Sizi bu kadar beklettiğim için çok üzgünüm. Ama ancak toparlayabildim. Sevgiyle kalın sizi seviyorum ❤️
Gelin tarafı geldiği için yüzü bir an olsun güler, sevinir dediğim Meyra'nın yüzünde en ufak bir tebessüm dahi görememiştim. Tebessümü bırak onların yüzüne doğru düzgün bakmamıştı bile... Gelin tarafından gelenlerin her biri ona yaklaşıp sarıldığında bile bakışlarını yerden hiç çekmemişti. Takii yanına en son gelen kıza kadar... O kız Meyra ile kardeş miydi, arkadaş mıydı bilmiyorum ama fazlasıyla üzgün görünüyordu. Meyra bir tek ona tepki verdiğine göre çok yakını olmalıydı diye düşünüyordum.
Meyra ve o kız nikah merasiminin başlamasıyla birbirlerinden ayrılmıştı. Yaman Ali ve Meyra nikah masasına oturduktan sonra şahitler de yerini alarak nikah törenine başlanılmıştı. Yaman Ali'nin şahidi sabahtan beri yanında olan arkadaşı iken, Meyra'nın şahidi demin ona sarılan kız olmuştu.
Dakikalar sonra nikah memuru Meyra'ya o can alıcı soruyu sorduğunda bütün herkes gibi bende tüm dikkatimi Meyra'ya vermiştim.
'Yaman Ali Aslanbey'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?'
Meyra sessiz kalmıştı. Meyra'nın sessiz kalışı herkes tarafından pür dikkat izleniyordu. Meyra sessiz kaldıkça etraftan sesler gelmeye başlamıştı. Herkes kendi aralarında 'ne oluyor?' diye konuşmaya başlamışlardı. Nikah memuru Meyra'ya tekrar aynı soruyu sorunca Meyra kafasını eğdiği yerden ağır ağır kaldırıp 'evet' demişti. Ama nasıl bir evetti? Sessiz ve acı çeken bir evet... Önünde mikrofon olmasına rağmen sesi o kadar az çıkmıştı ki kendisinin bile duyduğundan şüphe ediyordum.
Meyra'nın evet demesiyle herkesten bir alkış tufanı kopmuştu. Nikah memuru bu sefer Yaman Ali'ye dönerek sorusunu ona yöneltti.
"Siz Yaman Ali Aslanbey, hiçbir baskı altında kalmadan kendi hür iradeniz ile Meyra Aslanbey'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Yaman Ali nikah memurunun sorusuyla derin bir nefes alıp ardından yanında oturan Meyra'ya kısa bir an baktı. Yüzünde sert bir ifade vardı ve onu bugün birkaç defa gördüğümde de bu ifadesi hep yüzündeydi.
Bu adamın yüzünde hep böyle sert ifade mi vardı, yoksa bu bugüne özel miydi?
"Evet!"dedi Yaman Ali birkaç saniye sonra, sert ve bir o kadar da soğuk çıkan sesiyle. Yaman Ali'nin de evet demesiyle milletten tekrar bir alkış tufanı kopmuştu.
Dakikalar sonra şahitlerin de evet demesiyle nikah memuru onların nikahını kıymış ve ayaklanıp ikisini tebrik ederek nikah cüzdanını Meyra'ya uzatmıştı. Meyra nikah memurunun uzattığı nikah cüzdanına dalgın bir şekilde bakıp ardından zor da olsa almıştı.
Bakışlarım Meyra ve Yaman Ali'de iken yanımdaki sandalyenin çekilmesiyle kafamı çevirdim. Asaf gelmişti. Nihayet gelebilmişti beyefendi! Asaf'ın gelişiyle yanımda oturan kızlar biraz sonra müsaade isteyip kalkmışlardı. Bakışlarımı kızlardan çekerek Asaf'a döndüm. Daha 'neredeydin?' demeye kalmadan Asaf hemen söze girip konuşmuştu.
"Güzelim telefonun yanında değil mi?"diye sordu. Neden bunu soruyordu bilmiyordum ama kafamı iki yana salladım. Telefonu odada bırakmıştım. Koyacak bir cebim yoktu ve bende de elimde taşımamak adına odada bırakmıştım. "Yusuf seni aramış... Sen açmayınca da biraz endişelenmiş galiba."dedi geldiğinden beri elinde tuttuğu telefonunu iç cebine koyarak.
"Telefonu odada bırakmıştım ya... Telefonunu versene bir arayayım. Hatta ben en iyisi içeri geçeyim öyle konuşayım."dedim. Müzik tekrar çalmaya başlandığı için Yusuf abi ile daha rahat konuşuruz diye içeri geçmek istemiştim. Ayağa kalkmak için yanımdaki değneğe tutunduğumda Asaf kolumdan tutarak beni durdurdu.
"Hiç kalkma güzelim abin şimdi uçağa binmiştir, arasan da ulaşamazsın."
"Abim bugün mü dönüyor?"diye sordum hemen. Şaşırmıştım. Kafasını evet anlamında salladığında anladığımı belirtir gibi kafamı sallayıp geri yerime yaslandım. Ama Yusuf abi ile dün konuştuğumda ertesi gün döneceğini söylemişti, yani benim bildiğim yarın dönecekti.
"Abim aradığı için buraya geldin yani... Yusuf abi aramasa senin geleceğin yoktu zaten."dedim kısa bir süre sonra, gözlerimi devirip dosdoğru yüzüne baktım. Açıkçası beni bu kadar yalnız bırakmasına biraz bozulmuştum. Bunun için de küçük bir serzenişte bulunmak istemiştim.
"Ela'm..."deyip elini yanağıma doğru getirmeye çalışırken kendimi hafif geri çektim. Asaf geri çekilmeme bozulsa da ses etmeyip sessiz kaldı. O da benim neye bozulduğumu çok iyi biliyordu. Aslında hem ortamdan dolayı hem de beni onca vakit tanımadığım insanların içinde yalnız bıraktığı için kendimi geri çekmiştim. Üstelik beni yalnız bırakıp peşinden gittiği kişi benim deminden beri içten içe küfrettiğim kişi olması benim kendimi geri çekmemi körükleyen etken oluyordu.
"Özür dilerim seni yalnız bıraktığım için... Söz bir daha olmayacak."dediğinde bana bir yavru kedi gibi bakıp elini masanın altında uzatarak elimi tutmuştu. Bana bu kadar masum bakarken ben şimdi nasıl ona kayıtsız kalabilirdim ki? O bana böyle masumca bakarken ben zaten çabucak yumuşuyordum... Tamam, zamanında ikimize de çok çektirmiş olabilirim ama şimdi bir an bile ondan uzak kalacağımı düşünmek beni fazlasıyla huzursuz ediyordu. Ben ondan uzakta olmanın acısını fazlasıyla yaşamıştım zaten...
"Tamam ama bir daha beni o kadar yalnız bırakmak yok ona göre!"dedim hemen yumuşayarak. Kaşlarımı havalandırıp doğrudan gözlerinin içine baktığımda gülümseyip bana sarılacaktı ki kafamı sallayıp çevremizdeki insanları işaret ettim. Çevremizde o kadar insan vardı ki...
"Ben zaten yanına gelmek istemiştim ama olmadı."dedi sandalyeye sırtını yaslarken. Eli hâlâ elimin üstündeydi. "Melih'i biraz buradan uzaklaştırmam gerekiyordu. Yanlış bir şey yapmaması için bende yanından ayrılamadım." Bir ara ortadan kaybolmuşlardı. Demek ki o zaman Melih'i uzaklaştırmak için gözden kaybolmuşlardı.
"Yanlış yapmaması için mi? Melih daha nasıl bir yanlışa düşebilir ki? O zaten yapacağı en büyük yanlışı yapmadı mı? Baksana kıza, onun yüzünden nasıl bir halde."dedim kafamla Meyra'yı işaret ederek. Meyra gerçekten çok kötü görünüyordu. Herkes tek tek onları tebrik etmek için yanlarına giderken Meyra sanki ayakta kalabilmek için direniyor gibi görünüyordu.
Asaf sözlerimden sonra bakışlarını Meyra ve Yaman Ali'ye çevirmiş ve ardından sessiz kalmıştı. Meyra'nın olduğu duruma üzülmüştü, bunu görebiliyordum. Meyra'nın bu durumda olmasına arkadaşının sebep olması onu daha da üzmüştü, bunu da görebiliyordum.
Olduğumuz ortamın aksine aramızda dakikalarca süren bir sessizlik oluşmuştu. Ne o konuşmuştu ne de ben... Hem ne diyebilirdik ki? İkimizin de bakışları sadece gelin ve damadın üzerindeydi.
"Hadi bizde gidip tebrik edelim."dedi Asaf boğazını hafif temizleyip kendini toparlayarak. Bakışlarımı Asaf'a çevirip kafamı salladım. Aslında Meyra fazlasıyla üzgün olsa da gidip onu daha yakından görmek, onunla tanışmak istiyordum. Hem zaten takı da takmamız gerekiyordu.
Asaf yerinden kalkıp kalkmam için elini uzattığında elinden tutup ayağa kalktım. Üzerimi düzeltip Asaf'ın koluna girerek Meyra ve Yaman Ali'ye doğru ilerlemeye başladık. Üzerimdeki fistanlardan dolayı olduğumdan daha yavaş yürüyordum ve Asaf da bana ayak uydurup yavaşçana yanımda yürüyordu. Hatta bir tık da beni yavaşlatan o olmuştu aslında. Ben kimsenin bakışları fazla üzerimde durmasın diye hızlanmaya çalışsam da Asaf buna izin vermemişti.
İşte benim bu adama aşık olmanın bir sebebi de buydu. Yanımda dimdik yürüyebiliyordu...
Meyra ve Yaman Ali'ye yaklaştığımızda onları tebrik edenler bayağı azalmıştı. Sadece önümüzde birkaç kişi vardı. Onlar da tebrik edip uzaklaşmışlardı dakikalar içinde.
"Tebrik ederim."dedi Asaf, elini Yaman Ali'ye doğru uzatarak. Benim bakışlarım sürekli bakışlarını yerden hiç çekmeyen Meyra'ya kayıyordu.
"Teşekkür ederim..."derken Yaman Ali kafasını hafif eğip elini sıkmıştı. Ya gerçekten bu adamın yüzünde tek mimik bile oynamaz mıydı hiç?
Meyra'nın önünde durup elimi uzattım. "Tebrik ederim."dedim tebessüm etmeye çalışarak. Meyra'yı böyle görmek fazlasıyla içime dokunuyor, içimde bir yer onun için sızlıyormuş gibi oluyordu. Hem ben neyi tebrik etmiştim ki? Zorla evlendirilen bir kızın mutsuzluğa doğru yürümesini mi? Bu çok saçmaydı. Daha doğrusu bu çok vicdansızca bir şey oluyordu.
Meyra'ya bunu yaşatanlar günü geldiğinde nasıl hesap vereceklerdi? Çünkü onun yaşadığı şeyler çok vicdansızcaydı ve insanın vicdanını sızlatıyordu.
Elim kısa bir an havada kalsa da Meyra sonunda bakışlarını yerden çekmiş kızaran gözleriyle bana bakmıştı. Gözleri dopdoluydu ve yaşlar gözlerinden inmesin diye kendisini sıktığı da fazlasıyla belli oluyordu. Elini uzatıp elimi tuttuktan sonra sadece kafasını saklamakla yetindi. O an benim de gözlerim onun için dolmuştu.
Boğazıma oturan yumruyu yutup derin bir nefes aldıktan sonra Yaman Ali'ye döndüm bu sefer. "Tebrik ederim."dedim boğazımı temizleyip kendimi biraz toparladıktan sonra.
Demin aynı Asaf'a yaptığı gibi sadece kafasını hafif salladı. "Teşekkür ederim."
"Yusuf abinin de çok selamı var... Gelmeyi istediğini ama gelemediğini söyleyerek tebriklerini iletmemi istedi."dedim. Yusuf abi ile konuştuğumda Yaman Ali'ye tebriklerini iletmemi de söylemişti.
"Aleyküm selam. Yusuf'u bilirim, sağolsun."derken yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yerleştirmişti.
Yusuf abi ve Yaman Ali'nin ne derece yakın olduklarını bilmiyordum ama beraber yaptıkları ortak işten dolayı bizimkilerle onların birbirlerini fazlasıyla tanıdığını Metin baba dışında Asaf'tan ve de Nalan anneden duymuştum.
Düğün tüm hızıyla devam ederken benim bakışlarım ikide bir Yaman Ali'nin yanında bir robottan farksız olan Meyra'ya kayıp durmuştu. Bir ara o kadar kötü olmuştu ki Helin ve başka bir kız onu içeri götürmüşlerdi. Biraz önce de onu biraz daha toparlanmış bir şekilde dışarı çıkarmışlardı.
Bakışlarımı Meyra ve Helin'den çekerek geriye yaslanıp bahçe kapısına doğru çevirdim. Asaf biraz önce telefonunun çalmasıyla avlu dışına çıkmıştı ve hâlâ dönmemişti. Belki de telefon iş ile ilgiliydi, bilmiyorum...
Kendime burada en yakın hissettiğim Helin iken o da arkadaşından dolayı yanıma pek gelemediği için şuan kendimi, gariptir ki onca kalabalığın içinde yalnız hissediyordum. Asaf yanımda yokken bir tek Helin'in yanında rahat hissediyordum çünkü. Onun arkadaşlığını çok sevmiştim. Hele ki Meyra'ya olan yaklaşımı bana her seferinde Hilal'in dostane yaklaşımını anımsatıyordu.
"Gelin ve damadı dans pistine alalım lütfen!" Hep Yaman Ali'nin yanında görünen arkadaşının sahneden seslenmesiyle hepimizin bakışları ona doğru çevrilmişti. Birkaç saniye sonra ise Yaman Ali ve Meyra için ah o çalan şarkımız yarim yarim şarkısı seslendirildiğinde Yaman Ali'nin arkadaşı tekrardan mikrofondan süslenmişti.
"Hadi gelin ve damat için kocaman bir alkış alalım!" Sözlerinden sonra herkesten Yaman Ali ve Meyra için bir alkış tufanı kopmuştu.
Dakikalar sonrasında ise Yaman Ali ceketinin önünü ilikleyerek Meyra'ya doğru yürümüş ve önünde durarak elini uzatmıştı. Bütün gözler Meyra'nın üzerinde olduğu için Meyra istemeden de olsa elini Yaman Ali'nin avucuna koyarak ayağa kalkmıştı. İkisi bahçenin ortasına doğru geçip çalınan şarkı eşliğinde dans etmeye başladıklarında başka eşler de onlara katılmaya başlamışlardı. Orada dans eden her çift mutlu gözükürken, sanki Yaman Ali başka, Meyra bambaşka bir alemdeydi...
Bardağın masaya sertçe bırakılmasıyla bakışlarım kendiliğinden masaya döndü. Eda elindeki bardağı masaya öyle bir bırakmıştı ki içindeki meyve suyu masanın her tarafına sıçramıştı, üzerime bile... Bir peçete alıp üzerime sıçrayan meyve suyunu temizlemeye çalıştım ama temizlenmemişti. Fazla görünmüyordu fakat izi kalmıştı.
Bir üzerimdeki izi kalmış lekeye bir de ona bakıp sabır dileyerek bir peçete daha alıp kolumu sildim. Kollarıma bile sıçramıştı. Üzerime meyve suyunu sıçrattığının farkında bile olmadan sandalyeyi çekip oturunca çatık kaşlarla ona doğru baktım. Fakat onun bakışları başka bir taraftaydı. Nereye bakıyor diye kafamı çevirdiğimde bakışlarının bir köşeye çekilmiş bir şekilde sessizliğe bürünen Melih'te olduğunu görmüştüm. Melih'in saatlerdir aynı yerde olduğunu bir kez daha görmüştüm. Fazla düşünceli görünüyordu. Peki neden bu kadar düşünceli görünüyordu? Yoksa yaptıklarından az da olsa pişmanlık mı duymuştu? İyi de son pişmanlığın fayda etmediğini kendisi de bilmiyor muydu? Onun yaptıkları yüzünden şu an iki insanın hayatı kararıyordu, hem de kendi gözleri önünde...
Ne ironi idi ama, Eda'nın bakışları Melih'te iken, bütün yaptıklarına rağmen Melih'in bakışları dans eden Yaman Ali ve Meyra'daydı...
"Güzelim!" Asaf'ın sesiyle Melih'te olan bakışlarımı ona çevirdim. Ne zaman gelmişti? Sesleninceye kadar geldiğini duymamıştım.
"Bu dansı bana lütfeder misiniz hanımefendi?"diye sordu elini bana doğru uzatarak. Kafam hâlâ gördüklerimde iken kendimi toparlayamamıştım. Asaf bana ne oldu gibisinden bakarken kendimi hemen toparlayıp,"Tabii, memnuniyetle..."dedim elimi avucuna bırakarak. Asaf, elinden tuttuğumda yavaşça kalkmama yardım edip koluna girmemi sağladıktan sonra bahçenin ortasına doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladık. Dans eden çiftlerin arasına girdiğimizde ellerimi Asaf'ın omuzlarına bırakarak onunla beraber yavaşça salınmaya başladım. Aslında daha çok ona ayak uydurmaya çalışıyordum. Çünkü üzerimdeki kıyafetlerden dolayı pek rahat değildim ve fistanın etek uçları sürekli ayağıma takılıp duruyordu. Asaf da rahat olmadığımı gördüğü için elini belime yerleştirirken sımsıkı tutmuştu beni.
"İlk dansımızı hatırlıyor musun?"diye sordu gözlerimin içine bakarak. Gülümsüyordu. Kafamı evet anlamında salladım. Tabii ki de hatırlıyordum. İlk dansımızı Hilal ve Selim'in düğününde yapmıştık. O günü asla unutamazdım ki... O gün Asaf'la ilk dans ettiğimizde her ne kadar kabul etmek istemesem de ona karşı içimde bir yerde bir şeyler kıpırdanmıştı. Ve ben içimde de olsa bunu asla kabul etmemiştim.
"Biliyor musun? Sen o zamanlar çok hırçın ve asi bir kızdın. Senden hoşlanmama rağmen yanına yaklaşmaya korkuyordum."dediğinde gülümseyip ardından da yalandan gözlerimi devirdim. Bir elini belimden çekip önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına doğru itekleyince yanağımı avucuna yaslar gibi yapıp doğrudan gözlerinin içine baktım.
"Sen mi korkuyordun? Bulduğu her fırsatta yanıma gelen, beni hiç rahat bırakmayan sen?"dedim bir kaşımı havalandırarak. Kafasını sallayıp elini tekrar belime yerleştirerek beni kendine daha çok çekti. Bu hareketi beni gülümsetse de kaşımı hiç indirmeden gözlerinin içine baktım.
"İyi ki seni hiç rahat bırakmamışım... İyi ki senden hiç vazgeçmemişim."dedi kafasını eğip kulağıma fısıldayarak. Aslında müziğin sesinden dolayı fısıldamaktan çok bağırır bir tonda söylemişti.
"İyi ki..."dedim yüzümdeki en içten gülümsememle. Ardından kafamı göğsüne yaslayıp sessizleşerek dans etmeye devam ettim. İyi ki de Asaf benden hiç vazgeçmemişti. Çünkü ben onun yanımda olmasından sonra kendimi tamamlanmış hissediyordum.
Bakışlarım biraz ilerimizde dans eden Meyra ve Yaman Ali'ye kayınca yüzümdeki gülümseme o an dudaklarımdan silinmişti. Bakışlarım uzun uzun ikisinde kalmıştı. Biri öfkeli görünürken bir diğeri de oldukça üzgün görünüyordu. Birbirleriyle dans ediyorlardı evet, lakin ikisi de birbirine o kadar uzaktı ki, sanki aralarında bir uçurum vardı. Ne o onunla konuşulabiliyor ne de diğeri... Konuşmayı da geçtim, Meyra'nın kafasını kaldırıp Yaman Ali'nin yüzüne tek bir an bile baktığına şahit olmamıştım. İkisi adına da gerçekten çok üzgündüm. Keşke böyle olmasaydı. Keşke ikisi böyle bir evlilik gerçekleştirmek zorunda kalmasalardı. Belki de hayatları bambaşka yerlere evrilirdi. Ama keşke demekle olmuyordu öyle değil mi? İnsanın bir keşke ile hayatı değişmiyor, ya da yaşadıkları silinmiyordu...
"Nereye daldın hemen öyle?"Asaf'ın sesi ile kafamı çevirip dalgınca yüzüne baktım. Ama kafam hâlâ oradaydı.
"Hıı..."diye bir ses çıktı dudaklarımdan.
"Nereye daldın diyorum. Yüzün düştü birden."dedi. Ben hâlâ yüzüne dalgınca bakarken Asaf benim az önce baktığım yere bakışlarını çevirmişti. Meyra ve Yaman Ali'yi görünce ise benim neden yüzümün düştüğünü anlamış ve bakışlarını tekrar bana çevirmişti.
"İkisi adına çok üzgünüm gerçekten..."dediğinde kafamı salladım. Asaf her ne kadar Melih'in yanında olsa da, Melih'in yaptığının yanlış olduğunu, bu konuda asla ona destek çıkmadığını biliyordum. Asaf sadece Melih onun arkadaşı olduğu için onun yanında olmak zorunda hissediyordu kendini. Ki, böyle bir konuda Melih'e destek olacak insanın vicdanını sorgulardım.
"Biliyorum canım."dedim acı bir tebessümle. Derin bir nefes alıp Meyra ve Yaman Ali'ye baktığımdan beri içimde olan şeyi Asaf'la paylaşmak istedim.
"Sana bir şey itiraf edeyim mi?"dediğimde kafasını evet anlamında salladı. "Biliyor musun, aslında Meyra ve Yaman Ali'yi birbirine çok yakıştırdım... Baksana birbirlerine çok yakışmıyorlar mı?"dedim kısa bir anlığına bakışlarımı ikisine çevirirken. Gerçekten de birbirine çok uyumlu bir çift gibi görünüyorlardı, her ne kadar aralarında bir uçurum varmış gibi görünseler de... "Hem bence Melih Meyra'yı asla hak etmemişti. Belki senin ta o gün söylediğin gibi Meyra için en hayırlısı bu olmuştur. Belki de Meyra'nın zamanla Yaman Ali ile çok mutlu biri geleceği olur..."dedim. İçime çektiğim nefesimi bir solukta geri bıraktım. Umarım öyle olurdu. Asaf'ın, bana ilk Melih'in Meyra'yı bırakıp başka bir kızla evlendiğini söylediği o gün Meyra için gerçekten çok üzülmüş ve sürekli onu düşünmüştüm. Şimdi de Meyra'yı öyle üzgün görmek beni fazlasıyla üzüyordu evet ama belki de gerçekten Meyra için en hayırlısı buymuş... Kim bilir belki de Meyra zamanı gelince Melih'in onu bıraktığına sevinir bile, bunu bilemeyiz öyle değil mi?
Aslında ben de hiç hak etmeyen bir adam için göz yaşlarımı fazlasıyla heba etmiştim. Şimdi ise geriye dönüp bakınca iyi ki de Özgür hayatımdan çıkıp gitti diyorum. İyi ki de ailesi beni kabul etmedi de, hem ailesinin hem de onun gerçek yüzünü gördüm diyorum. Eğer ki öyle bir şey olmasaydı o zaman belki de Asaf ile hiç böyle güzel bir bağ kuramamış olurduk. O zaman da bir yanım hep eksik kalırdı... Çünkü ben Asaf'la bir olduktan sonra o eksik yanımın tamamlandığını hissediyordum.
Belki Meyra için de öyle olur, Meyra'nın da iyi ki diyebileceği öyle bir gün gelir...
Asaf'ın dediğimle yüzünde bir tebessüm belirmişti. Fakat bu buruk bir tebessümdü. Eliyle saçlarımı tekrar kulağımın arkasına sıkıştırırken,"Umarım güzelim, umarım öyle olur."dedi. Bakışları bir an Meyra ve Yaman Ali'ye kayınca, "Yaman ile fazla bir diyaloğumuz yok ama ailelerimizin ortaklığı, Melih'in abisi olarak onu az çok tanır bilirim... O yüzden sen gönlünü ferah tut canım, Yaman dürüst ve vicdanlı bir adamdır ve eşine hakettiği mutluluğu elbet verecektir."diye sözlerine devam etti. Yaman Ali'yi tanımaz etmezdim fakat Melih'in abisi olduğu için onun da Melih gibi vicdansız olmasından korkuyordu bir yanım. Sonuçta ikisi kardeşlerdi. Aynı kanı taşıyorlardı. Lakin Asaf'ın Yaman Ali hakkındaki sözlerinden sonra içim bir nebze olsun rahatlamıştı. En azından Meyra vicdansız bir adama daha denk gelmemişti. Bir insanın vicdanı oldu mu merhameti de olurdu. Ve insan merhamet sahibi birini zamanla da sevebilirdi...
"Peki sana başka bir şey soracağım."dediğimde kafasıyla 'tamam' dedi hemen. Ayağım artık ağrımaya başladığı için kollarımı boynuna daha çok sarıp ayağıma daha az yüklenmeye çalıştım. Yine gidip oturmak istemiyordum. Zaten sabahtan beri hep oturmuştum. Artık biraz daha otursam sandalyeye yapışır olurdum. "Yaman Ali hep böyle mi? Yoksa bu bugüne özel mi?"
"Nasıl yani?" Sanırım ne demek istediğimi tam olarak anlamamıştı.
"Yani hep böyle öfkeli, hep böyle sert mi? Baksana adamın yüz ifadesine, geldiğimden beri hep böyle, yüzünde en ufak bir mimiğin bile oynadığını görmedim. Valla insan bi' çekinmiyor değil."dedim. Adamın öyle sert bir görünümü vardı ki, yani bir insan onunla konuşmak isterken iki kez düşünür tarzında... Ben de onları tebrik etmek için yanlarına gittiğimde biraz çekinmiştim açıkçası.
Asaf dediğime ilk başta gülümser gibi olsa da sonrasında kafasını iki yana salladı. "Aslında Yaman genel olarak sert bir adamdır evet, ama bu onun hep öyle olduğu anlamına gelmiyor. Onun bu sert görünümünün altında yatan çok da merhametli bir yüreği var."dedi.
"Keşke böyle olmak zorunda olmasaydı. Keşke ikisi severek evlenmiş olsalardı. O zaman ikisi de böyle üzgün olmazlardı. Onları böyle görmek yüreğime dokunuyor."dedim biraz önceki düşüncelerimin aksine. Keşkelerle hiçbir şeyin yoluna girmediğini elbette ki biliyordum evet, ama insan yine de dilemekten vazgeçemiyordu.
Sözlerimle Asaf'ın yüzündeki gülümseme daha da büyüyüp genişlemiş ve bana hayran dolu gözleriyle bakmaya başlamıştı. "Benim yüreği güzel sevdiğim... Ben senin yüreğinin bu olanları kabul etmek istemediğini biliyorum. Keşke her şey senin dediğin gibi olsaydı. Ama..."deyip sustu ve ardından da bakışlarını kaçırdı. Sözünün devamını getirememişti. Ama ben o 'ama'nın' devamının ne olduğunu biliyordum. O ama'dan sonra insanın içini acıtan gerçekler geliyordu, Meyra'nın yaşadığı, yaşamak zorunda kaldığı gerçekler...
Bir elimle ayağıma yüklenmemek için Asaf'ın omuzuna tutunurken diğer elimle yanağına dokunup yüzünü kendine çevirdim. "Keşke demekle olmadığını biliyorum. Eğer keşke demekle olunsaydı belki de hiç birimiz bu yaşadıklarımızı yaşamazdık. Ama ben yine de ikisi için dua edeceğim. Madem ikisi de Melih yüzünden böyle bir evliliğe mecbur bırakıldılar ve bu evliliği sürdürmek zorundalar, o zaman güzel bir evlilikleri olsun diliyorum. İkisinin birbirini çok seveceği, mutluluklarının çok uzun süreceği bir evlilik... Çünkü başka türlüsü hayat onlar için cehennemden farksız olur."dedim. Daha öncesinden Asaf bana onların evleneceklerinden bahsederken bu evliliği sürdürmek zorunda olduklarından da söz etmişti. Çünkü onlarda boşanmanın çok nadir görüldüğünü söylemişti.
"İnşallah Ela'm!"deyip eğilerek alnımdan öpünce gözlerim kendiliğinden kapanmıştı. Şuan çevremizde o kadar insan vardı ki, ama bir an Asaf'la bir başımızaymışız gibi hissettim. "Biliyor musun?"kulağıma fısıldamasıyla gözlerim tekrardan aralandı. Dudakları yanağıma değmişti bu sefer. "Ben senin gibi yüreği merhamet dolu birine sahip olduğum için o kadar şanslıyım ki..."
"Asıl ben şanslıyım..."deyip gerisini içimden geçirdim. Bana gönül verdiğin için...
Tabii içimden Meyra ve Yaman Ali için de aynı şansı dilemeyi unutmamıştım. Umarım kader onlar için de gülen yüzünü gösterirdi...
Biz çok şanslıydık ki yaşadığımız her şeyden sonra kader bize gülen yüzünü göstermişti...
Düğün tüm hızıyla devam ederken artık akşam saatleri gelmişti. Herkes yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Gelen davetlilerin çoğunluğu gitmişti artık. Geriye sadece ailenin yakın fertleri kalmıştı. Onların da hepsi içeriye geçmişlerdi. Çünkü öğlen saatlerinin aksine hava iyice bozmuştu. Hava kararmaya yakın bulutlar her yeri kaplamış ve biraz önce de sağanak halinde yağmaya başlamıştı.
Oturduğum yerde bakışlarımı etrafta gezdirip Asaf'ı ya da Helin'i bulmaya çalıştım. Ama ikisi de ortaklıklarda görünmüyordu. Asaf amcamlarla konuşmak için verandaya çıkmıştı. Helin ise sanırsam biraz önce odasına çıkartılan Meyra'nın yanındaydı. Onu bir an olsun yalnız bırakmamıştı.
Meyra, ailesinin onunla vedalaşıp gitmelerinden sonra artık iyice durgunlaşmış ve içine kapanmıştı. Helin'in tüm ısrarlarına rağmen onun için getirdiği yemeğe elini bile sürmemişti.
Meyra, böyle bu evde bir ömür nasıl geçirecekti? O bütün bu olanlarla nasıl baş edecekti?
Bir süre sonra ailenin diğer fertleri de yavaştan kalkmaya başlamışlardı. Herkes gitsin de artık odaya geçip biraz uzanmak ve üzerimdeki kıyafetleri bir an önce çıkarmak istiyordum. İyice yorulmuştum ve üzerimdeki kıyafetler de bana ağır gelmeye başlamıştı. Gerçi burada bu kıyafetlerden bin kat daha ağır gelen şeyler vardı. En ağırı da Meyra'nın yaşadıkları değil miydi?
"Hadi kızım sen de odaya çık biraz dinlen istersen, yorulmuşsundur bugün."Selma Hanım'ın elini dizime koymasıyla düşüncelerimden sıyrılıp kendime geldim. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda gülümsemeye çalıştığını görmüştüm. Tebessüm edip kafamı sallayarak değneğimi elime aldım. Ben de tam bunu istiyordum. Selma Hanım, Murat Bey ve diğer aile üyeleri salonda oturdukları için kalkıp odaya geçmemiştim. Murat Bey de biraz önce damadıyla beraber salondan çıkınca Selma Hanım ile yalnız kalmıştık salonda.
"İyi geceler"dedim tebessümüm hala dudaklarımda iken. Yatmak için daha çok erkendi ama fazlasıyla yorgun olduğum için uzandığımda bir daha kalkacağımı sanmıyordum. Hem beyin olarak hem de bedenen fazlasıyla yorgundum.
"İyi geceler kızım."deyip benimle beraber ayağa kalktı."Bir ihtiyacın olursa hiç çekinmeden sorabilirsin canım."dediğinde kafamı sallayıp daha da tebessüm ettim.
"Sağ olun teşekkür ederim."dedikten sonra yavaş adımlarla salondan ayrılıp kaldığım odaya doğru yürüdüm. Selma hanım benimle odaya kadar gelmek istediyse de teşekkür edip gerek olmadığını belirterek reddetmiştim.
Aslında Selma Hanım nazik olmasının yanı sıra çok değişik bir insandı. Yani onu daha tam olarak çözememiştim. İlk defa gördüğü bana yaklaşımı ile yıllardır tanıdığı Meyra'ya yaklaşımı arasında dağlar kadar fark vardı. Meyra buraya getirildiğinden beri Selma Hanım'ın yanına gitmeyi bırak ona göz ucuyla dahi baktığını görmemiştim. Selma Hanım'ın neden öyle davrandığını bilmiyordum. Belki de araları bozuktu... Ama yine de böyle davranması mı gerekiyordu. Düpedüz Meyra'yı yok sayıyordu. Tamam insanların arasında bozukluklar olabilirdi ama bu onun bu kadar da katı olmasını gerektirmiyordu. Çünkü sonuçta bu evliliğe sadece onun oğlu değil Meyra'nın kendisi de mecbur bırakılmıştı. Benim gözümde burada en üzgün ve en çaresiz olan da Meyra'ydı zaten...
Bir bölümün daha sonuna geldik. Sevgili dostlarım lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayalım 🙏🙏🥰🥰 şimdiden teşekkür ederim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
47.03k Okunma |
3.95k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |