Bu akşam hayatımın en mutlu anlarından birini yaşıyordum. Asaf bana evlenme teklifi etmişti, hem de doğum günümün olduğu gün. Bu hayatımın en özel ve en güzel anıydı. Şuan anlıyordum ki ben kendim kendi mutsuzluğuma sebep olmuştum onca zaman... Hayatım alt üst olsun diye elimden geleni yapmışım. Benim için, benim mutluluğum için ne kadar direnmişseler, ben de o kadar diretmiştim mutsuz olmak için... Oysa mutlu olmak bu kadar basitti; bir iki söze, bir iki bakışa, bir iki gülüşe bakıyordu.
"Ela göz bir cevap vermedin. Benimle evlenir misin?" Asaf'ın sesiyle düşüncelerimden ve içine düştüğüm şaşkınlıktan sıyrılıp yüzüne baktım. Bana öyle bir bakıyordu ki ona nasıl hayır diyebilirdim ki? Bu mümkün değildi. Onu bir daha asla reddedemezdim. Başımı aşağı yukarı yavaşça sallayıp gülümsedim. Gözlerim mutluluktan ve içimde oluşan garip duygudan dolayı hemen dolup taşmıştı.
"Gerçekten evlilik teklifimi kabul ediyorsun öyle değil mi?"dedi. Şaşırmıştı. Kafamı evet anlamında sallayıp daha da gülümsedim. Onun evlenme teklifini kabul etmeyeceğimi düşünüyordu sanırım. Öyle sanması çok normaldi. Çünkü ben mutluluğumu elimin tersiyle birçok kez itmiştim. Ama bu sefer öyle olmayacaktı, bu sefer mutluluğa dört elle sarılacaktım.
"Evleniyor muyuz yani!"diye sordu tekrar. Yüzünde oluşan kocaman gülümsemesi ne kadar da heyecan yaptığının göstergesiydi. Onun bu heyecanı bende mutluluk yaratıyordu.
"Evet ama şimdi değil."dedim gülümseyerek. "Önce her iki ailemle konuşmam lazım. Daha kimse bizi bilmiyor sonuçta."dedim. Kafasını sallayıp tekrar bana sarıldı. Bu sefer daha sıkı sarılmıştı. "Sen bana evet dedin ya, iste seni bir ömür beklerim."dedi saniyeler sonra, ardından geri çekilip elimi tuttu. "Ama önce şu yüzüğü takalım." Yüzüğü parmağıma geçirip, "Bu yüzük artık senin bana ait olduğunun bir simgesi."diyerek elimi kaldırıp dudaklarına götürdü. Gülümsedim. Bugün gülümsemem hiç yüzümden eksik olmuyordu. Elimi kaldırıp yüzüğe ardından Asaf'a baktım. İkisi de çok güzeldi...
"Yüzüğü beğenmediysen değiştirebiliriz."dedi Asaf bakışlarımı yüzükten çekmediğimi gördükten sonra. Kafamı iki yana salladım. Yüzüğüm fazlasıyla güzeldi. Gökyüzündeki yıldızlar kadar parıltılıydı.
"Çok güzel."dedim gözümü parmağındaki yüzükten çekmeyerek. Kısa bir süre sonra bakışlarımı parmağımdan çekip Asaf'ın gülen yüzüne çevirdim. Onu yanımda böyle mutluyken görmek beni bin kat daha mutlu ediyordu.
Asaf ile biraz daha uzanıp gökyüzünü izleyerek sohbet etmiştik. O bana eski yaşadıklarını, ben ona eski yaşadıklarımı anlatmıştım. Tabii benim yaşadığım şeyler pek de iç açıcı şeyler değildi. Onun üzülmesini istemediğim için mutlu olduğum anları anlatmıştım hep.
Saat epey ilerlemişti ve biz konuşmaya daldığımız için bunun farkında varamamıştık. Asaf'a artık dönmemiz gerektiğini söylediğimde, bugün Metin baba ve Nalan annenin bana ihtiyaç duyduklarını bildiği için kafasını sallayıp bizi geri döndürmüştü.
Tekneden inip arabaya geçmiştik. Bizim ev marinaya uzak olmadığı için 15-20 dakika içinde kapının önüne varmıştık.
Emniyet kemerini çözüp inmeden önce Asaf'a döndüm. Bugün bana çok güzel bir gün yaşatmıştı.
"Teşekkür ederim... Her şey için..."dedim bana böyle güzel bir gün yaşattığı için. Ardından uzanıp yanağından öptüm. Tam geri çekilecekken elini belime koyup beni durdurdu.
"Ben teşekkür ederim evet dediğin için."dedi. Kulağıma fısıldar gibi çıkmıştı sesi. Konuşurken dudakları hafiften yanağıma değmişti. Saniyeler sonra kafasını eğip dudağımın kenarından öpünce yutkundum. Nefesimi tuttuğumu hissettiğim an geri çekilip elimi gelişi güzel yanağımda gezdirdim. Asaf halimi görüp gülümseyince elim direkt kapıya gitmişti. Neden her seferinde böyle kızarıyordum ki? Artık bu duruma alışmam gerekmiyor muydu?
Daha kapıyı açmadan beni tekrardan durdurdu. Ne diyecek diye beklerken arka koltuğa doğru uzandı. Elinde bir kutuyla beraber bana döndü. Önce elindeki kutuya ardından ona baktım.
"Hediyeni almadan mı gideceksin?"dedi elindeki kutuyu bana uzatırken.
"Evet. Bugün senin doğum günün ya, bende sana küçük bir hediye aldım."
