21. Bölüm

21. Bölüm

celikk
celikk9822

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar ✨️

Yağız

Ekipmanları bıraktıktan sonra görevle ilgili bilgileri vermek için Mehmet Albay'ın yanına gelmişti.

"Gerçekten timin tabura döneceğine inandın mı sen?"

"İnanmak değil de komutanım. Emrime uyacaklarını düşünmüştüm."

"Sen hâlâ Meriç'i tanıyamadın mı, yüzbaşı? O hiç arkasında adam bırakacak biri mi?"

"Üsteğmeni tanıdım komutanım. Ben çocukları bırakınca geri döner beni almaya diye düşünmüştüm."

"Serbest uçuşlarını kesmişsin."

"Emrime uymadığı için keseceğimi tahmin etmiştir zaten."

 

Mehmet komutan gülerek önünde kağıtlara baktı. Sonra kafasını geri kaldırarak bana baktı.

"Git de biraz dinlen yüzbaşı."

"Emredersiniz komutanım."

Selam verip odasından çıktıktan sonra direkt odama gelmiştim. Camın kenarında oturmuş dışarıyı izlemeye başlamıştım. Kolumda hafif bir sızı hissedince kafamı koluma çevirdim.

Kan olan üniformama baktığımda Meriç'in dedikleri aklıma gelmiş ve istemsizce gülümsemiştim. Onu ret etmeme rağmen söyledikleri ve yaptıkları ondan ne kadar kaçmaya çalışsam da başarısız olacağımın sinyallerini veriyordu.

Bu aralar aklımdan çıkmayan bir diğer şeyde ölümle bu kadar burun buruna olduğum bir meslek yaparken sevdiğim kişiden ayrı kalmanın ne kadar saçma bir fikir olduğuydu.

Belki de ateşle oynamak o kadar da tehlikeli değildir.

Odamın kapısı çaldığında camın kenarından ayrılarak "Gel," dedim. Meriç içeriye girip asker selamı verdi. Onun geldiğine şaşırmamıştım. Hatta geç bile gelmişti.

"Dinliyorum üsteğmen?"

Meriç bir süre sessizce bana baktıktan sonra hızlı adımlarla yanıma geldi. Beni kendine çekip sıkıca sarıldığında öylece kalmıştım.

"O kadar insanın içinde sarılamadım. Sana bir şey olacak diye aklım çıktı. Ne olur bir daha böyle bir şey yapma."

Burnunu saçlarıma getirip kokumu derince içine çekmişti. Kollarımı daha fazla aşağıda sarkıtmayarak onun bedenine doladım.

"Özür dilerim. Niyetim seni korkutmak değildi."

Meriç kollarını benden ayırmadan biraz uzaklaştı ve bana bakmaya başladı. Öyle güzel bakıyordu ki bakışları karşısında eriyip gidecekmişim gibi hissediyordum.

"Sarıldığım için beni itmedin. Kızmıyorsun da."

"Sarılmaya ihtiyacım varmış."

"Herhangi biri gelip sarılsa da olurdu o zaman."

Dediği ile gülümseyerek "Senin sarılmana ihtiyacım varmış," dedim. Söylediğime önce şaşırsa da sonradan dudakları yukarıya doğru hareketlenmişti.

"Sen bana alışıyor gibisin sanki."

Ona bir şey demeden kafamı omzuna koyarak ona daha sıkı sarıldım. Sanki sarılmadığım, onu kendimden uzak tuttuğum zamanları yerine de sarılıyor gibiydim.

Kafamı kaldırmadan "O gün seni ittiğim, bağırdığım ve benden uzak durmanı istediğim için de özür dilerim. Seni tehlikeye atmak istemedim," dedim. Meriç, kafamı kaldırıp benden ayrıldığında biraz suçlu gibi bakıyordum ona.

"Tehlikeye atmak mı? Tehlikeye atlayıp atlamamak istediğimi bana sordun mu, Yağız?"

"Sormama gerek yok ki. Düşünmeden atacaktın kendini."

