devam ediyor 14s önce güncellendi
KEHKEŞAN
@beytikzer
Okuma
1
Oy
0
Takip
0
Yorum
0
Bölüm
2
Gökyüzünden binlerce yıldızın kaydığı o gün iki genç yan yana, biraz da diz dize otururlarken oldu her şey. Oğlan kıza, onu ilk gördüğü andan beridir sevdiğini söyledi. Kız ise utançla parmakları ile oynadı. Bu memlekete geldi geleli adetlerine uyum sağlamakta güçlük çekiyorduysa da hisleri öyle değildi ya. O da besbelli seviyordu oğlanı. Yine de söz etmeye ar etti. Nasıl derdi? Babası bacaklarını kırardı!
Babasını da hatırlayınca irkildi, yüzünde açan çiçek soldu, ayaklandı hemencecik. Gideyim diyecekken oğlan da kalktı. Oğlan pervasızdı, gönül çelmekle pek bir anılırdı. Şu mahallenin bütün kızları; güzeli, çirkini, uzunu, kısası, derlisi toplusu hep birden şu oğlan bana baksa diye ah ederdi. Bakardı oğlan, çapkındı zira. Ergenliğinin orta yerinde ulaşabildiği tüm kızlara elini sürerdi. İyi yürekliydi ama. Eli ayağı tutmayan yaş almış komşularının varsa elinde öte beri, alır evlerine kadar taşırdı. Yahut darda kalmış küçük bir çocuk görünce sarılır, güvenlice evine yollardı. Her iyi gibi onun da kusuru vardı. İşte o kusur da Mahruze`nin göğüs kafesine sığmaya çalışan kalbini paramparça ediyordu. Gitmeye yeltendi, oğlan tutuverdi bileğinden.
"Biraz daha kalsan?" Kalırdı Mahruze. Zaten anneciği de onun annesiyle sohbete dalmıştı. Kahveler içilmiş, sonra da ters çevrilmişti. Anneciği pek iyi bakardı kahve falına. Mahruze`ye de bakardı. Sonra hoşuna gitmemiş gibi, `Al yıka şunu, içine de hiç bakma!` diye uyarırdı. Mahruze inanmazdı ama işte insanoğlu, bir telvede kader arardı. O da karmakarışık şekilleri gördüğünde epeyce anlam çıkarmaya çalışır ama bir türlü çıkaramayınca da yakalanırdı annesine. Gülerdi annesi ama yarımca. `Merak etme,` derdi. `Senin bahtında güzellik var. Var da sen ciğersizin birine tutulacağın için,` deyip elini sallardı. Hakikati söylemişti annesi. Ciğersiz değilse de kahpeydi gözleri. Bir baktığına bir daha bakmazdı, istemezdi işte. Çekindi Mahruze, gözlerini indirdi. Oysa gözleri tüm ışıkları içine almış gibi parlarken indirmesin istedi oğlan. Şöyle doya doya baksa, o gözlerden ufacık öpse... Bir deli cesaretti vurdu göğsünü, tuttu kızın çenesinden, kaldırdı başını gözleri değsin diye gözlerine.
İçi kanatlandı oğlanın. Oğlan da kulağına Ahmet ismi okunduğu andan beridir böyle gözler görmediğine yemin ederdi. Ahmet zaten olur olmadık yeminler ettiğinden bir kıymeti olur mu bilmezdi. Taştı içinde taşıyamadığı sözler.
"Gözlerin ne güzel!" Yaklaştı biraz kuş gibi titreyen kıza. "Şu dünyayı içine almış, sığdırmış gibi..." Az kalsın yıkılıyordu Mahruze. Daha evvelinden böyle sözler işitmediğinden ne diyeceğini de bilemedi. Az sonra Ahmet iyice sokulup kızın gözlerinin üzerine derin bir öpücük bırakınca ister istemez tutundu ona. Ahmet bir kere fırsatı bulmuştu ya gözlerden şakaklarına, yanağına ve en son kor gibi görünen dudaklarına bastırdı dudaklarını. Mahruze yitip gidecekti besbelli. Fakat derinlerde bir yerlerde babasının sesini duyunca toparlandı. Oysa, `Ulan!` demeliydi Ahmet`e. `Daha geçen günlerde 10`lardan afili Esma ile sen?` Diyemedi ama... Diyecek gibi de değildi hiç. Kaçtı durdu Ahmet`ten. Ahmet`e de sevda oluverdi bu kaçma kovalama işi. O kaçtıkça kovaladı, kovaladıkça kızın özünü özümsedi. Ne güzeldi Mahruze, hem içi hem dışı...
***
Gençlik hevesi iki genci kıskıvrak yakaladığında aşkın ateşine yakalandılar. Ancak onlardan evvel çizilen yolları ayrıldığında bir daha karşılaşabileceklerini düşünmemişlerdi. Yıllar yılları kovalayıp kuyruklarını yakaladığında bir adalet sarayında bir davanın iki tarafı olarak karşılaştılar. Ancak artık gözlerde aşktan evvel vicdan perdesi vardı...