Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left8.
Bölüm
keyboard_arrow_right

Yeni Bölüm - 8

@hamdiulker
Kompartımana ilk geldiği zaman bir an da olsa gözüme takılan o resimden hiçbir şey anlayamamıştım. Yarı insan, kılığında bir ejderhaya benzeyen bu resmi Ahmet Bey çözmüş gibiydi. Bir süre devam eden bakışların ardından; 'Şahmeran! Yılanların padişahı...' diyor ve uzanarak kadının önündeki büyük tabloyu alıyordu. Bu arada da kadına; ' Bakabilir miyim bu tabloya?' diye soruyordu. Kadın ise hiçbir şey söylemeden tabloyu adama uzatıyordu. Ahmet Bey tabloyu eline alıyor, kendisine iyice yaklaştırıyor ve hanımına dönerek; 'Firuze Hanım, bak işte Şahmeran bu. Hani şu bizim oralardaki Yılan Kale ve Lokman Hekim Efsaneleri var ya, işte o efsanelerde anlatılan yılanların şahı bu...' diyor ve tabloyu Firuze Hanım'a uzatıyordu. Sonra da kadına dönerek bu tabloyu nereden aldığını ve manasını bilip bilmediğini soruyordu. Kadın ise kafasını birkaç kere 'uzun hikâye' der gibi öne ve arkaya sallıyordu. Sonra da;' Uğur getirirmiş, bereket getirirmiş.' diyor ve derin bir nefes alıyordu...
Yıllar önce kocasını bir trafik kazasında kaybetmişti. Uzun yol şoförlüğü yapan adam karısı suçiçeğinden ölen küçük kızına hamile olduğu ve doğumun yakın olduğu bir zamanda otobüsün en arkasındaki camın önündeki şoför yatağında uyurken Kızıldağ'da yapmış olukları kazaya uykuda yakalanmış ve bir daha uyanamamıştı. Ardından büyük oğlu mantardan zehirlenip ölmüş, küçük kızı da yakalandığı ateşli hastalıktan kurtarılamamıştı. Onun bütün aşılarını yaptırmıştı ama doktorlar suçiçeği demişlerdi ölüm nedenine... Ve ortanca çocuğu... Art arda yaşadığı o kadar acıdan sonra onun tek dalı, tek umuduydu. İlkokulu köyde bitirdikten sonra ortalığı kan götürdüğü bir dönemde, komşuların da ısrarına dayanamayıp, yatılı okula vermişti. Çok zeki ve başarılı bir çocuktu. Öğretmeni ve komşuları; 'oğlan çocuğudur, bir şey olmaz gönder gitsin okusun!' demişler o da buna karşı koyamayıp tek çocuğunu yatılı okula vermişti. Okulunu bitirmiş, öğretmen olarak Perşembe'ye tayin olmuştu. Kısa bir süre sonra da çalıştığı yerden bir kızla evlenip yuva sahibi olmuştu. Kadıncağız tam 'yeni rahata kavuştum, rahmetliden kalan üç beş kuruş maaşım var, birlikte geçinip gideriz' diyecekken oğlu sağ sol davalarına karışmış ve memleket ile birlikte o da zor günler geçirmeye başlamıştı. Sürüp giden bu siyasi çıkmaz ve kavga ile evliliği bir arada yürütmeye çalışırken bir de kız çocukları oluvermişti. Birkaç yıl sonra ihtilal olmuş ve Evren Paşa devlet yönetimine el koymuştu. Bütün siyasi kavgalara karışanlar gibi oğlu da tutuklanmış ve uzun süre kendisinden haber alınamamıştı. Ta ki kayınbabasının bir sabah radyoda idam haberini duyduğu ana kadar... Ne yapmıştı, idam edilmesini gerektirecek. Kimsenin bilemediği sırları ile birlikte yok olup gitmişti...
