74. Bölüm

65. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Merhaba 🫣

  

Çokça gecikmeli bir bölüm ile karşınızdayım arkadaşlar.

 

Ne kadar sitem etseniz haklısınız ama inanın bütün düzenimin değiştiği zor bir dönemden geçtim.

 

Yıllardır yüz yüze baktığım insanların ne kadar çirkinleşebileceğini dibine kadar gördüm.

 

Şükür ki Rabbim daha huzurla çalışabileceğim bir ortama uçurdu beni...

 

Dua her kapının anahtarı arkadaşlar, olmaz dediğimiz şeyler için bile dua etmeyi hiç bırakmamak lazım. Rabbim öyle kapılar öyle beklenmedik anlarda açıyor ki şaşıp kalıyorsunuz.

 

6000 küsür kelimelik uzunca bir bölümle geldim günah çıkartmak için.

 

Normalde 6000 kelimeye 600 yorum isterdim ama bölümü geciktirdiğim için yüzüm tutmuyor 500 yorumda anlaşalım.

 

Çıkmaz sokak için bölüm bekleyen arkadaşlar biliyorsunuz ezelime final yaptım dolayısıyla artık dikkatimi iki kitabıma yoğunlaştıracağım.

 

Sizleri seviyorum dualarınızdan beni eksik etmeyin ❤️

 

keyifli okumalar 💐

 

 

 

 

 

Miran ile yan yana oturduğu araba koltuğunda, avuçları gelinliğin kumaşını bir kere daha sıkıp bıraktı Firuze'nin...

 

Avuç içleri terliyor, kalbi ritminin ayarını bir türlü tutturamıyordu...

 

Dakikalar sonra başbaşa bir odanın içinde olacakları düşüncesi soğuk terler dökmesine yetip artıyordu.

 

Miran artık yabancı gibi gelmiyordu ama aynı yatakta olacakları fikri bile çıkmazlara atıyordu genç kızı...

 

Alnını öpmekten öte bir yakınlaşmaları yokken, evliliğin gereklerini yerine getirebileceğini sanmıyordu...

 

Göz ucuyla yanında oturan adama baktı, kocasına...

 

Hâlâ aklında soru işaretleri vardı Miran'a karşı, tam anlamıyla kapalı kutuydu adam. Geride bıraktığı iki kadın ve iki bebek varken işlerin nasıl bu hale geldiğini deli gibi merak etse de sorularına cevap alabileceğini sanmıyordu.

 

Camdan dışarıya bakan gözleri dalgındı, kirli sakalının süslediği yüzü düşünceli duruyordu...

 

Belki o da düşünceliydi, bu evlilik için can atan bir eş olmadığı kesindi zaten...

 

Arabanın otele giden yola dönmesi ile aniden durmaları da bir anlık oldu, öyle ki savrulan Firuze'yi , Miran'ın önüne uzattığı sağ kolu durdurabilmişti.

 

"Ne oluyor Cengiz?" Derken Miran'ın bu ani frenden rahatsız olduğu belliydi.

 

İki eliyle daha sıkı sıkı tutunduğu kola rağmen başını kaldırıp arabanın ön camından dışarıya baktı Firuze, gördüğü ise asla görmek istemeyeceği bir manzaraydı.

 

Bedirhan gerisinde üç adamı, arabalarına yolu kapatacak şekilde durdurmuş, bir yerde yollarını kesmişlerdi.

 

Gözlerini kapatıp burnundan derin bir nefes verdi Firuze, geçmişini geride bırakacağını düşünmek ne kadar cahilceydi... Kim bilir şimdi ki amacı neydi? Miran'ın aklını karıştırmak istiyor olabilir miydi?

 

"Ben bunun belasını s..." Ettiği küfürün sonunu yanında ki kadının varlığını hatırlayıp yuttu adam. Arabadan inecek olduğunda az evvel Firuze'yi korumak için uzattığı koluna tutunan genç kadının elleri izin vermedi.

 

"Miran gitme..." Derken sesi ağlamaklı çıkmıştı.

 

Koluna tutunan parmakları gevşetirken,

 

"Korkacak bir şey yok arabada bekle lütfen." Dedi otoriter bir tonda.

 

Kullandığı ses tonu koluna sıkı sıkıya tutunan parmakların usluca çözülmesine sebep oldu, böyleydi işte Firuze biri öteye git demeye görsün her zaman fazlası ile mesafe açacak kadar güvensizdi.

 

Kabuğuna çekiliverirdi hemen...

 

Miran onun bu halini fark etse de şu an önceliği Bedirhan'dı...

 

"Abi inme!" Diyen Cengiz'i de dinlemedi.

 

Sadece Firuze'nin gözlerine baktı anlık,

 

"Korkma...!" Dedi yine...

 

İnmek için kapıyı açtığında

pis bir sırıtış ile onları izleyen Bedirhan her zamankinden daha itici geldi Firuze'ye.

 

Biliyordu olacakları...

 

Bedirhan'ın, Miran'a ne anlatacağını...

 

Bu evliliğin temeline daha ilk günden bombalar döşeyeceğini biliyordu.

 

Engelleyecek, olanları durduracak gücü var mıydı?

 

Cengiz'in telefonda birilerine bulunduları konumu tarif ettiğini fark etti ama aklını ona veremedi bile...

 

Bedirhan'ın onu her köşeye sıkıştırdığında hissettiği pis nefesini ensesinde hissetti yine...

 

Duvarla arasında kalıp kaçamadığı güç yetiremediği anlar...

 

Aniden beline sarılıp pis nefsini tatmin etmek ister gibi kavradığı aciz bedeni yine tirtir titriyordu.

 

Hem her bulduğu köşede sıkıştırır, hem de güzel olmadığını, kadın gibi hissettirmediğini söyler ruhunun her anlamda parçalardı Bedirhan...

 

Miran ile Bedirhan karşı karşıya geldiklerinde Cengiz de telefonu kapatıp hızla arabadan indi. Fakat onlara yaklaşamadan Miran'ın tek el hareketi ile olduğu yerde durdu.

 

Her ne konuşuluyor ise Cengiz'in duymasını istememişti Miran.

 

Bedirhan'ın gevrek bir sırıtış ile karşıdakini kışkırtarak lakayıtlıkta ki hareketleri devam ederken tırnaklarının yan derilerini soyuyordu Firuze.

 

Damatlığı üzerinde karısının eski beşik kertmesi ile sohbet edecek değildi Miran, hele de bu adam hali hazırda kız kardeşinin kocasıyken...

 

Ama gel gör ki şuan karşı karşıyaydılar,

 

"Hayırlı olsun Miran Ağa, Bekir Ağa'nın fazla insafı yüzünden yiyeceğin son kazık bu olur inşallah." Dedi ama cevap alamadı...

 

Karşısında ki adamın bir duvar gibi sert ifadesi azıcık tırsmasına sebep olsa da belli etmedi.

 

Bu arabadan gelinlikler içinde kendisine bakan küçük kaltak yüzünden Kudret, Doğan Ağa'nın dördüncü karısı olmak zorunda kalmıştı.

 

Miran'ı bu kızdan tiksinecek hale getirmeliydi, en iyi bildiği şey ise yalanla doğruyu harmanlayarak kafa karıştırmaktı.

 

Zaten iki kadından kazık yemiş bir adamı, başka bir kadının art niyetine inandırmak çok da zor olmayacaktı.

 

"Rojda'nın selamı var, düğüne davet edilmedi diye çok üzüldü. Ben karımın üzülmesine dayanamam tutup kolundan getirecektim ama Firuze ile aynı ortama sokmak istemedim." Deyip başını biraz yana eğerek Firuze'yi görmeye çalıştı ama Miran tek adım da o görüş alanını da kapatmıştı.

