❝Yüreğindeki ateşin içinde cayır cayır yanıyordu kadının ruhu. Mahkum edildiği hayatı istememişti oysa... çocukluğu gibi çalınıp alınmıştı gençliği de.
Güvendiği her limanın onu yarı yolda bırakmasına da alışmıştı, diğer birçok şeye alıştığı gibi.
Şimdi ise içine düşmüş olduğu bir diğer bilinmezliği anlamaya çalışıyordu.
AŞK`tan haberi olmayan bir kadındı o, güvenemezdi.
Sevemezdi de...
Sevmeyi bilmeyen adam ise ona AŞıK olamazdı.
Üzer ve kırardı...
Bu hikayenin birden fazla kahramanı vardı, lakin hepsi galip gelir miydi... işte orası büyük bir muammaydı.
Kıran kırılırdı, üzen üzülürdü.
Ama adalet er ya da geç yerini bulurdu.❞
🌑
3 0 / 1 0 / 2 0 2 1
ALINMASI, KOPYALANMASI VE ÇALINMASI DURUMUNDA YASAL İŞLEM BAŞLATILACAKTIR 🖇
Yalanlar can alır mıydı?
Onlarınki almıştı.
Yıllar sonra bir araya gelen bir arkadaş grubunun eski günleri yad etmek için gitmeye karar verdikleri dağ evinde bir cinayet işlendi.
Atan dokuz kalpten birisi durdu, durduruldu.
Yanan dokuz mumdan birisi söndü, söndürüldü.
Onlar on dokuz Ocak sabahına bir ceset ve bir katil ile uyandılar.
Bu cinayeti kim, neden işlemişti?
Katili bulmak zordu, onlar önlerinde yanan bir mum olmadığı sürece kusursuz yalancılardı.
Ama her yalancı elbet bir gün mum ışığında yansıyan gölgesiyle yüzleşmek zorunda kalırdı.
Değil mi?
(+18) Özel Karay Müzik Koleji’nde resitalden önce bırakılan resitalden sonrakiyle aynı olmayacak. Herkes yalana bulaşacak. Yalanlar resitali kanla başladı; yalanla son bulacak.
Sanat Karay herkesin korktuğu, okulun istenmeyen kızıyken katılımın zorunlu olduğu piyano resitalinde kaderinin notalarını yalanların çaldığından habersizdi. Piyanonun tuşlarından akan yalan onunda parmaklarına bulaşmıştı. Artık gerçeği bulmaktan başka çaresi yok. Tabii onunda…
Onun adı Devrim. Devrim Dinçer Demiralp. Yalanlar resitalinin baş şüphelisiyken, deliller onun aleyhine işlerken yanında bir tek o vardı. Sanat.
Yalanlar resitali onları bir araya getirdi. Etraflarını saran engeller, karanlık sırlar ve ihanetlere rağmen gerçeği bulabilecekler mi? Üzerlerine bulaşan yalandan kurtulabilecekler mi? Bu hikayenin adı Yalanlar Resitali. Bu hikaye yalan söyleyen aptalların değil; yalanlar resitalinin kurbanlarının hikayesi.
Duyguları yarım kalmış bir insan dipten çıkmak ister mi? Ya da soruyu şöyle soralım: Duyguları yarım kalmış bir insanı ne kurtarır?
Aşk mı? Arkadaşlık mı? Hırs mı? Kendisi mi? Hepsi mi? Hiçbiri mi?
Devin Efil aileden yarım kalmış genç bir çocuk, bir kadın. Babasının nefretini edinmiş sevilmemesi ve sevmemesi gerektiği düşüncelerini benimsemiş birisiyken karşısına çıkıp onu sevdiğini söyleyen ve bu sevgi karşısında atan kalbine mani olabilir mi? Mani olursa mutlu olur mu?
Bu aşkın onu mutlu etmesi gibi mutsuz etme ihtimali de yok mu?
Maskeler, insanların yüzünü gizlerler peki içlerindekilerini duygularını gizlemeye gücü yeter miydi maskelerin?
Ben Ada Atay sonuna kadar gizleyecektim duygularımı sonuna kadar saklayacaktım gerçek yüzümü ne için ? İşte bunu bende sizinle beraber görecektim.
_____________________________________________
Görevi kabul etmiştim neden? Babamı bulabilmek için...
***
"4 yaşımda imkânsız olmuşuz biz." dedim, ağlamamaya çalışarak.
"İmkânsız?" diye sordu, sorgu dolu bir ifadeyle.