"Evet ama bugün benim için çok şey yaptın. O yüzden buna hiç gerek yoktu." Doğrusu annemlerde iken onun bana doğum günü hediyesi olarak ne aldığını çok merak etmiştim. Ama evlenme teklifinden sonra her şey aklımdan uçup gitmişti.
"Senin için her şeyi yaparım. Hem seni mutlu etmek artık benim en büyük görevim."deyip elindeki kutuyu işaret etti almam için.
"Teşekkür ederim."diyerek kutuyu elinden aldım. Açıp baktığımda ise gözlerime inanamamıştım. Kutuda babaannemden bize kalan bilekliğe benzer bir bileklik vardı. Çok güzeldi. Kutudan çıkarıp avucuma alırken gözlerimi üzerinde gezdirdim. Sanki aynısı gibiydi. Buna benzer bir bilekliğim vardı, ta yıllar öncesinden kaybettiğim. O kadar aramış ama bulamamıştık. O bileklik babaannemden anneme, ondan da bana kalmıştı. Onu kaybettiğim için o kadar üzülmüştüm ki...
"Ama bu..."deyip Asaf'a baktım mutluluktan dolan gözlerle. O kaybettiğim bilekliğin kendisi değildi evet ama yine de çok mutlu olmuştum.
"Babaannenden annene, ondan da sana kalan bilekliğin bir benzeri. Senin için çok önemli olduğunu duydum."dediğinde yüzüne bakakaldım. Bu nasıl olabilirdi? Asaf bütün bunları nereden biliyordu? Tabii ya! Hilal... Hilal ona anlatmış olmalıydı... Ama Hilal ona anlatmış olsa bile tıpa tıp aynı bilekliği nereden görüp almıştı ki? Çünkü Hilal de o bilekliği tam görmemişti. Görse bile hatırladığını sanmıyordum. Onun dışında bu bileklikten sadece babaannemde vardı. Atalarımızdan kalma aile yadigarıydı. Onun için her yerde sordurmamıza rağmen benzerini dahi bulamamıştık.
"Biliyorum o kaybettiğin bilekliğin yerini tutmaz ama..." Sözünü bitirmeden hemen araya girdim.
"Bu... Bu benim için çok çok önemliydi. Bundan aramamıza rağmen hiç bir yerde bulamamıştık." Çok eski bir bileklik olduğu için artık üretilmediği ve o bileklikten bulmamızın imkansız olduğu söylenmişti bize. "Sen bunu nereden aldın?"dedim. Parmaklarımın arasından kutuyu alıp bilekliği çıkardı.
"Almadım. Hilal bana boynundayken çekilen bir resmini gösterdi, bende senin için kendim yaptım."deyip ardından elimi tutarak bilekliği koluma taktı. "Çok yakıştı."dedi, elimi kaldırıp dudaklarına götürürken minik bir öpücük kondurmuştu. Elini yanağıma koyup baş parmağıyla okşayınca gözlerinin içine parıldayan gözlerle bakıp gülümsedim. Bu benim için değeri biçilmez bir hediyeydi.
"Hilal o bilekliğin senin için ne kadar değerli olduğundan bahsetmişti. Bunu görmek seni mutlu eder diye düşündüm."dedi diğer elini kolumdaki bilekliğin üzerinde gezdirerek. Beni fazlasıyla mutlu etmişti. Üstelik kendisinin uğraşıp bu bilekliği yapması beni daha da mutlu etmişti. Beni düşünmesi bile mutlu olmama yetiyordu aslında...
"Çok teşekkür ederim. Bu hediyen beni fazlasıyla mutlu etti..." Yanağımı avucuna hafif bastırıp gözlerimi kapatıp açtım. "Evet o bileklik benim için çok kıymetliydi... Onu bulmak için çok çabalamıştık ama tüm çabalara rağmen bulamamıştık. Ve sen şimdi onun aynısını yaptın benim için... Bunun için sana ne kadar teşekkür etsem azdır... Belki o bilekliğin kendisi değil ama benim için aynı onun değerinde. Çünkü bu bilekliğin her bir zerresinde senin emeğin geçiyor."dedim doğrudan gözlerinin içine bakarak. Birkaç saniye gözlerime bakıp ardından bana doğru biraz daha yaklaşarak sarıldı.
"Sen mutlu ol benim için önemli olan sadece odur."dedi, geri çekilmeden önce dudaklarını saçlarıma bastırıp öptü. Saniyelerce öyle kalıp ona sarıldım. Ben artık onunla her şeye vardım... Yeter ki bana hep böyle aşkla baksın gözleri...
"Ben artık gideyim."dedim geri çekilirken. Kafasını sallayıp gülümseyerek arabadan indi. Arabanın önünden dolanıp benim oturduğum tarafa gelerek kapımı açtı. İnmem için elini uzattığında elinden tutarak yavaşça indim. Kafamı kaldırdığımda Nalan annenin camdan bize baktığını gördüm. Elimi hemen Asaf'ın elinden çektiğimde Asaf önce şaşırıp hemen sonrasında kafasını benim baktığım tarafa çevirmişti. Nalan anneyi gördüğü gibi kafasıyla selam verip gülümsemişti. Nalan anne de gülümseyip selam verince bakışlarım yavaşça inmişti.
Nalan anne bizi sarılırken görmüş müydü acaba?
"Ben içeri geçeyim artık."dedim gözlerim tekrar yukarı doğru kayarken. Hâlâ bize bakıyordu.
