65. Bölüm

58. bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Merhabalar sevgili arkadaşlarım, Miran~Firuze çok beklendiği için Ezelim'e olan odağımı dağıtıp buraya döndüm.

Ezelim'e beklediğim de üstünde destek verdiğiniz için teşekkür ederim. Çok uzatmadan finale gideceğiz inşallah.

Buraya gelince şimdiden söyleyeyim, Miran tamamen Firuze'yi çözmek üzerine konuşuyor, yoksa dün evliliği kabul etti. Fakat Firuze'nin hayata bakışını anlamak için alternatifler de sunacak.

Yorum sınırımız 250 size çıtır çerez...

Seviliyorsunuz...❤️

✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙

 

Miran kış bahçesinde bekliyordu da boşa bekliyordu, Firuze'nin eli ayağı panikten kesilmiş ne yapacağını şaşırmış haldeydi.

 

 

Kızlar biraz gaz vermeye çalışsalarda faydası olduğu söylenemezdi. Aslında bu stresi yönetebilse güçlü bir karakterdi ama uzun zamandır sindirilmişti işte...

 

 

Sonunda kızını doyurmaya çıkmış olan Derya ve Firuze'nin balkona geçmesini bir kayınvalide merakıyla bekleyen Gülhan hanım mutfağa geldi,

 

 

"Eee... Sen niye gitmedin ki kış bahçesine? Kız adam seni bekliyor sen ne yapıyorsun burda!" Dedi Derya.

 

 

O arada Gülhan hanım,

 

 

"Çekincek birşey yok ki yavrum, konuşmadan anlaşmadan nasıl bir yastığa baş koyacaksınız. Ben kabul etmem böyle işi." Dedi otoriter bir tonda.

 

 

Gülhan hanımdan kaçırdığı bakışları Derya'nın radarına takıldı,

 

 

"Ben hiç yabancı biriyle oturup konuşmadım Derya abla. İster istemez çekiniyorum." Diye halini izah etti.

 

 

Derya büyükçe bir bardağa çay doldurup tepsiye koydu.

 

Gülhan hanım da,

 

"Bak bunu da çok sever, ne zaman yapsam Miran'ımı da çağırırım. Cihan'la ikisi pek sever." Deyip iki tane Velibah'ı dilimleyip tabağa koydu.

 

 

Tepsiyi Firuze'nin eline tutuşturdu Derya,

 

" O konuşur sen dinlersin.Hadi bakalım çay soğumadan sağdan sağdan güzelim." Deyip kalçasına vurdu hafifçe.

 

 

Firuze çayı dökmemek için ilerleyerek kaçtı Derya'dan...

 

 

"Hah! Kızım o ilk defa oturduğu sofrada yeyip içemez, huy işte annecim götürde karnı doysun." Dedi Gülhan hanımda.

 

 

Kızlarda elleri ile kışt kışt yapınca boynunu büküp kış bahçesine doğru yürüdü el mecbur.

 

 

Açık kapıdan geçtiği gibi peşi sıra bir el kapıyı kapatıp onları yanlız bıraktı.

 

 

Miran oturduğu koltuktan ayaklandı Firuze'nin gelişi ile bu hareket karşısında dudaklarını birbirine bastırdı genç kız.

 

 

Yavaşça ilerleyip iki berjerin arasında ki sehpaya tepsiyi bıraktı. Bırakırken de titreyen eli ile çayın birazı döküldü. Telaşla hemen peçeteye uzanıp orayı silerken,

 

 

"Ben yenisini getireyim ağam." diyerek kaçmaya çalıştı.

 

 

Miran dikkatli izliyordu kızı, Bekir ürkek demişti ama bu kadarını tarifle anlatabileceğini sanmıyordu. Karşısında heyecandan titreyen genç kız Kudret ile aynı evde büyümüş olamazdı.

 

Başını kaldırıp yüzüne bakamamıştı...

 

Civan Ağa'nın kızı Kudret burada olsa, daha iki gün önce Mirza'ya yürümemiş gibi, Miran için cilve yapıyor olurdu.

