14. Bölüm

14. Bölüm

celikk
celikk9822

 

Bir süre bölümler Meriç'in ağzından devam edecek 🎈

 

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar ✨️

 

Meriç

 

Elimdeki bira şişesiyle oynayıp arada timdekilerin konuşmalarına dahil oluyordum. İki gündür başımın etini yemişlerdi bende toplanmak için.

 

"Yağız Yüzbaşı gelmiyor mu komutanım?"

 

Normalde gelecekti ama fazla samimiyet kurmak istemediği için geleceğini sanmıyorum. Aptallığım yüzümden timle anlaşmasına engel oluyordum resmen.

 

"Gelecekti ama belki kararını değiştirmiştir."

 

"Gelir ya bence. Hem ne yapacak başka ki gelmeyip?"

 

"Kafa dinleyebilir Harun. Sen ve Mert'ten uzak durmak istiyorsa onu anlayışla karşılarım."

 

Mert, Harun ve ben hariç geri kalanlar Kenan'ın söylediğine gülmüştü. Sorun onlar değildi, bendim. Bu yüzden herhangi bir şey söyleyemiyordum.

 

"Bir kere bizi öpüp de başınıza koyun. Gayet iyi ve sakin çocuklarız. Değil mi, Harun?"

 

"Sakin? Siz mi sakinsiniz?"

 

"Oğlum siz kurtlu gibi sürekli hareket halinde olup başınızı belaya sokmuyor musunuz?"

 

Bu sefer buna ben de gülmüştüm.

 

"Yeni gelen pilota naptıklarını hatırlıyorsunuzdur herhalde?"

 

"Mert, Harun atış yaparken şişeyle kafasına su döktüğü için Harun onu elinde iki şişe suyla kovalarken pilota çarpıp onu ıslatmıştı."

 

"Bu olayda suçlu ben miyim şimdi? Mert'in suçlu olduğu ortada."

 

"Lan ondan önceki gün sen isimliğimi aldığın için komutandan azar yemiştim ben."

 

Kenan abi ortalarında oturduğu ikilin kafasına vurmuştu.

 

"İkinizde birbirinizden betersiniz."

 

"Komutanlarımız bizi böyle seviyor Kenan abi."

 

İkili bana, Kaya'ya ve Dila'ya döndüğünmüş tatlı olduklarını düşündükleri bakışlar atıyorlardı. Kaya hepimizin adına "Başka bir şansımız varmış gibi." demişti.

 

Onlar konuşmaya devam ederken sehpanın üzerinde duran boş tabakları alıp mutfağa gittim. Tam mutfağa girdiğim sırada çalan kapıyla içeriden bakıyoruz sesi yükselmişti.

 

Boş tabakları geri doldurmuştum. İçeriye elimle tabaklarla geçtiğimde Yağız'ın geldiğini ve çoktan çocuklarla konuşmaya başladığını görmüştüm.

 

Gelmişti.

 

Bir süre ses etmeden uzaktan onu izledikten sonra derin bir nefes alıp yanlarına gittim.

 

"Hoşgeldiniz komutanım."

 

"Hoşbulduk."

 

Biralardan birini uzanıp alırken ben de ondan biraz uzaktaki boş yere oturdum. Sabahki konuşmayı yaşamış olmasaydık ona en yakın yere otururdum da işte. Guruma yediremiyordum.

 

Yağız cebinden sigara paketini çıkarıp bana döndü.

 

"İçeride içebilir miyim?"

 

"İçe-"

 

Tam onaylayan bir cümle kuracaktım ki canım arkadaşlarım önce bana baktı sonra da Kaya "Komutanım beyefendi biraz titizdir. Sadece balkonda içmemize izin veriyor." dedi. Yağız'ın da bakışları bana dönünce sesli bir şekilde yutkundum.

 

"Hepsi aynı anda içince içerisi duman altı oluyor da."

 

Yağız kafasını salladıktan sonra ayağa kalktı.

 

"Ne tarafta balkon?"

 

Kaya tam ayaklanacağı sırada elimi göğsüne koyarak onu geri oturttum ve ben ayağa kalktım. Bilmiyor olsa fark etmeden beni Yağız'la daha çok yan yana getirecek herif bilmesine rağmen her şeye atlıyordu.

 

"Göstereyim komutanım."

 

Ben önde Yağız arkamda salonla mutfağın arasında duran kapıyı açarak balkona girdik.

 

"Küllük var masada. Başka bir şey lazım mı?"

 

"Sen."

 

Anlamayan bakışlarla ona bakıyordum. Ne dedi o? Yemin ederim kalpten gidecektim şimdi.

 

"Yani sigara içerken eşlik edecek biri lazım."

 

Hayal kırıklığı ile omuzlarımı düşürmüştüm. Koskoca adamım beni iki dudağının arasından çıkan kelimelerle şekilden şekle sokuyordu.

 

Karşısındaki sandalyeyi çekerek oturdum.

 

Sigarasını çoktan yarılamışken ne o konuşuyordu ne de ben. Onun yakınında olmaktan şikayetçi değildim. Hatta birazda olsa alışık olduğum kokusunu almak iyi geliyordu.

 

Normalde olsa saçma sapan bir şeyler bulup konuşurdum ama şimdi ağzımı açasım gelmiyordu. Onun istediği de bu değil miydi zaten?

 

Sigarasını küllüğe basıp söndürdükten sonra paketten bir tane daha alıp dudaklarının arasına götürdü. Dudakları kalemle özenle çizilmiş gibiydi.

 

Ama şu an konumuz bu değildi.

 

"Diğerini daha yeni söndürmediniz mi?"

 

Yağız dumanı dışarıya doğru üflerken gözlerini kısarak bana baktı.

 

"Yanınızdan sürekli sigara içmek için kalkmak istemiyorum."

 

"Onu dert etmeyin. Hepsi gelip sizinle sigara içebilir. Hepsi aynı anda içmeye çıkıyor da. Dışarıdan biri görse yangın çıkıyor sanır."

 

Dudakları önce belli belirsiz havalandı sonrada kocaman gülümsedi. Bir şey söylemek için ağzını açtığında çocukların hepsi tek tek içeriye girmeye başlamışlardı.

 

"Demiştim ben size."

 

Yağız'a gülümseyerek oturduğum sandalyeden kalktım.

 

"Siz için ben içeriye geçiyorum."

 

Onaylayan mırıltılar çıkarmışlardı.

 

İçeriye geçtiğimde direkt kendimi koltuğa atmıştım. Yerde duran şişeye elimin tersiyle soğuk mu diye kontrol ettim. Hâlâ soğuk olduğunu anlayınca elime alıp içmeye başladım.

 

Kafamı koltuğun başlığına yaslayıp tavanı izlemeye başladım. Her ne kadar tavana bakıyor olsam da gördüğüm şey tavanın beyaz rengi değil Yağız'ın o güzel yüzüydü.

 

Salonda bir hareketlilik hissedince kafamı kaldırdım. Yağız yanımdaki koltuğa oturmuştu. Onun kokusuyla beraber yayılan sigara kokusu öksürmeme sebep olmuştu.

 

"İyi misin?"

 

Kafamı sallayıp "Evet. Bir anda kokuyu içime çekince genzim yandı." dedim. Oda kafasını sallayıp onayladıktan sonra yine o rahatsız edici sessizlik hakim olmuştu aramızda.

 

Bu kadar yakınımda olup iki kelime laf bile edememek çok zordu. Ki bu daha öğrenmemiş haliydi. Öğrense ne yapardı acaba?

 

Çocuklar salona dönmüş hepsi eski yerlerine oturmuşlardı.

 

"Hadi playstation oynayalım."

 

Dila'nın ortaya attığı fikre hepsi katılmış, benim bir şey dememi beklemeden oyunu açmaya başlamışlardı.

 

"Her zamanki gibi mi oynuyoruz?"

 

"Evet."

 

Çocuklar kendi aralarında konuşurken Yağız her zamanki oynadığımız şekli bilmediği için öylece onlara bakıyordu. Kaya oturduğu yerden kalktığı için koltuğun ucuna kayarak Yağız'a yaklaştım.

 

"Komutanım."

 

Yağız bana dönüp "Efendim?" dedi. Şu an sadece bu mesafeden gözlerine bakabilirdim.

 

"Üsteğmen, bir şey mi diyeceksin?"

 

Beynim yine kısa süreliğine işlevini kalbime devrettiği için bir süre Yağız'a bakmıştım. Ta ki o bana seslenene kadar.

 

"Ha, şey.. Her zaman oynadığımız şekli açıklayacaktım. Bunlar unuttular sizin ilk defa bizimle oynayacağınızı."

 

"Tamam dinliyorum."

 

"Kazanan sıradakiyle oynuyor."

 

"Sıra neye göre belirleniyor?"

 

"Her oynadığımızda o değişiyor. Bazen hanımlara öncelikli diyerek Dila'nın kendisine rakip seçmesini bekliyoruz. Bazen yaşa göre. Ama hiç rütbeye göre yapmadık çünkü şey.."

 

"Ney?"

 

"Kaya ve ben biraz hırslı oynuyoruz. Çocuklara sıra gelmeden kavga ederiz, hile yaptın diye uzatma ihtimalini düşünerekten en sonlara kalmaya çalışıyoruz."

 

Yağız gülünce öylece durup onu izledim. Evet yine. Benim belki de bu hayata geliş sebebim Yağız'ı izlemekti.

 

"Çoğunlukla kim kazanıyor?"

 

Bu sefer ben gülerek "Komutanım ben bu soruyu duymamış olayım." dedim.

 

"Göreceğiz orasını."

 

İkimiz de birbirimize bakıp anlamsızca sırıtırken tabi ki de bu güzel anın içine edecek biri, yani Kaya olmalıydı. Onun da bu hayata geliş amacı buydu işte.

 

"Göksel, sırayı nasıl yapıyoruz?"

 

"Sen diye karar veremiyorsun, Atay?"

 

"Ev sahibi sensin."

 

"Eve benden daha çok hakimsin."

 

Kafamıza gelen yastıklarla Kenan abiye döndük.

 

"Çok affedersiniz komutanım. Ama bu timdeki arkadaşlar üniformalarını çıkarınca beş yaşındaki çocuğa döndükleri için böyle durdurabiliyoruz."

 

Ve benim karizma an itibariyle yerlerdeydi. Teşekkürler Kenan abi, teşekkürler canım arkadaşlarım.

 

"İstediğini yapabilirsin Kenan abi. Hatta en çok Meriç'e at yastıkları."

 

Yar dedik gönlümüze aldık, onun yaptığına bak.

 

"Kenan abi?"

 

Harun'un tepkisiyle hepsi Yağız'a dönmüştü.

 

"Sorun yoksa taburda olmadığımız sürece abi desem?"

 

"Ne sorunu olacak komutanım. "

 

Kenan abinin yüzünden nasıl mutlu olduğu belli oluyordu. Şu timin başına Yağız'dan önce hep gereksiz insanlar geldiği için herifin yaptığı en küçük şey bizi mutlu ediyordu.

 

Oyunu oynama başladığımız sırada Mert elindeki şişeyle iki koltuğun arasından geçmeye çalışırken elindeki birayı Yağız'ın üzerine dökmüştü.

 

"Çok özür dilerim komutanım."

 

Yağız ayaklandığında ben de onunla beraber ayaklanmıştım.

 

"Tamam sorun değil."

 

Bana döndüğünde bir şey demesine müsaade etmeden "Odamı gösteriyim. Kıyafet için." dedim.

 

"Ben de onu diyecektim."

 

Ben önde Yağız arkamda odama geçmiştik. Kapıyı kapattıktan sonra dolabın sürgülü kapısını açtım. Onda kaldığım gün bana verdiği kıyafetler yanda dururken hiç onlara yanaşmadan kendi tişörtlerimden birini aldım.

 

"Aynı.."

 

Arkamı döndüğümde sözümü kesen şey üstündeki tişörtü çıkardığı için dağılan saçlarını düzelten Yağız olmuştu.

 

Saçlarını düzelttiğini düşünmüş olacak ki elini çekti. Birkaç adım atıp tam önünde durduğumda sinirlendiği zaman odasına pat diye girdiğim zamanki gibi gergin ve çekingen bakışlar atıyordu.

 

O kadar ısırılası duramazdı biri ya. Olamazdı böyle bir şey.

 

Elimi saçlarından geçirip düzeltemediği yeri düzeltirken bakışlarımı kısa bir an çekmiştim yüzünden. Bir yandan da derin derin soluyordum ki kokusu hafızama kazınsın.

 

Saçını düzelttikten sonra bakışlarımı yüzüne indirdim. Geriye doğru bir adım atarken "Düzelmemişti." dedim. Kısa bir an yüzüme öylece baktıktan sonra "An- anladım sağol." dedi. Yemin ederim bu adamın bendeki görünen hali en tatlı bebekte yoktur ya.

 

Tişörtü ona uzattım. Elimden yavaşça aldı.

 

"Bedenlerimiz aynı zaten. Kolaylıkla olur."

 

Hâlâ üstünü giymediği için çıplak bedenine bakmamak için zor bir uğraş içerisindeydim. Sapık olarak görmeyeceğinin kanaati olsa şu yatağa uzanır izlerdim de...

 

"Komutanım artık üstünüzü giyebilir misiniz? Yeni iyileştiniz zaten."

 

"Günler oldu ben iyileşeli."

 

"Olabilir."

 

Tişörtü giydikten sonra ellerini iki yana açıp "Oldu mu?" dedi.

 

"Evet."

 

Odadan çıkmak için hareketlendiğinde "Aramıza koymaktan bahsettiğiniz mesafe tam olarak nasıl bir mesafe?" dedim. Sanki daha demin saçlarını düzeltmek için dibine girmemişim gibi.

 

"Emin ol bu değil, Üsteğmen. Ama maalesef ki bahsettiğim mesafeyi ben bile koyamıyorum."

 

Odadan çıktıktan sonra öylece durup kapıya baktım. Şimdi bu ne demekti?

 

 

 

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere minik kaplumbağalarım 🤍🐢

 

 

 

instgram: celik_9822

Bölüm : 29.09.2024 16:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...