 

"Ooo... Bakan gözden kıskanacak kıvama geldin ha Miran Ağa? Merak etme ben karıma sadık bir adamım..." Biraz ileri geldi sır verir gibi kıstı sesini "Biz erkekleri biliyorsun son durağa kadar hızlı gitsekte evlenince duruluruz. Amma gel şimdi bunu Rojda'ya anlat, düğüne gelse Firuze'ye takacak..." Deyip cık cıkladı. "Çok kıskanç çok." Dedi karısının abisiyle girdiği anlamsız sohbeti devam ettirerek.

 

Miran başını yana eğdi biraz kaşını havalandırdı, sadede gel der gibi baktı sadece.

 

Ama Bedirhan bunu anlasa da istediği gibi yorumlayacaktı ki konuyu istediği sulara çeksin.

 

"Biz erkekler birbirimizi biliriz de." Deyip göz kırptı "Şimdi geçmiş geçmişte kaldı desem de faydası yok, eee kız senelerce beşik kertmemdi aynı evin içinde ateşle barut yanyana durur mu?" Deyip aptal bir mahcup gülüş sergiledi. "Bunlarda bugünde seninle konuşulacak şeyler değil ama sen de bilirsin bu işleri be Miran Ağa..."

 

Miran'ın ifadesinde ilk dalgalanmayı o anda gördü, duvar gibi olan yüzü gerildi. Anlık dönüp arabada olacakları korkuyla izleyen Firuze'ye baktı... Kaşları çatıldı hafifçe, kendini toparlayamadı gözlerini ard arda kırptı kısa bir an.

 

O ara Bedirhan'ın amaca ulaşmış sinsi gülümsemesini de fark edemedi...

 

"Neyse artık sende hanım çok nasıl olsa bu da böyle olsun, sende sıfır kilometre sayılmazsın..." Deme gafletinde bulunduğu gibi yüzünde patlayan yumruk ile geriye savruldu.

 

Miran o kadar sakin duruyordu ki bu yumruğu asla hesap edememiş olan Bedirhan geride ki üç adamın ayakları dibine kadar uçtu.

 

Adamlardan biri Bedirhan'ı yerden kaldırırken diğerleri silahlarına sarıldı, tabii Cengiz'de...

 

Karşılıklı çekilen silahları gören Firuze'nin göz yaşları çilli yanaklarını ıslatırken arabadan inecek oldu fakat kapının açılış sesini duyan Miran,

 

"SAKIN...!" Diyerek kükreyişi ile olduğu yere sindi.

 

Bedirhan ağzında ki kanı yere tükürüp,

 

"Ne o miden almadı mı Miran Aladağ? Ee... Başta demiştim dost kazığı yedin. Bekir Karacahan'ın fazla merhameti yaktı başını..." Dediği sırada ard ardına fren sesleri duydu Firuze.

 

Başını çevirdiğinde Bekir, Boran, Devran ve Cihan Ağa'nın ayrı ayrı arabalardan yanlarında üçer adamla indiklerini gördü. Sadece Cihan'ın yanında Zelfi vardı.

 

Miran gelenlerin üzerinde memnuniyetle gezdirdi gözlerini son olarak Cihan da takılı kaldı,

 

"Cihan, Firuze'yi götürün buradan." Dediğinde Zelfi arabadan inip koşar adım Firuze'ye ulaştı.

 

Miran'ın kendine değmeyen bakışları eşliğinde arabadan inip Cihan'ın arabasına sürüklendi Firuze... Arka koltuğa gelinliği ile zar zor binebildiğinde gözü hâlâ kocasının üzerindeydi.

 

Ne düşünüyordu da bir bakışını bile esirgiyordu Firuze'den, ne demişti Bedirhan... Ne demişti de gözünün içine bakan adamı buzdan bir deve dönüştürmüştü...

 

Miran ilk defa korkutucu geldi Firuze'ye...

 

Cihan'ın vitese taktığı araç yanlarından geçip giderken Firuze'nin umutsuz bakışları ellerine düştü.

 

Ne bekliyordun dedi kendi kendine...

 

Sen içinde adamın geçmişini sorgulayıp durdun, o sana tek soru sormadı... Sen de Bedirhan'ın eskisisin demedi...

 

Bu yüzleşme illa ki yaşanacaktı, o senin duyacaklarına tedbir alıp ilk kendisi anlattı peki sen ne yaptın...

 

Hiç...

 

Koca bir hiç...

 

Fırsatın varken konuşmadığın herşey kim bilir nasıl süslenip anlatıldı da adamı zıvanadan çıkarttı...

 

Zelfi elini tutup destek olmaya çalışsa da içli içli ağlamaktan başka yapacak bir şeyi yoktu Firuze'nin...

 

Otelin önüne geldiklerinde Cihan aracı gelen görevliye verip indi arabadan, Zelfi de Firuze'ye yardım ederek inmesine yardımcı oldu.

 

"Duvağını kapat Zelfi, bir gören olur, bir lafı bin ederler kızın canını sıkmasınlar." Demesiyle Zelfi müsaade ister gibi baktı Firuze'ye.

 

Duvakla saklanmak değil, yer yarılıp içine girmek istiyordu genç kız...

 

Küçük bir baş işareti ile onayladı sadece. Zelfi saçlarını okşayarak kapattı duvağını...

 

Otele girip Cihan'ın yönlendirmesi ile direk kata çıktılar...

 

Kalacakları odaya geldiklerinde kızlar odaya girdiler, Cihan asansörün karşısında ki koltuklara bıraktı bedenini...

 

Olaysız tek bir anları yoktu...

 

Daha onbeş dakika önce babasının dün kalp krizi geçirdiğini öğrenmiş, ne düşüneceğine karar veremeden Cengiz'in telefonu ile eve giden yolun yarısından dönmüşlerdi.

 

Bedirhan'dan bir atak bekliyorlardı ama bu kadar cahil cesareti göstereceğini düşünmemişlerdi. Miran'ı değil de yanlız bir anın da Firuze'yi hedef alır diye bekliyorlardı...

 

Çünkü Bedirhan erkekçe çarpışacak bir adam değildi...

 

Gerçi adamdan da sayılmazdı ya neyse...

 

Üstünden Boran, Devran ve Miran buldozer gibi geçince en az bir hafta pipetle su içerdi artık...

 

O da merhametli yanlarına denk gelirse...

 

Miran'ın gözünden geçen kıvılcıma bakılırsa bu pipetle beslenme süresi bir aya kadar uzatabilirdi...

 

Zelfi bende geleceğim Firuze'yi yanlız bırakamam deyince hak vererek onu da yanına almıştı ama böylece bütün şenliği de kaçırmıştı.

 

Zelfi ise içerde duvağını söker gibi başından çıkaran Firuze'yi sakinleştirmeye çalışıyordu. Saçlarından tutam tutam avucunda kalıyor ama umrunda bile olmadan önce duvağı sonra onu tutturdukları tacı, peşi sıra tel tokaları aynı hışım ile söküp atışına mani olamamıştı.

 

Hıncı kendineydi bunun farkındaydı da sebebini anlamaya çalışıyor fakat sadece ağlayan, konuşmayan arkadaşına deva olamıyordu.

 

En son iki elini de bileğinden kavrayıp kendine çevirdi Firuze'yi...

 

Göz göze geldiklerinde ancak yaptığını idrak etmiş gibi bir anda duraksadı genç kız,

 

"Zelfi..." Deyip ağlayarak arkadaşının boynuna sarıldı "Zelfi başlamadan bitti herşey..." Deyip hıçkırarak ağlamaya devam etti "Bir şansımız vardıysa da yok artık..."

 

Zorlukla yutkundu bir gün evvel evlenmiş olan Zelfi, en mutlu günlerini nasıl zehir etmişlerdi bu insanlara...

 

Dahası o adamın derdi neydi de bu kız bu kadar dağılmıştı, Miran Ağa'ya ne anlatmış olabilirdi Firuze'yi bu denli dağıtacak?