 

 

Tekrar tepsiye almak için yönelen kıza,

 

"Gerek yok Firuze, peçete yeterli otur lütfen." Dedi kaçmak istediğini anlayarak.

 

Niyetinin anlaşıldığını fark eden Firuze sert bir yutkunuşla yutkunup yandaki berjere oturdu.

 

 

Aralarında bir sessizlik dolaştı durdu, ikisi de söze nereden başlayacağını kestiremiyordu. Firuze bu topa çıkabilecek biri zaten değildi ama Miran da kızın bu hali karşısında ne söylese kestiremez olmuştu.

 

Anlık aklın gelenle huzursuz oldu Miran, aklına geleni de soruya döktü,

 

"Benden mi rahatsızsın, yoksa burda başka bir yabancı olsa ondanda rahatsız olur musun?" Dedi merakla.

 

Firuze'nin yeşil gözleri anlık bir cesaretle kalkıp adamın keskin kahvelirini buldu. Fakat karşısında ki kişi...

 

Bu kadar tesadüf olur muydu? O adam mıydı yoksa sadece benziyor muydu?

 

Bakışlarının karşısındaki sima da fazla oyalandığını fark edip çekti hemen.

 

Hem... Ne demekti ki bu soru?

 

Onun hakkında birşeyler duyup da çekindiğini düşünmüş olabilir miydi? Zelfi'nin anlattıkları geldi aklına...

 

"Ağam ben okulu bile dışardan okudum, yabancı insan ile muhatap etmediler hiç. Senlik değil, benim ile ilgili bir rahatsızlık." Deyince adamın derin bir nefes aldığını hissetti.

 

"Anladım..." Dedi Miran. En azından ön yargılı bir başlangıç içinde değillerdi.

 

Sonra kafasında kurduğu senaryoya göre ilk teklifini getirdi,

 

"Firuze önümüzde bir yol ayrımı var. Sana iki seçenek sunabilirim." Deyince bir kere daha merakla baktı genç kız.

 

O adamdı işte... Kahvaltıya gittikleri gün gördüğü adam.

 

Bu tesadüfe mi odaklansa söylediği söze mi bilemedi o an.

 

Seçenekte ne demekti? Evlenmekten başka yol var mıydı?

 

"İstersen seni nikahıma alıp götürürüm buradan, büyükşehirde kimse kimseyi tanımaz. İster oku, istersen çalış sana bir düzen kurmak benim boynumun borcu. Arada gelir beraber bir görünürüz olur biter. Kendini evliliğe mecbur hissetme." Dediğinde bir yanı ilk defa özgürlüğü tadabilecek olmanın heyecanını yaşarken, bir yanı adamın evlenmemek için bu çözümü bulduğunu düşünüp buruldu.

 

İyi de evli olmayacaklar ise nikâha ne gerek vardı, oyun muydu bu? Ne Allah katında ki nikâhla, ne de hükümet nikahıyla oyun olurdu.

 

Adamın tok sesi çekinmesine sebep olsa da doğru bildiğini söylemekten geri durmadı,

 

"Ağam ben o konaktan kaderime razı olup çıktım. Asıl niyetim Derya ablaya sığınmaktı, Bekir Ağa çıktı karşıma... Berdel bedeli olmak aklımın ucunda yoktu, şimdi dersen ki ben seni istemiyorum. Arkadaş hatrı için göz yumacağım bir yabancı olursun. Ne dini nikah isterim, ne hükümet nikahı... Nikah ile oyun olmaz, haşa kimi kandırıyoruz... Sen yoluna bak, ben yoluma bakayım, Derya abla beni töreye yem etmez." Dedi tek solukta.

 

Miran kıvrılan dudağını saklamak adına boğazını temizledi.

 

Derya hanımın tedrisatından geçmek için yirmi dört saat yetiyordu demek ki...

 

Bu kadın, Mardin kadınına umut olacak demişti ama böylesi ürkek birinden bu kadar dik duruş, kumaşın da güzel olduğuna delildi.

 

Kaç yaşındaydı Firuze?

 

Yirmi...

 

Aynı nikah işi başlarına geldiğinde Canan ondokuz yaşındaydı.

 

Kıyaslamak istemese de şu dik duruş öyle iyi gelmişti ki Miran'a korkularına bir kova su dökmüştü.

