73. Bölüm

47. Bölüm

Roman diyarı1
zozanli

Keyifli okumalar 💞

 

 

Ela'dan...

Hayat insanın karşısına ne çıkarır hiç belli olmuyordu. Kimileri sevdiğine varırken kimileri de hiç düşünmediği, hiç beklemediği, hiç istemediği, belki de hiç istemeyeceği birine varabiliyordu. Nitekim öyle de olmuştu. Melih'in bıraktığı, yani eski sözlüsü onun abisiyle evleniyordu. O kızın ailesi buna nasıl müsaade edebilmişti ki? Onu da geçtim o kız bu evliliği nasıl kabul etmişti? Hem insan böyle bir şeyi nasıl kabul edebilirdi ki?

Aklım sürekli o kızda ve Melih'in abisindeydi. Öyle görünüyordu ki ikisi de bu evliliğe mecbur bırakılmışlardı. Peki bundan sonrası nasıl olacaktı? Bu durum ikisi için de oldukça zor olmaz mıydı?

"Güzelim hadi gidelim."Asaf'ın konuşmasıyla kafamı kaldırıp ona baktım. Van'a ineli daha onbeş dakika olmuştu ve hâlâ havaalanındaydık. Asaf telefonla konuşurken ben de oturmuş düşünceli bir şekilde duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum. Evdeyken üzerimdeki o gerginliğin yerini büyük bir hüzün almıştı şimdi.

"Buradan nereye gideceğiz, direkt otele mi?"diye sordum. Yolculuk çok uzun olmasa da beni biraz yormuştu. Doğrusu daha İstanbul'da iken vücudum biraz yorgun ve ağrıyordu. Otele geçip bir an önce uzanıp dinlemek istiyordum.

"Hayır güzelim. Aslında otele geçeriz diye düşünmüştüm ama Murat amca izin vermiyor. Sen rahat etmezsin diye çok direttim ama kabul etmedi. Onlarda kalmamız için ısrar edince ben de sözünün üstüne daha fazla söz söylemek istemedim. Onun için rotamız direkt orası."deyip telefonunu ceketinin iç cebine koydu ve hemen yanıma oturdu. Sözleriyle kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Murat amca dediği Melih'in babasıydı yanlış hatırlamıyorsam. Biz onların evinde mi kalacaktık? Hayır! Ben bunu kesinlikle istemiyordum. Ben o Melih'in yüzünü görmek istemiyordum. Onun dışında Asaf'ın da dediği gibi ben orada kendimi hiç rahat hissedemezdim.

"Otelde kalsak? Asaf ben şimdi oraya gelmek istemiyorum. Orada hiç rahat edemem."dedim ona doğru yönümü çevirirken.

"Orada rahatsız olmaktan çok, Melih'ten dolayı gelmek istemediğini biliyorum bebeğim."diyerek kolunu boynuma sarıp başımı göğsüne yasladı. Benim Melih'ten dolayı oraya gitmek istemediğimi biliyordu zaten. Çünkü yol boyunca adını bile bilmediğim o kız için onun arkadaşına saydırıp durmuştum. Ne de olsa o kız da Melih'in abisi de Melih yüzünden şimdi mecbur kalacakları bir evlilik gerçekleştireceklerdi. "Ama Murat amca kalmamız için çok ısrar etti. Şimdi gitmesek çok ayıp etmiş oluruz. Hem bak şoför bile göndermişler."deyip yanımıza doğru gelen adamı gösterdi. Adam yanımıza gelip valizleri alırken Asaf da ayağa kalkıp tutmam için elini uzattı. Elini tutup ayağa kalktım. İçimden her ne kadar oraya gitmek gelmese de ne Asaf'ı geri çevirmek ne de Melih dışında orada bulunan insanlara ayıp etmek istemiyordum. Sonuçta Metin baba Murat Aslanbeyin çok yakın ahbabı olduğunu söylemişti. Metin babanın yakın dostu olan birinin sözünü çiğnemek istemiyordum. O yüzden de ses çıkarmayıp sessizce Asaf'a eşlik etmeye başladım.
Asaf bir eliyle elimi tutarken diğer koluyla da omuzumu sarmıştı.

Havaalanından çıkıp arabaya bindikten yaklaşık bir saat sonra araba büyük bir konağın önünde durmuş iki kapılı bahçe kapısının açılmasını beklemeye başlamıştı. Saniyeler sonra kapı açılınca bizi devasa bir bahçe karşılamıştı. Evin hemen kapısında bekleyen iki adam, bir kadın ve boyu kadının dizlerini biraz geçmiş bir çocuk vardı.

Araba durunca Asaf inip benim inmem için elini uzattı. Elimle saçlarımı arkaya doğru itekleyip derin bir nefes aldım. Ardından Asaf'ın elinden tutarak yavaşça arabadan indim. Bakışlarım etrafta gezinirken bahçenin süslenildiği ve hâlâ bazılarının çalışmaya devam ettiğini gördüm. Sanırım yarınki düğün burada yapılacaktı.

Asaf'ın boğazını temizlemek ister gibi hafif öksürdüğünü duyunca bakışlarımı etraftan çekip ona çevirdim. Lakin onun bakışları kapının önünde durmuş bize bakan insanlardaydı. Gülümsüyordu. O en sevdiğim gülümsemesi yüzündeydi. Bakışlarımı Asaf'tan çekip bize doğru gelen adama çevirdim. Adamın hemen peşinden diğerleri de gelmişti.

"Oğlum hoş geldiniz."dedi adam Asaf'a sarılırken. Sanırsam bu adam Murat Aslanbeydi. Yanındaki kadın da eşi olmalıydı. Arkalarında duran adam Melih miydi yoksa damat olan Yaman Ali mi? İşte onu tahmin edemiyordum.

Asaf onlarla tek tek tokalaşıp sarıldıktan sonra,
"Amca sizleri Ela ile tanıştırayım."dedi kafasıyla beni göstererek. "Ela Metin amcamın kızı..." Asaf daha sözünü bitirmeden, "biliyorum oğlum biliyorum. Metin daha biraz önce beni arayıp kızım size emanet, onu rahat ettirin deyip beni şimdiden bilgilendirdi."dedi gülümseyerek. Tebessüm ettim.
Metin baba daha sabah 'fiziken yanında olamasam da sürekli seninle olacağım' demişti.

"Kızım sen de hoş geldin... Ben Murat, babanın yakın dostu..."diyerek elini bana doğru uzatıp ardından vazgeçerek babacan bir şekilde sarıldı.

"Hoş bulduk, memnun oldum."dedim geri çekilip gülümserken. Murat Bey'in tavrı beni oldukça mutlu etmişti. Onun bu babacan tavrını sevmiştim.

"Bu eşim Selma, bu oğlum Hakan bu da torunum Ada"dedi, beni eşi, oğlu ve torunuyla tanıştırarak.
Selma Hanım ve Hakan Beyle de tanıştıktan sonra içeri geçmiştik. Murat Bey Selma Hanıma kıyasla daha güler yüzlüydü. Selma Hanım durgun, yüzü düşük, biraz da moralsiz gibiydi. Tek tük kelimeler dışında hiç konuşmuyordu. Neden bu kadar durgundu? Belki de oğlunun yapacağı bu zorunda kalmış evlilikten dolayı böyleydi... Sonuçta kim evladının mutsuz bir evlilik yapmasını isterdi ki?

Oturduğumuzdan bir süre sonra salona bir adam ve birkaç kız girmişti. Kızların üzerinde yöresel kıyafetler vardı. Yarın düğün olduğu için haliyle bu akşam kına gecesi yapılacaktı. Onlar da kına gecesi için hazırlanmış olmalılardı. Ya şimdi gideceklerdi ya da birazdan... Çünkü hava artık iyice kararmaya başlamıştı. Bakışlarımı kızlardan çekip yanlarında duran adama baktım. Yüzü gözü yaralar içerisindeydi. Deyim yerindeyse suratı dağılmış bir durumdaydı. Yüzündeki yaralardan dolayı mıydı bilmiyorum ama kaşları çatıktı ve o da Selma Hanım gibi durgun görünüyordu. Kimdi bu adam? Neden yüzü gözü dağılmış bir durumdaydı? Asaf'a doğru gelince Asaf'ın ayağa kalkmasıyla kim olduğunu anlamıştım. Melih'ti bu adam... Demek ki yaptığı yüzünden birileri tarafından dayak yemişti. Onu bu hâle her kim getirdiyse çok iyi yapmış... Melih bir kızı yarı yolda bırakarak bu dayağı çoktan hak etmişti...

"Ela seni Melih ve Eda ile tanıştırayım" diyerek bana doğru döndü Asaf. Melih'i biliyordum da ama Eda... İşte Asaf ondan bana hiç bahsetmemişti. O da mı onun arkadaşıydı? Tebessüm edip ayağa kalkmak istediğimde Asaf, Melih ve Eda kalkmama gerek olmadığını ne kadar belirtmek isteseler de değneğime tutunup ayağa kalktım. Melih yaralı yüzüyle tebessüm ederken Eda beni baştan aşağı süzüp ardından elini uzattı. "Merhaba... Eda ben, Melih'in eşi"dediğinde, uzatmak istediğim elim bir an için kalkmamıştı. Melih'in o kıza tercih ettiği kadın Eda'ydı yani... Neden bilmiyorum ama benim kanım Eda'ya hiç ısınmamıştı. Fakat bildiğim, hissettiğim tek bir şey vardı. O da o kız için oldukça üzgün olduğumdu. Neden adını dahi bilmediğim o kız için bu kadar üzülüyordum hiç bir fikrim yoktu... Onu yarın görecek ve belki de onun için daha fazla üzülecektim...

"Ela ismen seni tanıyoruz ama seni gördüğümüze, seninle tanıştığımıza çok memnun olduk."dedi Eda saniyeler sonra. Eda'nın sesiyle hemen girdiğim düşüncelerden çıktım. Zor da olsa gülümsemeye çalışarak elimi uzatıp elini sıktım hafifçe.

"Merhaba bende memnun oldum."dedim. Eda geri çekilirken tanışmak için Melih bu sefer elini tanışmak için uzatmıştı.

"Merhaba Ela hoş geldin."dedi.

Zor da olsa yüzüme sahte bir gülümseme takınıp ona doğru döndüm. "Merhaba hoş bulduk."dedim ifadesiz bir şekilde. Elini sıkıp hemen geri çekmiştim. Melih aramızda geçen soğuk rüzgarı hissedince daha fazla konuşmayıp Eda ile birlikte karşıya geçip oturmuşlardı. Melih belki de kendince haklıydı. Nihayetinde sevdiği kadınla evlenmişti ama bu onun bir kızı, üstelik sözlüsü olduğu bir kızı yarı yolda bıraktığı gerçeğini değiştirmiyordu... Üstelik bu kızla sözlü olduğunu, evleneceğini bile bile bunu yapmıştı. Bu yüzden Melih benim gözümde her ne kadar sevdiği kızı almış olsa da suçluydu. O bir kızın ahını almıştı. Bu dünyanın en büyük günahlardan biri de birinin ahını almak değil miydi zaten?

Melih ve Eda ile tanıştıktan sonra diğerleriyle de tanışmıştım. Esra ve Helin Melih'in kız kardeşleri, Leyla da yengesiydi, yani Hakan'ın eşi... Yanlarında olan diğer kızlar da kuzenleri oluyordu. Esra evli ve bir çocuğu vardı. Helin ise bekardı. Benim yaşlarımdaydı ve oldukça güzel bir kızdı. Aslında burada Melih ve Eda dışında herkesle kaynaşmış, onları sevmiştim.

Asıl dikkatimi çeken şey şuydu aslında; orada bulunan hiç kimse benim hastalığımla ilgili herhangi bir imada, herhangi bir göz temasında dahi bulunmamıştı. Oysa ilk defa girdiğim bir ortamda herkes ayağımdaki atele, elimdeki değneğe bakınıp dururlardı. Burada Eda dışında hiç kimseden öyle bir şey görmemiştim ve bu beni hem şaşırtmış hem de mutlu etmişti.

Tanışma faslı bittikten sonra yemeğe geçmiştik. Yemekten sonrasında ise Selma Hanım ve Eda dışında bütün kadınlar kına töreni için gelin tarafına geçmişlerdi. Bana sorduklarında ise yorgun olduğumu belirtip gitmemiştim. Gelini şimdi görmek isterdim fakat belimdeki ağrı biraz nüksetmişti ve ağrı kesici alıp biraz uzanmam gerekiyordu. Fakat anlamadığım bir şey vardı ki, o da Selma Hanımdı. Selma Hanım neden onlarla beraber gitmemişti ki? Bu benim kafamı kurcalayan bir soru işareti olarak kalmıştı. Sonuçta Selma Hanım kaynanaydı ve orada bulunması gerekiyordu öyle değil mi?

Selma hanımlarla biraz oturduktan sonra belimdeki ağrıdan dolayı müsaade isteyip benim için hazırlanan odaya geçmiştim. Zaten konakta Selma Hanım ve Eda dışında kimse kalmamıştı. Murat Bey ve Hakan dışarı çıkarken hemen sonrasında Asaf ve Melih de beraber çıkmışlardı.

Ağrı kesici alıp biraz uzandıktan sonra ağrım biraz dinmişti. Uzanırken Yusuf abi aramış onunla uzun uzun konuşmuştuk. Sesi sabah konuştuğuma nazaran daha iyi gelmişti. Ya da bana öyle olduğunu göstermek istemişti, bilmiyorum... Onun üzülmesini asla istemiyordum. O üzülünce ben de üzülüyordum. Yarın değil evvelsi gün döneceğini söylediğinde keyfim iyice yerine gelmişti. Biz dönene kadar o da dönmüş olacaktı. Yusuf abinin gidişiyle onu ne kadar sevdiğimi, özlediğimi, benimsediğimi daha çok anlamıştım.

Yusuf abi ile telefon konuşmamdan sonra biraz uyumuştum. Bir süre uyuduktan sonra telefon sesi ile uyanmıştım. Metin baba aramış onlarla da uzun uzun konuşmuştum. Bana burayı, Murat Bey'i ve ailesini sevip sevmediğimi sorup durmuşlardı. Aslında buraya gelmek, bu insanlarla tanışmak beni düşündüğüm kadar germemişti. Hiç gerilmemiştim. Nedense olmam gerektiğinden çok daha rahat hissetmiştim kendimi.

Kapı iki kez tıklanınca kendimi geri çekip sırtımı yatak başlığına dayayıp 'gel' dedim. Çalışanlardan biri elinde bir bardak portakal suyuyla içeri girmişti.

"Selma Hanım bunu sizin için gönderdi."dediğinde teşekkür edip elinden aldım. Babamlar her gece portakal suyu içtiğimi bildikleri için Selma Hanımlara söylemiş olmalılardı. Bu portakal sevdası bende alışkanlık haline gelmişti neredeyse. Çalışan kız çıkınca portakal suyundan birkaç yudum içip geri yatağın yanında bulunan sehpaya bırakarak yerimden doğruldum. Saat gece yarısına doğru yavaş yavaş ilerliyordu fakat biraz uyuduğum için artık uykum yoktu ve daha yatakta kalmak istemiyordum. Asaf'ların da daha dönüp dönmediklerini bilmiyordum. Döndüklerine dair herhangi bir ses de gelmemişti. Koskoca konak oldukça sessizdi.

Uykum olmadığı ve biraz da hava almak istediğim için biraz bahçeye çıkmak istemiştim. Üzerimde ince pijamalar olduğundan yanımda getirdiğim hırkalardan birini alıp omuzlarıma sararak balkona doğru adımladım. Belimde nükseden ağrı yok olmuş olsa da adımlarım yavaş ve temkinliydi. Kaldığım oda alt katta olduğu için balkon kapısı direkt bahçeye çıkmıştı. Bahçeye çıkarken omuzlarımda duran hırkayı tek elimle düzeltip daha çok sarınmaya çalıştım. Çünkü buranın geceleri İstanbul'a kıyasla daha soğuk ve daha sertti.

Bakışlarım biraz uzağımda oturan kıza takılınca kim diye merak edip birkaç saniye ona baktım. Sırtını oturduğu koltuğa yaslarken ayaklarını kendine çekmiş bir şekilde sessizce oturuyordu. Bu kız Helin'di. Melih'in kız kardeşi... Demek ki gelin tarafından dönmüşlerdi. Ama üzerindeki yöresel kıyafetler de hâlâ üstündeydi.

Yanına yaklaşıp, "oturabilir miyim?"dediğimde girdiği düşüncelerden sıyrılıp bana baktı ve ardından hemen ayaklarını indirerek yana kaydı.

"Tabii"dedi. Derin bir nefes alıp eliyle gözlerindeki yaşları sildi. Niye ağladığını bilmiyordum fakat gözleri ağlamaktan kızarmış bir haldeydi. Neden bu kadar ağlamıştı ki? Bu soru kafamda dönüp dururken teşekkür edip yanına oturdum hemen. Helin ile sadece ayak üstü tanışmış olduğumuz için ne diyeceğimi ne konuşacağımı bilmiyordum. O da aynı durumda olduğu için sessizliğini korumaya devam ediyordu. İkimiz de sessizce oturuyorduk. Aramızda uzun sayılacak kadar derin bir sessizlik meydana gelmişti. Bu sessizlik çok can sıktığı için ilk bozan taraf ben olmuştum.

"Neden bu kadar üzgünsün? Şuan senin mutlu olman gerekmiyor muydu? Yani sonuçta yarın abin evleniyor."dedim. Buraya düğün için geldiğimizi biliyordu. Lakin benim yapılan evliliğin mecburi bir evlilik olduğunu bildiğimi bilmiyordu. Ben de bildiğimi açık etmemiştim.

"Yooo üzgün değilim."deyip hemen kendini toparlamaya çalıştı. "Sadece Meyra'yı öyle ağlarken görmek beni biraz sarstı."dedi bana kısa bir bakış attıktan sonra.

"Meyra?"

"Arkadaşım. Yani yarın abimle evlenecek olan kuzenim." Demek o bahtsız kızın adı Meyra idi. Ah be Meyra kim bilir şuan ne kadar acı çekiyorsundur. İnsan istemediği bir evlilik yapınca çok acı çekebiliyordu evet ama Meyra'nın ki çok daha farklı, çok daha acı bir durumdu. İstemediği bir evlilik gerçekleştirmekle beraber sözlü olduğu, çocukluk aşkı olan adamın abisiyle evlendiriliyordu. Bundan daha acı ne olabilirdi ki?

"Akrabalık dışında onunla arkadaş da mıydınız?" diye sorduğumda o üzgün yüz ifadesinde hemen bir gülümseme belirmişti.

"Evet. Arkadaştan öte kardeşim gibi..."dedi yüzünde beliren gülümsemesiyle. Biz de Hilal ile öyleydik, arkadaştan öte kardeş gibiydik. O yüzden Helin'in şuan ne durumda olduğunu anlayabiliyordum. Bu yaşananlar Hilal'in başına gelseydi en az Hilal kadar ben de üzülürdüm.

"Benim de öyle kardeş gibi sevdiğim bir arkadaşım var."dedim gülümserken. Helin'in kafası dağılsın istiyordum. Biliyordum ki Helin arkadaşının olduğu duruma oldukça üzülüyordu. "Biz Hilal ile beraber büyüdük. Evlenip bizden uzaklaşacak diye üzülürdüm hep çünkü evlenince İstanbul'a gidecekti temelli. Ama benden uzağa gidecek diye üzülürken kader bizi hiç ummadığım bir anda yan yana getirdi." Tam da öyle olmuştu. Kader hiç ummadığım anda beni onun gelin geleceği aileye ondan önce katmıştı.

Tam da istediğim gibi dediklerim Helin'in dikkatini çekmiş yönünü bana dönüp,"nasıl?"diye sormuştu. Ona Hilal'i, arkadaşlığımızı, o zamanları üstün körü bir şekilde anlatığımda yaşlı gözleriyle beni sessizce dinlemişti.

"Ama kına gecesinde onunla beraber dayanamayıp ben de ağlamıştım."dedim en sonunda, gülümserken. Gülümsedi. Gülümserken gözlerinden tekrar bir damla yaş süzülmüştü. Tabii benim döktüğüm göz yaşları mutluluktandı. Çünkü Hilal sevdiği, güven duyduğu adamla evlenmiş olacaktı. Ben Hilal'in mutluluğuna sevinçten göz yaşı akıtırken aynısının Helin için geçerli olduğu söylenemezdi. Çünkü onun arkadaşı istemediği bir evlilik gerçekleştirmek zorundaydı...

Helin'e Melih'ten dolayı arkadaşının evlenmek zorunda kaldığını bildiğimi söylediğimde şaşırmış ve sonrasında Melih'in yaptıklarından sanki kendisi sorumluymuş gibi üzgün bakışlarını yere indirmişti. Çenesinden tutarak yerdeki bakışlarını kendime çevirip onun bir suçu olmadığını söylemiştim. İşte hayat böyle bir şeydi; Melih kendi yaptıklarından utanmıyorken kardeşi onun adına utanıyordu. Çünkü abisinin yaptıklarından en çok arkadaşı yara almıştı ve kim bilir belki de almaya devam edecekti.

Helin ile uzun uzadıya sohbet etmiştik. Aslında konuşmak hem bana hem Helin'e iyi gelmişti. O içinde bulunduğu durumdan çıkmış az da olsa kendisini toparlamışken ben de içimdeki yalnızlık duygusunu atmıştım. Her ne kadar Metin babaların aile dostları olsalar, bana düşündüğümden çok daha yakın davransalar da kendimi burada çok tuhaf hissediyordum.

Dakikalar sonra Asaf'ın bize doğru geldiğini gören Helin ayağa kalkıp, "En iyisi ben içeri geçip üzerimi değiştireyim, üşüdüm biraz"dedi elleriyle kollarını sarar gibi yaparak. Hava gerçekten de biraz soğuktu. Sanki yağmur yağacak gibiydi. "Ayrıca sohbet için teşekkür ederim. İyi geceler."deyip içten bir şekilde gülümsedi. Onu böyle gülümserken görmek güzeldi.

"Rica ederim, iyi geceler."dedim aynı onun gibi içten bir gülümsemeyle. Tebessüm edip yanımdan geçip gitti. Asaf'ın yanından geçerken ona da iyi geceler deyip içeri geçmişti.

"Ela'm ne yapıyorsun burada bu soğukta? Hadi içeri geçelim yoksa hasta olursun."dedi Asaf kalkmam için elini bana doğru uzatarak. Hayır anlamında kafamı iki yana salladım. Şuan içeri geçmek istemiyordum. Soğuk da olsa buranın havası çok güzeldi, insanın içini bir hoş ediyordu. Asaf şuan içeri geçmek istemediğimi anlayınca yanıma oturup beni ısıtmak ister gibi kendine çekip sardı.

"Uykun yok mu?"dediğinde tekrar kafamı iki yana salladım.

"Siz gidince ilaç alıp uzanmıştım. İlaçların etkisiyle de uyuya kalmışım. O yüzden şimdi uykum hiç yok." İki-iki buçuk saat uçakta hareketsiz kalınca belimdeki ağrı kendini iyice yoklamıştı. İlaç alınca da ağrım yok olmuş bedenim mayışmış uyuyakalmıştım.

Çenemi tutup yüzüne bakmamı sağlayarak, "ağrın mı vardı?"diye sordu. Gözlerindeki endişeyi görünce kafamı hemen iki yana salladım. Benim için üzülüp endişelenmesini istemiyordum.

"Birazcık."dedim parmak ucumu göstererek. "O da ilaç alınca hemen geçti."

"Tamam o zaman hadi şimdi içeri geçelim. Hava soğuk, soğuk alırsan ağrın yeniden olabilir."derken elimi tutup öpmüş ardından da yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırmıştı.

Derin bir nefes alıp kafamı omuzuna yaslayarak gözlerine doğru kaldırdım bakışlarımı. "Iı, sen böyle bana sarılınca ben hiç üşümem ki."dedim. Yüzünde öyle bir gülümseme belirmişti ki göz bebekleri parlamıştı. Kafasını eğerek dudaklarını alnıma bastırdı ve birkaç saniye geri çekmedi. Dudakları tenime temas eder etmez göz kapaklarım kendiliğinden kapanmıştı.

"Beni boş ver de siz neredeydiniz şu ana kadar? Çok geç olmadı mı?"diye sordum saniyeler sonra, kafamı geri çekerken. Gitmelerinin üzerinden yaklaşık iki üç saat geçmişti. "Beni de yalnız bırakıp gittin, bunu unutmayacağım."dedim gözlerimi yalandan kısarak. Beni yalnız bıraktın derken şaka yapmıştım ama nerede kaldıklarını merak da etmiştim doğrusu.

"Seni yalnız bırakmak istemedim güzelim ama Melih biraz kötüydü onu bırakıp gelemedim. Hem yalnız değildin ki Selma teyze yanındaydı. Onlar da aile dostlarımız. Yani aileden sayılırlar. Ayrıca buradaki herkes seni çok sevdi. Seni yalnız bırakmayacaklarını bildiğim için içim rahat bir şekilde Melih'in yanında kaldım. Hem sen düşündüğümden daha çabuk uyum sağladın buraya... Baksana Helin ile sohbeti koylaştıracak kadar ilerledin."dedi. Dediği doğruydu. Helin, daha yeni tanımama rağmen içimin ısındığı biri olmuştu. Ben genelde yeni tanıdığım birine asla bu kadar ısınmazdım. Bu bir Helin'de bir de Dua'da olmuştu.
Onları görür görmez kanım kaynamıştı. Peki Helin'in arkadaşı Meyra! Onunla nasıl bir diyalog kuracaktık? İşte ben onu çok merak ediyordum. Günlerdir hep kafamın içinde dolanıp duruyordu o. Ona yaşatılan şeyler çok ağırdı çünkü... Bir insanın kolay kolay kaldırabileceği şeyler değildi...

"Olabilir ama yine de beni bırakıp gitmemeliydin." dedim düşüncelerimden sıyrılarak. "Üstelik Melih neden kötüydü ki? Sanki zorla evlendirilen kişi kendisiymiş gibi bir de yüzü sirke satıyordu beyefendinin." Gözlerimi devirip kendimi geri çekmek istedim. Melih'in yaptıkları, Helin'in Meyra için ağladığı aklıma gelince sinirlenmiştim. Helin daha biraz öncesinde gözlerimin önünde Meyra için göz yaşları dökmüştü. Üstelik arkadaşı için o kadar göz yaşı akıtmıştı ki gözleri kıpkırmızı olmuştu. Demek ki Meyra o kadar kötü bir durumdaydı ki...

Ah be Meyra!

Asaf kollarını kollarıma daha çok sarıp geri çekilmeme izin vermedi. "Güzelim sen olaya çok duygusal baktığın için şuan Melih'e kızgınsın ama onu da anlamak lazım."dediğinde yüzüne bakıp kaşlarımı olabildiğince çattım. Ne demek onu da anlamak lazım? Melih'in Meyra ile nişanlanacağını bildiği gün, onun milletin gözünde ne duruma düşeceğini bildiği halde elinde başka bir kızla evli olarak geldiğini Helin daha biraz önce anlatmıştı. O bir kızın bile bile gururuyla oynamışken bunun neresini anlamamı istiyordu? "Tamam asla Melih'in yaptığını onaylamıyorum. Her ne olursa olsun o kızın gururuyla oynamamalıydı. Bunun için Melih'e gerçekten çok kızgınım. Ama Melih istediği kişiyle evlendiği için de onu suçlayamam. Bunu yapamam. Çünkü herkes istediği, sevdiği kişiyle olmak ister."

"Haklısın, herkes sevdiği insanla olmak ister. Bunun için kimseyi suçlamak doğru olmaz. Ama şöyle bir şey var Asaf, sırf kendi mutluluğun için karşındaki insanın gururuyla oynamaya kimsenin hakkı yok... Sebep her ne olursa olsun kimsenin gururunu kırmaya hakkı yok... Ama senin o savunmaya çalıştığın arkadaşın var ya, kendinde bu hakkı görüp sözlü olduğu kızın gururunu ayaklar altına aldı. Herkesin içinde küçük düşeceğini, kırılacağını bile bile başka hiç bir gün yokmuş gibi nişanlanacağı gün karısını koluna takarak onun karşısına çıktı. Bundan daha adi bir davranış var mı?"dedim öfkeme yenilerek. Melih'in Meyra'ya yaptıkları aklıma geldikçe içimdeki öfke daha çok alev alıyordu. Helin bana anlatırken de böyle öfke kaplamıştı her yerimi.

"Ben onun yaptıklarını asla savunmuyorum. Ki, Melih zaten o kıza ve abisine yaşattıklarının vicdan azabını misliyle çekiyor şuan... O çok kötü bir durumda ve üstelik ölümüne de dayak yemiş."dedi beni sakinleştirmek isteyen bir ses tonuyla. Ama faydasızdı. Ben Melih'i gördükçe ve ondan bahsedildikce içimdeki öfke kabaracaktı.

"Maalesef arkadaşın için üzülemeyeceğim... Kusura bakma ama bunu ona her kim yaptıysa valla ellerine sağlık, onu görsem tebrik ederim. Çünkü ona hak ettiğini vermiş. Melih o dayağı fazlasıyla hak etmiş..."dedim. Melih her ne kadar sevdiğim adamın arkadaşı olsa da onun savunulacak hiçbir tarafı yoktu.

"Sana bir şey soracağım."dedi Asaf ellerimden tutup yönünü bana doğru tam çevirirken. Kafamı tamam anlamında salladığımda, "Hilal Selim'e buna benzer bir haksızlıkta bulunsaydı yine onun yanında mı olurdun yoksa arkanı dönüp gider miydin?"diye sordu. Konuyu neden Hilal'e getirmişti ki? Hem Hilal böyle bir insan asla değildi. O kimseyi yarı yolda bırakacak bir kişiliğe sahip değildi.

"Hilal ve Melih'i kıyaslama lütfen! Hilal kimseyi yarı yolda bırakacak biri değil ve asla da olmaz. Ha, eğer ki öyle bir şey olsaydı ona sırtımı çevirmezdim ama bunu onun yüzüne dosdoğru söylerdim. Bu yaptığın çok yanlış, bir insanın hayatıyla oynamak derdim."dedim direkt.

"Hilal'in öyle olmadığını elbette biliyorum güzelim. Ben sadece öyle bir olasılıkta Hilal'e sırtını çeviremeyeceğinden bahsetmek istemiştim. Melih de benim için öyle biri... Her ne yapmış olursa olsun ona sırtımı çeviremem."

"Asaf sen beni yanlış anlıyorsun. Ben sana Melih'e sırtını çevir demiyorum ki... Ben sana sadece Melih'in yaptıklarının savunulacak hiçbir tarafı olmadığını söylüyorum. O senin arkadaşın, elbette ki onun yanında durmak isteyebilirsin. Ama onun kötü olduğunu, onu da anlamam gerektiğini isteme benden... Çünkü Melih'in hiç suçu günahı olmayan birini yarı yolda bırakması aklıma geldikçe kötü oluyorum."deyip omuzlarımdan düşen hırkayı geri çektim. Yağmur damlaları yavaştan inmeye başlamıştı.

"Biliyorum birtanem... Melih ile konuştuğum günden beri aklında o kızın olduğunu, onun için ne kadar üzüldüğünü görebiliyorum. İçindeki bu merhamet duygusuna aşığım zaten ama senin bunları düşünüp üzülmeni istemiyorum artık."deyip konuyu kapatmak istedi. Zaten Melih'ten söz edildikçe sinirlerim tepeme çıkıyordu. O yüzden devam etmeyip sessiz kaldım. "Hadi içeri geçelim artık. Bak yağmur yağıyor ve birazdan şiddeti arttıracak gibi gözüküyor."dedi ayağa kalkıp elini uzatarak. Kafamı sallayıp onu onayladım. Hava iyice soğumaya ve yağmur damlaları da daha yoğun inmeye başlamıştı. Değneğe tutunup ayağa kalkacakken Asaf kolumdan tutup hemen destek olmuştu. Bir elimde değnek diğer elimde Asaf'ın eli beraber içeri doğru yavaşça yürürken adımlarımı durdurup gözlerimi onun gözlerine doğru kaldırdım.

"Bana kızma olur mu? Biliyorum o senin arkadaşın, ona destek olmak i..." Daha sözümü tamamlamadan parmağını dudaklarıma bastırıp beni susturmuştu.
Melih'ten bahsetmek istemiyordum lakin Asaf'ın da arkadaşı hakkında böyle düşündüğüm için bana kırılmasını istemiyordum. Ona daha yeni kavuşmuşken onun bana kırgın gözlerle bakmasına dayanamazdım.

"Bu konuyu kapattık ela göz."dedikten sonra parmağını kaldırıp burnumun ucuna hafifçe vurdu. "Hem ben sana kızmaya kıyamam ki..."deyip sarılır gibi beni kendisine daha çok çekti.

"Öyle mi? Bunu bilmem iyi oldu."derken göz kırpmıştım. Ardından gülüp yüzümü göğsüne yasladım. Saniyeler sonrasında ise dudaklarını saçlarımda hissetmiştim.

Asaf ile Melih konusunda her ne kadar yol ayrımına girmiş olsak da bizim yolumuz her zaman birleşecekti bundan sonra...

Bir bölümün daha sonuna geldik. Oy verip yorum yapmayı unutmayalım lütfen! 😍 Gelecek bölümde Ela ve Meyra'nın tanışması, duygusal konuşmaları olacak. Yeni bölümde görüşmek dileğiyle ❤️❤️❤️

Bölüm : 30.01.2025 16:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...