"Değil miyiz?" diye sordum. İstesem de sesimin titremesini engelleyememiştim.
"Değiliz. Olsaydık benim karım olmazdın." dedi.
***
Her gece bahçede oturuyor, karanlık gökyüzünde ışıl ışıl parlayan yıldızları seyrediyorum. Seni aklıma getirmemeye çalışıyorum, seni aklıma getirmemeye çalışınca bile seni aklıma getirmiş oluyorum. Ben aslında seni unutmak gibi bir ihtimali bile, seni unutacağım derken yok ediyorum.
*****
Wattpad`de yayında.
İnsan bazen sadece öleni özlemez insan bazen duygularını da özler
Benim içinde öyle olmuştu söylenen yalanlar ve oynanan oyunlar duygularımı yok etmişti
Ruhum kötülükle donanmıştı ama ben iyilerin tarafındaydım. Ya da kendini iyi sanan kötülerin.
Kötülere karşı olmam iyi olduğum anlamına gelmezdi. Belki de ben kötülerden bile kötüydüm.
Yasaklara aşık bir kadın vardı
Yasaklardan nefret eden bir adam
Kadının zincirleri vardı adamın bıçakları
Kadının sırları vardı
Adamın karanlığı sarmalamıştı kadının sırlarını
Güven yoktu
Kadının zincirleri vardı kadın sevilmemişti
Adamı çok yakmışlardı
Adam kadını da yakmıştı
Ben, Melodi Sera Zincir iyiliğe rağmen ruhumun nasıl kötülükle donatıldığını göreceksin...
Ben, Araf Atlas Bıçakçı kanlı bir oyunun piyonuyken nasıl bir şaha dönüştüğümü göreceksin...
Hayatımız.. kıyametimiz midir?
Laren Alin, hayatında hep oyuncu bir kadın olmuştu.
Çevresine göre bu hayatı sever, her şekilde idare ederdi.
Fakat, kimse çabalamazken, küçük hasta kız kardeşine bakması ve aynı zamanda çalışıp okuması sanıldığı kadarda kolay değildi.
Peki gidişini bile hatırlamadığı babası,
Varlığıyla yokluğunun bir olduğu annesi?
Kimseye dair bir şey hissedemiyor, hatırlayamıyordu.
Belkide buz tutmuş olan hisleri, duyguları bir daha düzenlememek üzere böyle kalacaktı. Hissizleşmişti.
Bir çok kez düzeleceğine inandı, lakin bu hayata alışmıştı. Ona göre bu bir lanetti, ve hayatının sonuna kadar böyle gidecekti.
Bu hayatı kendisi için yaşamayacaktı. Böyle düşünürdü.
Taa ki,
Bakışlarıyla insanı ürperten o adamla karşılaşana kadar.
•••
"İşte bu saatten sonra, içimdeki buzulların eriyeceğine adım kadar emindim."
Irmağın yalan dolu ama bir o kadarda aşkla dolu hayatı. Siz ilk görüşte aşka inanır mısınız işte karakterlerimizde ilk görüşte aşka inanmıyor ama ikisinde aşktan habersizdir. Bakalım Irmak yalanlarda dolu hayatıyla başa çıkabilecek mi? Yalanları kaldırabilecek mi? Peki Bora onun yanında olabilecek mi?...
Benliğini kaybetmiş, adını bile unutmuş, gencecik yaşında boyundan büyük acılara boğulmuş, kendini kirli sanan bir kadın...
İstediği her başarıyı elde etmiş, mükemmel bir hayata sahip olan, her istediğini gerçekleştirmiş bir adam...
Kader bu iki hayatı karşılaştırdığında çoktan olan için yazılan senaryo oynamaya başlamıştı.
Kadının ve adamın ise aklında tek bir soru vardı...
"Bir oyun ne kadar kirli olabilir?"
Efruz Kandemir...
Kocaman bir karanlığın ortasına bırakılmış küçücük bir kızdan ibarettim. Ama bu sadece içimdekilerdi. Dışarıdan bakıldığında karanlığı üzerine geçirmiş, kalbinde ne sakladığı belli olmayan tehlikeli bir kadındım.
"Hayatıma giren erkekleri önünde sonunda öldürürüm!"
Alparslan Aksoy...
Bazı meslekler fedakarlıklar gerektirir; senden bir parça ister. Bazı meslekler ise hayatını ele geçirir; senden imkânsızı ister. Benden istenen bütün hayatımdı. Ancak bu mesleği seçtiğimde bunu biliyordum. Bilerek kabul ettiğim gerçeklerden kaçmak korkaklık olurdu.
