

Her şey o kadar büyüktü ki asla beklemediğim bu manzarayı ağzım açık izliyordum.Krallığın etrafını saran görünmez kubbe su ile kum arasında ince bir çizgi oluşturuyordu ve bunun ötesindeki manzara inanılmazdı.Suyun içinde görebileceğiniz bütün canlı türleri her rengiyle karşınızdaydı.Ve saray kubbenin tepesine kadar ulaşıyordu.Bu görkemli yapı genellikle mavi ve beyaz tonlarındaydı fakat altın varakla kaplanmış kısımları yüz kilometre öteden gözünüze çarpıyordu.
Sağ ve sol taraflarıma baktığımda tek katlı evlerden oluşan iki küçük kasaba vardı.İnsanlar etrafta koşturup duruyordu.Neyin telaşı bu anlam veremedim.Ayakta durmaktan yorulunca kumun üzerine oturdum.Ayy ne güzel sıcacıktı.İçimi ısıtan kumun keyfine bakarken insanların bana değişik değişik baktığını gördüm.Ne vardı yani kuma oturmak ayıp mı?Bu durumdan rahatsız olup tekrar ayağa kalktığımda az önceki kızın bana doğru geldiğini gördüm.
Tamam şimdi ne yapacaktım?Sefil ve yardıma muhtaç gibi görünüp kızdan yardım mı istemeliyim yoksa ben kendi başımın çaresine bakarım gibisinden gitmeli miyim?Ama eğer gidersem veliahtla nasıl tanışacaktım?Belki bu kız beni ona götürebilir.En iyisi yardıma muhtaç gibi görünmek.
Kız yanıma geldiğinde soluk soluğa kalmıştı.Saçlarını geriye doğru attığında tanrı aşkına! palet şeklinde kulakları vardı.Sivri uçlarının arasını ince bir katman bağlıyordu.Ayrıca kulaklarının arka kısımlarında da yüzgeçleri görünüyordu.Ben ona şaşkınlıkla bakarken sanırım bunu fark etmişti."Ahh onlar mı?Tabi sen buralı olmadığın için bilmezsin.Ben bir melezim"
"Nasıl yani?"
"Deniz perisi ve insan karması.Melez olmayanlardan farklı olarak hem suda hem de karada nefes alabiliyorum.Aslında bu çok güzel bir şey,yani benim için çünkü diğerleri böyle düşünmüyor.Neymiş bu her iki ırkın da türüne ihanetmiş.Sanki böyle olmayı ben istedim!"
"Anlıyorum" Aslında hiç bir şeyi anladığım yoktu.
"Her neyse şimdi senin ismin ne? ve buraya nasıl geldin?İsteyerek mi yoksa yalnışlıkla mı?"
İşte şimdi rol zamanı
"Adım Alberta ve buraya gerçekten isteyerek gelmedim.Sadece suyun içinde bir geçit gördüm ve merak ettim sonra buradayım.Burası neresi hiç bir fikrim yok.Sadece eve dönmek istiyorum"
Son cümlemi söylerken sesimin boğuk çıkmasını sağlamaya çalıştım.Umarım yalan söyleme konusunda iyiyimdir.Yoksa görev daha başlamadan biter.Aslında söylediklerimin hepsi yalan değildi kısmen doğru.Sadece ben buraya intikam almaya geldim.Bunu hatırlayınca kendime geldim.Evet intikam için her şeyi yapabilirdim babamı da bu yüzden kaybetmemiş miydim.Siz kasabaya saldırdığınızda,zorla altınlarımızı aldığınızda onca kargaşanın arasında babamı kaybetmedim mi ben.Ve şimdi bunun için buradayım.İstersem oyun da oynayabilirdim.
"Eve dönemezsin çünkü seni Kral Arthur'a götürmeliyim"
"Bı dakika Arthur ne ara kral oldu?" Kız kaşlarını çatıp bana bakınca ne dediğimin farkına vardım.Kahretsin şu dilini bi tutamıyorsun.Hemen aklıma gelen ilk şeyi söyledim."Şey seni beklerken yanımdan geçen insanalar bunun hakkında bir şeyler konuşuyordu onlardan duydum" ikna edici bir gülümsemeyle yalanımı bitirerek bana inanması diledim.Pek inanmış gibi durmuyordu.
