Ben o kızı bu konağa sokmam, Mirza da gözü olan birini nasıl eş diye kabul edersin Miran abi?"

Vay be dercesine dudak büktü baş köşede oturan adam,

"Ee... Belki diğer kız da aynı kafa da dün hiç itiraz etmemişsin, bu gün ne değişti Ülkü?" Dedi gayret relaks.

" Gerçi hiç biriniz itiraz etmemişsiniz, ne anam babam,ne de kardeşim dediğim insanlar. Bu adam burda yok, adına nasıl hüküm kesersin. Tanımadığı etmediği kızla niye evlensin diyen olmamış." Derken herkesin üzerinde gezdirdi bakışlarını.

"Oğlum biz bilemedik böyle aklı selim davranacağını, toplayalım aşireti Kudret için konuşulsun." Dedi Asım Ağa.

Bu kez masaya kollarını dayadı Miran,

"Ee.." dedi umursamaz görünmeye çalıştı ve başardı da "Adı Firuze miydi neydi o kız ne olacak?"

"Ondan bize ne?" Dedi Arjin hanım. " Zaten Bedirhan'nın elinin altındaymış yıllardır. O kızdan bu konağa gelin mi olur? Verirler birine olur gider."

Bekledi Miran, biri kral çıplak desin diye bekledi.

Ülkü bu konaktan taşınmanın hesabındaydı kafasının içinde.

Mirza abisi buraya gelirse işleri nasıl yürüteceğinin...

Asım Ağa planı yattı diye üzülürken ayağına gelen fırsatın.

Arjin hanım, Narin'i kaçırsa da daha büyük bir avı yakalayan oğlunun...

Masaya sol elini sert bir şekilde vurdu Miran,

"Yemin ederim, şu sofra kahvaltı masası değil kurtlar sofrası!"

" Az evvel bir kadını çiğ çiğ dişleriniz ile parçaladınız. Namusuna laf edecek kadar ileri gittiniz. Madem o kızdan bu konağa gelin olmazdı, dün niye itiraz etmedin Arjin hanım?"

Sıkıntılı bir nefes aldı Arjin, nasıl derdi Rojda hamile bu işin kokusu çıkmadan ört bas olması işime geldi diye.

"O kadar namusuna düşkündün de, ben Narin'in odasının önünden geçmezken bu bebek nerden çıktı niye demedin?"

"Miran sofrada yengen var düzgün konuş." Dedi Asım Ağa konuyu kapatmaktan öte derdi yoktu Ülkü bahaneydi.

"Yengem, kadın doğum doktoru baba. Bunlar onun için ayıp olacak konular değil ki? Üstelik annem de, Ülkü de Narin'in çevirdiği dolapları adı gibi biliyordur. Yoksa Arjin hanım bu kandan olmayacak birinin kimliğine Aladağ yazdırır mı? Mümkün değil." Deyip Ülkü'ye döndü.

"İşte benim yengem de bu yapılanın yasal suç olduğunu bilir, bir hastası bunu teklif etse iş etiği der, yemin der, kanun der ama yapan Narin olunca sesi çıkmaz. Çünkü sesi çıksa başı ağrır..." Dedi gözlerini Ülkü'ye çevirerek.

Evet bir sağlıkçı olarak o doktoru ihbar etmeliydi ama yine evet ki başı ağrısın istememişti.

O bakışlarını kaçırınca yerinde dikleşti,

"Biriniz olsun beni şaşırtın çok isterdim... Neyse ki alışığım da hayal kırıklığına uğramadım. Gelelim bundan sonrasına..." Deyip fonda gerilim müziği çalan dizi sahneleri gibi herkesin birbiri ile bakışmasını izledi.

"Dün Boran ile görüştüm, kötü haber şu Asım Ağa, adam çevirdiğiniz kumpasın çok önceden farkında... İyi haber de şu ki bu işi büyümeden çözdüm. Arkasından iş çevirdiğiniz için toplanacak aşiret toplantısı toplanmayacak. Sayemde kurtulduğunuz için, bana kesilen ceza da iptal..." Dedi ve ekledi.

"Aladağların Ağası bundan sonra benim. Senin vekilin değilim... O defter kapandı emekli oldun Asım bey. Zaten yaş ilerlemiş, bi iş çevirelim desen eline yüzüne bulaşıyor bak. Emeklilik zamanın gelmiş belli." Deyip annesine döndü.

"Senin o beğenmediğin kız, bundan böyle bu konağın hanım ağasıdır. Firuze'ye yapılan saygısızlığı Ağalığıma yapılmış sayarım. " Dedi tavizsiz bir tonda.

Masada çıt çıkmadı...

Biten çay bardağını sert bir şekilde masaya bıraktı Miran,

"Ne sanmıştınız? Firuze'yi alır İstanbul'a döner ayağınıza bağ olmam mı? O ensesine vur ekmeğini al Miran gitti. Bundan sonra kimde yerim ne kadarsa bende de yeriniz o kadar. İstanbul defterini de kapattım herkes başının çaresine baksın." Deyip donmuş kalmış ahaliyi arkasında bırakıp çıktı gitti.

     

 

Vayyy leyli vay leyli...

Miran hem ağlattı, hem oh çektirdi ne düşübeceğimizi şaşırttı bu bölüm.

Her yere yettik de bir Firuze'yi göremedik. Pek de dert eder gibi değil... Nasıl olacak bu iş bilmem.

 

    

   

 

    

   

    

    

    

 

   

   

Bölüm : 16.05.2025 15:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...