"Ben vatanına ihanet eden bir kadına aşık olmam!"
Hayatın kaçıncı darbesiydi bu. İnsanlar hep acı, pişmanlık içinde mi yaşardı? Benim istediğim, hayal ettiğim yetişkinlik böyle değildi. Böyle olmamalıydı...
Peki ya sen? Sana en ihtiyacım olduğu zamanda neredesin?
Şüpheler en kötü gerçeklerden daha zordur,der Moliere.
Neye inanmalı insan,kime dönmeli sırtını,kime açmalı yüreğini?
Elimizdekiler mi inandırır bizi bariz yalanlara, yoksa gözbebeklerinde seçilen en ufak titreme mi alır şüphelerimizi?
Sahi gözler de yalan söyler mi, yoksa dile mi özgüdür yalanlar?
Çocukluğuna zamanın eli değmiş iki genç..
Masumiyetin yerini seçimlere bırakan kader.
Birbiri için atan iki kalp,yazgının tekrar bi araya getirdiği iki yara.
Geleceğe yön veren seçtiklerimizdir ama hayat koyar seçenekleri önümüze.
O halde kader midir bizi doğruya yanlışa iten?
Yıllar önce hayatı elinden alınmış hasta ruhlu bir adam.
Hayatı, seçimlerine yönelik yaşayan delidolu bir kadın.
Tercih hakkı sunulmayan yanlışlardan,sorumlu olabilir mi insan?
Oysa hiçbir hata isteyerek yapılmaz.
Yalanın doğruyu,ihanetin sadakati kovaladığı amansız bir yarıştı; güven.
Kimin kazanacağını bilmeden,öne sürülen bi avuç hayat.
Ve arkasında bıraktığı yakıcı vicdan ateşi...
"İnsan uçurumun kenarına varmadan kanatlanmaz."
Elvin Vera Karaer; Karaer Ailesi adına gitmiş olduğu mekânda saldırıya uğrar ve kaçırıldığı adamlar tarafından bambaşka bir şehirde yolun ortasına atılır.
Kendisini kaçıranlar veya kaçırılması emrini verenler bir Karaer mi yoksa herhangi bir düşmanları mı?
Bunu çözmeye çalışırken hiç beklemediği ve öğrenmemesi gereken her şeyi öğrenen Elvin Vera Karaer, artık kendi ayakları üzerinde durmalıdır.
Yıkılarak, yıkımın üzerinden kalktığı an da tekrar düşerek ve sendeleyerekte olsa güçlü bir kadın olarak yeniden doğmak zorundadır.
Eflal ağlarken diz çöktüğü yerden onu kaldırdı Karan. Gözyaşları, yüzünden süzülürken Karan, baş parmağıyla onun göz yaşını sildi ve nazikçe gözlerinden öptü. "Döktüğün her bir gözyaşı için dünyayı yakarım," dedi. "Ama ne hissetmem gerekiyor bilmiyorum; seni nasıl sevmem gerektiğini de bilmiyorum, Eflal." Karan, alnını Eflal`in alnına yaslarken, içindeki karmaşık duygularıyla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu.
Eflal, fısıldayan sesiyle, "İzin ver, seni sarayım Karan, seni sarıp sarmalayayım..." dedi. Karan çaresizce Eflal`in ela gözlerine bakarken, derin bir nefes aldı. "Bana sevmeyi öğret," dedi, tüm benliğiyle... O an, karanlığın ve belirsizliğin arasında bir ışık belirdi; belki de sevgi, öğrenilecek bir şeydi...
"Madem birinizin ölmesi gerekiyordu,o zaman bende birinizi öldüreceğim. Ama endişelenme sevdiğim,bu kişi sen olmayacaksın" Gözlerim kapanmak üzereyken duyduğum birkaç cümleyi de uyandığımda hatırlamak adına aklımda tutmaya çalıştım.
"Sonsuza kadar elveda Eymen ve hem hayatına hem de hayatıma hoşgeldin güzelim"bir kahkaha sesi kulaklarımda özgürlüğüne kavuştu.
Bu izdivaçın benim için hayır mı şer mi olacağını yalnız ve yalnız Rabbim bilebilirdi!
Peki;
Ablamın beklediğinin, onun ve bizim gelecekteki Mürşidimizin yegane isteğinin ben olduğumu onlar nasıl bilebilmişti?