"Atarım. O gün seni öperken görmüş olman gerekiyordu. Ben o günden beri neler çekiyorum, hiç düşündün mü?"

Meriç'in ses tonu biraz sinirli çıkmaya başlamıştı. Haklı mıydı? Biraz. Beni anlamaya çalışıyor muydu? Hayır.

"Benim hiçbir şey çekmediğimi mi düşünüyorsun? Senden uzak durmak ne kadar zor biliyor musun? Tek üzülen sen misin sanıyorsun?"

"Kimin yüzünden bu haldeyiz sence?"

Bıkkın bir şekilde nefes vererek ona doğru bir adım attım.

"Fark edilirsek her şey çok kötü olacak çünkü."

"Niye kötüyü düşünüyorsun?"

"Seni bu hayatta evin gibi gördüğün tek yerden ayırmak istemiyorum, çünkü."

O da bana doğru adım attıktan sonra daha sakin bir şekilde konuştu bu sefer.

"Ayıramazsın."

Elini yanağıma koyup usulca okşadıktan sonra "Bundan sonra kötü düşünmek yok. Sadece mutluluğumuzu düşün," dedi ve dudaklarımızı birleştirdi. Yavaş öpücüğüne aynı yavaşlıkta karşılık verirken gözyaşlarım akmaya başlamıştı.

Hayatımda hiç bu kadar huzurlu hissettiğim bir anımı hatırlamıyordum.

Yaşlarım Meriç'in eline ulaşmış olacak ki dudaklarımızı ayırmıştı.

"Niye ağlıyorsun?"

Gülümseyerek "Mutluluktan, Meriç. Mutluluktan," dedim. Tekrar uzanıp öptüğünde çalan telefondan dolayı birbirimizden ayrılmıştık.

"Ben telefona bakayım."

Beni kafasını sallayarak onaylamıştı. Ondan uzaklaşıp masanın üstünde duran telefonumu kimin aradığına bakmadan almış ve açmıştım.

"Alo?"

"Oğlum, nasılsın?"

Annemin sessini duyduğumda şaşırmıştım. Beni aramazdı ki o.

"İyiyim anne. Sen nasılsın?"

"İyiyim bende. Görevden dönünce mesaj atmadığın için merak ettim iyi misin?"

"Evet iyiyim anne. Geç döndük. Sonra taburdaki işler vardı o yüzden yazamadım."

Ben annemle konuşurken Yağız beni gülümseyerek izliyordu.

"Kendine iyi bak oğlum. Dikkatli ol."

"Tamam annecim sen de."

Telefonu kapattığımda Meriç'e "Ne sırıtıyorsun ya?" dedim.

"Olayın gerçekliğini kavramaya çalışıyorum."

Bu sefer ben de gülmüştüm. Birkaç adıma atarak yanıma gelmiş ve yaralı kolumu hafifçe tutarak yarama bakmıştı.

"Revire niye gitmedin?"

"Fırsat olmadı ki. Geldim Mehmet Albayın yanına uğradım. Odaya çıkınca da sen geldin."

"Odaya çıkmadan gitseydin. Mikrop kapacak."

"Söz gideceğim."

Yaklaşıp anlımdan öptüğünde oracıkta eridiğimi hissettim.

"Ben gideyim artık. Çok dikkat çekmeyelim."

"Tamam."

Kolumu bırakıp kapıya doğru yönelmişti ki bana doğru döndü.

"Senin yanına daha sık geleceğim. Malum serbest uçuşlarımı kestin."

"Uçuşlarınla ne alakası var benim yanıma gelmenin?"

"Artık evimde hissettiğim tek yer gökyüzü değil de ondan. Senin yanında olduğum zaman da evimde gibi hissediyorum."

Meriç'e biraz şaşkın birazda utanmış şekilde bakarken o gülümseyerek odadan çıkmıştı. Bu saatten sonra seni seviyorum demese de olurdu.

 

Sonunda kavuştular 🫶🏻

 

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere minik kaplumbağalarım 🤍🐢

Bölüm : 06.10.2024 18:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...