 

"Şşşş.... Sakin ol... Hiç birşey bitmedi, siz evlendiniz. Çok güzel bir düğününüz oldu. Miran Ağa sana çok değer veriyor, bunu hepimiz görüyoruz. Kendini bilmez bir adamın iki lafıyla fikri değişmez merak etme." Diyebildi.

 

Firuze biraz uzaklaşıp başını iki yana salladı,

 

"Değişir... Değişir Zelfi... Beni yıllarca taciz etti, şimdi de bunları Miran'a anlatıp benden tiksindirecek kadar adi bir pislik o... Hangi erkek olsa bu duyduklarından sonra soğur karşısındaki kadından..." Dediğinde Zelfi'nin kaşları derince çatıldı.

 

Söyleyecek çok şeyi vardı ama dudaklarını birbirine bastırdı sadece...

 

Çok saçmaydı belki ama o da hiç bir erkeğin yaşadıklarından sonra onu sevip saygı duymayacağını düşünmüştü. Yıllarca alı koyulup tecavüz edilmiş bir kadın olarak, yeni bir hayat kursa karşında erkeğin bunu illa ki birgün başına kakacağı, bir kusur sayacağını düşünürdü. Zaten aklına yatmayan asla da yatmayacağını düşündüğü evlilik fikrinden fersah fersah uzaklaşırdı.

 

Cihan'ın bu ezberini bozmuştu ama kızların kafasına küçücük yaşta çivi gibi çakılan namus, temiz kadın olmak kavramlarını aşmak hiç kolay olmamıştı. Hâlâ da bazı korkuları diriyken Firuze'ye haksızsın diyemiyordu.

 

Taciz edilmekten suçlu hissetmek tam bir mağdur psikolojiydi...

 

Yanaklarına ellerini koyup Firuze ile göz göze geldi,

 

"Beni dinle... Sen suçlu değilsin... Miran Ağa'nın da bir pisliğin lafıyla kafası karışmaz!" dediğinde Firuze başını iki yana salladı.

 

"Karıştı Zelfi, bir anda bakışı bile değişti hatta sonra gözünü gözüme bile değdirmedi. Bak sizinle buraya yolladı, nerede kendi? Belki bu gece yanıma dahi gelmeyecek, anlayıp dinlenmen sildi beni."

 

Hakkaten neredeydi Miran? Bu kız burada ağlarken Bedirhan ile uğraşılacak zaman mıydı?

 

"Silmedi, silmez..." Dedi önce düşündüğünü söyleyerek sonra ise insan oğlunun çiğ süt emdiğini hatırlayıp ekledi "Silerse de kendi bilir Firuze, o kaybeder... Sen de daha en başından eşim deyip sırtını yanlış bir adama dayamamış olursun." Diye ekledi.

 

Gelinliği içinde burnundan derin bir nefes aldı Firuze, Miran'ın o yanlış adam olmasından çok korkuyordu. Bu akşama kadar geçen bir hafta gibi kısa zamanda güvenini kazanmıştı aslında yeni fark ediyordu.

 

"Silmesin Zelfi, açtığım bu yeni sayfa da eskinin kiriyle kirlenmesin. Civan Ağa'nın konağının isi pisi bir daha bana bulaşmasın."

 

Burukça gülümsedi Zelfi,

 

"Sen inceden tutulmaya başlamışsın kocana gelin hanım." Dedi karamsar havayı biraz dağıtmak isteyerek.

 

Firuze'nin kaçırdığı bakışlarıyla tebessümü anlık büyüdü ama sonra yavaşça silindi,

 

"Firuze... Keşke bu yaşadıklarını daha önce Derya ablaya olsun çıtlatsaydın, eşinde olsa bir erkekle aynı yastığa baş koyabilecek misin? O şerefsiz ne kadar ileri gitti sende nasıl bir hasar bıraktı? Belki destek alman gerekiyordu." Dedi karşısında ki genç kız bilmese de kendi yaralarından yola çıkarak konuşuyordu.

 

Başını iki yana salladı Firuze,

 

"Tacizden öteye gidemedi bir şekilde kendimi korudum. O da beşik kertmem dese de başına kalmamdan korktu belki de baksana başka planları varmış... Çocukça bir beğeniyle beşik kertmem deyip beni başına sardı, sonra da Doğan ağaya peşkeş çekecek kadar gözden çıkardı."

 

Zelfi'nin içine sular serpildi, tamam tacizin her boyutu mide bulandırırdı ama bedenin arsız bir şerefsiz tarafından işgal edilişi onun üzerinde sen çırpırırken kendinden geçişi...

 

Midesi bulunmaya başlayınca düşüncelerinden uzaklaşması gerektiğini hatırladı... Kapıda onu bekleyen kocası varken düşüncelerine sahip çıkması eskinin bataklığından uzak durmayı bilmesi en iyisiydi.

 

"Gelinliğimi çıkarmama yardım eder misin?" Diyen zarif ama ağlamaktan pürürüzlü çıkan sesle düşüncelerinden uzaklaştı.

 

Bu gecenin onlar için de her yeni evli çift gibi geçmeyeceği aşikardı, önce aralarında bu konuyu netleştirmeleri en iyisiydi.

 

"Sen öyle istiyorsan." Dediğinde Firuze gelinliğin sırt kısmında ki fermuarı açması için arkasını döndü.

 

Fermuarın üzerinde bir çengel kopça ve korsajlı kısmı sıkıştırmak için kullanılan ipleri görünce duraksadı. Kendi gelinliğinde bu detayların hiç biri yoktu. Tek başına rahatça çıkarabilmişti ama bu gelinliğin başkasının yardımı olmadan çıkması mümkün değildi.

 

İpleri açtı önce sonra fermuarı Firuze'yi rahatsız etmeyecek kadar indirdi. Gerisini kendi yapabileceği yerde bıraktığında,

 

"Sen bir duş al, su sakinleştirir... Saçlarını da mahvettin hem!" Dedi azıcık abla tonunda kızarak. " Sonra otur bekle illa ki gelecek oturun konuşun, baktın ki evliliğinizi gözden çıkarmış yada seni incitecek şekilde konuşuyor. Saat kaç olursa olsun beni ara gelir alırız seni, Derya abla bizi kimselere ezdirmez." Dedi safi bir güven duygusuyla.

 

İhtimali bile boğazına bir yumru oturttu Firuze'nin, başını salladı sadece,

 

"Biliyorum canım, iyi ki varsınız." Diyebildi.

 

Zelfi gidince gelinliğini çıkarıp duşa girdi, bir saat önce nelerin telaşındaydı şimdi ne yaşıyordu. Miran, Bedirhan'ın anlattıklarından sonra belki de hiç dokunmak istemeyecekti bedenini. Başlamadan bitecekti herşey...

 

Oysa ilk defa içinde kelebek uçuşmaya başlamış, kendini bir kadın olarak beğenir gibi olmuştu...

 

Miran'ın gözlerinde bugüne özel saklamadığı beğeni dolu bakışları fark etmiş, yine ilk defa Firuze de güzel olduğunu düşünmeye başlamıştı...

 

Üzerine giydiği beyaz gecelik takımı kızıl saçları ile tezat bir güzellik içindeydi...

 

Sabahlığını da giyip yatağın köşesine uzandı sığıntı gibi... Göz yaşları yastığını ıslatırken bir gözü de kapıdaydı ama beklediği gelmeyecekti... İçinde kocaman bir hayal kırıklığı vardı ama Miran'dan çok kendine kızgındı.

 

Ağlaya ağlaya daldığı uykunun koynundan odada ki tıkırtıları duyarak uyandı ama açmadı gözlerini...