Yaşlı kadın bir ara yine elini göğsüne götürüyor, örgü hırkasının içinden siyah düz saçlı, kaba bıyıklı bir adam resmi çıkarıyor ve dudaklarına yaklaştırarak birkaç kez öpüyordu. Ardından resmi göğsüne bastırıyor; 'Ahmet'im!' diye ağlamaya başlıyordu. Ahmet Bey, konuyu dönüp dolaştırıp Şahmeran'a getirip kadıncağızı teskin etmeye ne kadar uğraşsa da kadın bir türlü susmak bilmiyor, ağlıyordu. Bir yandan da onu kendisinden alanlara, asanlara, öldürenlere ve sebep olanlara bildiği bütün bedduaları ediyordu. Bir ara yine;' Gömdüm oğul seni toprağa gömdüm... Seni asan eller kırılsın oğul...' diye ağıtlar yakıyor içini döküyordu. Yan tarafına dönerek torununa sarılıyor, 'Bu bana ondan kalan tek yadigâr.' diyor ve içini çekerek ağlamaya devam ediyordu. Ahmet Bey, birkaç kez bir şeyler söylemek için yutkunuyor ama söylemiyordu. Kim bilir belki de asker olduğunu söyleyip, kadını korkutacaktı, ya da başka bir şey... Bir ara kadını sakinleştiremeyeceğini anlayınca; ' Devlete, kanunlara hakaret ediyorsun! Kim asar? Devlet... Neden asar? Kanunlara uymadığı için...' diyordu ama asker olduğunu söylemiyordu. Kadının biraz duraksadığını görünce de; 'Nereden gelip, nereye gidiyorsun?' diye soruyordu.
Oğlu idam edildikten sonra gelini henüz yedi yaşındaki kızı ile bir süre daha babasının yanında kalıp, çocuğu büyütmeye çalışmış. Yaşlı kadın, bu süre içerisinde torununun sadece bir tek resmini görebilmişti. Gelininin yazdığı birkaç satır mektubun içerisinde gelen bir resmi uzun bir süre koynunda taşımış ve bir gün görebilme umudu ile beklemişti. Sonra bir gün bir mektup daha gelmişti ve bu mektup gelinin babasındandı. Mektubu komşularına okutturup olup biteni anlayınca ise hiç durmamış ve gözyaşları ile yola çıkıp Ordu'ya gitmişti...
Kocası idam edildiği için genç yaşta dul kalan gelini bir süre direnip, çocuğuna bakmak istese de gençti ve henüz güzelliği yerindeydi. Bir gün yurt dışından bir taliplisi çıktığında hem Almanya'ya hem de yeni bir hayata hayır diyememiş ve evlenip gitmiş. Giderken çocuğu daha sonra yanına alacağını söyleyerek babasına emanet etmiş. Aradan geçen uzun bir zamana rağmen kızından ses çıkmayan adam Almanya'ya bir mektup yazarak durumu öğrenmeye çalışmış. Gelen cevap kötüymüş. Kızının evlendiği adam çocuğu istemiyormuş. Bir süre daha bekleyen adam çaresiz kalmış ve dünürüne mektup yazarak gelip torununu almasını istemiş...
Bütün bakışların masum çocuğa odaklandığı bir anda Ahmet Bey, araya giriyor ve konuyu Şahmeran'a getiriyordu. Kadının yüzüne gülümseyerek bakıyor, gülümsedikçe göz çukurlarından şakaklarına doğru derin çizgiler oluşuyordu. Yan tarafları kırlaşmış saçları yüzündeki manalı tebessümle uyumlu bir tablo sergiliyordu. Tok sesi, jest ve mimikleri ile büyük bir ciddiyet gösteriyor ve anlatmaya başlıyordu.
'Yüce yaratıcı, Lokman Suresinde Hazreti Lokman Hekim'den bahseder ve ona yeryüzündeki her şeyi insanlar için yarattığını söyler. Kuran'daki bir surede Allah tarafından kendisine, insanlara hizmet etmesi için çeşitli hikmetler verildiği anlatılan Lokman Hekim için asırlardır anlatılagelen bir de efsane vardır.

modal aç
modal aç
modal aç