"Neyse hadi gidelim"dedi ve birlikte saraya doğru yürümeye başladık.Bu gerçekten zor bir işti.Şu an burada tanıştığım ilk kişi oydu bu yüzden kendimi ona güvendirmeliydim.Bir daha hataya yer yoktu.Kız önden gidiyordu ben de hemen arkasındaydım.Yanımdan hızla geçen biri bana çarpınca dengem bozuldu tam düşecekken kız kolumdan tuttup bana destek oldu.
"İyi misin?"
Kafamla onayladıktan sonra yürümeye devam ettik.
"İnsanlar neden bu kadar telaşlı?"diye sordum.Bu sırada büyük bir süs havuzun yanından geçiyorduk.Havuzun ortasında kolları yukarıda,elinde deniz kabuklarından bir taç tutan,kuyruğu parlak bullarla kaplı bir deniz kızı vardı.Yaşamın ve ölümün simgesi.
"Aslında Kralımız Kendrick'di fakat kendisi uzun süredir ağır bir hastalık geçiriyor bu yüzden tahtını oğluna erken devrediyor.Arthur'un kral olması adına yarın büyük bir taç giyme töreni olacak.İşte herkes bu yüzden telaşlı" Kollarını açarak etrafı gösterdiğinde sarayın kapısına geldiğimizi farkettim.Dev altın varaklı kapı neredeyse boyumun dört katı kadardı.Kız yanımdan ayrılıp muhafıza bir şeyler söyledi.Ben kapının önünde süt dökmüş kedi gibi beklerken iki muhafız ağır kapıyı yavaşça açmaya başladı.Kapının iki kanadı da açıldığında birlikte içeri girdik.
Büyük salona adımımı atar atmaz beni Kendrick'in heykeli karşıladı.Kendini beğenmiş adam salonun ortasına heykelini dikmiş hah.Kralcılık kostümünü giyinmiş,kafasında tacıyla öne doğru eğilerek selam veriyordu.Sen anca rol yaparsın şerefsiz.Şu an heykeli yerle bir etmemek için kendimi zor tutuyordum.Belki de gerçekten Petra'ya uyup onun da işini bitirmeliydim.
Bize eşlik eden muhafız hızla yürümeye devam edince içimde alevlenmeye başlayan öfkeye bir kova su attım ama küçücük bir kıvılcım bile ateşlense patlayabilirdim.O adamın yüzünü görmeye tahammülüm yoktu.Gerçi benim işim oğluylaydı.Her neyse o ya da bu,bu iş burada bitecekti.
Muhafız iki yana doğru uzanan merdivenlerden çıkmaya başladı.Merdivenlerin arasında alt kısmını bölük pörçük taşların taşıdığı geri kalan kısımlarını da su kaplayan-tahminimce saray duyurularının yapıldığı-bir bölge vardı.Çıkarken nefes nefese kaldığım merdivenler sonunda bitince basit bir kemerli kapıdan geçtik ve sarayın koridorlarına giriş yaptık.
Duvarlar kan kırmızısı kumaş ile kaplanmıştı.Ana giriş ne kadar iç açıcıysa burası da bir o kadar kasvetliydi.Koridorun sağ tarafından yürümeye başladığımızda gerildiğimi hissettim.
Bu kız beni neden krala götürüyordu?Aslında gerçekten bir amacım olmasa asla onu dinlemezdim ama bu Arthur'a tanışmak için tek fırsattım olabilirdi.Sonuçta nasıl bir tip olduğu bilmiyorum ve eğer kaba biriyse daha sonra benimle görüşmek istemeyebilirdi.İşi riske atmamalıydım.
Sorum hala aklımı kurcalıyordu.
Yoksa yalanımı anladı ve birazdan işim bitiecek miydi?
Kıza baktığımda onun da benden farkı olmadığını gördüm.
Tamam sonun gelmedi rahatlamaya çalış.
Elleriyel oynayıp duruyordu.Gergin sessizliği bozma gereği hissettim ve kulağına yaklaşarak"Buraya daha önce hiç gelmedin mi?"diye fısıldadım.Of bu ne saçma soruydu,daha kendimi rahatlatamamışken kızı rahatlatmaya çalışıyordum."Seninle tanışana kadar hayır.Ama buraya hangi yabancı girerse kral bizzat onu görmeyi ister bu yıllardır böyle.Ve şu an görevimi yerine getiriyorum" Yıllardır derken?O zaman bu her neyse Kendrick'in işi olmalı.Ondan çıkan hiç bir şeye güvenilmez.Bu cevapla içimdeki sıkıntı daha da büyümüştü.Kız saraya girdiğimizden beri ilk kez yüzüme korkuyla baktı "Tanrım burası neden bu kadar gerici?"
İnan ben de öyle düşünüyorum.
Muhafız çok da cafcaflı olmayan bir kapının önünde durdu.Sanırım uzun yürüyüşümüzün sonuna gelmiştik.Kapıyı tıkladı ve bize geri durmamız için eliyle işaret yaptı.Kaba şey.Sanki içeri dalıp kralının kalbine bıçak saplıyacağım.Aslında olabilir ama benim daha mantıklı bir planım var.Sevdiği kişi tarafından ihanete uğrayan bir adamın sonu kadar acı verici ne olabilir ki değil mi?
Muhafız kapının eşiğinde Kralla konuşuyordu.Neden kral diyorum ki?Babası şerefli olmayan bir insan ne kadar iyi olabilir?Bu yüzden ona kral değil sadece Arthur diyeceğim.Zaten daha kral bile olmadı ki.Olunca mecburiyetten diyeceğiz artık.
Kapının arasından odanın içine bakmaya çalıştım fakat önümde duran muhafız o kadar iriydi ki hiç bir şey görünmüyordu.Tam bakmaya çalışmaktan pes ettiğim sırada muhafız arkasını döndü
"Sizi bekleme salonuna alayım Kralımızın şu anda meşgulmuş işi bitince sizi görmeye gelecek" önden gitmemiz için zarif bir referans yaptı.Bunlar dengesiz miydi ne?Bir öyle bir böyle.Ama yanımdaki kız bundan etkilenmişe benziyordu.Adamın gözlerinin içine utanmadan bakıyordu.Muhafız ona kaşlarını çatarak kısa bir bakış attı sonra biz herhangi hamle yapmayınca önümüzden yürümeye başladı.
Girdiğimiz salonun nostaljik bir havası vardı.Odanın ortasında eski fakat görkemli duran bir piyano ve boydan boya camların önüne yerleştirilmiş iki koltuk.Küçük su altı şehrini gören manzara mükemmeldi.
Bir süredir birlikte Arthur'un namıdiğer kralımızın gelmesini bekliyorduk.Bu sırada kızın adının Annabel olduğunu öğrenmiştim.Bana hakkındaki neredeyse herşeyi anlattı.Biraz fazla konuşkan bir kızdı.Bir süre sonra anlattıkları masal gibi gelmeye başlamıştı.Tam beynim kendini uyku moduna almaya başlamışken kapının ardından gelen ayak seslerini duydum.Hemen oturduğum yerde doğruldum Annabel'e baktığımda çoktan ayağa kalkmıştı bile.Ben de ona uydum ve koltuktan kalktım.Nefesimi tutmuş yaklaşan adımların sesini dinliyordum.Yavaş ve ritmik adımlar.Kapı ardına kadar açıldığında belki de onun sonu olacağım adam tam karşımda bana bakıyordu...
Bölüm sonu...
________________________________________
Vayyy vay vayu.Bu bölüm sonuna şu anda adını ögrenmeseniz de yeni yan karakterimiz Annabell'in görselini koyuyorum.
Annabell

(Off çok güzel kız abi ben düşerdim)
Hala bir şey demeseniz de yorumlarınızı
merakla bekliyorum🤧🎀
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.91k Okunma |
1.25k Oy |
0 Takip |
16 Bölümlü Kitap |