 

Seslerden valizden eşya seçitiğini anlayabiliyor olduğu için göz ucuyla baktı, Miran ceketini yandaki berjere bırakmıştı. Gömleğinin kolları geriye katlanmış odada ki loş ışıktan kaynaklı yanlış görmüyorsa ara ara kan lekeleri fark edebiliyordu.

 

Miran omzunun üzerinden geriye bakınca ne yapacağını bilemeyerek gözlerini kapattı.

 

Ne demişler sabahın şerri, akşamın hayrından iyidir...

 

Yum gözünü Firuze, göz göze gelsen ne yapacaksın, ne diyeceksin...

 

Kendi içinde kendini yiyen kurtla mücadele ederken banyodan gelen su sesiyle tekrar araladı gözlerini...

 

Ceketin yanına bırakılan gömlekte gerçekten kan izleri vardı,

 

"İnşallah Bedirhan pisliğinin kanıdır..." Diye geçirdi içinden ama sonra Miran'a onun pis kanının bulaşmasını da hazmedemedi.

 

Ya Miran'a bir zarar verdiyse...

 

Yerinde huzursuzca kıpırdandı, kalkıp bakmak istedi ama adamın gözlerinde bir soğukluk görmekten deli gibi korkuyordu.

 

Su sesi kesilip kapı açılınca yine kapattı gözlerini...

 

Ayak sesleri yatağın yanına kadar gelen Miran'ın varlığını haber verirken nefesini düzende tutmaya çalıştı.

 

Yatağın diğer yanı çökünce kalbinin gümbürtüsü kulaklarını uğuldattı ama sakin kalmaya çalıştı.

 

"Vay haline Miran Ağa, sen hanımım merak eder diye kanayan burnuna, patlayan dudağına aldırmadan çık gel. Gelin hanım yatsın uyusun..." Diye kendi kendine söylenen adamla kaşları çatıldı.

 

Dönüp yüzünün her zerresinde gözlerini gezdirmek istedi ama tuttu kendini...

 

"İlk günden sen gelmeden uyuyan kadına bir de konağı verdin, canını sıkarsan çok sürmez seni de kapıya koyar. Hak ettim gerçi bende ilk günden yanlız bıraktım, bir de yarama pansuman mı yapacaktı?"

 

Dönüp bakmamak için üstün bir çaba sarf etti, bir kere uyuyor numarasına girişmişti. Şimdi nasıl geri vites yapacağını bilemedi.

 

Dahası Miran sitemli konuşuyordu ama işin dalgasında gibiydi, o pisliğin söyledilerine ya inanmamıştı ya da umrunda bile değildi.

 

Bu evlilik gerçek olacak dememiş miydi? Nasıl o sözleri umursamadan çıkıp buraya gelmişti.

 

Boğazına oturan yumruyu savuşturamadı, belki gerçekten duyduklarını önensemeyecek karakterde biriydi.

 

Tanımıyordu ki adamı...

 

Aniden beline sarılan kol ile kıyısından düşmek üzere olduğu yatağın ortasına kadar çekilip sırtı Miran'ın sert göğsüne yaslandığında atacağı çığlığı ağzına kapattığı eli ile zor durdurmuştu.

 

Panikle sıklaşan nefesini düzene sokmaya çalışıyorken kulağının yakınında Miran'ın nefesini hissetti,

 

"Hanımım çok kötü bir oyuncu... Uyumadığını biliyorum ve neden uyuyor numarası yaptığını çok merak ediyorum. Anlatmak ister misin?" Diye sordu muzipçe.

 

Aynı yastığa baş koyacağı eşinden soğuk tavır görmemek yada en azından bu gece konuşmamak için uyuyor numarası yapıyordu. Gel gör ki Miran hiç olmadığı kadar yakın, hiç olmadığı kadar mesafesiz davranıyordu.

 

Zorlukla yutkundu, adamın yakınlığı ayrı, tavrı ayrı çıkmazlara sokuyordu genç kızı.

Dudaklarını birbirine bastırıp olduğu yerde döndü ve alttan bir bakışla kirpiklerinin arasından Miran'a baktı.

 

Kızın zümrüt yeşili gözlerinde korku aradı Miran, ani yakınlıktan gelen bir ürperti. Belki de korku ile titreyen bir beden ama öyle değildi.

 

Karısı Miran'ın yakınlığından korkmuyordu, Firuze'nin bilinç altında o şerefsiz ile aynı kefede değildi.

 

Buna için şükür namazı kılmayı aklının bir köşesine yazdı.

 

Bu haliyle Firuze daha çok suç işlemiş yaramaz bir kız çocuğuna benziyordu...

 

Hızlıca Miran'ın yüzünü taradı bakışları, dudağının kıyısı kıvrıldı adamın,

 

"O şerefsizden dayak yediğime inanmadın inşallah Firuze, sen uyuyor numarası yapınca bende oyununa dahil olayım dedim."

 

Yüzleri arasında bir karıştan biraz fazla bir mesafe vardı ama bakışları birbirinin gözlerinde kilitliydi.

 

"Miran... Ben özür dilerim... Onun anlattıkları-" dediğinde bakışlarını eğmişti Firuze ama önce sözü kesildi, sonra çenesini kibarca tutan iki parmağın desteği ile tekrar göz göze geldiler,

 

"Sen özür dileyecek birşey yapmış olsan ben sana hatalarımı saydığım gün sende bana söylerdin Firuze." Deyince zorla yutkundu genç kadın.

 

"Ama sen bana o gün herşeyini en başından anlattın, ben de sana anlatmalıydım." Deyince Miran hafifçe başını iki yana salladı,

 

"Ben sana herşeyi anlatmadım Firuze, ben sana yaptığım yanlışları anlattım. Bana yapılan haksızlıkları, kurulan tuzakları anlatmadım." Deyince Firuze'nin kaşları hızla çatıldı,

 

"Ama..." Dedi lakin Miran konuşmasına fırsat vermedi,

 

"Ben bana yapılan yanlıştan mesul değilim Firuze, o yanlışa karşı yaptığım yanlış benim ayıbım olur, sadece onu sahiplenirim. Yanlış yaptığım şeyleri de sana anlattım dilim döndüğünce." Dedi.

 

"Sana kim tuzak kurabilir ki, anlarsın hemen." Diyen kızın masumluğu Miran'ın yüzünü güldürdü.

 

"Anlar mıyım?" Dedi takılarak. "Sen beni gözünde biraz fazla büyütmüş olabilir misin?" Diye sordu şakayla karışık.

 

"Miran... Benim gücüm ona yetmezdi ama senin gücün herkese yeter. Ben bunu gördüm, bunu biliyorum." Dedi onun şakacı yanına tezat bir ciddiyetle.

 

Firuze'nin bu inancı gururunu okşadı Miran'ın, eşinin gözünde yıkılmaz bir dağ gibi olabilmek insanın hayata karşı duruşunu bile değiştirirdi bunu şuan fark ediyordu.

 

Belki bu yüzden Narin'e hayat arkadaşı gözüyle hiç bakamamıştı. Çünkü ne olursa olsun Narin için tuzağa düşürülerek elde edilmiş bir adam olacaktı. İnsanın öz güveninin temeline dinamit koyup sonra da o adama evimin direği ol demek ne kadar ironikti.

 

"Seni iyi ki erken aldık Derya hanımın yanından, bir hafta da bile küçük bir hanımağa yetiştirmiş baksana. Az daha yanında dursan size güç yetmezmiş Firuze hanım." Dedi yarı şaka yarı ciddi.

 

Gülümsedi Firuze,

 

"Derya ablanın hanım ağalığı Boran Ağa'yı görene kadar, o dik kadının içinden nasıl öyle sakin, yapıcı, aşk dolu biri çıkıyor anlamak mümkün değil. Bu bir hafta da öğrendiğim en önemli şey de bu oldu biliyor musun? Eşini kral yapan kadın kraliçe oluyor..." Dedi heyecanla anlatarak.