"Tamam güzelim görüşürüz, kendine dikkat et."dediğinde tebessüm edip ondan uzaklaştım. Ben kapıya doğru giderken Asaf hâlâ arkamdan bakıyordu. Kafamla gitmesini işaret ettim ama beni dinlemeyip beklemeye devam etti. İçeri girmeden gitmeyeceği için hemen zile basıp kafamı önüme çevirdim. Bakışlarım direkt parmağımdaki yüzüğe kayınca çıkartıp çantama attım. Daha kimse bizi bilmediği için şimdilik takamazdım.
"Hoş geldiniz Ela hanım"dedi Sıla kapıyı açarak.
Tebessüm edip içeri geçtim. Birkaç saniye sonra arabanın çalışma sesiyle Asaf'ın gittiğini duydum.
"Babamlar salonda mı?" Kimsenin şimdiden uyumuş olacağını düşünmüyordum. Çünkü uyumak için daha erkendi. Nalan anne de demin salonun camından bize bakıyordu zaten.
"Evet efendim." Kafamı sallayıp elimdeki kutuyu ve çantamı uzattım.
"Bunları odama bırakır mısın canım? Ben babamlara bakacağım."
Adımlarımı yavaşça salona yönlendirip içeri girdim. Babaannem, halam, Orhan enişte, Yılmaz, Metin baba ve Nalan anne oturmuş kahve içiyorlardı. İçeri girdiğim gibi herkesin bakışları bana döndü.
"Afiyet olsun."dedim salon kapısında durarak.
"Sağol yavrum, gel otur."dedi babaanne hemen yanını gösterirken. Kafamı sallayıp yanına doğru yürüyerek Nalan anne ile arasına oturdum. Elini omuzuma dolayıp beni kendine çekerek sarılınca dudaklarımı pamuk yanaklarına bastırıp öptüm.
"Aç mısın bitanem? Meryem'e söyleyeyim bir şeyler hazırlasın sana hemen"dedi Nalan anne, ben geri çekilirken. Kafamı iki yana salladım. Bugün fazlasıyla doymuştum, hem karnım hem gönlüm...
"Yok anneciğim yemek yedim." Gözlerini tamam anlamında sallayıp elini dizime koydu. Bakışları kolumdaki bilekliğe kayınca gülümsedi.
"Bilekliğin çok güzelmiş."dedi sadece benim duyabileceğim bir sesle. Asaf'ın bilekliği koluma taktığını görmüştü kesin. Tebessüm edip teşekkür ettikten sonra Asaf'la ilgili bir şey sormasın diye hemen bakışlarımı Metin babalara çevirmiştim.
Metin baba, Orhan enişte ve Yılmaz kendi aralarında sohbet ederlerken Safiye halanın bakışları ise ben ve Nalan annenin üzerindeydi. Daha doğrusu benim üzerimdeydi. Zaten halamın dünden bu yana üzerimde tuhaf tuhaf bakışları vardı. İlk başta babaannemin ona ben ve Yılmaz'la ilgili bir şeyler anlattığından şuphelensem de şimdi kesinlikle emin olmuştum. Babaanne kesin ben ve Yılmaz'la ilgili fikirlerini ona anlatmıştır. Umarım bundan Yılmaz'ın haberi yoktur.
Benim bir an önce babaannemle bu meseleyi konuşup halletmem gerekiyordu. Yoksa Yılmaz'ın kulağına gider ve bir daha onun yüzüne doğru düzgün bakamaz hale gelirdim. Asaf'tan bahsetmiyorum bile. Babaannenin hâlâ aynı fikirde olduğunu öğrendiği an herkese bizim birlikte olduğumuzu hiç uzatmadan söyler...
Bakışlarımı tekrar önüme çevirdim hemen. Birkaç dakika daha bekleyip ayaklandım. Halamın bakışlarına daha fazla maruz kalmamak için bir an önce salondan çıkmam gerekiyordu. Ayağa kalktığımı gören Nalan anne ve Metin baba ne oldu gibisinden bana bakmışlardı.
"Bugün biraz yoruldum. Çıkıp biraz uzansam iyi olur."dedim. Nalan anne ve Metin baba tamam anlamında kafalarını sallarken babaanne de ayaklanmıştı.
"Benim artık uykum geldi. Bende seninle yukarı çıkayım kızım."dedi. Kafamı sallayıp herkese iyi geceler diledikten sonra babaanne ile beraber salondan çıktık yavaşça. Asansöre doğru giderken babaanne dengesini kaybedecek gibi oldu birden. Hemen koluna girip tutmaya çalıştım. Bastonuna tutunup bana baktı.
"Babaanne iyi misin? Babama sesleneyim mi?" Onu terk başıma tutamazdım. Mazallah düşseydi onu tutacak ne güce ne kuvvete sahiptim.
"İyiyim yavrum korkma. Sadece başım döndü birazcık, o da hemen geçti zaten?"dedi eliyle yanağımı avuçlayarak. Pek içime sinmese de peki deyip asansör binmiştik. Babaanne iyi olduğunu söylese de yine de koluna girmiş bırakmamıştım. Bir şey olsaydı ikimize birden olsundu.
Babaannenin kaldığı oda benim odanın bir üstündeydi. Onu odasına bırakıp öyle odama geçecektim. Asansörden inip onun kaldığı odaya geçince babaanneyi yatağa oturttum hemen. İyi olduğundan emin olduktan sonra çıkıp gidecektim ki babaanne kolumdan tutup durdurdu beni.
"Otur kızım seninle biraz konuşalım."deyip beni yanına oturttu. Babaanne tam içimi okumuştu sanki. Ben de daha aşağıdayken onunla Yılmaz meselesini konuşup halletmek istemiştim.