Bir adamın kalbindeki kandan, oradaki toplar damardan bile haberdar olan Rabbim elbette ki o kalpte kimin olduğunu da bilirdi,
Beni yetiştiren amcamın göz bebeği kızı Rahime mi,
yoksa acıyıp baktığı 2 çocuğuyla dul bir şekilde ortada kalan yeğeni, yani ben mi?
....
Herhangi bir çalıntı durumunda benle değil avukatımla muhatap olursunuz!
Mira Köksoy, annesinin onu bırakıp gitmesi üzerine babasıyla yeni hayat kurar. Henüz 5 yaşında olan Mira, kendisinin gelecekte neler beklediğini bilemez. Yıllar sonra ansızın bir gün bir mesajla kurduğu düzen yıkılır ve iki yakın arkadaşıyla kendisini geçmişine götürür. Sorularının cevaplarının çıktığı kapıyı bulduğunu sanarken aslında anahtarını bile bulamamıştır.
ALARA EFSUN DEMİRER
Müzik onun tutkusuydu.
Dans ise sesiydi.
Her bir adımı her bir melodisi ile o aşkın dansıydı.
Aşk.
Daha önce tatmadığı o duygu. Esiri olacağını bilemediği o kalp.
Ve bir yalan.
Kaçmaya çalıştığı ama her seferinde boğazına dolanan.
Aşka inanmayan bir kadın.
Aşka tutsak bir adam.
Yalana esir bir kadın.
Yalandan nefret eden bir adam. YİĞİT MİRZA BOZBEY
Birbirine zıt iki kalp bir araya gelebilir mi? Peki ya birbirinin aynısı iki ruh birbirinden uzak durabilir mi?
Bu onların hikayesi.
Aşkın ve nefretin değil. Aşkın ve yalanın hikayesi…
Peki kim galip gelecek? Bu hikaye nasıl son bulacak?
"Eğer yakıyorsa seni sevmek, ben ona da razıyım. Sensiz yanmaktansa,seninle yanmayı tercih ederim."
Bugün tam bir ay oldu buraya geleli. Dört duvarın arasındayım. Küf kokuyor burası, biraz da is. Derin bir koku çekiyorum içime, işte diyorum kendime; İşte benim yaşama sebebim bu.
Zar zor sığdığım yatak bu gece bana dar olmakta kararlı, uyku denen o lanet şey girmiyor gözüme. Bedenim bir külçeden farksız, dört gündür uyumamışım. Yine girmiyor. Gözümü her kapattığımda cesetler beliriyor o karanlıkta. Ceset denmez ona, olsa olsa leştir o. Derdi amcam yanımda olsaydı. Haklı, leşti her biri.
`İlk günler kusarsın sürekli, uyuyamazsın, rüyana girer kabus ederler.` Demişti amcam, şimdi söylediği her şeyi yaşıyorum. Apansız bir ürperti geliyor engel olamadığım, rüyalarımı kabus ediyorlar epey bir vakittir.
Bunların hepsi birkaç aya mazi olacak, biliyorum. Ne artık rüyama girecekler, ne de leşlerini görünce kusacağım. Ben artık öldürmek için yaşayacağım.
Ben kim miyim?
Ben Dinçer, Dinçer Demirsoy. Başka da hiçbir şey değilim zaten. Hayatta bir şey olmak için işte şimdi tam da buradayım. Tek bir kelimeyle anlatamadığım bu şehirdeyim. Ölü kentteyim, ölü zırhlarının içindeyim, leşlerin her gün daha da arttığı bir mezarlıktayım.
Yeni evli bir çift birbirlerinin karşı komşusu olursa?
Romantik hikâyelerin çoğu evlilikle biterdi; Duru`nun hikâyesi evlenmesi, temizlik ve düzen takıntısı olan kocasının pasaklılığına dayanamayıp farklı evlerde yaşamayı teklif etmesiyle başladı.
Sonrasında ortaya çıkan yalanlarsa hikâyesinin geri dönülemez bir yola sapmasına sebep oldu.
~Eski Adı: Ezber Bozan Evlilik~
"Yapma Miray sen bütün ilklerinle bana aitsin beni yalanlayamazsın. O kadar ilkini bana vermişken beni unutamazsın.``
"Unutmak mı senin üstünü öyle bir çizerim ki ateş ne olduğunu bile anlayamazsın sana bütün ilklerimi verdim doğru ama ilkim olan sonum olacak diye bir şey yok gidenin yeri her zaman doldurulur"