 

Samimi bir tebessüm gelip oturdu Miran'ın yüzüne, Firuze hergün daha çok şaşırtıyordu onu, sağ eli havalanıp dağılmış kızıl saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Yanağını okşadı şefkatle,

 

"Benden korkmuyorsun Firuze, ben bu odaya gelene kadar kafamda tek soru döndü dolaştı. Ya Firuze benden korkarsa, o şerefsizin anlattıkları umrumda bile değil. Ama sende nasıl travmalar bıraktı bilemedim. Benden de korkup kaçarsan, gözlerinde o korkuyu görürsem diye içim içimi yedi." Diye açık açık konuştu.

 

Konunun birden kendine dönmesi ile bakışlarını kaçırdı genç kız...

 

Fakat yanağını okşayan elin sıcaklığına doğru başını biraz eğdi Firuze,

 

"Senden korkmuyorum, aklıma korkmak hiç gelmedi bile." Dediğinde ikisi de birbirine en gerçek tebessümünü sundu.

 

Miran'ın dudakları düğün günlerinin gecesinde son kez Firuze'nin alnını buldu,

 

"İyi geceler Firuze..." Dedi uzun ve yorucu günü sonlandırmak isteyerek.

 

"İyi geceler Miran..." karşılığını aldı.

 

Bu küçük hanım hayatını sandığından da çok değiştirecekti, aralarında bir bağ kuruluyordu farkındaydı Miran, adını koyamasa ince ince işlenen, her olayda daha sıkı düğümlenen garip bir bağ ile bağlandıklarını hissediyordu.

 

İki ayrı yastıkta ama huzurla bu geceyi sonlandırdılar...

 

[ Yazar notu: Ay bunlar pek tatlı oldu❤️]

Diğer yanda Firuze'de aklı kalmış Zelfi tüm akşamı dalgın geçirmişti, Miran Aladağ bir kadını geçmişinden vuracak bir adam mıydı? Karısını uğradığı tacizden dolayı hor görecek, incitecek...

 

Önüne ki sehpada duran meyve tabağı havalanıp burnunun ucuna kadar sokunca daldığı düşüncelerden sıyrıldı.

 

Cihan'ın rahatsız etmeyecek kadar yaklaşıp kısık bir sesle,

 

"Kendin yemezsen ben yedireceğim ve abimin diline düşeceğiz Zelfi haberin olsun." Deyişi ile gülümsedi.

 

Son zamanlarda yüzü ne çok güler olmuştu,

 

"Bekir abim bana kıyamaz sen düşün." Dedi omuz silkerek.

 

Cihan, Hesna'nın ağzına elma dilimi uzatan abisine küçük bir bakış attı,

 

"Kendi hanımcıların şahı ama işi gücü benimle uğraşmak." Dediğinde kıkırdayan karısına çevirdi başını.

 

Zelfi yanındaydı, aynı çatı altında aynı soyadını paylaşıyorlardı. Cihan'a gülüyor şakalar yapıyordu. Bekir'e abi, Gülhan hanıma anne diyordu.

 

Bunun hayalini bile kendine yasak etmişti adam ama şuan yaşadığı gerçeklikle içi içine sığmıyordu.

 

Ama karısının halinin de farkındaydı,

 

"Sen Firuze yenge ile ne konuştuysan o odadan çıktın çıkalı durgunlaştın. Sormuyorum, konu haddimi aşabilir ama yapabileceğim birşey varsa söyle lütfen." Dedi her zaman ki gibi detaycılığını konuşturarak.

 

"İlk günden yaşadıklarına üzüldüm, gelinliği ile dökeceği tek göz yaşı mutluluktan olmalıydı. O odanın kapısından ne olursa olsun eşiyle girmeliydi." Diyen kıza baktı Cihan.

 

Zelfi'nin evliliğe bakışı güzelleşiyordu...

 

Cihan, Bedirhan'ın anlattığı şerefsizlikleri duymuştu ama bunu asla yanında ki kadınla konuşamayacağını da biliyordu.

 

"Miran abi eşinin gönlünü almıştır merak etme. Ama o ortamdan Firuze'nin çıkarılması gerekiyordu." Dedi kestirmeden giderek.

 

Sadece bir birinin gözlerine baktılar, Zelfi gözleri ile sordu 'o adama inanıp kıza eziyet etmez değil mi?'

 

Başını iki yana salladı Cihan ve sözsüz soruya sesli cevap verdi,

 

"Öyle biri değildir."

 

Küçük, tatlı bir tebessüm sundu Zelfi... Cihan'ın onu konuşmadan anlıyor olmasına ayrı düşüyordu.

 

Sanki sihirli güçleri varmış gibi...

 

Bekir ve Hesna odalarına geçince salonda ikisi kaldılar, dün daha rahatlardı. Bu gece aynı odaya girecek olmak daha farklı geliyordu yeni evli çifte.

 

Zelfi önden çıktı odalarına geniş yatağa baktı önce, sonra camın önünde ki divana. Cihan dekorasyona uydurarak buraya yatabileceği bir alan koydurmuştu.

 

Camdan soğuk gelmez miydi?

 

Üşürse ya?

 

Sıkıntılı bir nefes alıp verdi, beraber uyuyabileceklerini hiç sanmıyordu. Zelfi daha kendi kendineyken bile huzurla uyuyamıyordu ki...

 

Korkuları en çok uyurken diriydi, çünkü en çok uyurken savunmasız kalmış. Kaç defa ağzına kapanan pis elin nefessiz bırakışıyla uyanmış, göz yaşları içinde direnip tekrar tekrar yenilmişti...

 

Aklına gelenler ile bedeninden derin bir ürperti geçti. Dolabın kendine ait kısmından pijama alıp banyoya geçti. Geldiklerinde duş aldığı için rutin işlerini halledip odaya döndüğünde Cihan sedire oturmuş telefonu ile ilgileniyordu.

 

Zelfi'nin banyodan çıktığını görünce yanında hazır ettiği pijamalarını alıp tebessüm ederek banyoya geçti. Zelfi dudağının içini ısıra ısıra yatağın sedirden uzak kısmına geçip yorganın altına girdi...

 

Pijamalarını giyip çıkan Cihan yatağın ona uzak olacak köşesine kıvrılmış narin bedeni görünce içli bir nefes aldı.

 

Sanki bir anda aralarında buzdan duvarlar yükseliyordu. Bir yanında Zelfi kalıyordu duvarın, bir yanında Cihan...

 

Nasıl aşacaklarını bilmiyordu ama aşacaklarına olan inancını diri tutuyordu, bir gün bu yatakta göğsünde uyuyan karısının saçlarını okşayarak bugünleri hatırlayıp şükür edecekti.

 

Buna inanıyordu...

 

Şimdilik inancından başka tutunacak dalı da yoktu.

 

Sedirin ucuna bıraktığı çarşafı serip, yastık ve battaniyeyi de düzenleyip içine girdi. Zelfi ona sırtını dönsede o dönmedi sol elini yastığın altına koyup tüm bedenini eşine çevirdi.

 

Aradan dakikalar geçti, ikisi de uyumuyor ama konuşmuyordu. Bu sessizliğe daha fazla tahammül edemeyen Zelfi oldu, yatakta yarım tur dönüp Cihan ile göz göze geldi.

 

Uyumuş olduğunu düşünmüştü aslında ama kendine dönük bedeni ve uykunun uğramadığı bal gözleri görünce gülümsedi.

 

"İyi geceler..." Dediğinde evlerinde ki ilk gecelerini buzdan duvara bir darbe indirecek adımı atmıştı.

 

"İyi geceler güzelim..." Dedi Cihan.

 

Güzelim...

Yine Cihan güzeli dememişti...

 

Zelfi duymak istiyordu Cihan güzeli sözü çokça hoşuna gitmişti ama bunu nasıl dile getireceğini bilemedi.