"Babaanne ben de seninle konuşmak istiyordum." Yönümü ona çevirip elimi parmaklarının üzerine koydum. "Eğer hâlâ ben ve Yılmaz'la ilgili aynı fikirdeysen lütfen vazgeç! Çünkü Yılmaz'ın benim için abimden hiç bir farkı yok."dedim doğrudan gözlerinin içine bakarak. Artık Yılmaz ve ben ile ilgili fikrinden vazgeçsin istiyordum.
"Aması yok babaanne... Beni düşündüğün için bunu yaptığını biliyorum. Onunla hayatımı birleştirirsem beni hiç üzmeyeceğini, beni çok mutlu edeceğini düşünüyorsun biliyorum. Çünkü Yılmaz çok düşünceli, çok merhametli, çok dürüst bir insan... Fakat Yılmaz'ın gözümde Yusuf abiden hiç bir farkı yok. Onun gözünde de benim onun kardeşinden bir farkım yok."dediğimde kafasını sallayıp elimi tuttu. Nihayet Yılmaz ve benim olmayacağımızı kabul edip fikrinden vazgeçmişti.
"Ben sadece ilerde güzel bir hayatın olsun istiyordum yavrum."dedi saniyeler sonra, elini yanağıma koyarken. "Her zaman, şartlar ne olursa olsun seni her daim koruyup kollayan biriyle olmanı istiyorum kızım. Böyle gözüm kapalı güvenip seni emanet..."sözünün devamını getirmesini beklemeden hemen araya girdim.
"Çok güzel bir hayatım var babaanne..." Yanağımdaki elini indirip dudaklarımı bastırdım. "Sen beni merak etme babaannem her zaman her yerde beni koruyup kollayan biri var hayatımda zaten."deyip bu sefer yanağından öptüm. Ona o kişinin Asaf olduğundan şimdilik bahsetmeyecektim. Sadece benimle ilgili endişesi yok olsun istiyordum.
Babaanne şaşkın ifadesiyle yüzüme bakmaya devam ediyordu. Böyle bir şey beklemiyordu. Ona o kişinin Asaf olduğunu söyleyip onu mutlu etmek istiyordum ama şimdi babamlara ya da Murat amcalardan birine bir şey söylemesinden korktuğum için söyleyemiyordum. Değneğime tutunup ayağa kalktım. "Babaanne ben artık odama geçeyim. Sen de uyuyup dinlen ve öyle şeyler düşünme artık!"dedim. Babaanne sessiz kalırken birkaç saniye yüzüne bakıp ardından başının üstünden öpüp odadan çıktım.
Babaannemin benim için endişeleri olduğundan dolayı kafasında öyle fikirler oluşturduğunu biliyordum. Bir süre sonra o endişeleri yok olup gidecekti. Çünkü onun tam da istediği kişi benim hayatımdaydı. Gönlümün baş köşesine taht kurmuştu...
Babaannemin odasından asansöre doğru giderken Safiye hala da asansörden inip bana doğru geliyordu. Tebessüm edip yanından geçecekken yanımda durmasıyla ayaklarım istemsizce durmuştu. Önceleri bu kadının yanında kendimi bu kadar kasmıyor çok rahat davranabiliyordum. Ama şimdi...
Bana babaannemin ona söyledikleri ile ilgili bir şey sormasın diye içten içe dua ediyordum. Aslında benim tek çekindiğim konu babaannemin ona söylediklerini Yılmaz'a iletmiş olmasıydı. Yılmaz benim için bir abi konumundaydı ve bunu öğrenmesi beni çok utandırırdı.
"Annemin yanından mı geliyorsun kızım?"diye sorunca kafamı evet anlamında salladım.
"Ben de anneme bakıp çıkıp uyuyayım dedim."dedi gülümseyip koluma dokunarak. Gülümseyip kafamı salladım tekrar.
"Hayırlı geceler kızım, Allah rahatlık versin."deyip yanımdan geçerek babaannemin odasına doğru yürüdü. Bir şey sormadığı için sevinmiştim.
Asansöre binip ardından odama doğru yürüdüğümde telefonumun sesi ta koridorlara kadar dolup taşmıştı. Çantamla beraber odama göndermiştim. Adımlarımı hızlandırmaya çalışıp odama girdim. Ben gelene kadar telefon sesi kesilmişti. Kapıyı ardımdan kapatıp yatağın üstünde duran çantamdan telefonumu alırken arayanın Hilal ve ablam olduğunu görmüştüm. Telefonu çaldırıp ikisiyle kısa bir süre konuştum. Hilal Asaf'ın evlenme teklifini kabul edip etmediğimi merak ettiği için ısrarla arayıp durmuştu aslında. Ablam ise Asaf'ın bana evlenme teklifi ettiğini duyduğu an çok sevindiğini belirtip ne cevap verdiğimi sormuştu hemen. İkisine de önce Asaf'ın teklifini reddettiğimi söyleyip kızmalarını sağlamış ardından kabul ettiğimi söylemiştim.
Telefon konuşmamı bitirip banyoya geçtim. Üzerimdekilerden kurtulduktan sonra kısa bir duş alıp üzerime rahat bir şeyler giyindim. Saçlarımı kurutup yandan ördükten sonra değneğe tutunarak ayaklandım. Bugün Nalan anne ve Metin baba ile hiç yalnız kalmamıştık. Bugün onlar için aşırı duygusal bir gündü. Sırf bu sebepten dolayı onları bugün yalnız bırakmak istememiştim.
Yavaş ve temkinli adımlarla Nalan annelerin odalarının önüne gelerek kapıyı yavaşça tıklattım. Odadan herhangi bir ses gelmeyince bir iki defa daha çalıp sonrasında kapıyı hafif aralayarak içeri baktım. İçeride kimse yoktu. Hâlâ aşağıdalar mıydı yoksa? Dönüp gidecekken karşıdaki odanın ışığının yandığını kapı altında yansıyan ışıktan gördüm. Bu oda Ela'nın odasıydı, ablamın odası...
