72. Bölüm

63. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Ben geldim...

 

Şükür kavuşturana dostlar...

 

Özlediniz mi beni...

 

Ben yazmayı ve sizi çok özlüyorum ama etrafında sürekli anne diye dolanan üçlü sayesinde ancak zaman buluyorum. Birde motivasyon eksikliği sorunuö vardı ki geçen bölümde anlattım sizlere.

 

Gerçekten etrafımız bencil insanlarla dolup taşıyor... Yada bu ara beni buluyor... Bilmiyorum...

 

Bu bölüm sabaha kalmaz yorum sınırını aşacağınıza eminim...

 

Yorum sınırı 500 ellerinizden öper.

 

🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙

 

Rojda elinde ki kahve tepsisi ile bir adım atmıştı ki Doğan Ağa'nın sözüyle dondu kaldı,

 

"Sen dur Aladağ kızı, kahveyi müstakbel eşimin elinden içeceğim." Deyip gözlerini Kudret'e çeviren adam ile kanı dondu.

 

Tamam geldi geleli Kudret'in eziyetini çekiyordu ama babası yaşında adama kuma diye gitmesini isteyecek değildi.

 

Rojda özünde belki iyi niyetli bir kızdı ama annesine yaranmanın yolunu annesi gibi davranmakta bulmuş sonrada bu yaptığını mattah bir iş sanmıştı.

 

Fakat Kudret öyle değildi, safii kötüydü, Mirza'ya kuma olarak bile olsa Aladağ konağına girmeyi kafaya koymuş bu uğurda da Rojda'yı harcamaktan hiç çekinmemişti.

 

Hele Firuze'yi Doğan Ağa'nın dördüncü karısı diye bu evden yollamaya kalkması kararmış kalbinin ne kadar ışıksız kaldığına delildi.

 

Rojda, Kudret'e başını çevirip baktığında gözlerinde ilk defa korku gördü. Çünkü Kudret neyse Doğan Ağa'da oydu...

 

Kötü...

 

Safi kötü...

 

"Ne diyorsun sen Doğan Ağa? " Diyen Civan Ağa'nın sorusu herkes için merak konusuydu.

 

Doğan Ağa, Kudret'te olan gözlerini yaşlı adama çevirdi,

 

"Oğlun ve kızın bir oyun kurdu Civan Ağa, Bedirhan Aladağ'lara damat olacak kızın da Berdelle Mirza'nın karısı olup onları bizden tarafa çekecekti." Deyip Kudret'e bakıp devam etti,

 

"Sen, ben ve Asım Aladağ bir olduk mu geriye Bekir ve Boran kalacaktı. Çoğunluk bize geçtiğin de yeni yetmelerin kurduğu düzeni yıkmaya bu kadar yakındık."

 

Civan Ağa sessizce dinlerken Kudret kurduğu tuzağın nasıl bu kadar ters teptiğini düşünüyordu.

 

Rojda olduğu yerde donakalmış, neyin içine düştüğünü yeni yeni fark ederken Bedirhan gibi bir adama kendini teslim ettiği güne lanet ediyordu.

 

Doğan Ağa oluşan sessizliği geriye yaslanıp rahat bir konum olarak bozdu,

 

"Ne yalan söyleyeyim plan güzeldi ama siz evinizde sığıntı olan bir kıza sahip çıkamayıp başımıza Miran belasını doladınız. Bekir'in en yakın arkadaşını Aladağların başına geçirip evinizin hizmetçisini de hanım yaptınız. Üstelik bir de beni milletin gözünde Firuze'yi elinden kaçırmış adam konumuna düşündünüz. Bunun bir bedeli olmayacak mı sanıyordunuz?" Dedi ve ki

hâlâ ayakta elinde kahve tepsisi ile bekleyen Rojda'ya yöneldi,

 

"Ver Aladağ kızı bu seferlik kahveyi senin elinden içelim, zaten birazdan İmam efendi geliyor Kudret'in kahvesini de evimizde içeriz."

 

Genç kadın robot gibi hissiz adımlarla kahveyi Doğan ağaya ikram etti, peşi sıra kayınpederi ve kayınvalidesine... Sakince gidip Kudret'in yanına oturdu.

 

Kudret ise babasından itiraz bekledi, bir ne diyorsun Doğan Ağa çıkışı...

 

Ama babası sessizdi, çünkü Civan Ağa'ya göre de karşısında ki adam haklıydı.

 

Kudret'tin dudaklarından ümitsizce,

 

"Baba..." Döküldü ama yönünü dönüp bakmadı bile babası sadece elini havaya kaldırdı,

 

"Firuze'yi Miran'ın elinden alıp getirebilir misin?" Diye sordu Kudret'e.

 

Getiremezdi, Miran kardeşi gibi değildi. Narin yüzünden ağalıktan olmasa Mirza'ya kancayı takıpta o konağa girmenin hayallerini kurmazdı. Miran annesini de babasını da iyi tanır sözüne bakmazdı. Firuze'yi de ezdirmeyeceğini biliyor, düşündükçe deliriyordu.

 

Evin kül kedisini kendi eliyle prenses etmişti.

 

"Ama baba..." Dedi diyecek sözü olmadığı için.

 

Civan Ağa kızına döndü,

 

"Hazırlığını yap Doğan Ağa'nın dediği olacak." Dediğinde Kudret ilk defa çaresizlikle tanıştı.

 

Babasının gücü Doğan Ağa'ya yetmezdi biliyordu, zaten babasının gücü bir ev ahalisine yeterdi.

 

Kudret yıllarca Firuze'nin babasının, kızını koruyamayışını kullanmış etmediği zulüm kalmamıştı.

 

Şimdi arkasız olmanın ne demek olduğunu iliklerine kadar hissediyordu...

 

Gözleri o çaresizliğin verdiği hırsla dolduğunda yutkunamadı bile, Doğan Ağa'ya ilk defa bir kadın gözüyle baktı ama çekici tek yan bulamadı...

 

Boyu kısa sayılmazdı ama heybetli bir adam da değildi, kelleşmiş saçlarının çoğunu aklar bezemişti. Sakalına karışan bıyığında içtiği tütünün itici sarı rengi yer etmiş...

 

Düşündükçe midesi bulandı, bu adamın karısı mı olacaktı şimdi...?

 

Vicdanının ölmüş izinden cılız bir ses duyuldu, 'Bedirhan'ın aklına Firuze'yi Doğan Ağa'ya vermeyi sen düşürdün, hiç düşünmedin o kız bu adamın kadını olurken ne hisseder diye '

 

Ah etsede eyvah ele geçmeyen bir gündeydi Kudret...

 

Az sonra gelen İmam nikahları kıyarken bir ölüden farksızdı. Zaten bundan sonra bir ölüydü Kudret, ölüme yolladığı Firuze'nin yerine ölmüş bir ölü...

 

🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨

 

Diğer yanda ise tatlı bir telaş vardı, iki genç kız için bu gece kına gecesiydi.

 

Firuze ve Zelfi için bindallılar getirtilmiş Zelfi bordoya yakın bir kırmızı, Firuze ise koyu yeşil tonlarında birer elbise seçmişlerdi.

 

Eğlence Derya'ların geniş salonunda kadınlar arasındaydı sadece kına yakılırken beylerde olaya dahil olacaklardı. O zamana kadar karşı evde onlarda kendi arasında bir eğlence faslı tertip etmişlerdi. Özellikle Miran'ın ilk düğününde hiç bulunmamış olan Bekir Ağa arkadaşı için bu kez kusursuz bir düğün yapmak derdindeydi.

 

Finali Aladağ konağında planlanmış bir düğün ne kadar kusursuz olabilirse artık...

 

Eve gelen kuaför sayesinde kızlar bir bir elbiselerine uygun olan saç ve makyajlarına kavuşurken Zelfi mutlu heyecanlı, Firuze ise heyecanlı ama buruktu. Bir tek Dağhan abisi ve Sevinç ablası gelmişti düğününe, annesi ve babası için Mardin toprakları hâlâ tehlikeliydi. Sevinç'te nöbetten çıkıp geldiği için saatlerdir uyuyordu, biraz evvel yanlarına ancak gelmiş ve makgöz kıza gözlerinin şişini nasıl kamufle edeceğine dair sorular sormuştu.

 

En azından kına gecesinde annesi yanında olur sanmış ama fena yanılmıştı. Sabah Dağhan'a hoşgeldin demek için uğrayan Miran da onun bu halini fark etmişse de yapacak birşeyi olmadığını iyi biliyordu Firuze.

 

Tek duası Miran'ın bu kimsesizliğine kimse olmasıydı...

 

Derya toz pembe giydirdiği kızı ve bedenini saran siyah elbisesiyle kızların hep bir arada olduğu odaya girişi ile gözler onlara döndüğünde Yasemin'in ıslığı kulaklara doldu,

 

"Oooo... Hanım ağam bu ne asalet ama kadın kadına bir eğlence için fazla kapalı sanki..." Deyip dudak büktü.

 

Derya kızını Ayşe'ye uzatıp, bir eli ile eteğinin ucunu hafifçe tutarak kendi etrafında dönünce bel oyuntusunu en derinine kadar sergileyen sırt dekoltesi gözler önüne serildi.

 

Yeni doğum yapmış sayılır olmasına

rağmen fit vucüdu ile yürek hoplatacağı belliydi.

 

"Derya abla, sen böyle dekolteli elbiseler giyer miydin? Ben şok!" Dedi Ayşe.

 

"Giymem Ayşem de işte giyeceğim tutmuştu zamanında, Bayram Ağa vazgeçsin beni Boran'a istemekten diye ne kılıklara girmişim." Dedi kendi kendine konuşur gibi.

 

"Yaaa..." Dedi Yasemin "Şimdi ki aklın olsa Boran Ağa'nın uğruna neler yaparsın kim bilir?"

 

Onun bu muzip çıkışına güldü Derya,

 

"Şimdi ki aklım olsa bir an peşinden ayrılmazdım da, işte o zamanlar o da böyle bir adam değildi. Buzlar efendisi gibi surat asıp oturuyordu ancak." Dedi Boran'ın o zaman ki halini hatırlayıp.

 

Sonra kuaför kızların varlığını hatırlayıp gülümsedi,

 

"Neyse canım geç olsun güç olmasın." Bindallıları içinde ışık saçan iki kıza baktı "Herkes er yada geç ağasıyla en az bizim kadar mutlu olsun." Dedi yürekten dua ederek.

 

Zelfi ve Firuze bu duaya içten birer amin dedi, ikisi de bu evde ki sevgiyi, saygıyı ve aşkı görmese evliliklerinden de böylesine beklenti içinde olmayacaklardı. Derya'dan çok şey öğrenmişlerdi, özellikle de kocasını kölesi gibi gösteren kadınların aslında kendi topuklarına sıktığını...

 

Çoktan hazırlanıp aşağı inmiş, organizasyon ile ilgilenen Ela yanında Ülkü kapıda göründü,

 

" Ayyy kızlar ne kadar güzel olmuşsunuz. Cihan Ağa çok emek verdi bu evlilik için ama Miran Ağa'nın birine çok büyük bir hayrı dokunmuş büyük bir dua almış olmalı... Yoksa Allah Firuze'yi onun bahtına bu kadar ince işler miydi? Şu güzelliğe bakar mısınız?" Dedi kendini yanlız hisseden kıza.

 

Aslında Zelfi de Firuze'den farksız değildi, bir tek kız kardeşi yanındaydı ama o Derya'yı ve onun ablalığını, yeri gelince anneliğini öyle kabullenmişti ki sanki annesi yanıbaşında gibi hissediyordu.

 

Firuze'nin çilli yanakları daha da pembeleşti,

 

"Teşekkür ederim, siz güzel bakıyorsunuz Ela hanım." Dedi mahcubiyetle.

 

Ela ise bilinçli övüyordu Firuze'yi, Ülkü ne olsa karşı cephe sayılırdı.

 

"Aaaa az bile söylüyorum değil mi Ülkü? Çok güzel olmamış mı?" Dedi ona zarf atarak.

 

Ülkü çekingen bir gülümseme sundu, bu ortam da gerçekten yabancı gibi hissediyordu ve Derya'nın bunu bilinçli yaptığının farkındaydı. Dostsa ne ala ama düşman olarak istenecek son kişiydi Derya...

 

"Çok güzel olmuşsun Firuze, çok yakışmış." Dedi onca ön yargısı ile arkasından konuştuğu kıza. Birazda kendisini Narin'e ihanet ediyor gibi hissetmişti ama bu tamamen vicdan azabındandı. Miran Ağa'nın eni sonu oğlunun hatrı için Narin'e şans vereceğine gerçekten inanmıştı.

 

Firuze ise Ela'ya olan mahcup tavrından sıyrıldı,

 

"Teşekkür ederim hoş geldiniz." Dedi tüm öz güveni ile. Kibirle burnunu havaya dikmedi ama dik duruşundan da ödün vermedi.

 

Burda herkes dosttu ama Aladağ konağında kimseden emin olamazdı...

 

Derya'nın dudakları kıvrıldı bu hamleye, işte benim kızım dedi içinden.

 

Ülkü bozulsa da belli etmedi, kendini yerlere atıp aman dileyen kızdan eser kalmamıştı.

 

Hesna büyüyen göbeğinden dolayı nefes nefese kalmış bir şekilde odaya girdi,

 

"Ay... Nefesim kesildi, bu oğlan beni çok yoruyor ama ya..." Dediğinde kızlar hemen oturması için yer açtı.

 

Kendini kontrollü bir şekilde koltuğa bırakıp gözlerini Zelfi'ye çevirdi,

 

"Hii... Nasıl güzel olmuşsun..." Dedi ama anında gözleri doldu. Oğlan anası gibi "Çok şükür bugünleri de gördüm." Diyerek gözlerini sildi.

 

Yasemin,

 

"Hesna ablanın hormonlar yine pik yapmış." Dediğinde Hesna'dan bir çimdik yedi.

 

"Dalga geçme kız cadı, ben ne emek verdim bunlar abimle olsun diye sen nereden bileceksin." Dedi.

 

Yasemin,

 

"Yok ben senin emeğini bilmiyorum canım, Derya ablanın çevirdiği entrikaları biliyorum. Malum o kapsamda buraya getirildiğim için." Dediğinde olayı bilen herkes güldü.

 

Hesna bu kez Firuze'ye döndü,

 

"Firuze... Sende çok güzel olmuşsun canım. Nasıl yakışmış yeşiller, Zümrüt gözleri ortaya çıkarmış." Dedi samimiyetle.

 

Az evvel eltisine soğuk bir teşekkür eden kızın gözlerini minnetle, muhabbetle ışıldadı. Hesna'nın Firuze'de yeri başkaydı, ilk geldiği gün daha kim olduğunu bilmeden yardım elini uzatmış elinden geldiğince gönlünü ferahlatmıştı. Miran ile Bekir'in arasında ki bağ düşünülünce Ülkü'yü değilde Hesna'yı eltisi yerine koymuştu. Tabii bir de Zelfi için yaptığı her detayda kendini düşünen yanının da buna etkisi vardı.

 

"Sen güzel bakıyorsun Hesna kalbin güzel, güzel görüyorsun." Diye karşılık verdi.

 

İkisi birbirine tebessüm ettiği sırada Ela,

 

" Ses sistemi ve organizasyon hazır hanımlar biz aşağı inelim kızlarda biraz sonra biz seslenince sırayla insinler. Merdivenleri dans ederek iniyorsunuz, videoya çekeceğiz." Deyip kaşlarını çattı "dikkatli olun düşeyim falan demeyin he!" Dedi işini garantiye almak isteyerek.

 

"Ay sakın 'düğün terörü' sayfalarına malzeme olmayalım durduk yerde." Dedi Yasemin.

 

Herkes ayaklandı aşağı inmek için bir tek Hesna'nın kımıldamaya niyeti yoktu,

 

"Ben kızların yanındayım az nefesim düzelsin sonra ineyim." dedi kapıya yönelen ahaliye.

 

Kızlar onun haline gülerek aşağı indiler.

 

Onlar gidince yanında karton çantayı eline alıp ayaklandı Hesna, iki adımda heyecandan ayakta bekleyen Zelfi'nin yanına ulaştı,

 

"Canım sen eltiden önce hep benim arkadaşımsın bunu unutma olur mu? Abimle evlenmeseydin de benim için yerin hep başka olarak kalacaktı." Dedi bukle bukle omuzlarına dökülen saçlarını sevdi genç kızın.

 

"Hesna sen de benim için öylesin, bu evliliği ne kadar istesen de benim sınırlarıma da hep saygı duydum, iyi varsın arkadaşım." Dedi.

 

Hesna ufaktan gözlerini kaçırdı ama tekrar topladı cesaretini,

 

"Zelfi... Biz Nazlı abla ile sana danışmadan birşey yaptık..."

 

Zelfi'nin gözleri kısıldı, Nazlı gideli neçe olmuştu. O zaman Cihan ile aralarında birşey yoktu ki... Ne yapmış olabilirlerdi?

 

Hesna dudaklarını birbirine bastırıp elindeki çantadan tarak setini çıkarıp Zelfi'ye uzattı,

 

"Biz bunu abime teslim etmedik, geri yolladığını bilmiyor..." Deyip kızın dolu dolu olan kahve gözlerine baktı "Zaten umudu yoktu, hepten yıkılsın istemedik."

 

Tutmak istese de gözlerinden kurtulan iki iri damlaya mani olamadı bindallısının içinde ki Zelfi...

 

Bu tarak seti eline ulaştığında yaşadığı şaşkınlık hâlâ aklımdaydı, sonra Yorgi ustanın sözleri... Bu tarak setini bir hafta kuru simit yiyeyerek gık demeden o adamın yanında çalışıp almıştı.

 

Şu süreçte en pişman olduğu şey o tarak setini Cihan'a geri yollamış olmaktı. Ama ne lafını açıp sorabiliyor, ne de Cihan bu konuda sitem ediyordu. Nişan olunca verir diye beklemişse de olmamıştı...

 

Kollarını Hesna'nın boynuna sardı,

 

"İyi ki... İyi ki vermediniz Hesna... Çok teşekkür ederim, ben o zaman sağlıklı düşünemiyordum ki, tek derdim ondan uzak durmaktı." Dediğinde Hesna uzaklaşıp kızın göz yaşlarını sildi.

 

"Biliyorum canım benim biliyorum. İkinizin de aldığı yol az değil, abim çabalıyor ama sende en az onun kadar gayret gösterdin. Aşamadığın dağları da aşacaksın hiç şüphen olmasın."

 

İkisi de gülümsedi birbirine,

 

"Al bakalım emanetini, güzel saçlarını kocana taratırsın artık." Dediğinde o anı hayal etti Zelfi...

 

Olur muydu?

 

Cihan saçlarını tarayıp sever miydi?

 

O yakınlığa gelebilecekler miydi?

 

"İnşallah..." Dedi ümitle "ben bir makyajıma bakayım." Deyip katta ki lavaboya geçtiğinde ikiliyi sessizce dinleyen Firuze ile baş başa kaldılar.

 

"Miran abi de sana çok güzel hediyeler alacak Firuze... Sizin de böyle anlamlı anılarınız olacak, azıcık sabır ve zaman ver ikinize." Dedi kızın dolmuş gözlerine bakarak.

 

"Cihan Ağa kaç yıldır seviyor Zelfi'yi, çok çekmişler belli ki?" Diye sordu.

 

"Altı yılı var benim bildiğim, fazlasını onun yüreği bilir." Dediğinde kaşları havalandı kızın bu kadar uzun bir zaman beklemiyordu.

 

"Bir hafta da evlenen iki kişi birbirini ne kadar tanıyıp sevebilir ki?" Dedi kendi kendine konuşur gibi.

 

Dudak büktü bu tespite Hesna,

 

"Vallahi ben kocamı çok seviyorum, o da seviyor bana kalırsa üstelik bir hafta değil beş gün içinde evlendik." Dediğinde Firuze'nin şaşkın bakışlarının hedefi oldu.

 

"Amcamın evinde sığıntı büyüdüm ben Firuze, Bekir Ağa da amcam kızını istemek için gelmişti evimize."

 

"Neeee!" Diye cırladı genç kız asla böyle bir hikayeleri olduğunu düşünmemişti.

 

Güldü Hesna,

 

"Yaa sorma kocamı ilk gördüğüm gün başladı için çiçek taşıyordu. Başkasının elinden kahve içti ama beni istedi."

 

Firuze'nin kafa karışıklığı ile çatılan kaşlarını görünce,

 

"Amcamın kızı yani Fatma beni döverken Bekir bizi gördü, sevmekten çok korumak isteyerek el uzattı bana sandığın gibi ilk görüşte aşık olup yan çizmedi yani... Zaten öylesi de Bekir'e yakışmazdı." Deyip burukça gülümsedi. "Aslında sizin hikayenize benziyor biraz, Miran abi de Bekir'in sözünü ezemedi ama esas derdi seni korumaktı. Hiç yüzünü görmeden kabul etmesinin sebebi de bu, arkasından konuşulacakları bildiği halde kabul etti evliliği." Deyip kızın elini tuttu.

 

"Firuze sen çok akıllı ve güzel bir kızsın, Miran abi de akıllı, merhametli ama sütten ağzı yanmış bir adam. Zamanla sana güvenip açacaktır yaralarını sabırla ve sevgi ile bekle kocanı. Ben inanıyorum siz çok mutlu olacaksınız."

 

"Bu desteğe bu akşam çok ihtiyacım vardı Hesna, çok teşekkür ederim." Dedi genç kız.

 

Sarıldılar akran olsalar da abla kardeş gibi...

 

Hesna aşağı indi, peşi sıra ilk önce Zelfi çalan müziğe eşlik ederek merdivenleri indi tabii ki bu an Hesna'nın telefonuna kaydedilip anında yan eve iletildi.

 

Cihan üzerinde kendisine fazla yakışmış bindallısı ile merdivenleri oynayarak inen yüzünde ki tebessüm için canını vereceği kızı izledi telefonun küçük ekranından.

 

Bana içi akarak gelsin diye ettiği duları hatırladı, hâlâ inanmakta zorluk çekiyordu yarın düğünleri vardı...

 

Onun peşi sıra ise Firuze çekingen adımla ama zarifçe dans ederek indi merdivenleri kızlar ikisini de alkışlarla, ıslıklarla karşıladı.

 

Beraberce eğlencenin dibine vurdular, ne Rakkas eksik kaldı geceden ne de akşamı diskoya çeviren hareketli şarkılar ne de Roman havası...

 

Sonunda sıra kınaların yakılmasına gelince karşı evde fasıl yapan beylerde onlara katıldı.

 

Cihan Ve Miran nişanlılarının yanına bırakılan iki sandalyeye yerleştiler. Kızların başlarında kırmızı örtüler örtülüydü damatların omuzuna da yeşil örtüler örtüldü.

 

Bu arada Boran'ın Derya'nın omuzlarına bıraktığı ince şalı kimse fark etmemişti...

 

Kızlar şarkılar söyleyerek etraflarında dönmeye başladıklar, gelinler zaten ağlamak için an kovaladığından bu faslı pek uzun tutmadılar.

 

Gülhan hanım gelininin eline altınını bıraktı, gelin elini açmıyor demeye fırsat vermeden.

 

Zelfi'nin isteği üzerine onun kınasını Derya, Cihan'ın kınası Boran yaktı.

 

Evliliği düzgün, mutlu insanlar yakardı yeni çiftin kınasını...

 

Zelfi'nin ağlayınca kızarmış gözlerine içi giderek baktı Cihan, genç kız tebessüm etti onun üzüldüğünü düşünmesini istemezdi. Mutluydu Zelfi... Evet korkuları vardı ama hiç biri Cihan'dan yana değildi. Kendi travmalarını kontrol edememekten korkuyordu.

 

Firuze'nin kınasını ise Sevinç'e yaktıracağını düşünmüşlerdi ama yanıldılar,

 

"Hesna kınamı sen yakar mısın?" Dediğinde hem Sevinç, hem de Ülkü biraz bozuldular bu isteğe.

 

Hesna şaşırsa da çabuk toparladı, Bekir Ağa ile beraber yaklaşıp yeni çiftin kınasını yaktılar. Gülhan hanım Firuze'nin eline de altınını bırakmıştı.

 

Bekir,

 

"Vay be Miran kaderde sana evlilik kınası da sürmek varmış... Kader..." Deyip takıldı arkadaşına.

 

Hesna ve Firuze onların bu haline güldü.

 

Miran yanında ay gibi parlayan genç kıza baktı, yeşil gözleri daha da ortaya çıkmış çilleri hafifçe gizlense de kendini belli ediyordu.

 

Firuze'nin tebessümünün zerafetinde takılı kaldı Miran, bozmadığı çizgisine şaşırdı. Bu dozunda hareketlerini konağa geldiğinde de devam ettirebilecek miydi? Yoksa Arjin hanım ile çıkışayım derken onun seviyesine mi düşecekti?

 

Bir zaman sonra ahali dağıldı, Derya, kızların yardımıyla Zelfi'nin odasına kocaman bir yer yatağı serdi,

 

Zelfi ve Firuze'nin şaşkın bakışları altında kızının taşınabilir beşiğini de Boran'a taşıttı.

 

Üstüne bir de Boran Ağa'yı Hanoğlu konağına yollayınca meydan onlara kalmıştı.

 

Sonunda Zelfi merakına yenildi,

 

"Derya abla napıyoruz biz şuan?" Diyebildi.

 

Derya yer yatağına oturup üzerinde ki önden düğmeli mavi pijamasını düzeltti, sonra Zelfi'ye kendi üzerinde ki pijama takımının eşi olan çikolata kahvesi alt üst takımı uzattı.

 

"Bu senin..." Deyip Firuze'ye de tarçın tonlarında ki takımı uzattı "Bu da senin... Evlenmeden önce kızlar annesinin koynunda uyur, ben de sizi koynumda uyutup gelin edeceğim." Diyerek eliyle yatakta ki iki yastığı patpatladı "Eeee hadi giyip gelin sizi bekliyorum."

 

Firuze dudaklarını birbirine bastırdı, Zelfi'nin annesi yoktu ama onun vardı. Böyle bir günde bile kavuşamamış olmalarına lanet etti. Sonra ise Derya'yı karşısına çıkaran Rabbimçne şükür ederek uzatılan takımı alıp giyinmek için odasına geçti.

 

Zelfi ise yarın gece başka bir evde uyuyacak olmanın telaşındaydı... Cihan ile aynı ortamda olmaktan duyacağı heyecanı korkuları bastırsın istemiyordu. Derya'ya soracağı sorular vardı aslında çekinse de kendine yakın hissettiği tek kadın oydu.

 

Gülümseyerek pijamaları alıp odasında ki banyoda giyinip geldi.

 

Gülce kız uykusunun derinlerine daldığı için yan yana yastıklara yerleştiler. Derya sağ yanına Zelfi'yi aldı sol yanına Firuze'yi.

 

"Kızlar Firuze'nin ilk geldiği gün size bir şey söylemiştim hatırlıyor musunuz?" Diye sordu. "Konakta ki en yakın müttefikiniz kimdi?"

 

" Kocamız..." Dedi kızlar sanki sözlü sınavındaymış gibi.

 

Derya kıkırdadı onların bu haline,

Aferin size dersinizi iyi öğrenmişsiniz. İkinizin de eşlerinizle almanız gereken yollar var, Zelfi'nin kendi sınırları için zamana ihtiyacı var, senin Miran'ı tanıyıp güvenmek için. Ama unutmayın ki onlarda sizinle aynı şartlarda herşeyi karşıdan beklerseniz olmaz, adım atmayı da eşinizi el için de yüceltmeyi de bileceksiniz. Özellikle sen Firuze, Miran ile aranızdaki hiç birşeyi o konak ahalisine belli etmeyeceksin. Giyimin kuşamın her zaman dört dörtlük olacak. Mutfağa, çalışanlara hakim olan bir sıfır öndedir bunu unutma." Deyip Firuze'nin başını sallaması ile devam etti,

 

"İlla ki Arjin hanımın düzeni içine gireceksin, ona laf taşıyan da olur, sana dost görünüp ağzını arayan da, kimseye sırrını verme. En yakın bildiğinden bile bazen tekme yiyor insan, tedbir ve mesafe iyidir." Deyince,

 

"Anlıyorum Derya abla ama ben o kadının düzenini nasıl kendi elime alacağım?" Diye sordu.

 

"Önce bozuk taşları tespit edip temizleyeceksin, karşındakinin elini zayıflatacaksın. Sonra da kendi taşlarını döşeyeceksin, sen Miran Aladağ'ın karısısın kocandan başka kimsenin onayına ihtiyacın yok. Bunu kullanmaktan geri durma. Bu acizlik değil elinde ki taşı oynamaktır."

 

Firuze söylenenleri kafasında tartarken komidinin üzerindeki telefonunun ışığı yanıp sönmeye başladı. Korkuyla doğruldu yatakta telefona uzandı,

 

"Miran arıyor." Derken kaşları çatılmıştı bile. "Bu saatte niye arasın ki?" Dediğinde kızların hâlâ çalan telefonu işaret etmesi ile açıp kulağına götürdü.

 

"Efendim Miran?" Dedi tedirgin sesiyle.

 

"Korkulacak bir şey yok Firuze iki dakika bahçeye çıkabilir misin?" Diye soran adama,

 

"Peki... Geliyorum..." Deyip kapattı.

 

"Bahçeye gel diyor." Diyerek kızlara durumu anlatıp yan odadan üzerine kalın bir hırka alarak aşağı indi.

 

Bahçeye göz gezdirdiğinde Miran'ı kamelyanın yanında gördü.

 

Kollarını hırkasına sarıp birbirine bağlayarak adama doğru yürüdü,

 

"Miran hayır mı? Korktum bu saatte arayınca." Dedi.

 

Miran'ın yüzünde dolaşan bakışlarını fark etti, adam onu inceliyor gibi uzunca baktı yüzüne...

 

"Sana birini getirdim Firuze, bu gecen buruk geçsin istemedim." Deyip kamelyayı işaret ettiğinde ancak orada birinin olduğunu fark etti genç kız.

 

"K-kim?" Dedi kekeleyerek. Karanlık kalan kısımda ki beden bir kadın silüyetiydi ama kimdi ki...

 

"Belgin hanım..." Dedi Miran...

 

Firuze'nin gözleri kapandı duyduğu isimle,

 

"Annem..." Dedi onaylatmak ister gibi...

 

"Annen..." Dedi Miran...

 

Sonrası acıklı bir kavuşma, bolca göz yaşıydı. Öyle ki Miran ne zaman çıkıp gitti görememiş çok sonradan yokluğunu fark etmişti Firuze.

 

Herkes uyuyor olduğu için Zelfi ve Derya ile tanıştırdı annesini, kendi odasında ki çift kişilik yatakta yılların hasretini dindirmek ister gibi dertleşip ağlaştılar ve Firuze gerçekten annesinin koynunda sabaha karşı uykuya daldı...

 

Onları yan odada baş başa bırakan Derya ve Zelfi buruk birer tebessüm ile yatağa uzandılar.

 

Uzun süren sessizlik Derya'ya Zelfi'nin uyuduğunu düşündürdüğü bir anda,

 

"Derya abla sence ben bir gün ona dokunabilecek miyim? Bana dokunduğunda kötü anıları hatırlamadan sadece sevdiğim adamın dokunuşuna odaklanabilecek miyim?" Diye ümitsiz bir sesle sordu.

 

İçli bir nefes alıp verdi Derya aklında bu konulara girmek yoktu, Zelfi zaten profesyonel yardım alıyordu ve doğru olanda buydu.

 

"Zelfi Ney'i bilir misin?" Diye sordu onay beklemeden devam etti."Alelade bir saz parçasıdır, fakat biri gelir onu nazikçe koparıp ney haline getirir. Sabırla belki binlerce amaca ulaşmayan boş, ses vermeyen nefesler üfler... Ama saz ona alışıp o saza üflemeyi öğrenince o neyden gelen sesten daha güzeli yoktur Neyzen için..."

 

Yastıklarında birbirine döndüler Derya ve Zelfi,

 

"Sevda da neyzenlik gibi... Değer vermek, incitmemek, dokunmayı, üflemeyi bilmek gerekiyor. Ben Cihan da o ışığı görüyorum yeter ki sen onun sabrına kayıtsız kalma. Senin yıllarca yaşadığın şeyle sevdiğinle sevişmek asla aynı kefeye konur şeyler değil... Sadece bedeninin isteklerini duymaya çalış, içinde ki kadının sesini bastırma." Dedi Derya.

 

Zelfi dudaklarını birbirine bastırdı, söyleyeceği şeyi kafasında çokça gezdirmiş ama dile dökecek cesareti şuan bulabilmişti,

 

"Peki ya..." Deyip gözlerini kaçırdı "O bana yaklaşırken başıma gelenleri hatırlayıp tiksinirse..." Dedi acılı bir sessizliğe bürünmeden önce...

 

Derya bir an ne diyeceğini bilemedi...

 

Zelfi'nin kafasının içi sandığından da karmaşıktı. Derin blr bir nefes alıp ne düşünüyorsa onu söylemeye karar verdi,

 

"Bu daha çok senin bilinç altında ki duygun sanki Zelfi... Yıllarca beynimize yanlış kodlanmış fikirlerin eseri, kadın kirletilir ama erkeğe birşey olmaz... Sevdiğin adamın gözlerinin içine bakarak sana ait olduğu anı hissederken bunlar aklının ucuna bile gelmeyecek. Hem o zaman ben de Boran'dan tiksinmeliyim, benden önce o kadına dokunmuş sonuçta..." Dedi Derya ince bir sinirle...

 

"Konu nasıl Boran Ağa'ya patladı?" Deyip kıkırdadı Zelfi.

 

"Tiksinti değil ama içimi kavuran bir kıskançlık hissediyorum Zelfi... Boran'ı zerre hak etmeyen o kadının kocamın yanında olduğu her anı tarihten silmek istiyorum." Dedi Derya'da daha önce görmediği bir kinle.

 

Daha fazla konuşmak istemediler Zelfi kafasındakileri tartarak, Derya bir gececik ayrı kaldığı kocasını özleyerek uykuya daldılar.

 

Gece herkes için farklı geçiyordu fakat şüphesiz en berbat gece Kudreti bekleyen geceydi.

 

Doğan Ağa'nın konağına geldiğinde bir odaya çıkarılmış elinden ki valizini bir kenara bırakıp yatağın ucuna oturup düşüncelere dalmıştı.

 

Onu bu kata çıkaran ise Doğan Ağa'nın ilk karısı Ezma kadındı. Katta dört oda vardı ve dördüncü oda kendisi için hazırlanmıştı.

 

Bir adamın hayatına dördüncü kadın olarak girmiş, İmam nikahı ile düğünsüz derneksiz yanına katılıp evden çıkarılmıştı.

 

Civan Ağa'nın konağında kimsenin kıymeti yoktu ama bu kadar ucuza harcayacağını da düşünmemişti. Kendi için kurduğu onca hayal bu kasvetli odaya gömülüp gidecek miydi?

 

Saatlerce oturdu o yatağın ucunda üzerinde ki montu çıkarmadığının bile farkında değildi.

 

Ne zaman ki kapı açıldı içeriye Doğan Ağa girdi ancak içine düştüğü halin farkına vardı Kudret, bu adamın karısıysa ona dokunmaya gelmiş olmalıydı.

 

Sertçe yutkunup korktuğunu belli etmemeye çalışarak ayağa kalktı.

 

"Gelin hanım usul adap bilmiyor anlaşılan..." Diyen adam gömleğinin kol düğmelerini çözmeye başlamıştı bile...

 

"Ben... Yani herşey çok ani oldu şoktayım hâlâ." Dedi biraz merhamet umarak.

 

Etmediği merhameti hiç göremeyeceği bir adamdan bekliyordu oysa...

 

"Şoktasın?..."dedi Doğan Ağa dudak bükerek "Firuze'yi koynuma iterken çok soğuk kanlıydın, planlar kurup hanım ağalığa oynarken şeytana papucu ters giydiren aklın seni benden kurtaramadı mı?" Deyip kızın montunun fermuarını yavaşça indirip omuzlarından çekip aldı.

 

Sıcak odada iliklerine kadar üşüdü Kudret, bu Doğan Ağa'nın estirdiği soğuk havanın etkisiydi.

 

Üzerinde ki elbisenin müsade ettiği kadar gerdanında gezindi adamın parmakları,

 

"Ben seni değil sen beni soyacaksın gelin hanım." Derken nefesinden yüzüne vuran tütün kokusu midesini çalkaladı Kudret'in yüzü ekşidi farkında olmadan.

 

Koluna dolanan parmaklar canını yakacak derecede sıktı kolunu,

 

"Bana yüzünü mü ekşittin sen?"

 

Zorlukla yutkundu,

 

"Yok hayır." Dedi farkında olmadan yaptığı için savunmaya geçerek.

 

Doğan Ağa'nın ağarmış kaşları yalandan bir şaşkınlıkla havalandı,

 

"Öyle mi şimdi anlarız." Deyip boynuna yöneldi. Sert hareketlerle öpüp emdiği taze tene dişlerini geçirdiğinde acıyla inledi Kudret.

 

İstediğini almış gibi geri çekilen adam hızla kendi üzerindeki kıyafetlerden kurtulduğu gibi Kudret'in elbisesini de vücudundan sıyırıp odanın bir köşesine attı. Karşısında yarı çıplak kalmış kızı yatağa ittip üzerine çıktığında tek derdi kendi nefsiydi. Kudret'in acı dolu çığlıklarını yan odalarda ki kadınlar hatta tüm konak duydu ama o duymadı.

 

Taze bedenin darlığında kendini kaybedip yana yıkıldığında Kudret'ten geriye ezilip geçilmiş bir kadınlık gururu ve kasıklarından başlayıp tüm bedenine yayılan sızı kaldı.

 

Eeee... Herkes ney çalmak derdinde değildi... Kimi zalimce sazlığı talan etmekten keyif alırdı...

 

✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙

 

Ertesi sabah herkes başka bir telaşa uyandı, sabah ezanında Firuze'nin annesini getirdiği gibi sessizce gelip aldı Miran. Bu işe kökten bir çözüm bulacaktı ama şimdilik elinden gelen buydu. Cengiz, Belgin hanımı kocasının yanına götürdü, zaten o getirmişti.

 

Miran yaptığı jestin Firuze'nin içinden ne çok kelebek uçurduğunu bilmeden gününe devam etti.

 

Bekir ile beraber düğünün işlerine koşturdu, meydanda verilecek yemeğin hazırlığını kontrol etti.

 

Cihan'ın ise ayakları yere değmiyordu, öğleden sonra Zelfi'yi karşı evden gelin alıp evlerine getirecek kıyılan resmi nikahın ardından düğünün yapılacağı eğlence başlayacaktı.

 

Sabah tatlı bir telaşa uyanan kız evi ahalisi ise kahvaltının ardından saç baş makyaj derdine düşmüştü. Öyle ki Ela işini dışarda halledip gelmiş hiç o karmaşaya dahil olmamıştı. Akıllı kadın...

 

Zelfi'nin gelinliğini giyip salona inmesi ile Bayram Ağa ve Dilan hanım ayaklanıp karşı karşıya geldiler.

 

Bayram Ağa,

 

"Zelfi... Kızım bu hayatta boynumun eğri olduğu ve hep eğri kalacağı tek kişi sensin. Şu kapıdan telinle duvağınla çıktığını gördüm ya ölsem gam yemem." Deyip Zelfi'nin bir elini avuçları içine aldı, "Bu da benim sana düğün hediyem." Dediğinde Zelfi avucuna baktı.

 

İki anahtar vardı, biri eski konak kapılarına ait demir bir anahtar, diğeri ile araba anahrarıydı.

 

"Bayram Ağam!" Dedi itiraz etmek isteyerek,

 

"Şşşşş... İtiraz yok, biri kapısı sana hep açık olan konağımın anahtarı, birisi de olmaz inşallah ama başın sıkıştığında kapı komşun Derya'ya değil de bize gel diye sana aldığım arabanın anahtarı." Dedi muzip bir tonda.

 

Buruk bir tebessüm ile teşekkür etti Zelfi, Dilan hanım ile sarıldılar, sonra Türkan hanım ve Zeynep babaanne ile de vedalaştı.

 

Köşede sessizce bu anı izleyen Devran'a yürüdü üzerinde kar beyaz gelinliği ile,

 

"Hakkını helal et Devran Ağa'm, sen o gün yetişmesen ben bugüne çıkmayacaktım belki..." Dedi Zelfi.

 

"Sen hakkını helal et Zelfi çok geç kalmış bir gelişti benim ki, sen güçlü bir kızsın onun için hâlâ dimdik ayaktasın."

 

Derya'ya yöneldi bu kez,

 

"Derya abla ilk gün bana hanımım deme abla de demiştin ya, hiç inanmamıştım o an sana... Niye bizim gibi iki yetime ablalık edesin ki diye düşünüp hakkına girmiştim. Ama sen Ayşe ile bana abla değil anne oldun... Belki aramızda çok yaş farkı yok ama senin yanında neyim eksikse o oldun. Annem, ablam, sırdaşım, arkadaşım..." Deyip Boran'a baktı göz ucuyla gururla karısına bakıyordu.

"Sen sadece Boran Ağa'mın değil hepimizin şansısın."

 

Derya sımsıkı sarıldı Zelfi'ye,

 

"Hep burdayım, ne zaman hangi sıfatla ihtiyacın olursa." Diye fısıldadı kulağına.

 

Zelfi'nin bakışları kucağında kızıyla onları izleyen Boran Ağa'yı buldu,

 

"Boran Ağa'm bir adamın bir kadını ne kadar güzel sevilebileceğini, nasıl kız babası olunacağını benim ümitsiz gözlerime sokacak kadar iyi bir eş ve şahane bir baba olduğun, bana umut olduğun için teşekkür ederim. Gerçekten baba ocağından çıkıyormuşum gibi hissettirdiniz bana."

 

Boran da zorla gülümsedi, o da kendini Zelfi'ye karşı suçlu hissediyordu,

 

"Burası senin baba ocağın Zelfi, Gülce nasıl başım üstüneyse sen de başım üstünesin. Bunu hiç unutma..." Diyebildi.

 

İçten bir gülümseme ile karşılık verdi Zelfi, sonra Ayşe ve Murat ile vedalaştı. Uzağa gitmiyordu ama eskisi gibi de olmayacaktı biliyordu.

 

"Kapım sana hep açık demeyeceğim Zelfi... Ben Cihan Ağa'nın sevgisine buradaki herkesten çok güveniyorum. Çok mutlu olacaksınız." Diyen Murat'ın sözü de ayrı güç verdi genç kıza.

 

Onlar vedalaşırken karşı evden çıkmış gelin almaya gelen davullu zurnalı bir ekip vardı.

 

Allah'tan hava sonbaharın güzel günlerinden biri gibi açıktı da bu düğüne fırsat vermişti.

 

Cihan kendi kalbimi daha sesli davul mu diye düşünecek seviyede heyecan içindeydi. Dile kolay altı yıldır sevdalıydı Zelfi'ye, belki daha fazla bu heyecanla hesap edemiyordu.

 

Karşı evin kapısına geldiler birkaç yakın akraba ve eş dosttan ibaret fazla olmayan bir kalabalık ile...

 

Gülhan hanım, Bekir, Hesna ve Cihan kapıya adımlayıp, davul sesine kayıtsız kalamayıp açılmış kapıdan içeri girdiler.

 

Zelfi'yi kar beyaz gelinliği içinde karşısında görünce dondu kaldı Cihan, ne atacağı adımı atabildi, ne boğazına tırmanan düğümü yutabildi.

Dudağının içini ısırarak bastırmasa içinde ki ağlama hissi onu alt edecekti. Bir gün gözüme korkusuz, nefretsiz baksa yeter dediği sevdası, gelinlikler içinde ona gülümsüyordu.

 

Dalga dalga saçlarını omuzlarında serbest bırakmıştı Zelfi, duvağı geriye doğru uzanıp peşinde pervane olan Cihan'a eşlikçi oluyordu.

 

Dizlerinde güç bulamadı ki adım atsın, hâlbuki dizlerinin üzerine çöküp dilediğince ağlasa tekrar topladı gücünü. Bu anın şükrü ancak öyle eda edilirdi...

 

Bekir'in kolundan tutup,

 

"Hadi oğlum, ne kaldın öyle!" Deyişi ile sertçe yutkundu.

 

Bir iki adımda Zelfi'nin yanına ulaştı, dolu dolu olan kehribarlarını kahve gözlere kilitledi,

 

"Zelfi..." Dedi ama devam edemedi. Kızın gülümsemesi ile cesaret buldu "Benim gelinim misin? Benim için mi bu kadar güzelsin?" Diye döküldü dudaklarından.

 

Zelfi'nin yanakları utançla kızardı,

 

"Senin gelininim." Diyebildi sessizce.

 

Cihan'ın idraki zaten sekteye uğramıştı son darbeye gücü yoktu,

 

"Zelfi şuraya düşüp bayılırım, düğün dernek yalan olur... Yapma..." Dedi güçsüz çıkan sesiyle.

 

Bu anı biraz geriden izleyen Derya, Zelfi'nin duvağını kapatıp başına bir de kırmızı örtü örttü.

 

Cihan'ın koluna girip çalan davul eşliğindeki karşı eve doğru yürümeye başladılar.

 

Kapı önünde hazırlanmış masalara yerleştiler.

 

Cihan, Zelfi'yi onlar için hazırlanmış nikah masasına yönlendirdi. Kalabalığın içinde üzerine dönen bakışlar gerdi Zelfi'yi. Sağ eli farkında olmadan sol bileğinde ki kesiği buldu.

 

Yanında damatlıkları içinde oturan Cihan hemen fark etti bu detayı, masanın altından elini uzattı müstakbel eşine. Zelfi eline uzanan eli tuttu hemen, bugün güç alacağı tek kişi vardı o da Cihan'dan başkası değildi.

 

Nikah memuru klasik girizgahını yaptı, sorularını sordu. İki kendinden emin EVET duyuldu alkışlarla şenlenen bahçede.

 

Karı koca ilan edildiler, Evlilik Cüzdanı Zelfi'ye verildi. Ayağına bas uyarılarına kulak asması genç kız Cihan onu sevsin yeterdi, sözünü dinletmek, son sözü söylemek gibi gaileleri yoktu.

 

Ayağa kalkıp Nikâh memurunun tebliğini kabul ettiler Cihan'ın şahidi Hesna, Zelfi'nin şahidi Ayşe'ydi.

 

Birden beklentili bakışlar onları buldu, Zelfi'nin kapalı duvağını açmasını işaret ettiler Cihan'a...

 

Yani gelini öpmesini...

 

Yay gibi gerildi Zelfi, Cihan onu öpse kaçmazdı belki ama bunca insanın önünde bunu yaşamak istemiyor, mimiklerini kontrol edemeyip Cihan'ı incitmekten ödü kopuyordu.

 

Birbirlerine döndüler el mecbur, Cihan yavaşça açtı karısının duvağını, meftunu olduğu gözlerle kesişti bakışları, sakince Zelfi'nin sol eline uzanıp kendine doğru havalandırdı. Bileğindeki kesik izinin üzerine bastırdı dudaklarını...

 

Zelfi'yi başka hiç bir hareket böylesi derinden sarsamazdı, o izin farkındaydı Cihan... Hangi eylemin sonucu olduğunu biliyor, hayatından vazgeçtiği yerden hayatına buyur ediyordu karısını.

 

Gözleri doldu genç kızın, dudak içlerini ısırdı kendini ağlamamak için zorlayarak.

 

"Ömrüme hoş geldin Güzeller güzeli." Dedi Cihan.

 

Alkış tufanı koptu bahçede, Derya göz yaşlarını sildi. Ela çantasında mendilini arıyordu. Hesna'yı ise mendil kurtaracak gibi değildi.

 

Bekir elini yüzünü yıkaması için karısını içeri götürürken,

 

"Ama... Ama ...çok güzeller Bekiiir..." Deyip tekrar başladı içli içli ağlamaya...

 

Peşi sıra yemekler yenildi, her düğünde olanın aksine hiç dans müziği çalmadı.

 

Bir ara Derya, Yasemin ve Sevinç misket havası ile çoştular.

 

Sonra halaylar çekildi, bir ara Miran ve Firuze yan yana halayda görüldüler. Onun harici pek sohbet etme fırsatları olmamıştı ikilinin. Firuze annesini getiren adama nasıl teşekkür edeceğini bilemiyordu.

 

Kuru kuru edilen teşekkürlerin içi boş geliyordu.

 

Yasemin'in aklına uyup şöyle yanağından öpüverse miydi?

 

Yok yok... O kadar cesareti yoktu...

 

Finali Derya ve Boran'ın göz göze oynadığı Reyhani yaparken, düğün epey keyifli geçmiş hiç Zelfi'nin korktuğu gibi olmamıştı.

 

Cihan ara ara halaya katılsa da hemen dönüyordu karısının dizi dibine.

 

Düğün bitmeye yakın meydanda yemek verilen alana gitti yeni evli çift, el ele tebrikleri kabul ettiler. İnsanlardan hayır duası alıp, evliliklerini dosta düşmana ilan ettiler.

 

Eve geri döndüklerinde dini nikahları kıyıldı.

 

Karı koca olarak ilk defa baş başa arabalarına binip Cihan'ın otelde ki suit odasının yolunu tuttular...

✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙

Evet yine merakla bekleyeceğiniz bir yerde bıraktık ama nerede bıraksam merak edeceksiniz artık...

Miran ve Firuze'nin düğünü bir daha ki bölüme inşallah.

Ezelim'in final bölümünü yazıyorum.

Sonra çıkmas sokağa da ağırlık vereceğim Sancar'ım hastanede ne zamandır...

 

   

Bölüm : 04.08.2025 20:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...