 

Yüzleri birbirine dönükken gözleri kapandı dünden uykusuz olduğu için...

 

O uyudu Cihan izledi, dakikalar saate döndüğünde Zelfi'nin huzurlu uykusu da sekteye uğradı. Önce bir el ağzını kapatıyormuş gibi nefesi kesildi, ağzını kapatan el kendine aitti ama o bunu bilmedi...

 

Peşi sıra yatakta çırpınmaya başladı, kalbi göğüs kafesini delip çıkmak ister gibi atarken ağzındaki elden kurtulmaya çalıştı ama olmadı.

 

Bu filmin devamını biliyordu...

 

Zaman göreceli bir kavramdı Zelfi'ye asır gelen belki gerçek hayatta çok da uzun değildi ama bu bilginin kimseye faydası yoktu.

 

Sıçrayarak uyandığında yatakta yarı oturur hale geldi az evvel kendi nefesini kesen eli kalbinin atışını yatıştırmak ister gibi oraya baskı yaparken anlık farkındalıkla başını Cihan'a çevirdi.

 

Cihan'ın yüzünü cama doğru çevirmiş uyuyor olduğunu görünce daha derin bir nefes aldı.

 

Bu halini görmesini istemezdi ama aynı odanın içinde ne kadar saklanabilirdi bilmiyordu...

 

Her gece böyle uyanmıyordu, gel gör ki bugün Firuze'nin yaşadıkları tetiklemiş olmalıydı.

 

Yandaki ağzı peçete ile kapatılmış bardakta ki suyu tek dikişte içtiğinde biraz olsun yatışmış gibiydi.

 

Usulca tekrar kıvrıldı yatağa Cihan'a sırtını döndü bu kez, sanki yüzü o yana dönük olsa içini görecekti kocası...

 

Bilmediği ise Cihan'ın bu gece hiç uyumadığı ve uyumayacağıydı, sabaha kadar yastığını ıslatacak gözlerine uykunun girmesi mümkün müydü?

 

Sevdiğini bir kabusun ortasında bırakıp sırtını dönmek ne demek kim bilebilirdi ki...

 

Cihan biliyordu...

 

O kabustan uyandırıp göğsüne saklamak isterken sırtını dönmek zorunda olmak...

 

Düğün acele bir kararla erkene alınınca Zelfi'nin psikoloğundan randevu alıp özel bir görüşme yapmıştı.

 

İnci hanımın söylediğine göre Zelfi çok yol almıştı ama en büyük sorun uykularıydı, travmaları tetiklediğinde gün içinde durumu idare etsede uykuda bilinç altına teslim oluyordu genç kız...

 

"Sakın dokunmayın Cihan Bey uyandırmaya çalışmayın, hatta uyandığında bu duruma şahit olduğunuzu bile hissettirmeyin." Demişti sanki kolay birşey gibi başını sallayıp tamam dediği şeye bu gece ilk defa şahit olunca diri diri gömülmekten farksız olduğunu anlamıştı.

 

Zelfi kendi nefesini keserken sırtını dönmek ölüm gibiydi. Onun nefes sesini duyana kadar nefes bile alamamıştı...

 

Boğazında ki yumru ile nefes almakta pek mümkün değildi zaten...

 

Sabah uykusundan gözlerini açan Zelfi karşı sedir de kollarını dizlerine dayamış kendisini izleyen Cihan'la göz göze geldi.

 

Usulca oturur hale gelirken,

"Günaydın" dedi.

 

Cihan hafifçe başınızı salladı,

 

"Günaydın..."

 

Saatin ilerlediğini fark eden genç kız,

 

"Oo çok geç olmuş, hemen hazırlanayım kahvaltıya ineyim." Dedi ama sesli bir karşılık alamadı.

 

Kıyafetlerini alıp banyoda üzerine giyinirken, adamın durgunluğunun sebebini sorguluyordu.

 

Bir şeyleri vaat etmekle gerçek hayatta yerine getirmek birbirinden farklı şeylerdi, aynı odaya girince belki de beklentileri değişmişti.

 

Kafasındaki fitneyi başını iki yana sallayarak savuşturmaya çalıştı...

 

Cihan ne dediyse sözünde dururdu...

 

Banyodan çıktığında giyinmiş bir halde kendini bekleyen kocasıyla karşı karşıya geldi, göz altları çökmüş gözlerinin beyazları ise kırmızı duruyordu. Zelfi'nin eli bilinç dışı havaalanıp baş parmağının içi ile Cihan'ın gözaltına okşadı,

 

"Uyuyamadın mı gözlerin kızarmış?" Diye sordu masumca.

 

O arada fark ettiği bir şey daha vardı, Cihan Zelfi'ye hep güzel bakardı fakat bu sabah gözlerinin içerisinde derin bir acı vardı.

 

Hani içi giderek bakmak derler ya tam da öyle bakıyordu,

 

"Uyudum..." Deyip nasıl toparlayacağını anlık düşündü Cihan "Yastık değiştirdiğim zaman böyle oluyor bazen..." Diye desteksiz bir yalan attı.

 

Kızın gözleri bir sedirdeki yastığa Bir Cihan'a değdi, elinin hala Cihan'ın gözaltında olduğunu fark etti yavaşça çekti.

 

Kesilen teması sindirmek ister gibi usulca gözlerini kapattı Cihan,

 

"Gün içinde geçer merak etme." Deyip kapıyı açıp Zelfi'ye yol verdi.

 

Beraberce kahvaltıya indiler, Hesna kurulan sofraya yardım ediyordu Zelfi de ona katıldı.

 

On dakika sonra bütün aile sofranın başındaydı, Bekir Sabah sabah bütün neşesiyle eve halisini bulaşırken Cihan Zelfi'yi atlayıp kendi önüne konulan Çay bardağını fark etti. Dün akşam da Songül'ün sehpaya serçe bıraktı çay bardağını fark etmişti.

 

Zelfi'ye hizmet etmek zoruna mı gidiyordu?

 

Bu bir ihtimaldi ve eğer derdi bu değilse sıkıntı daha büyüktü.

 

Songül, Zelfi'ye yönelmeden kendi çayını karısının önüne bıraktı...

 

Usulca...

 

Songül'ün anlık değişen yüz ifadesi yaptığı ayıbın farkında olduğunu ortaya koyuyordu. Elindeki çayı da masaya koymasına müsaade etmeden alan Cihan,

 

"Çayı buraya getir Songül servisi biz yaparız." Diyerek ağırlığını koydu.

 

Kızım bozulan ve hafifçe rengi kaçan yüzünü görünce şüphesinden emin oldu.

 

Bilinçli yapıyordu...

 

Sıkıntılı bir nefes alıp verdi, gerçekten bir bu eksikti...

 

Zelfi'nin, onun çayına attığı şekeri karıştırdığını görünce istemsizce gülümsedi. Bu minicik detay niye bu kadar hoşuna gidiyordu anlamış değildi.

 

Eşinin tabağına sofradaki kahvaltılıklardan doldurup bunlar bitecek bakış attı.

 

Gülhan Hanım onların bu halini tebessümle izledi, Hüseyin ağa hastanede ölüm hiç boğuşuyordu vicdanı bu durumdan rahatsız olsa da. Bunca yaptığından sonra kocam deyip sahip çıkmak da içinden gelmiyordu.

 

Fakat keyifle edilen kahvaltının sonuna doğru Bekir tatsız konuyu açmak zorunda kaldı,

 

"Anne biliyorum gitmek istemiyorsun ama elçiye de zeval olmaz. Hüseyin Ağa sürekli seni sayıklıyormuş, doktoru haber yolladı yine..." Dedi söylediğinden kendini hoşnut olmayarak.

 

Sıkıntılı bir nefes'i ciğerlerine doldurup bıraktı Gülhan Hanım,

 

"Allah şifasını versin oğlum, diyeceğim bir hayır duasından ötesi yok onun için." Dedi keskin bir tonda.

 

Masada derin bir sessizlik oldu, Zelfi'nin elindeki çatalı sıktığını fark eden Cihan elini karısının elinin üzerine koydu.

 

"Doyduysan kalkalım işe geçmeden seninle çözmemiz gereken bir işimiz var." dedi göz kırparak.

 

Zelfi bu yardım eline tutundu sıkıca,

 

"Doydum, kalabiliriz." Deyip masada kahvaltıya devam edemeyecek kadar iştahı kaçmış olan ahaliye usulen afiyet olsun deyip ayaklandılar.

 

El ele merdivenleri çıkıp Zelfi çantası Cihan da montlarını aldığında, konuşmadan tekrar aşağı inip evden ayrıldılar.

 

Arabaya binerken eskisi gibi tedirgin değildi Zelfi, Cihan illa konuşacak birşey bulup dikkatini dağıtıyordu zaten.

Bu kez ilk konuşan o oldu,

 

"Nereye gideceğiz, masada sormadım ama merak ettim."

 

Cihan anlık baktı karısına o bakış Zelfi'ye öyle hoş geldi ki, yorgun görünen gözlerinde parlayan ışığa tutundu hemen,

 

"Ehliyet kursu için başvuru yapacağız, uygun günlerine ayarlamamız lazım." Deyince boş boş baktı.

 

Ne ehliyeti, ne arabası...

 

Bayram Ağa'nın hediye ettiği arabaya bile elini sürmemişti Zelfi...

 

Hiç de hevesi yoktu açıkçası...

 

Tek başına trafiğe çıkabilecek miydi?

 

Zor...

 

"Ben beceremem hiç yola düşmeseydik keşke, dönelim yol yakınken." Dediğinde Cihan bu itirazı pekte dikkate almadı.

 

"Niye beceremiyormuşsunuz acaba hanımefendi?" Diye sordu muzipçe.

 

Dudak büktü Zelfi, tabii bunu Cihan görmedi gerçi görmediği daha iyiydi...

 

"Nereye gideceğim ki ben, hiç gerek yok yani. Sen götürüyorsun zaten nereyi istesem." Diye kendince bile saçma bulduğu sebepleri saydı.

 

"Özel şoförüm ol diyorsun yani?" Derken tek kaşını kaldırıp baktı Cihan.

 

Öyle demek istememişti ama... Köşeye sıkışmış hissetti bir an...

 

"Yok... Yani öyle değil tabii de... Of korkuyorum sanırım..." Diye itiraf etmekte buldu çareyi.

 

"Yalnız kullanmaktan mı korkuyorsun?" Derken safi bir merakla sordu adam.

 

İçli bir nefes çekip başını salladı Zelfi,

 

"Kendimi dışarıda güvende hissetmiyorum. Derya ablalardayken de Murat yoksa çıkmıyordum zaten. Şimdi sen olmayınca korkutucu geliyor dışarısı..." Dedi açık açık.

 

Cihan direksiyon tek elini alırken sağ eliyle uzanıp Zelfi'nin sol bileğini kendine çekti, kesik izinin üzerine dudaklarını bastırdı,

 

"Ben her zaman yanımda olacağım Zelfi Allah ömür versin yeter ki... Ama hep Mardin'de duracak değiliz beraber şehir şehir hatta belki ülke ülke gezeceğiz. E ben yorulunca sen arabayı sürmeyecek misin? Ben de azıcık kestirmeyeyim mi?"

 

Kırmızı ışıkta durdukları için göz göze kaldılar bir an, dudaklarını birbirine bastırdı Zelfi...

 

"Onun için diyorsun yani?"

 

Cihan gözleri kısılacak kadar güldü,

 

"Onun için diyorum karıcığım..."

 

Karıcığıma yaptığı vurguyla dudağının kıyısını ısıtarak bakışlarını kaçırdı Zelfi...

 

Bu söz bu adamın ağzında fazla yakışıyordu...

 

"Anladım kocacığım." Dedi kaçırdığı bakışları dışarıya bakarken.

 

Kocacığım demeye alışmalıydı...

 

Dahası ve güzel olanı alışmak istiyordu...

 

✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙

 

Firuze uyandığında ağlamaktan şişmiş gözlerinin içinde kum varmış gibi batıyordu. Yeşil gözlerin birkaç kez kırpıştırıp bu histen kurtulmaya çalıştı. O kadar ağlarsa olacağı oydu ama Mira'nın Bedirhan'ın söylediklerinden olumsuz etkileneceğini çok emindi.

 

Miran yine şaşırtmıştı genç kızı, uyumadan önce ettikleri sohbetten anladığı kadarıyla Firuze'nin kendisinden de korkmasından tedirgin olmuştu.

 

Halbuki Firuze daha ilk görüşmelerinde odaya girdiği an kadına saygıyla ayağa kalkan, o oturmadan oturmayan her konuda fikrini soran adama istemsizce kocaman bir güven geliştirmişti.

 

Bir tek geçmişi kafasını kurcalıyordu onu da öğrenmesi için erken olduğunu dün gece konuştuklarıyla anlamıştı.

 

Yatakta yavaşça arkasına döndüğünde yüzünün sol yanını yastığa yaslamış, dudakları hafifçe ileriye uzanmış huzurla uyuyan adamı gördü.

 

Dün yaşananlar yaşanmasa, gelin arabasından Miran'ın yardımı ile inip bu odaya beraber çıksalar nasıl bir gece geçireceklerdi.

 

Büyük ihtimalle düşündüğü yakınlaşma yaşanmayacaktı, ikisinin de bunun için zamana ihtiyacı vardı. Bakışı pis nefsi kabarmış erkeğin gözlerindeki canavarı bilirdi Firuze, yanında uyuyan adam da o pis bakışı hiç görmemişti.

 

Miran'ın uyuyor oluşundan istifade bu sabah için hazırladığı elbisesini takılarını alarak banyoya geçti. Beyaz dizilerin altına kadar inen elbisesini giyip belindeki yeşil kemeri sıkılaştırdı. Takılarından zarif altın rengi birkaç parça taktı. Hafif ama bakımlı gösterecek şekilde makyajını yaptı.

 

Ne demişti Derya ablası sen hanımı alsın her zaman bakımlı, dik ve dikkatli olmalısın...

 

Kulağına küpe ettiği sözler bu yoldaki tek rehberiydi.

 

Odaya geçip Miran içinde kıyafet hazırlayarak yatağın ucundaki pufa bıraktı.

 

Odanın camından dışarıyı seyretmeye başladı, acaba annesiyle babası hangi şehirdeydi. Bir gün onları ziyarete gidip çocukluğundaki gibi yan yana olduklarını görmek nasip olacak mıydı?

 

Peki ne konağa gittiklerinde ne olacaktı? Dün nehir olarak verilenler konak ahalisini zaten fazlaca rahatsız etmişti. Ama Firuze'nin anladığı Miran'ın onları bilerek yaptığıydı.

 

Dün gece bu Hanım beni konaktan da atardı diye aklına gelince istemsiz güldü kendi kendine...

 

"Neşeniz daim olsun Firuze Hanım." Diğer uykudan çatallaşmış sese döndüğünde Miran'ın kendini izlediğini fark etti.

 

"Günaydın." diyen mırıldandı gülerken yakalandığı için utanarak.

 

Yataktan ayaklarını sarkıtıp oturdum Miran,

 

"Günaydın Hanım Ağam. Aladağ konağındaki cenge hazır görünüyorsun." Dedi elbisesinde ve takılarında gözlerini gezdirerek.

 

Bir çocuk gibi yerinde iki yana salın da Firuze,

 

"Uygun olmuş mu?" Diye de sordu onaylanmak ihtiyacıyla.

 

Boş ver işaret parmağını birleştirip avuç içi Firuze'ye bakacak şekilde ileri geri salladı Miran,

 

"On numara beş yıldız, şimdi Arjin Hanım düşünsün."dedi Firuze'nin özgüvenini körükleyerek. "Ben de giyineyim kahvaltıya inelim, harp meydanına çıkmadan karnımızı bir güzel durduralım."

 

Dünkü karıştırdığı çantaya yöneldiği sırada Firuze,

 

"Şey... Ben aslında senin için hazırlamıştım ama." Dedi çekinerek.

 

Hazırlarken bundan utanacağını hiç düşünmemişti ama söylerken utanacağı tutmuştu.

 

Miran'ın kaşları memnun bir şaşkınlıkla havalandı,

 

"Sen beni tembelliğe alıştıracaksın hanım ağam." Deyip tebessümünü bozmadan eşyaları alıp banyoya geçti.

 

Ciğerlerindeki tüm havayı boşaltmak ister gibi bir nefes verdi Firuze,

 

"Heyecan ve utançtan erken ölmem inşallah." Dedi kızarmış yanaklarından eliyle rüzgar yaparken...

 

Miran hazır olunca beraber kahvaltıyı indiler, ara ara sohbet ederek hatta bolca Firuze'nin aşçılık hayallerini konuşarak kahvaltılarını ettiler.

 

Ve kaçınılmaz sona doğru yola çıktılar...

 

Konağın önüne geldiklerinde duran arabanın kapılarını iki yandan iki görevli açtı, arabadan inen Firuze sudan çıkmış balık gibi bir konağa bir de gerisinden yanına gelen Miran'a baktı.

 

"Gazamız mübarek olsun Firuze." Dedi Miran şakaya karışık bir ciddiyetle.

 

Derin bir nefes aldığında kendini uzatılan ele tutundu genç kız ve Aladağ konağı'nın kapısından Miran Aladağ'ın üçüncü eşi olarak girdi.

 

Bu kapıdan bu sıfatla giren insanların neler yaşayıp nasıl bir sona ulaştıklarını bilmeden ama delice merak ederek...

 

Konağın büyük avlusu boştu, elini tutan karısıyla beraber konağın en üst katına çıkan merdivenleri tırmanmaya başladı Miran.

 

Firuze'yi odalarına bırakıp Bedirhan itini tuttukları depoya gitmeliydi, bir fasıl daha dövüp babası Civan Ağa'nın önüne atmak için...

 

Karısını mı kurtlar sofrasında yalnız bırakmak istemese de savaşmadan gelişemeyeceğini de

biliyordu.

 

Beraberce karı koca olarak ilk defa odalarının kapısından içeri girdiler.

 

Sağ ayağıyla odanın eşiğini aşan Firuze, huzur ve mutluluk diledi ikisi için de...

 

Daha düne kadar Bedirhan pisliğinin elinde bir ömür oyuncak olacağını sanırken, şimdi koskoca bir konağın hanım ağasıydı...

 

Bu işin içinden alnının akıyla çıkmak için her gece dualar ediyordu.

 

Camdan avluya bakarken Miran'ın dün gece benden korkmuyorsun değil mi Firuze? Dediği aklına geldi.

 

Şu konakta belki de mutfakta çalışan yardımcı kızdan bile korkuyordu Firuze...

 

Bu taş duvarların içinde korkmadığı tek kişi Miran'dı...

 

Düşüncelere daldığını kocası, otelden çıkmadan giydiği kot ve ince kazağın yerine takım elbisesini giyip karşısına geldiğinde anladı.

 

Onun dalgın halini fark eden adam,

 

"İyi misin?" Diye sordu.

 

Derin bir nefes alıp gülümsedi Firuze,

 

"İyiyim sen çıkıyor musun?"

 

Yadırgayarak sormamıştı bu soruyu ama sesi biraz buruk çıkmış olacak ki,

 

"Kısa bir işim var çok gecikmem merak etme." Dedi adam.

 

Tedirginliğini belli ettiğini anladığı için,

"Sen de beni merak etme Miran başımın çaresine bakmayı öğreneceğim. Hem sen gelene kadar odamızda olurum." Dedi.

 

Kahve gözler Firuze'nin yeşillerinde kısa sayılmayacak bir süre dolandı. Bu kuzuyu, kurtlar sofrasına yem ederse kendini asla affetmezdi Miran...

 

"Telefonun yanında ama sessiz olsun Firuze, hatta telefonun olduğunu bir süre konakta kimse bilmese iyi olur. Bana anında ulaşamayacağını düşünürlerse hamilelerini yanlış yaparlar. Bu da işimize gelir." Dediğinde ne söylemek istediğini çok da anlamamıştı Firuze.

 

Zaman anlatacaktı ona da.

 

Miran odadan çıktı, Firuze onun merdivenlerden inip alnından çıkışını odanın camından izledi.

 

Geriye dönüp yatağın kıyısına oturduğunda ilk defa kendine ait bir odada, kendi seçtiği eşyaları içerisinde ve garip bir şekilde huzurlu hissediyordu.

 

Bugüne kadar niye bir odası olmuştu, ne de birinci elden giydiği bir kıyafeti...

 

Derya ablası ayrı Hesna ayrı o kadar çok şey almışlardı ki, gardıropdakileri bir uçtan giymeye başlasa belki bir mevsimde ikinci defa denk gelmeyecekti.

 

Bunlar mutlu etmiyordu Firuze'yi ama kendine ait bir hayat düşüncesi, işte o içini kıpır kıpır yapıyordu.

 

Kapı sertçe vurulduğunda Miran'ın geri döndüğünü düşündü. Hatta gözlerini odanın içinde bir tur dolandırdı cüzdanını ya da telefonunu unutmuş olabilir mi diye.

 

O arada kapı tekrar vurulunca adımlarını hızlandırıp kapıyı açtı, karşısında gördüğü kadını kapısında bulmayı beklemiyordu. Daha beklenmedik olanı ise gözlerindeki kindi...

 

Arjin Hanım başında kalın iğne oyalı siyah şalı, kin yeşil gözleri ile Firuze zümrüt yeşillerine bakıyordu...

 

"Konakta büyümüşsün ama usulada bu öğreten olmamış anladığım kadarıyla gelin hanım." Derken ilk dakikadan kılıcını çektiği belliydi.

 

Firuze kadının amacını anlamaya çalışırken kendisini adeta iteleyerek odaya giren kadına mani olamadı.

 

Gözlerini kapatıp burnumdan bir nefes verdi sakin kalabilmek için,

 

"Günaydın Arjin Hanım." dedi.

 

Alaylı ve memnuniyetsiz bir gülüş döküldü kadın onun dudaklarından,

 

"Günü otel odalarında ayırıp öğlen saati eve gelen gelelim mi söylüyor günaydını." Deyip cevap beklemeden devam etti.

 

Evliliklerinin ilk gecesini burada geçirmelerini mi istiyordu?

 

İyi de niye?

 

Düşünce tonuyla çillerinin kapladığı yüzü bu kırmızı oldu Firuze'nin bu kadın hesap sormaya gelmişti.

 

Oğlunun karısının, konağına layık bir gelin olduğunu birkaç damla kanla ispat etmesini bekliyordu.

 

Zorlukla yutkun Firuze, ne diyecekti? Dahası niye diyecekti...?

 

   

 

    

 

Evet bölüm sonu...

 

Bekleyin bakalım Firuze, çirkinleşmekte sınır tanımayan Arjin ile başa çıkabilecek mi?

 

Bölümde en sevdiğiniz detay?

 

Bölümde en gıcık olduğunuz yer neresi oldu?

 

Sizleri seviyorum arkadaşlar 🎊🎉 oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

 

   

 

    

   

    

    

Bölüm : 15.09.2025 12:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...