Birkaç adımla oraya yaklaşıp elimi kapı kulpuna atarak birkaç saniye bekledim. Kulpu yavaşça indirip kapıyı araladığımda Nalan anne ve Metin babayı gördüm. İkisi Ela'nın yatağının dibine çökmüş bir şekilde duruyorlardı. İkisi de sessiz bir şekilde ellerindeki resme odaklanmışlardı. Benim gelişimi de duymamışlardı.
Onları böyle üzgün görmek beni fazlasıyla üzüyordu.
"Baba..." Sesimle beraber ikisi birden kafalarını kaldırıp bana baktılar. Nalan anne hemen kendini toparlarken Metin baba elindeki çerçeveyi yere bırakıp bana döndü birkaç saniye sonra. Gözleri dolu doluydu. Bugün onlar için zor bir gündü. Sırf benim mutluluğum için bugünkü acılarını gömüp benimle mutlu bir gün yaşamışlardı. Yusuf abi onların her yılın bu gününü acıyla yaşadıklarını söylemişti ve buna geçen doğum günümde kendimde şahit olmuştum. Özellikle de Metin babaya...
"Girebilir miyim?"dedim elim hâlâ kapı kulpundayken. Nalan anne derin bir nefes alıp Metin babaya baktı. O an Metin babanın kimseyi o odaya sokmadığı gelmişti aklıma, Yusuf abiyi bile...
Benim bu odaya girmeme müsaade edecek miydi?
İkisi sessiz kalırken bir adım geri çekildim. Tam kapıyı kapatacakken Metin baba ayağa kalkıp kapıya doğru geldi. Birkaç saniye yüzüme bakıp ardından elimi tutarak bana sıkıca sarıldı. İlk başta ne yapacağımı bilemediğim için birkaç saniye öylece durup bana sarılmasını bekledim. Sonrasında kapıdaki elim sarılışına hemen karşılık verip boynuna sarıldım. Dakikalarca kapının eşiğinde sarılı kaldık öyle. Nalan annenin gelip ikimize birden sarılmasıyla bu sefer başımı onun göğsüne yaslayıp yüzüne baktım. Gülümseyip kafasını eğerek alnımdan öptü. Nalan anne Metin babaya göre daha dirayetli görünüyordu. Ela için ne kadar acı çektiklerine burada kaldığım süre boyunca şahit olmuştum. Nalan anne Metin babaya kıyasla acısını daha çok bastırabiliyordu gördüğüm kadarıyla.
"Ben artık odama geçeyim. Sadece size bakmaya gelmiştim."dedim geri çekilirken. Ardımı dönüp gidecekken Metin baba elimden tutup, "iyi yaptın kızım, içeri girmeyecek misin?"diye sordu. Benim Ela'ya ait olan odaya girmeme müsaade ediyordu. Ama ben... Ben kendimi çok tuhaf hissediyordum. İlk defa bu odaya ayak basacağım için içimi tuhaf bir his kaplamıştı.
Metin baba daha cevap vermemi beklemeden kendiyle beraber beni içeri çekti yavaşça. Ela'nın odasına ayak bastığım gibi içimde değişik duygular oluşmaya başlamıştı. Öyle değişikti ki şuan nasıl hissedeceğimi bilemiyordum. Sadece içimde bir yerlerin sancılandığını hissediyordum. Neden böyle hissediyordum ki? Ben onu hiç görmemiş hiç tanımamıştım ki... Ne diyeydi bu sancılanmalar o zaman?
Elim Metin babanın elindeyken bakışlarım odanın her bir tarafına kaymaya başladı. Ela'nın küçücük yatağı, onun hemen yanında duran dolabı, odanın ortasında duran masa ve üstünde bulunan birkaç oyuncağı, yatağın üstündeki kocaman ayıcıkları ve birkaç parça kıyafeti üzerinde gezdi bakışlarım tek tek. Bu oda Ela'ya aitti. Bu oda onun anılarıyla doluydu. Bu oda her bir detayıyla onu anlatıyordu.
"Ablan en çok bunu seviyordu. Bu oyuncağı olmadan asla uyumazdı."dedi Metin baba eğilip masanın üzerindeki oyuncak bebeği eline alırken. Beni yatağa oturttuktan sonra yatağın dibine çöküp oturdu. Ellerimden destek alarak yanına çöküp elini tuttum.
"Bir gün amcanlar bize gelirken Defne kendiyle beraber onun bebeğini almasın mı? Ablan o gün sabaha kadar ne kendi uyudu ne bizi uyuttu..."dedi acı bir şekilde gülümserken. Demin saklamaya çalıştığı gözyaşları yanaklarından aşağı doğru süzüldü. Gözlerim yeşermeye başlarken aklıma geçmişim gelmişti. Benim de bir bebeğim, o bebeğim olmadan kimseyi uyutmayan bir huyum vardı. Ne çok benzer yönümüz vardı Ela'yla...
"Sizi böyle üzgün görmek beni çok üzüyor. Ela'yı, onun acısını unutmanız imkansız biliyorum ama sizi artık üzgün görmeye dayanamıyorum."dedim kısa bir süre sonra. Acıyla yutkunup destek verircesine elini sıktım. Nalan anne de Metin babanın diğer yanına çöküp oturdu. O da ağlamaya başlamıştı. Benim de gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Derin bir nefes alıp elimin tersiyle yüzümü sildim. Ela'yı, onun acısını unutturamazdım evet. Ama onları mutlu edip yüzlerini güldürebilirdim bundan sonra.