 

Bu yola çıkmaktan korkan yalnız Firuze değildi, Miran da korkuyordu. Kadın bilinmezlikten, adam yaşadıklarının getirdiği bildiklerinden korkuyordu.

 

"Benimle ilgili ne biliyorsun Firuze?" Dedi bu kez Miran.

 

Neydi bu sözlü sınav mı?

 

Duyulmasını istemediği birşey vardı belli ki...

 

Bu tavır rahatsız etti genç kızı, herkes daha romantik bir başlangıcı hayal ederdi.

Bu hakkı elinden alınmıştı ama böylesi soğuk bir sohbette gönlünü kırmıştı.

 

"Ben sadece boşandığını biliyorum Ağam, başka birşey bilmiyorum. Sen ne anlatman gerekiyorsa anlatırsın diye burdayım ama evlenmek istemiyorum diyorsan, senin mahremin seni ilgilendirir. Bana birşey anlatman da gerekmez." deyip ayaklanıyordu ki kızın gitmesini istemeyen Miran dolu olan heybesinde ki en büyük problemi dile döktü,

 

"Bir değil iki evlilik yaptım." Deyince kalkmaya yeltenmiş olan Firuze'nin hareketi durdu. "İki çocuğum oldu, birini toprağa verdim." Deyince,

 

"Başın sağ olsun Ağam." Dedi kız ne diyeceğini bilemedi anlık. Böyle açık açık konuşmasını beklemiyordu.

    

 

"Dostlar sağ olsun." Dedi Miran sonra esas derdini söyledi, başkasından duysun istemezdi. Öylesi ilk elden kaybetmek olurdu,

 

"Bu iki evliliğin bir dönemi, iki kadın aynı evde yaşamak durumunda kaldılar." Dediğinde oturduğu yerde taş kesildi Firuze...

 

Anladı ama konduramadı,

 

"Kuma getirdin yani?" Dedi kendi kendine konuşur gibi.

 

Sessiz bir baş sallama ile onayladı Miran,

 

"Teknik olarak evet." Dedi.

 

Teknik olarak ne demekti?

 

Ya kuma vardı? Ya yoktu?

 

Firuze'nin aklı karışıp, gönlü bulandı.

 

Bir çok şeye evet diyebilirdi ama kuma bunlardan biri değildi...

 

Sıkıntılı bir nefes aldı adam,

 

"Saklasam seni kandırmış olurdum Firuze. Sana söyleyebileceğim tek şey bu benim tercihim değildi. Narin ile evliliğimi isteyerek yapmadığımı bütün Mardin biliyor ama bu sonucu değiştirmez." Dediğinde Firuze'nin çekingen yeşilleri bir kez daha keskin kahvelerle çarpıştı.

 

Narin...

 

Biliyordu bu ismi...

 

Hatta şuan anlıyordu ki Ülkü denen kadında o gün o masadaydı, aşiretin toplandığı gün tanımamıştı. Kadının ağlamaktan dağılmış hali ile o masada ki bakımlı kadın aynı değildi çünkü...

 

Ülkü ve Narin...

 

İstemeden şahit olduğu, dinlediği belli olmasın diye tuvalet kabininden çıkamadığı o konuşma...

 

Benim bu adamın ilgisine, sevgisine, şefkatine ihtiyacım var Ülkü. Deli gibi hasretim biliyor musun? İlk defa bu kadar yakın, konuşuyor benimle... Cevapsız bırakmıyor, tabağına bıraktığım yemeği ötelemiyor ama mesafesi çok net. Ben gözlerinin ardında eski Narin'i unutmadığını görüyorum, çok hata yaptım ve pişmanlığım beş para etmiyor işte..."

 

 

Ne yaşamışlardı... Bir kadın sırf onunla konuştuğu için çocuğunun babasına minnet duyar mıydı? Tabağına koyduğu yemeği seçmiyor diye mutlu olur muydu?

 

"Özür dilerim ben de seni ümitlendirdim. Mutlu ol, mutlu olun istedim... Miran abide çok yalnız Narin onunda bir aileye ihtiyacı var."

 

 

Niye yalnızdı adam, iki kadınla bir hayatı paylaşırken nasıl yapayalnız kalmıştı. Narin ile istemeden evlendim diyordu, o zaman diğer kadın kimdi? Nerdeydi?

 

O mekanda Miran'ı fark etmesine tek sebep, kucağında ki bebeğe annesine bile fırsat vermeden bakıp yedirmesi, gözünden sakınmasıydı.

 

Mardin'di burası zamanında babalarının yanında çocuklarını kucağına bile alamazlardı insanlar. Bazı yanlış tabular yıkılsa da kimse annesinin olduğu bir masada çocuğunu yedirmezdi.

 

Firuze dışarı çok nadir çıkardı, o zaman da etrafında ki her detayı görmek ister gibi merakla dolanırdı gözleri, Miran'ı fark etmesini de hiç birşey kaçırmamaya, bulduğu fırsatı bir daha bulamayacağına olan inancına borçluydu.

 

Diğer masalarda Miran'ın bu haline ters ters bakan gelenekçi insanlar da yok değildi...

 

O ters bakışlara inat en hayran bakan da bebeğin annesiydi. Mutlu bir evliliği gözlemlediğini sanmıştı Firuze... Hatta gözlerini o masada çok tutmamıştı bunun için...

 

Yanlış anlaşılmak istemezdi, kimse niye o kadar merakla etrafına baktığını anlamazdı çünkü...

 

Yine de kadının oğlu ile kocasına bakarken gözlerinden çıkan aşkı görecek vakti olmuştu ama şimdi parçaları birleştirince anlıyordu ki adam çoğu zaman kadına taraf bakmıyordu bile.

 

İsimler birleşmese, istemeden dinlediği iki kadının, hayatını değiştirecek şeylerden bahsettiğini asla anlamayacaktı.

 

"Miran benim kapanmayan yaram Ülkü, ben de onda kapanmayacak yaralar açtım. Niye şifa olsun bana..."

 

Bir kadın bir adama ne yapmış olabilirdi ki böylesi derin pişmanlık duyuyordu?

 

Kendin toparlayıp kendini ilgilendiren kısma odaklandı,

 

"Çocuğun varmış, yarın birgün onlar için yine aynı çukura düşersek ya?" Dedi üstüme kuma getirir misin demek yerine.

 

Yerinde bir soruydu yine,

 

"Düşmeyiz desem inanacak mısın bana?" Dedi Miran.

 

Bana niye inanasın, kafanda hükmü verdin demek istediği açıktı.

 

"Otuz yaşına dayandım ben Firuze... Son yıllar üzerime öyle bir yük bıraktı ki kırktan fazla hissediyorum. Kimseyi ikna edecek, kendimi anlatacak gücüm yok. Sen yaşının üzerinde düşünen aklı başında birisin belli. Yaş yirmi olsa da yaşanmışlık daha fazla..." Dedi durum tespiti yapar gibi.

 

Aynen Zelfi'nin anlattığını yaşıyordu şuan Firuze, aklına yatmayan çok şey vardı ama adamın gözlerinde ne yalan görüyordu... Ne de kafasının içinde dolaşan tilkiler...

 

İnandırmak için çabası yoktu ama yalanlı bir başlangıçda istemiyordu. Şeffaf bakıyordu Miran Aladağ, saklı gizli birşey yoktu, ne sorsa doğruyu şaşmadan söyleyecek dürüstlüğü kuşanıp gelmişti.

 

"İsteyerek evlendiğin kadın hâlâ kalbinde mi ağam? Sahibi olan yerin talibi olunmaz. İkimize de zulüm olur, evleneceğim adam beni sevmese de aklında başkası da olsun istemem. Kendimi ateşe atamam..." Dedi bu dürüstlüğe güvenerek Firuze.

 

Bu konuşmadan tek cümle kaldı Miran'ın kulağında,

 

Sahibi olan yerin talibi olunmaz...

 

Bu derinlikte bir bakış açısı nasıl yirmi yaşında bir genç kıza ait olabilirdi.

 

Evlenirsek kalbine talip olurum, kalbin dolu ise bu defteri kapatalım...

 

Bu kızın kumaşı sağlamdı, bu ürkek haliyle böylesi dikleniyorsa, azıcık kendini buldu mu Arjin hanımın canına okurdu.

 

"Kalbim dolu olsa sevdiğim kadının hatrımı çiğnemezdim Firuze... Bekir de kalbi dolu bir adam için sana karşı, bana kefil olmazdı."

 

İçine su serpildi genç kızın...

 

Evlenmese de hayatına devam edebilirdi ama illa ki saklanarak, tedirgin olarak yaşayacaktı...

 

Civan Ağa'nın bunca yenilgiyi sindirmesi çok zordu. İllaki güçsüz anını kollayacak, ya babasına ya Firuze'ye zarar vermek isteyecekti.

 

Kızın kafasının karıştığını görüyordu Miran, hakikaten su damlası gibiydi ama aklıyla dikkat çekecek kadar da kendini eğitmiş, feleğin çemberinden geçmişti.

 

"Bir evliliğe sevgi, saygı ve sadakat gerekir Firuze... Eğer bu yola çıkacaksak ben sana saygı ve sadakat için söz veriyorum. Sevgiyi becerebilirsek ikimiz beraber inşa edeceğiz... Seni hiç bir şeye zorlamam istediğin kadar düşün ama Derya hanım Cihan Ağa ile beraber bizi de evlendirmek niyetinde haberin olsun. Ben seninle konuşmadan cevap vermek istemedim." Dediğinde kaşları çatıldı kızın.

 

"Nasıl yani düğün dernek mi olacak?" Dedi şaşkınca "Berdel bedeliyim ağam ben, kim bana düğün dernek yapar?"

 

Onun bu şaşkınlığına güldü adam, göz kıyılarında beliren çizgiler Firuze'nin gözüne daha hoş geldi o an.

 

"Senin ne suçun varmış ki düğün dernek hakkın olmuyor. Genç kız olarak içinde hiç bir hevesin kalsın istemem. İsteme töreninden başlayarak Gülhan anne yapar hepsini... Önce sen kararını ver gerisi o zaman düşünürüz." Deyip soğuyan çaya uzandı.

 

Bunca zaman buza dönmüştü belki de,

"Taze çay getireyim ben Ağam." Diyerek fırsat bu fırsat kaçtı ortamdan.

Kapıyı açtığında kaçışıp sağa sola bakınan Ayşe ve Yasemin'e şokla baktı. Resmen kapı dinlemeye çalışıyorlardı.

"Hah... Yakalandınız işte... Gülhan abla bunlar iyice magazine bağladı işi. Bi aklı başında Zelfi var." Dedi yanında kızların haline gülen kadına.

"Aşk olsun Derya abla bak bende hanım hatun oturuyorum burda, beni niye harcadın şimdi?" Diye sitem etti Hesna.

Güldü Derya bu serzenişe,

"Canımın içi sen bizim evin kadrosunda değilsin, benimkiler için dedim." Deyince,

"Bizde yılın transferini yapıyoruz o zaman." Deyip kıkırdadı hamiş göbeğini tutarak.

Gözlerini kıstı Derya,

"Bak beni kışkırtma bir tanecik abini iç güveysi alırım, elin böğründe kalırsın." Dedi ciddi ciddi.

Hesna çare diler gibi kayınvalidesine baktı ama o da gülüyordu. Çok yalnızdı bu savaşta çok...

Bekir bu teklifi duysa üstüne para da verirdi, Cihan'ı alın diye...

Yasemin kahkahasını tutamadı yine,

"Hastayım bu kadına." Diye de ekledi.

Derya ona öpücük atarken mutfak çay almış kıyın kıyın geldiği balkona geçen Firuze'yi utandırmamayı tercih ettiler.

Elinde yeni bir bardak çayla gelen kıza,

"Teşekkür ederim." Dedi Miran. "Dışardakiler çok eğleniyor gibiler, konu biz miyiz?" Deyince az evvel ki soğuk sohbetin biraz olsun kırılmasına sevindi Firuze,

"Yok..." dedi sonra söylemekte çekince görmeyip devam etti "Derya abla, Cihan Ağa'yı iç güveysi almayı planlıyor ona gülüyorlar." Deyince Miran hoş bir kahkaha attı.

Firuze izledi bu manzarayı, yaşam enerjisini kaybetmemiş olsa gülmek yakışacaktı Miran Aladağ'a.

✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙

Kucağında Asım ile hastane odasında ki küçük televizyonun ekranına boş bakışlar ile bakıyordu Narin...

İçi bomboştu, şimdi ne yapacaktı?

Miran'a kızamıyordu ki, kızabilse annesine kızacaktı. Ama annesi Hamide hanım ne zaman hatasını kabul etmişti?

Hiç bir zaman...

Üstüne birde Narin'i suçlu çıkarırdı, sen beceremedin diyerek.

Nermin konuşuyor, kafası dağılsın diye türlü şebeklik ediyor ama ablasından bir yaşam belirtisi alamıyordu.

Tıklanan kapı ile o yana döndü Nermin, Kerim'i görünce ise kocaman gülümsedi.

"Kerim abi gel seni Allah gönderdi, sabahtan beri dil döküyorum. Yönünü dönüp bakmadı bile" dedi ablasının bir zamanlar en iyi arkadaşı olan adama.

Narin ona da tepki vermedi, geldiğini duydu ama bakışlarını baktığı ama görmediği ekrandan çekmedi. Kerim ondan kopup gideli çok olmuştu...

Şimdi üzerinde ona çok yakışan beyaz önlüğünü giyebilsin diye ondan vazgeçmişti Narin.

Kerim okusun, okuyabilsin diye...

O bunu bilmese de Narin biliyordu, tek bir açıklama yapmadan aralarına sınır çektiği adama şimdi ne diyecekti ki...

Şimdi ki aklımız bir zamanlar olsa çoğu sorunu hiç yaşamadan yolumuza bakardık değil mi?

Değil...

Şimdi ki aklımza bizi getiren yol yaptığımız hatalarla döşenmiştir...

"Abla bak Kerim abi geldi." Dedi Nermin.

Cevap sessizlik...

"Narin, hadi gel bahçeye çıkalım seninle.Hava alırsın biraz, kahve de ısmarlarım sana." Dedi genç adam.

Cevap sessizlik...

Oda da çıt çıkmamaya başlamıştı ki ses Asım'dan geldi,

"Anni... Babba..."

Ekrana bakan mavi gözler usulca kapandı...

"Babba... Del..."

Gelse de artık sadece Asım'a gelirdi Miran...

Hep Asım için gelmişti, yine ona gelirdi ama Narin ne olacaktı. Omuzları düştü önce sonra hıçkırıkları ile sarsılmaya başladı.

Dünden beri tepkisiz kalan bedenini yine Asım'ın tek sözü çözmüştü.

Kucağında ki bebeği annesinin haline anlam vermeye çalıştıkça ağlamamak için tüm bedenini kasıyor ama tsunami dalgası misali kıyılarını döven göz yaşlarını durduramıyordu.

Nermin ileri atılıp Asım'ı aldığı gibi çıktı odadan,

"Narin..." Dedi Kerim ama devamı gelmedi. Nasıl teselli edilirdi... Bilmiyordu...

"Niye yaptım bunca şeyi niye? Bekleseydim ya köşem de... Seven sevdiğine tuzak kurar mı? Tuzak kuran bir kadını kim ister, kim sırtını dönüp huzurla uyur...?" Elini saçlarına atıp çekiştirdi "Niye yaptım niye? Benim aklım yok muydu?" Dediği sırada Kerim saçlarını çekiştiren ellerini bileklerinden kavradığı gibi başından uzaklaştırdı.

" Niye? Ha niye?" Dediğinde başını adamın geniş göğsünde buldu. Bedenini saran kollar kimse incitmesin diye saklamak ister gibiydi.

"Geçti... Bak o günleri unutacaksın, oğlun var senin. Çok güçlü bir annesin. Herkes hata yapar Narin, hangimiz yapmadık." Dedi adam teselli etmeye çalışarak.

"Bu hata değil ki! Ben bencilliğimden kaç hayatı yaktım! Bak!" Dedi boş kalmış odada Asım'ı aradı bir an. Omuzları düştü sonra "Bak oğlum baba diyor, nerede babası? Niye bizim yanımızda değil! Annesini istemiyor çünkü, annesi adamın arkasından bin türlü dolap çeviren içten pazarlıklı sinsi bir kadın da ondan istenmiyor..." Dedi içini yakan zehri dökerek.

Miran! dedi içinden Kerim, elime geçme, elime geçme Miran...

Madem ardına bakmadan gidecektin niye dokundun Narin'e...

Bu çocuğu hiç mi düşünmüyorsun...

Sen böyle bir adam değildin, ne ara böyle birine dönüştün?

Ben sevdamı boşuna mı içime gömdüm...

Hani sevmesen de üzmeyecektin?

Hani gönlün de olmayana dokunmayacaktın?

Kadın ağladı adam bilendikçe bilendi...

Tıklanan kapı ile Narin'den uzaklaştı Kerim, içeri bir kadın girdiğinde Narin,

"Ülkü..." Diyerek ağlamaya başladığında onları yanlız bıraktı genç adam.

Kerim'in az evvel ayrıldığı yere bu kez eski eltisi geçti, bir fasılda onun omzunda ağladı...

Ülkü olanı biteni anlattı, Kudret ile Bedirhan'ın plan kurduğunu Rojda'nın hamile oluşu ile kaçmaya mecbur bırakıldığını... Planım Mirza üzerine kurulu olduğunu, Miran abisini Bekir Karacahan'ın işin içine kattığını... Ve en son olarak ekledi,

"Vallahi Miran abi de Allah'tan arıyormuş gibi hemen kabul etti, bahaneyle ağalığı da geri almış... Asım Bey ve Arjin hanımı da yerin dibine soktu çıkardı. Firuze bu konağın hanım ağasıdır diye rest çekti sabah'ın kör saatinde." Deyince Narin'in kaşları şaşkınlıkla havalandı.

"Kız nasıl biri Ülkü? Kudret'in planını bozduğuna göre uyanık bir tip olsa gerek?" Diye sordu.

Beğenmez bir ifadeyle dudak büktü Ülkü,

"Bence o da çok masum değil, mağduru oynuyor çok belli. Yok yere siyah başörtüsü atmalar, yok Ağam sana sığındım deyip ayağa kapanmalar." Dedi yüzü limon yemiş gibi ekşidi.

"Bir de yarın öbür gün çıkıp gelecek mecbur bir sofraya oturulacak, o konaktan birine nasıl tahammül edeceğim bilmiyorum." Dedi yine kendi derdine yanarak.

"Kız güzel mi Ülkü?" Diye sordu içinde tutamadığı merakla.

"Bilmiyorum ki Narin ben kendi derdimdeydim, Asım Ağa berdeli kabul edince Mirza ne kadar yok dese kimse umursamıyor gibiydi. Miran abi akşamdan sabaha kabul ettiğine göre güzel olsa gerek. Yoksa arkadaşı hüküm kesti diye tanımadığı kızı kabul edecek değil ya." Dedi kendinden yola çıkarak.

Ne olsa kişi kendinden bilirdi işi...

Narin ilk defa uzaktan bakma gereği duydu karşısında kadına, göya teselli vermeye gelmişti ama daha çok kendi derdindeydi. Miran güzelliğe tav olacak olsa Narin şimdiye başına taç olurdu.

Kızın güzelliğine tav olmayacağını biliyordu, sadece merakına engel olamıyordu...

Ve görmeden kabul ettim dediyse, görmeden kabul etmiştir. Yalan söyleyemezdi Miran...

Bunca zaman dert yandığı hatta çoğu zaman onu yüreklendiren kadının şu hali garibine gitti.

Dünden bugüne onu ne şekilde olursa olsun kuma belasından kurtaran Miran'ı gözden çıkarmıştı Ülkü.

Nermin'in Asım ile gelişi ikisinin sohbetini böldüğünde biraz da uzaklığı sevip hastaneden ayrıldı Ülkü.

Geride kafası karışık bir Narin bırakarak...

  

   

Bölüm : 25.05.2025 13:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...