@hakikat.orucoglu
|
Ben babamın küllerinden doğdum
Onun ayak izleriydi ilk bastığım adımlar. Ve onun gölgesinde yürümüşüm uzun bir zaman İlk yol ayrımında kendimi adamdan saymışım Çok geç anladım üzerime düşen gölgesinin Aslında beni nasıl gözettiğini, nasıl büyüttüğünü Sırtımda çocukluğumun yükünü taşırken çarşı pazar Elleri çocuklarının sırtında babalar gördüğümde Babam beni neden sevmez ki diye, hayıflanırdım Oysa bilerek kıyamazmış, bunuda çok geç anladım. Bu yüzdendir, içimde açılan yaraların kabuk bağlamayışı Duvarlarını kendi elleriyle ördüğü ömrümün odalarında Yoksulluğunu bir hamur gibi işleyip, Nasıl çatmışsa kaşlarını yüzüme, Aslında özüme de öyle işlermiş özünü, sözünü, Ben babamın tütün kokan ellerinde yoğrulmuşum. Korkardım çoğu zaman gözlerinden, sesinden Şefkatini hep uzaklardan izlerdim Sanırım en çok ellerine özenirdim Doyasıya tutamadığım. Sarılamadığım. Sarınamadığım ellerine. Sonra bir gün bir gözleri düştü gözlerime Babamın biraz mahçup, Biraz yorgun sesinde buldum kendimi. Ak düşmüş saçında, sakalında açtım gözlerimi. Bir elvedaya bürünmüş sesinde irkildim "İyiyim ben, merak etme evlat" dedi Sustum, sineme çektim Boğazımda düğümlenen ilmiği Kaç gündür bilmem, Başım yastıkda, elide duada İçerimde babam diye kanayan bir yara İşte nasıl devrilirse bir dağ insanın yüreğine Öyle devrildi babam içerime "Babam" diye ne çok söz düğümlendi dilimde. Seslenemedim... |