"Baba"dedim Metin babaya doğru tam dönüp elimi yanağına dokunarak. Baş parmağımla gözünden inen yaşları silip gözlerinin içine baktım. "Bundan sonra ağlamak yok demiştim."dedim gülümsemeye çalışırken. Kafasını sallayıp birkaç saniye gözlerini yumdu.
"Bugün benim için çok acı bir gün olduğu kadar çok da güzel bir gün... Bir Ela'mı kaybettim evet ama Allah bana bir Ela daha armağan etti. Sen bana Allah'ın en güzel armağanısın kızım."diyerek beni kendisine çekip sarıldı. Kafamı kaldırıp yüzüne bakarken alnımdan öpmesiyle gülümsedim.
"Ama kıskanıyorum böyle, beni aranıza almayarak sanki dışlıyor gibisiniz."dedi Nalan anne yalandan gözlerini kısarak. Metin baba hemen onu da diğer kulunun altına alarak ikimize birden sarıldı.
"Sizi çok seviyorum. İyi ki benim ailemsiniz"dedi önce bana ardından Nalan anneye bakarken.
"Biz de seni çok seviyoruz."dedi Nalan anne başını Metin babanın göğsüne yaslarken. Nalan anneyi onaylar gibi kafamı sallayıp Metin babanın yanağından öptüm.
"Evet baba bizde seni çok seviyoruz."
Sabah gözlerimi açtığımda yatağımda, yastığıma sarılmış bir şekildeydim. Odama, yatağıma nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. En son hatırladığım şey Ela'nın odasında Metin babanın göğsüne yaslanıp gözlerimi kapattığımdı. Gerisini hatırlamıyordum. Nasıl uyuya kaldığımı, beni odama ne zaman ve nasıl getirdiklerini hatırlamıyordum.
Esneyip yatakta biraz gerindikten sonra yavaşça yataktan doğrulupp oturdum. Ateli ayağma taktıktan sonra değneğimi alıp banyoya geçerek rutin işlerimi hallettim hemen.
Banyodan çıktığım gibi üzerimdeki eşofmanları çıkarmadan rotamı direkt odamdan çıkıp asansöre çevirdim. Kahvaltıdan sonra biraz bahçede yürüyüp ardından biraz egzersiz yapmayı düşündüğüm için üzerimdeki eşofmanları çıkarma gereği duymamıştım. Uzun zamandır egzersiz yapmayı bırakmış sadece arada bir yürüyüş yapıyordum. Artık buna bir son vermem gerekiyordu.
Salona geçtiğimde Metin baba ve Nalan annenin kahvaltı masasında oturduklarını gördüm. Kahvaltıya tam vaktinde yetişmiştim. Metin baba telefonda konuştuğu için dudaklarımı sessizce hareket ettirerek günaydın deyip yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Eliyle yanağıma dokunup gülümsedi. Telefonda olduğu için benimle konuşamıyordu.
"Günaydın kızım."dedi Nalan anne
"Günaydın annecim."diyerek kocaman gülümsedim. Yanındaki sandalyeyi çekip oturmam için işaret verince yanına geçip oturdum. Tabağıma kahvaltılıklardan doldurmak için peynir tabağına uzandığımda gözüm salondan içeri giren Emir'e kaydı. Onun sabah sabah burada ne işi vardı? Yusuf abi de burada yoktu. Sahi dünden beri Yusuf abiyi hiç aramamıştım. Kahvaltıdan sonra ilk işim onu aramak olacaktı.
"Afiyet olsun"dedi bize doğru yaklaşırken. Sağol anlamında gülümseyip kafamı salladım.
"Sağol oğlum gel beraber olsun."dedi Nalan anne. Emir teşekkür edip masaya oturdu lakin kahvaltı yapmadı. Nalan anne kahvaltı için ısrar etse de kahvaltı yaptığını belirterek tekrar reddetti.
Biz kahvaltı yapmaya başlarken Meryem teyze de Emir için bir kahve yapıp göndermişti.
Emir buraya benimle çalışmak için geldiğini söylediğinde bir tık sevinmiştim. Onunla egzersiz yapmak yorucu olsa da tek başıma çalışmaktan daha güzeldi. Ben zaten yalnız çalışmayı sevmiyordum. Eskiden de Hakan abi olmadığı zamanlarda bana genellikle abim ve ablam yardımcı oluyorlardı.
Kahvaltımı bitirip Yusuf abiyle de konuştuktan sonra Emir ile tedavi odasına inmiştik. Yusuf abi ile konuşmam çok kısa sürmüştü. Müsait olmadığını söyleyip beni daha sonra arayacağını söyleyerek kapatmıştı. Sesi oldukça üzgün çıkmıştı. Onu tanıdığım günden bu yana ilk defa sesinin bu kadar üzgün çıktığına şahit olmuştum. Sesinin öyle üzgün ve çaresizce çıkması kalbimi acıtmıştı. Keşke şuan yanında olup ona destek olabilseydim. Ona sımsıkı sarılır onun acısını paylaşırdım.
Nalan anne ise üzüldüğümü görüp onun buradan gittiği gibi direkt Esra'nın mezarına gittiğini söylemişti. Ondan bu kadar üzgün olduğunu belirterek ona biraz zaman vermemi istemişti. Yusuf abi için oldukça üzgündüm. İnsanın sevdiğini kaybetmesi çok zordu biliyordum. Üstelik tamamen kaybetmek, bir daha hiç görememek en zoru olmalıydı...
Umarım Yusuf abinin bu acısı dinerdi ve tekrardan aşık olup çok mutlu olurdu... Çünkü o bunu fazlasıyla hak ediyordu.
Emir ile yaklaşık iki saat çalıştıktan sonra yorgun düşüp kendimi direkt yere bırakmıştım. Uzun süre çalışmayınca insan fazlasıyla yorulup bitap düşebiliyordu. Ben tam anlamıyla bitap düşmüştüm. Bedenimi yerden kaldıracak takatim yoktu şuan.
"Al su iç, birazcık yorulmuş olabilirsin."dedi Emir elindeki suyu bana uzatıp göz kırparken.
"Biraz mı?"dedim nefesimi düzene sokup gözlerimi devirdim. Yerden kalkacak takatim kalmamıştı ve gelip bana biraz yorulmuş olabilirsin diyordu.
"Tabii ki onca zaman çalışmazsan olacağı bu, yorulursun."dediğinde yüzüne ters ters bakarak uzattığı bardağı alıp içtim.
"Eee cevap vermedin Ela"dedi karşıma oturup bağdaş kurarak. Ne dediğini anlamamıştım.
"Seni kendine getirenin ne olduğuna... Kaç aydır üzgündün. Bedenin burada ama aklın bambaşka bir yerdeydi. Hiç kimseyle iletişime geçmiyordun bile. Sanki kendini hepimizden soyutlamış gibiydin. Nedir seni bu kadar mutlu edip kendine getiren? Geldiğim günden beri seni son on gün kadar mutlu görmedim. Yüzünü bu kadar gülümseten, seni kendi özüne döndüren nedir merak ettim. Ya da kimdir?" Yüzümü güldürenin kim olduğu belliydi de şuan bunu onun bilmesine gerek yoktu. Hem o da bana hiçbir şeyini anlatmıyordu. Daha ablama evlenme teklifi yaptığından bile söz etmemişti.
"Kendime zarar verdiğimi anlayıp akıllandım diyelim."dedim kafamı kaldırıp yüzüne bakarken. Bana inanmayan gözlerle baktı.
"Yani buna herhangi bir şey ya da herhangi biri sebep olmadı?"derken kaşlarını alnının ortasına kadar kaldırmıştı. Ağzımdan bir şeyler koparmaya çalıştığının farkındaydım. Lakin ona istediğini vermeyecektim.
"Sen şimdi boş ver beni ben zaten kendime geldim artık. Biraz kendinden söz et. Evlenme teklifleri falan havada uçuşuyor."dedim göz kırparak. Söylediklerim onu pek de şaşırtmamıştı. Öyle gözüküyordu ki ablam bana evlenme teklifinden bahsettiğini ona söylemişti.
"Ee hayırlısıyla düğün ne zaman?"diye sordum gülümserken. Ellerini geriye doğru yatırıp ağırlığını kollarına vererek sesli bir şekilde nefes aldı. Ablam biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu düşündüğü için biraz zaman istemişti ondan ama görünen o ki Emir bundan pek memnun değildi. O bir an önce ablama kavuşmak istiyordu. Aslında Emir'e de hak veriyordum. Neticede onca yılın beklenmişliği vardı onda...
"Ablan evet dese hemen sizinkilerle konuşur bir an önce yaparım da, ablan daha zamanı değil diyor."dediğinde sona doğru sesi kısık bir şekilde çıkmıştı.
"Sıkma canını, o kadar yıl beklemişsin birkaç ay mı bekleyemeyeceksin?"
"Haklısın." Kendini toparlayıp ayaklandı. "Benim artık çıkmam lazım. Yarın tekrar gelirim."dedi koşu bandının üzerine bıraktığı telefonunu alıp cebine koyarken. Ne olmuştu şimdi, durduk yere ne diye gidiyordu ki? Tabii ya!!! Ablama gidecek. Ablamdan bahsedince onu özlemiştir.
"Bu günlük bu kadar mıydı yani? Ben daha fazla çalışırız diye düşünmüştüm oysa"dedim gözlerimi üzerinde gezdirerek. Ablama gideceğini bildiğim için sadece takılmak istemiştim. Kalsa da bundan daha fazlasını çalışamazdım, en azından uzun bir süre dinlenene kadar... Bana inanmayan gözlerle baktı önce, ardından, "Egzersiz yapmayı bu kadar çok istiyorsan tek başına da çalışabilirsin Ela'cım. Netice de her şeyi biliyorsun. Ha, eğer tek başıma sıkılırım, yapamam dersen o zaman seni özüne döndüren, yüzünü güldüren o kişiyi çağırır beraber çalışırsınız."dedi göz kırparak. Kaşlarımı çatıp yanımdaki suyu ona attım. Gülüp kaçarcasına benden uzaklaştı. Ne yazık ki bardağın içinde az su olduğu için gömleğinin kenarı hafif ıslanmıştı.
Demin, ablama yaptığı evlilik teklifinden bahsederek saptırmaya çalıştığım konuya getirmişti sözü. Oysa unuttuğunu düşünmüştüm.
"Allah aşkına ne zaman bu huyunu terk etmeyi düşünüyorsun?" dedi üstünü silkeler gibi yaparken. Neyi silkeliyordu ki? Zaten üstüne bir kaç damla dışında su sıçramamıştı.
"Benimle uğraşmayı bıraktıktan sonra. Bak benimle uğraşma, benimle iyi geçinmeye çalıs... Yoksa seni ablama şikayet ederim."dedim aynı onun gibi göz kırparak. Dediğimle beraber gülmüştü.
"Beni ablana şikayet ederken kendini de anlat ama. Çünkü benimle ilk önce uğraşan sensin."dedikten sonra çıkmak için kapıya yöneldi. "Dinlendikten sonra bahçede biraz yürü. Ayakların biraz daha açılsın. Ama fazla yorma kendini."dedi daha çıkmadan evvel. Ben öylece ardından bakarken kapıyı açıp gitti. Bakışlarım birkaç saniye kapıda kaldıktan sonra sırt üstü uzanıp rahat bir pozisyona geçtim. Bedenim yorgun olduğu için gözlerim direkt kapanmıştı.
Kapının tıklatıp açılmasıyla gözlerim geri açılmıştı.
Metin babayı kapıda görmemle doğrulup oturdum tekrar.
"Bitti mi kızım, girebilir miyim?"dedi hâlâ kapıda dururken.
"Tabii ki. Şimdilik bitti bende dinlenmeye geçmiştim."dedim. Emir sadece yürüyüş yapmamı istemişti ama ben dinlendikten sonra kendimi çok yormadan biraz daha çalışmayı düşünüyordum.
Metin baba yanıma gelerek tam karşımda oturup bağdaş kurarak oturdu. Benimle konuşmak istiyor gibiydi.
"Bir sorun mu var baba?"dedim. Dün gece üzgündü evet ama sabah iyi görünüyordu.
"Hayır kızım. Sadece seninle konuşmak istediğim bir konu var. Daha doğrusu yapmanı istediğim bir şey..." Elini dizime koyup yüzüme tebessüm edercesine baktı. Yapabileceğim bir şeyse tabii ki yapardım.
"Tabii babacım seni dinliyorum. Eğer yapabileceğim bir şeyse seve seve yaparım."dedim gülümseyip elimi dizimdeki elinin üzerine koyarken. Elimi kaldırıp öptükten sonra diğer elini elimin üzerine koyup sıvazladı.
"Ortaklarımızdan Aslanbeylerin oğlunun düğünü için bugün bizi davet ettiler. Ama biliyorsun doktor bir süre seyahat etmemi yasakladı."dediğinde kafamı salladım. Son rahatsızlığından sonra doktor onun için birçok şeyi yasaklamıştı. "Zaten genelde de benim yerime hep abin katılırdı tüm davetlere. Abin burada değil ve belki bir iki gün daha orada kalır. Şimdi bu davete katılmamak da olmaz."deyip kısa bir an duraksadı. Benden o davete katılmamı istemeyecekti değil mi? Ben onların ne ortaklarını ne de oradaki kimseyi tanırdım. Benim ne işim vardı öyle bir düğünde? Üstelik ben öyle ortamlara girmeyi hiç sevmiyordum.
"Baba..." Onu reddedeceğimi anlamış gibi daha sözümü tamamlamadan hemen araya girmişti.
"Bak Ela'm o düğüne katılmak istemeyeceğini elbette biliyorum. Ama ben artık herkesin seni tanımasını, benim kızım olduğunu bilmelerini istiyorum. O yüzden bu düğüne benim yerime sen katıl istiyorum. Bir Ela Doğan olarak katılmanı istiyorum..."dediğinde birkaç saniye sessizleştim. Herkesin benim onun kızı olduğumu, beni tanımalarını istiyordu. Ama ben bunu istediğimden pek emin değildim. Sorun onun kızı olduğumu bilmeleri değildi. Sorun oradaki hiç kimseyi tanımıyor olmam ve herkesten farklı olmamdı. Bu kendimden utandığım için değildi elbette. Öyle ortamlar beni geriyordu. Utandığımdan değilde insanların bana bakışları ister istemez beni huzursuz ediyordu ve ben hiç alışkın olmadığım bir ortama girmeyi istemiyordum.
"Eğer hâlâ kendini hazır hissetmiyorsan ya da..." Sözünü tamamlanmasına izin vermeden hemen araya girdim. Metin baba beni yanlış anlasın istemiyordum. Ya kimsenin benim onun kızı olduğumu bilmelerini istemediğimi ya da olduğum durumdan dolayı gitmek istemediğimi düşündüğüne emindim.
"Baba sorun senin düşündüğün şey değil. Ben sadece oradaki hiç kimseyi tanımadığım için yalnız gitmek istemiyorum."dedim. Nalan anne gitsin desem Nalan anne Metin babayı asla bırakıp gitmek istemeyecekti.
"Sen tek gitmeyeceksin ki... Asaf da seninle gelecek." Asaf mı? O zaman iş değiştirdi. Ben onunla her yere giderdim. "Oraya gidip birkaç saat kaldıktan sonra hemen döneceksiniz zaten."dediğinde tamam anlamında kafamı salladım.
"Nerede sizin bu ortaklarınız? Yani nereye gideceğiz?"dedim. Seyahat edemeyeceğini söylediğine göre şehir dışındaydı bu gideceğimiz yer. Metin baba önce gitmemek için diretip sonra hemen kabul ettiğimi görünce şaşırıp ardından gülümsemişti.
"Van'a, Aslanbeylere."dedi saniyeler sonra. Aslanbeyler mi? Ben bu soy ismi nereden hatırlıyordum? Tabii ya, tabii! Bu Asaf'ın arkadaşı Melih'in soy ismiydi. Melih Aslanbey!
Yoksa bu düğün onun düğünü müydü? Birde utanmadan o kızın olduğu yerde öyle nispet yapar gibi düğün mü yapacaktı? Eğer ki onun düğünüyse ben bu düğüne asla katılmayacaktım. Bir kadını yüzüstü bırakıp başka birine giden bir adamın düğününe gitmeyecektim.1
"Kimin düğünü demiştin baba?"diye sordum tekrar. Emin olmak istiyordum.
"Murat Aslanbeyin oğlu Yaman Ali Aslanbey."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.04k Okunma |
3.95k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |